Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da neler oluyor?
Önce Irak, sonra Mısır ve şimdi Suriye, ne yapılmak isteniyor, bu olayların ardında kim var, kim kime hizmet ediyor?
Gariptir koskoca Türk ülkesinde, bizden başka ve de siz okurların ilgisinden başka, bu konuyu gündeme taşıyan yok!
Demokrasi mi getiriliyor bu ülkelere, Irak’a getirilmiş olduğu gibi; 1.5 milyon Müslüman öldürüldü, 3 milyon Müslüman ise göçte, ülke parçalandı, şimdi iç savaşta, Babil uygarlığı tarihten silindi, demokrasi diyorsanız eğer, işte sonucu bu, bedeli bu…
Mesele demokrasi değil, insan hakları değil, önce olaylara ve ardındakilere bakalım, sonra meselenin ne olduğunu birlikte görelim…
IRAK NASIL PARÇALANDI?
Dünya Siyonist dergisi Kivunim’de, 1982’nin Şubat ayında sessiz sedasız bir makale yayınlandı. Makalenin adı; “1980’lerde İsrail İçin Strateji”. Yazarı; Yahudi bir diplomat olan Oded Yınon, destekleyicisi ise Yahudi düşünce önderlerinden biri olan İsrael Shakak1. Makalede ele alınan temel strateji ile bugün Türkiye’de tanık olduğumuz “Alevi-Sünni” ve “Türk-Kürt” tartışmalarıyla, demokrasi ve insan hakları adına yapılan “Kürtçülük” tartışmalarının temelindeki etnik-dini ayrıştırma stratejisi bire bir aynıdır. Başta Türkiye olmak üzere bölge ülkelerini ilgilendiren bir çalışmadır bu, dikkatten kaçırılmaması şarttır. Bu makalenin önsözü İsrael Shakak tarafından yazılmış. Bölge hakkındaki ana fikri kısa, açık ve net;
“Takip eden yazı, benim fikrime göre, şu anki Siyonist rejimin (Sharon ve Eitan’ın) Orta Doğu için doğru ve detaylı planını temsil eder, bu plan tüm bölgenin küçük eyaletlere/bölgelere bölünmesi ve mevcut tüm Arap bölgelerinin yok edilmesidir.”
Shakak bu girişiyle aslında uygulaması istenen stratejinin temel özelliğini de ortaya koyuyor; bölgeyi etnik köken, dini mezhep temelinde ayrıştırma;
“İsrail stratejik düşüncesinde, tüm Arap devletlerinin daha küçük parçalara bölünmesi hep tekrar tekrar görülen bir kavramdır. Örnek vermek gerekirse, Ze’ev Schiff, Ha’aretz’in askeri muhabiri (ve muhtemelen bu konuda İsrail’de en çok bilgiye sahip kişi), bir yazısında Irak’ta İsrail için olabilecek en iyi şeyin:” Irak’ın Şii ve Sünni devletler ve Kürt tarafının ayrılması” (Ha’aretz 6/2/1982) olacağını yazmıştır. Aslında planın bu yüzü oldukça eskidir2.”
Dinler tarihi bir yana, bu kitapta İsrail’i, “PKK-Barzani-Talabani-Irak” çerçevesinde ele aldığımız için, özellikle Irak’ın geleceği için uygulaması düşünülen stratejiyi yakından görmemiz gerekmektedir. Çünkü ilk hedef Irak gösterilmekte ve ardından Irak’ın parçalanarak Kürt devletinin hayata geçirilmesinden söz edilmektedir. Shahak’ın, “Planın bu yüzü oldukça eskidir” derken anlatmak istediği ise 1920’nin Sevr projesidir. Çünkü Irak’ta Kürt devleti demek; Sevr projesinde geçen “Kürdistan” demektir.
Yahudi düşünür İsrael Shahak planın önsözünde, Irak’ın nasıl parçalanması gerektiği konusunda ana stratejiyi ortaya koyduktan sonra, planın mimarı Oded Yınon detaylara giriyor ve Irak’ı kalemiyle parçalıyor. Planın Irak bölümü dikkatlice okumaya değer:
“Irak, bir kere daha çoğunluğun Şii ve yönetimdeki azınlığın Sünni olmasına rağmen özünde komşularından hiç farklı değildir. Nüfusun %65’i politik konularda söz sahibi değildir. %20’lik elit bir zümre tüm gücü ellerinde tutmaktadır. Buna ek olarak Kuzey’de büyük bir Kürt azınlık vardır ve yönetimdeki rejimin kuvveti, ordu ve petrol gelirleri olmasa, Irak’ın gelecekteki durumu Lübnan’ın geçmişteki ve Suriye’nin bugünkü durumundan hiç de farklı olmazdı. İç çatışmanın tohumları ve bir iç savaş, özellikle Irak’ta Şii’lerin doğal liderleri olarak kabul edilen Humeyni’nin İran’da başa geçmesinden sonra daha bugünden kendini belli etmektedir”.
Oded Yınon, planının ilerleyen bölümlerinde ayrıntılara girerek Irak’ın neden parçalanması gerektiğini de anlatıyor;
“ Bir taraftan petrol zengini olan ancak diğer taraftan parçalanmış bir ülke olan Irak’ın İsrail’in hedeflerine aday olması garantidir. Bizim için Irak’ın feshi, Suriye’nin feshinden bile daha önemlidir. Irak Suriye’den daha güçlüdür. Kısa vadede İsrail’in en büyük tehdidi Irak’ın gücüdür. Bir Irak-İran savaşı Irak’ı parçalayacak ve bize karşı geniş bir cephede çatışma organize etmesine imkan vermeden çökmesine sebep olacaktır. Araplar arasındaki her türlü çatışma kısa vadede bize yardımcı olur ve Suriye ve Lübnan’da olduğu gibi önemli bir hedef olan Irak’ın parçalanması için yolu kısaltır. Osmanlı döneminde Suriye’de olduğu gibi Irak’ta da etnik/dini bazda bölgelere bölünme mümkündür. Üç büyük şehir etrafında üç (veya daha fazla) eyalet var olacaktır: Basra, Bağdat ve Musul ve güneydeki Şii bölgeler Sünni ve Kürt kuzeyden ayrılacaktır. Mevcut İran-Irak çatışmasının kutuplaşmayı derinleştirmesi olasıdır.”
Peki, neden Irak ve neden önce Irak? Bu sorulara cevabı dinler tarihinde aramamız gerekiyor…
NEDEN ÖNCE IRAK?
Hz. Davut zamanında, yaklaşık MÖ. 1030 yılında, Kudüs başkentli ilk Yahudi devleti kuruldu. Bu Yahudi devleti Hz. Süleyman’ın ölümden sonra iç çekişmeler yüzünden ikiye ayrıldı; güneyde başkenti Kudüs olan Yahuda Krallığı ile kuzeyde başkenti Samiriye olan İsrail Krallığı3. Bu bölünmenin getirdiği zayıflıktan yararlanan Asur Kralı III. Tiglat-Pileser İsrail Krallığını ortadan kaldırdı4.
Bu işgal sırasında Asur İmparatorluğu içinde değişik yerlere dağıtılan ve asimile olan on dolayındaki İsrail (Yahudi) kabilesi tarih içinde yok olup gitti. Kendilerini hala İsrailoğullarının gerçek torunları olarak gören 200 kadar Yahudi ailesi(Samiriler ya da Samariten) ise Nablus’ta kaldı. Yahuda Krallığına gelince, ne garip tesadüftür ki onu da tarihten silen yine bir Irak uygarlığı oldu, Babil. MÖ. 589’da Babil Kralı Nabukadnezar (Buhtunnasır) tarafından Yahuda yıkıldı5. Yahuda Krallığının yıkılmasıyla Kudüs’te bulunan Yahudi halkın bir kısmı Babil ülkesine yani bugünkü Irak’a sürgüne gönderildi.
Tevrat’a göre, Irak’la İsrail arasında böylesi bir tarihsel bir olay mevcuttur. Bu tarihe göre Irak suçludur, çünkü İsrail Krallığını tarihten silmiş ve Yahudileri Irak’a sürgün etmiştir. Irak suçludur, çünkü Yahuda Krallığını da yok etmiş ve Yahudileri bir kez daha Irak’a sürgüne göndermiştir. Oded Yınon’un makalesinde Irak’ın ilk hedef seçilmiş olması belki de bu yüzdendir. Kim bilir belki de İsrail, o günkü geçmişlerinin izini bugünün Irak’ında bulmuş ve belki de yönetime bile getirmiştir, kim bilir?
PEKİ YA MISIR?
İsrail’in güvenlik planında Mısır’ın önemli yeri var, tıpkı Irak gibi. Yine tesadüfün garipliği, nasıl ki İsrail’in Irak’la dinsel tarih açısından bir geçmişi var ise, aynı şekilde Mısır’la da var. Nasıl mı? Önce plana bakalım, bakalım Yahudiler Mısır’ı nasıl parçalamayı düşünüyor, önce görelim;
“Mısır günümüzdeki politik görünüşe göre ve artan Müslüman-Hıristiyan ayrışması dikkate alındığında zaten hâlihazırda bir cesettir. Mısırı coğrafi olarak farklı bölgelere bölmek İsrail’in Batı cephesindeki politik hedefidir. Mısır birçok otorite merkezine bölünmüş ve parçalanmıştır. Eğer Mısır parçalanırsa, Libya, Sudan ve hatta daha uzaktaki devletler mevcut şekilleri ile varlıklarını sürdüremez ve Mısır’ın çözülmesi ile birlikte onlar da çöküşe katılır. Mısır’ın yukarı bölümünde Hıristiyan Kıpti bir devlet ile birlikte merkezi bir hükümet olmadan bölgesel güçleri ile bir kaç zayıf devlet düşüncesi, tarihi gelişimin anahtarıdır ve barış anlaşması ile sekteye uğramış olsa bile uzun vadede kaçınılmazdır.”
“Neden Mısır” sorusunun cevabı için ise yine geriye gidelim, eski çağlardaki eski Mısır ile eski İsrail arasında geçtiği düşünülen olaylara doğru bir uzanalım ve bakalım neler yaşanmış Yahudilerle Firavunlar arasında;
“Tevrat’ın bir bölümü olan Tekvin’de Hz. İshak’ın oğlu olan Yakub’un isminin Yahova(Allah) tarafından İsrail olarak değiştirdiğine yer verilir. Nitekim Yakub’un 12 oğlu arasında en çok sevdiği Yusuf’un, onu kıskanan kardeşleri tarafından bir kuyuya bırakılması ve onun Mısırlı tüccarlar tarafından Mısır’a götürülmesiyle olaylar başlar6…
Hz. Yusuf önce Mısır Firavun’unun vezirine satılır. Vezirin karısı Züleyha’nın iftirası üzerine Firavun tarafından cezalandırılarak zindana atılır. Orada Yusuf’la tanışan bir saray görevlisi, Yusuf’un çok iyi bir rüya yorumcusu olduğunu öğrenir ve Firavun’a söyler. Bunun üzerine Yusuf zindandan çıkarılır ve yaptığı rüya yorumunun Firavun tarafından beğenilmesiyle Mısır hazinesinin başına getirilir. Bu olaylar gerek Tekvin’de, gerekse Kur’an’da benzer olarak anlatılmaktadır. Hz. Yusuf, Firavun’un rüyasını Mısır’da yedi yıl bolluk ve ardından yedi yıl kuraklık olacağı şeklinde yorumladığı için, bolluk döneminde gerekli tedbirler alınır. Kuraklık başladığında ise Mısır’a birçok kabile gelir. Bunların arasında Hz. Yusuf’un babası ve kardeşleri de vardır. Yusuf onları görür ve yanına alarak Mısır’a yerleşmelerini sağlar. Böylece İsrailoğulları Mısır’a yerleşmiş olur.
Ancak zaman içinde İsrailoğullarının Mısır’da çoğalmasından rahatsız olan Firavun, İbrani(Yahudi) kadınlarından doğan tüm erkek çocukların öldürülmesini emreder. Bunun üzerine Hz. Yakub’un oğullarından Levi’nin sülalesinden bir kadın dünyaya getirdiği erkek çocuğunu bir sepete koyarak Nil nehrine bırakır. Firavun’un eşi bu çocuğu bulur, alır ve eşi Firavun II. Ramses’le birlikte büyütür. Bu çocuk Hz. Musa’dır. Ancak Musa’nın peygamberlik iddiası, o sırada tahta bulunan III. Ramses ile Musa’nın karşı karşıya gelmesine yol açar ve Allah, Hz. Musa’dan Mısır’ı terk etmesini ister. Musa, kavmini alarak Mısır’dan çıkar. Bu olaya “Exodus” denilmektedir ve Exsodus’un MÖ yaklaşık 1176’da gerçekleştiği tahmin edilmektedir.
Dinsel tarihte yaşandığı ileri sürülen bu olayda, Mısır Yahudilere karşı suçludur. En başta Hz.Yusuf’u kaçıran bir Mısırlıdır, suçludur. Ardından Mısır yönetimi Yahudi kadınların çocuk doğurmasını yasaklamıştır, bu yüzden suçludur. Derken Mısır Yahudileri kendi ülkesinden kovmuştur, bu nedenle İsrail’e karşı suçludur. Belki de bu yüzden İsrail Mısır’ı parçalamayı kafasına çoktan koymuştur.
Ya Suriye?
Orta Doğu’da Müslüman coğrafyasını parçalamaya Irak ile başlayan, Mısır’la devam eden Oded Yınon’un ortaya koyduğu bu strateji kapsamında Lübnan ve Suriye de vardır. Sınırı değiştirilecek ülkeler içinde yer alan Suriye, Yınon’un kaleminden nasibini almakta ve bu kalem Suriye’yi üçe, dörde hatta beşe bölerek parça parça etmektedir;
“Suriye ve daha sonra Irak’ın feshi ve Lübnan’da olduğu gibi etnik ve dini bölgelere ayrılması İsrail’in uzun vadede Doğu cephesindeki bir numaralı hedefidir ve bunun için kısa vadede bu devletlerin askeri gücünün feshi ana hedeftir. Suriye etnik ve dini yapısına istinaden tıpkı bugün Lübnan’da olduğu gibi birkaç eyalete bölünecek ve kıyıda Şii-Alevi bir eyalet, Halep bölgesinde Sünni bir eyalet, Şam’da Kuzey komşusuna düşman olan bir diğeri Sünni eyalet olacak ve Dürziler de belki bize ait olan Golan’da, mutlaka Havran’da, Kuzey Ürdün’de başka eyaletler kuracaklardır. Bu gelişmeler uzun vadede barış ve güvenlik için garantör olacaktır ve bu hedef bugün bile erişebileceğimiz bir noktadadır.”
SIRA KİMDE?
ÜRDÜN…
Yınon’un İsrail planı Ürdün’ü de tasfiye etmektedir;
“Ürdün kısa vadede stratejik bir hedeftir, uzun vadede ise değildir zira feshinden ve Kral Hüseyin’in uzun hükümranlığının bitmesi ve kısa vadede yönetimin Filistinlilere geçmesinden sonra gerçek bir tehdit. Mevcut yapısı ile Ürdün’ün uzun süre var olması ihtimal dahilinde değildir ve İsrail’in hem barışta hem savaşta sürdüreceği politika mevcut rejim esnasında Ürdün’ün tasfiyesi ve yönetimin Filistinli çoğunluğa devri yönünde olmalıdır.”
PEKİ YA SONRA?
Suudi Arabistan, Mekke ve Medine…
Sonra İran…
Sonra Afganistan ve Pakistan…
Daha sonra…
Peki ya Türkiye?
Obama’yı hatırlayınız, ne demişti Türkiye için, MODEL ÜLKE…
OBAMA’NIN MODEL ÜLKESİ TÜRKİYE…
Bu çerçevede model ülke olmak demek, ne demektir, bunu hiç düşündünüz mü?
AKP siyaseti tarihten ders almıyor, Türk tarihine ihanet ediyor, ABD-İsrail siyasetini desteklemekle Müslümanlara da ihanet ediyor, Türkiye sayılan bu sıranın sonundadır ve sıra Türkiye’ye geldiğinde çok geç olacaktır geri adım atmak için…
Bu ülkenin sahipleri olan bizler, tehlikenin yakın ve ağır olduğunu görmeli ve bu siyaseti tez elden değiştirmek için mücadelemizi durmaksızın sürdürmeliyiz…
Erdal Sarızeybek, Kurt Kapanı, 2010
İLK KURŞUN