KKTC Cumhuriyet Meclisi Özel Kalem Müdürü Gökhan Güler’den çarpıcı açıklama: Artık Tek Millet Çok Devletiz!
“Uluslararası kamuoyu neyi nasıl istiyorsa, öyle görüyor”
GÖKHAN GÜLER: “KURULTAYIN DEVLET ÇAPINDA GEÇİRİLMESİ EN GÜZEL ADIMDIR”
KKTC Cumhuriyet Meclisi Özel Kalem Müdürü Gökhan Güler… Onunla Dünya Azerbaycanlılarının 3. kurultayında görüşerek kurultayın önemi, Kuzey Kıbrıs’ın Azerbaycan’dan beklentileri, Dağlık Karabağ meselesi ve Kuzey Kıbrıs’ın durumu hakkında konuşduk.
– Önce kurultayla ilgili düşüncenizi bilmek ilginç olurdu.
– Böyle bir kurultaya davet olunmaktan çok gurur duydum ve büyük bir sevinçle geldim. Cumhurbaşkanı İlham Aliyev’in açıklamalarını büyük bir memuniyyetle karşıladım. Sanırım, bu, inşallah diğer Türk devletlerine de örnek olur. Haydar Aliyev o zamanın şartlarına göre bir millet iki devlet demişti. Günümüzde ise bir millet çok devlet ifadesinin daha doğru olduğunu düşünüyoruz. Geçenlerde Başkentimiz Lefkoşa da Türk Cumhuriyeti Azerbaycan Kültür Merkezininde Azerbaycan’dan Kanire Paşayeva, Musa Gasımlı, Azerin ve Tünzalenin de katıldığı halka açık, televizyonlardan canlı yayımlanan ve İctimai TV’nin TRT avazla birlikte yayınladığı bir “gece” hazırladık. Bu “gece”ye halkımız çok büyük ilgi gösterdi. Salona insanlar sığmadı, canlı yayında da çok izlendi. Irak Türkmen eli TV ordaydı, BRT ile beraber hazırladıkları protokole göre 3-4 kez tekrar yayınladılar. Onların aşırı ilgisini çekti. Bu anlamda ister Azerbaycan, Azerbaycanlı kardeşlerimizle, gerekse adadaki kardeşlerimizle kendi adıma söyleyebilirim ki, gece gendüz çalışıyorum. Bir de bu işin eğitim süresi eklendi. Geçen yıl gelen öğrencilerle birlikte, yaklaşık 700’e kadar öğrenci Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde eğitim almaktadır. Bunun gelecek yıl en azı iki kez çıkması bekleniyor. Bu anlamda biz de üzerimize düşen ne varsa, gerekse Cumhuriyet Meclisi’nde, gerekse kişisel olarak Azerbaycanlı kardeşlerimize her türlü desteği vermeye hazırız. Çünkü dediğimiz gibi tek millet, çok devletin çocuklarıyız.
– Kardeş halk olarak teleyimiz de aynıdır. Kıbrıslı kardeşlerimiz Rumların, biz ise Ermenilerle Rusların katliamlarına maruz kaldık. Böyle olunca Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Azerbaycan’dan beklentileri nelerdir?
– Dağlık Karabağ sorunu çok hassas bir konudur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de Kıbrıs konusunda da uluslararası güçlerin baskısı ile bir anlaşma imzalanması isteniyor. Kıbrıs Türkleri olarak samimi bir şekilde sorunun çözümünü istiyoruz. Ama nasıl çözüm? Biz, eşit haklara sahip olmakla, iki devletli olalım. Çünkü biz, devletimizin, halkımızın ve bizden sonra gelecek nesillerin de sorumluluğunu taşıyoruz. Biz, öyle bir anlaşmaya gelmeliyiz ki, bizden sonraki nesiller de dahil, ne zamansa ayrılmalarına milyonda bir ihtimal bile olsa, bu milletin ayrılacağı devletini ve toprağı olsun. Bu çok önemlidir. Ama Karabağ konusunda Azerbaycanlı kardeşlerimizin sonuna kadar yanındayıq. Sizlere karşı yapılan zulmün görülmemesi bizde de 1963 yılında adanın Rumlar tarafından bölünmesinden sonra 1963 1974 yıllarında Kıbrıs Türklerine karşı yapıldı. Bunu da görmezlikten geldiler. Kıbrıslı Rumlar meseleyi gündeme getirirken diyorlar ki, 1974 yılında Türkiye elini kolunu sallayarak gelip adayı işgal etti. Fakat 1974 yılındaki adanın üç qarantından (Türkiye, Yunanistan, İngiltere) biri olan Türkiye’nin adada Yunanistan’daki Albaylar cuntasının darbe yaparak yönetimi ele geçirmek istemesinin ve insanların ciddi anlamda topula, tüfekle yok etmesinin önüne alıp, akıtılan masum kanı durdurdu. Ancak uluslararası kamuoyu bunu nasıl görmek istiyorsa, öyle de görüyor.
Ermeni sorunundan konuşurken onu da belirtmek isterim ki, uzun yıllar basında köşe yazarı olarak çalışdım. O zaman “Ermeni soykırımı dedikleri” başlıklı bir makale yazdım. Bu yazıda Ermeni meselesinin başından bu güne kadar tokunmuşam. Ermeni meselesinde herkesin bunu bilmesi gerekir ki, ilk Ermeni Başbakanı Ovannes Kaçaznuninin ilk Taşnak kongresinde meşur açıklaması var. Bildirim ki, bunu internetten herkesin okumasını istiyorum. O, konuşmasında yaptıklarının hepsini Avrupa’nın ve dış güçlerin öğrettiklerini, teşvik ettiklerini yapdıkları için yanlış yaptıklarını, bundan sonra zaman geçse de geriye dönüşün olmadığının farkına vardıklarını, ama iş işten geçtiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu anlamda da Ovannes Kaçaznuninin yazısının da bu konuya ilgi gösterenlerin ilk kaynakları Ermeni Başbakanından öğrenmesini istiyorum, görsünler, kendileri ne diyor.
– Bir süre önce Rum Kipris ile birlikte referandum geçirdiniz. Referandumda sizler Rum Kıbrıs’ı ile birleşmek istediğinizi bildirseniz de onlar bunu kabul etmedi. Bugün nasıl, Kuzey Kıbrıs Rum Kıbrıs’ı ile birleşmek mi istiyor, bağımsız devlet olmak için mi çalışıyor?
– Kıbrıs Türkleri her zaman Türk tarihinin içinden gelen Yunus Emre gibi barışçı. Ama her insanın sülhseverliyinin de bir noktası var. Siz bir insanın canını, malını, ailesini ortadan kaldırmak, yahut demokratik haklarını hiçe saymak isterseniz, Kıbrıs Türk halkı da üzerine düşeni gerçekleştirecekdir. Eğer anlaşma gerekiyorsa, Kıbrıs Türkleri elinden geleni yapar ve yapıb. Rumlar hiçbir zaman razı olmadıkları için adanın tamamına tek başına sahip olmak istiyorlar. Bunun için de “Annan planı” na yok demişlerdi. Ancak Kıbrıs Türklerine “evet” deyin, size her türlü yardım ederiz, uçakların biri kalkacak, biri inecek diyen Avrupalılar bugün ortada yok. O zaman halkımızı ciddi şekilde “evet” demeye teşvik etmişlerdi. Bugün ise tekrar ediyorum, Kıbrıs Türk halkı samimi şekilde ideal bir çözüm arzulamaqdadır. Ama çözüm istiyoruz diye önümüze konan her plana da “evet” demeyeyiz. Çünkü Kıbrıs Türkleri mevcut devleti yaşatmaya kadirdir. Biz samimi şekilde sorunun çözümünü istiyoruz, fakat Rum tarafından aynı samimiyeti görmüyoruz. Bir hususu da belirtmek isterim ki, 2004 yılındaki “Annan planı” nı hazırlayan o dönemin BM Genel Sekreteri Koffi Annan planı Kıbrıs Türklerine teslim ettiği gün, Endonezya’da Timora gitti. Neden buydu ki, 150 milyon Müslüman’ın yaşadığı ülkede aynı dinden, dilden, ırktan, kültürden olan timorların 150 bin kişiyi petrol bölgesini önceden bildikleri için “biz hristiyanız, bağımsızlığımızı istiyoruz”, – dediler. Dikkat edin, Kıbrıs’ta iki ayrı halk var – Rumlar ve Türkler. Birinin dini Müslüman, diğeri Hıristiyan, birinin dili Türkçe, diğerinde Rumca. Buna rağmen bize mutlaka razılaşacaqsınız diyen Annan o gün Endonezya’ya giderek timorların bağımsızlığını kabul edip, destekliyor. Burada ciddiyətsizlik ve samimiyetsizlik var. Bunu insanlar görmek istemiyor.
– Tüm çatışmalarda arabuluculuk misyonunu Hıristiyan devletleri üstleniyor. Niçin Müslüman devletleri bu misyonu üzerine alamıyor?
– Bunlara uluslararası ilişkiler açısından bakmak gerekir. Hıristiyanlar konuyu dini değil, barış, insan hakları, barışçıl hale getiriyor. Çünkü günümüz biraz daha derine koşarsak, küreselleşme yanında toplumlarda, maalesef, birlik öne çıkartılarak insanların ait olduğu milleti, dili, kültürü hiçe sayarak kendilerinden ayırmak istiyorlar. Amaç şu ki, kendi menfaatlerinin yararına olan planlarda bu toplumları ister medya yoluyla, ister siyasi araçlarla psikolojik savaşın ardından kendilerine uygun duruma getirsinler. Uluslararası yayınların bize gösterdiği her şeyi kabul ettiğimiz sürece, hiçbir zaman doğruluğu bulamayız. Düzgünlüğü araştırarak bulabiliriz. Yani insanlar uluslararası ilişkilerde sizi ikna etmek için, basit şekilde diyelim, bazen sizin “evet” demeniz onlara sarf etmediği halde “evet” de, “evet” de diyerek sizi şaşırtabilirler. Düşünüyorsun ki, bu bana “evet” de diyorsa burada bir iş var. Odur ki, ben “yok” diyorum. Ancak onlar bunu bu kadar basit hayata geçirmezler. Meseleyi o kadar karışıma düşürüyorlar ki, sizin “evet” demeniz işlerine gelirse, onu da provokasiyalar yaparak almaya çalışıyorlar.
– Son olarak birde Karabağ sorununa dönüyorum. Mehmet Akif Ersoy derki:
“Bastığın yerlere toprak diyerek keçme tanı!
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehid oğlusun, incitme yazıkdır atanı
Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı!”
Nasıl düşünüyor, Azerbaycanlılar cennet vatanı işgalden azad etmek için Türkiye’nin 1923 yıllarında yapdığını – tüm dünyayı göze alarak savaşa başlamalı?
– Artık günümüzde toplu, tüfengli savaşlar geride kaldı. Ama ben demiyorum ki, savaş zamanı bitti. Kimse size savaş ilan ederse, tabii ki, ona hakkıyla cevap vermelisiniz. Böyle bir atmosferde, uzun süredir aktif savaşın aparılmadığı bir ortamda ilk kurşunu siz atsanız ne yazık ki, küresel kamuoyunda haklı olduğunuz halde haksız duruma düşersiniz. İlham Aliyev konuşmasında (5 Temmuz’da yapılan qurultaydakı konuşmasında. M.A.) Çok güzel dedi. Sizin çeşitli masraflardan, yüzde 6-sından biriktirdiğiniz para Errmənistan bütçesinin tamamını oluşturuyor. Yani ekonomik açıdan güçlü Ermenistan yok. Fakat ekonomik gücün fazla olması Ermenistan’ı yeneceğinizi qarantiləmiyor. Bunun için ekonomik güç olmalıdır, güçlü ordu olmalı ve her zaman olduğu gibi Türk insanı bilgili, bilgili olarak kendisini hazır duruma getirmelidir. Ancak karşı taraf çok saldırqandır ve sizi savaşa tahrik edebilir. Bu zaman onların oynuna gelmemek de çok önemlidir. Karabağ bizim için çok önemlidir. Çünkü Kıbrıs Türkleri olarak neyi, hangi musibetleri yaşamışıksa, Azerbaycanlı kardeşlerimiz de Dağlık Karabağ’da ve diğer bölgelerde aynı çileyi çekip, aynı musibeti yaşamışlar. Az önce Mehmet Akif Ersoy’un dizelerinden bahsettiniz. Türk tarihinde Çanakkale savaşı var. Bu savaşta bütün dünya bir olarak bütün Türklerin üzerine gelmişti. Bugün Çanakkale’ye giderseniz Türkiye Türklerinin, Azerbaycanlı Türklerin ve çeşitli coğrafyalardan olan Türklerin de şehitler verdiğini çok açık bir şekilde göreceksiniz. Yani Türkiye Çanakkale Savaşı’nı kazanmakla bizler de kazanmış olduk.
Muharrem Ağalaroğlu/Gazeteturka-Azerbaycan
www.gazeteturka.com, 14 Temmuz 2011