“KALKAN TÜRKİYE” ÇILGINLIK PROJESİ
İran, Şii Devrimi ideolojisiyle ilahi kanunların uygulanmasını teminen tağut’a ve gayr-ı ilahi hükümetlere karşı kıyam ettiği savındadır ve nükleer programı nedeniyle de Ortadoğu’da istikrarsızlığın biricik amili kabul edilmektedir.
İsrail ise İran rejimini düşürmekte sorumluluk alamadığı için sürekli olarak ABD ve müttefiklerini yardıma çağırıyor!
*
İran’ı nükleer teknolojiden vazgeçirmek için rejimini düşürmek kastıyla BM ekonomik ve siyasi yaptırımlarından daha etkilisi;yaptırımların ancak bölge ülkeleri ve komşular işbirliğiyle etkili olacağı varsayımıyla bölge ülkelerinin siyasi rejimlerine müdahale ediliyor -işte,
İslam coğrafyasında Suudi Arabistan’ın,Katar ve Türkiye’nin işbirliğinde halk ayaklanmalarına yön verilerek Sünni mezhebe dayalı İslam hattı oluşturuluyor!
*
Gelişmeler üzerine İran; savunmaya yönelik bir strateji izlediğini ancak İran’a saldırma cesaretinde bulunanlara karşı izlenecek taktiğin saldırıya dayalı olacağından bahisle,”Eğer korsan İsrail İran’a yanlış yaparsa, Tel-Aviv’i başlarına yıkarız,sadece ilk anlarda 3 milyon siyonist telef olur” açıklaması yapıyor…
*
Bu esnada ABD’ye karşın, Askeri Doktrininde,”Tek egemenliğin,tek efendinin olduğu bir dünyanın onu elinde bulunduranlar içinde ölümcül olduğu,tek kutuplu dünyanın kabul edilemezliği yanısıra modern uygarlık için ahlâkî bir temel olmadığı”esasından yükselen Rusya; Soçi’de, NATO ile Zirve Toplantısındadır.
Rusya”Her ülkenin bağımsızlığına saygı ve kendi güvenlik ittifakını seçme özgürlüğü ” temelinde, BM’nin Libya’ya askeri müdahale kararını desteklemiyor ve ABD nin güç kullanma kararlarını uluslararası arenada bu kadar kolay almasından da kaygılanıyor.
Soçi Zirvesinde, NATO’nun Libya’daki operasyonlarında uluslararası hakkaniyet normlarını aştığını kaydediyor ve ittifakı kınıyor…
Esasen Rusya Kuzey Afrika ve Ortadoğu ülkelerinde-mesela Suriye’de de iç siyasette sıkıntılara rağmen egemenliğin sürdüğünden hareketle o ülkelerle ekonomik ve teknolojik işbirliğini sürdürüyor.
*
Zirvenin en önemli konusu İran füzelerine karşı Romanya ve Bulgaristan’da kurulacak Füze Savar sistemi ile Türkiye’de planlanan Füze Savar Sistem Radarlarıdır; o nedenle Zirve Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiriyor
Füze Savunma Sisteminin oluşturulması NATO’nun gelecek 10 yıllık stratejisinin omurgasını oluşturuyor.
NATO, 2010 da Lizbon’da karar altına aldığı Strateji Belgesinde eski hasım Rusya’yı stratejik ortak olarak anmış,Avrupa bölgesinin küresel tehditlere karşı korunmasında Füze Savunma Sistemine katılımını istemiştir.
*
2010 Lizbon Zirvesinden bu yana Rusya, ABD ve NATO ile yeterli deneyim geliştirdiğini ve belirli bölgede hava savunma sistemi oluşturmak üzere ancak tarafların kendi sistemlerini koruması ve veri değişimine dayalı hukuki bir işbirliğinin kurulması kaydıyla ortaklaşabileceği savının arkasındadır.
NATO ise Rusya ve NATO’nun birbirini düşman değil stratejik ortaklığı kurmaya çalışan partnerler olduğu- o yüzden, füze savunma sisteminin Rusya’ya karşı kurulmamasına ilişkin hukuki garantilerin verilmesinin anlamsızlığı tavrını tutuyor.
*
NATO Stratejisinde Türkiye, Avrupa güvenliğine önemli katkılarına işaret edilmesine rağmen “AB üyesi olmayan NATO ülkesi” olarak anılmaktadır.
Ne ki AB üyesi olmayan NATO üyesi Türkiye’nin Füze Savar Sistem Radarlarını topraklarında konuşlanmasına izni vermesi için Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına dahil edilmesi gerekiyor.
Türkiye’nin Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikasına girişini Kıbrıs Rum Yönetimi engelerken,Kıbrıs Rum’ları da Türkiye engeli dolayısıyla NATO üyesi olamıyor!
*
Ortadoğu’da gerilim sürekli yükselirken NATO ve Rusya’nın stratejik ortak olmakta güvensizlikleri Avrupa bölgesinin güvenliğini riske sokuyor.
Kıbrıs Sorunun çözümünü ve daha ötesinde Türkiye’nin AB katılım müzakerelerini de kilitlemiş bulunuyor.
*
Ne gam? Kalkan varmış,yokmuş farketmiyor!
ABD ‘nin itelediği Türk Hükümeti hem Arap toprakları,Balkanlar,Kafkaslarda hem de Anadolu’da Osmanlı’nın uyguladığı islamcılık politikasından esinlidir ve İslam dininin diğer dinlere zorlayıcı olmayan,millet sistemini din üzerinden yapması algısını ve liberalizmin karşılıklı bağımlılıkları oluşturma karakterini harmanlayarak; yapay milliyetçi politikalarla oluşturulmuş o coğrafyalarda zemin tutmanın peşindedir.
*
Ne ki, Suriyeli mülteciler Türkiye’dedir ve sınırın öbür tarafında konuşlanan Suriyeli askerlerin varlığı gerginliği giderek tırmandırıyor.
Ya da Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Türk hükümetini “Batı’yı mutlu etmeye çalışmak” ve”fırsatçı davranmakla” suçlayarak İran’ın dini lideri Hamaney’e şikâyet etmesi ardından, İran hiç duraksamadan Türkiye’yi tehdit edebiliyor.
Ya da İran’ın askeri tatbikatları ya da gerilimi artıran söylemleri İsrail’i çılgına çeviriyor!
*
Olsun! Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, memleketlerinde taş üstünde taş bırakmamaya yeminli Libya’lı islamcı muhaliflere seslenirken şahaser bir sığlık örneği veriyor; onlara İtalyan Emperyalizmine karşı direnişin sembolü Ömer Muhtar’a atıfla,”Ömer Muhtar’ın torunları”diyor!
Umulur ki yarın Türkiye’de,”Arkadaş,yurduma alçakları uğratma sakın/Siper et göğsünü,dursun bu hayasızca akın” demesin!
Bir yanıt yazın