Eski haber:Milli Savunma Bakanı açıklamış: “Askeri Şura Kararları ile T.S.K. bünyesinden çıkarılan 1800 asker geri dönebilir..”
ABD Büyükelçisi Akepe hükümeti için ‘çok başarılılar’ demiş,ancak basın ve balyoz operasyonuna çok şaşırmışlar mış mış…Hükümet adına Çelik ise Abd içişlerimize karışamaz demiş miş miş.Sanki abd’yi sokmadıkları kurum kalmış gibi Bağımsızlıkçı rolleri yapıyorlar şimdi:İlahi komedya hikayesinde gibi…Ya da Faust’un son demleri misali…
Atatürkçü öğrenciye acımasızca cop sallayan polisimiz; 15 Şubat’tan bu yana başta İstanbul olmak üzere isyan kalkışmalarına karşı sadece tazyikli su ve gaz bombası kullanmış,buna rağmen otobüs ve araçların yakılmasına engel olamamış,mış mış…
Bu arada Profesyonel Birlik adı altında sınırda konuşlanacak ‘Alaylı’ birlikleri için son hamleler yapılıyor. T.S.K. topsuz tüfeksiz saldırılar ile yırtılmak isteniyor ki, bazılarının yanıldığı gibi hukuka kağıtla bağlı milli gücümüzün esası Çelik Türk İnancı’dır… Anayasa okuyarak ve ya masonik – rotaryen bağlantıları ile yıldızı parlatılanların anlayamayacağı bir şey bu… Türk Askeri gaz ile çalışmaz! İnanç ve cüretinin esası: Cesaret! ile çalışır.
Psikolojik harbe karşı örgütlenen milli istihbarat tam iktidara bam telini göstereceği esnada tutuklama furyasına yeniden başlandı…
Şu son tutuklamalar tarihsel bir tekerrür saldırısıdır ABD ve İngiliz Kraliyeti’nin… 1908 Ayaklanması’nı iyi yorumlamak gerekir: İttihad ve Terakki’nin mutlak olmayan iktidarı; gericilere Volkan Gazetesi çevresinde toplanma ve meşrutiyet rejiminin dinen asılsız olduğu yönündeki isyancılara takdiminin hatırlatması: 28 Şubat muhtırasıdır. Amacına ulaşamamış ve rejimin temel koşullanmasının anlatılmadığı bir düzen anomiye hizmet etmiştir. Aslında bu açık bir oyundur ki; bu koşullanmayı sağlayarak Halk ile Ordu’nun arasını açan Çevik Bir Paşa gibi Mason kulüplerinde seminer veren böyle bir emekli T.S.K. mensubunun hala içeriye alınmayışının anlamını da anlamak gerekir. ‘Sınır Muhafaza Genel Müdürlüğü ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’ 1908 ayaklanmasında alaylı – mektepli ayrımındaki Harbiye’de eğitim görmeden sonradan paşa oluru ile subay yapılanların bugünkü tercümesi olacaktır. Ki zaten öyle olduğundan Fettoş dersanelerinde polis okulu sınav soruları ortalıkta gezmektedir…Zaten halihazırda bulunan taslak da personelin Polis Akademileri’nde yetiştirileceği de söyleniyor. MİT ve Genelkurmay İstihbaratı yeterli görülmemiş olacak ki; Kamu Güvenlik Teşkilatı adı altında Yabancı İstihbarat Uzmanı da çalıştırabilen kurumun son oyununu da Odatv’deki videolarda hepimiz izledik zaten… Eskiden 1908 örneğinde ayaklanır isyan ile hükümeti devleti ele geçirmeye çalışırlardı… Şimdi Fettullah takiyyesi ile sızdılar, kendi istihbarat, ordu ve polis güçlerini kuruyorlar… Bu düpedüz Millet’e rağmen Devlet’e ve Millet’e ihtilaldir!
Aslında bu yeni bir başlangıç değil; ABD’nin Çekiç Güç adı altındaki Kuzey Irak BOP yapılanmasını reddeden Eşref Bitlis’ten yardımcısı Albay Kazım Çillioğlu’nun şüpheli intiharından, Polis Özel Harekat Şube Müdürü Behçet Oktay’ın şüpheli sözde intiharına kadar nice vatansever şehit edildi… 6 ay içinde 5 MİT emekli ve ya görevli mensubu öldürüldü ve şüpheli şekilde ölü bulundu… Öldürülemeyenler ise bir bir tutuklandı. Vaka Başsavcı Cihaner’in başlattığı devlet içindeki rejim karşıtı cemaatçi yapının araştırılması üzerine; başsavcının kendisinin ve kendisine bilgi sağlayan MİT mensuplarına da bulaştırıldı.Bu bulaşıklığın üstüne atılacak iz silme operasyonunun boyası aynıydı: Ergenekon ve İhtilalci -Devrimci Karargah sözde örgütleri…
Sağ – sol yanılsamaları içinde vakaya neşter vuran; Kürt Dosyası ardındaki Büyük İsrail Projesi ve buna bilmeden hizmet edenleri afişe edecek Uğur Mumcu da aynı amaçla katledildi…
Aslında Bitlis öldürüldükten sonra bile Bitlis’in bölge raportörü Binbaşı Cem Ersever – sevgilisi ve Suriye uyruklu Ersever’e bilgi getiren 3. kişi de aynı yalanlamayla öldürüldü… O dönem soranlara vatana ihanet ettikleri için öldürüldü dendi; hatta Merhum Türkeş’in oğlu bu konuda Ersever’i sorgulayan Abdullah Çatlı idi dedi… Bir ordu mensubunu bir sivil nasıl sorgulayabilir değil mi? Tabii bu kişi devlet görevlisi değilse…Aziz şehidimiz Necip Hablemitoğlu aydınımız; İçişleri ve Polis teşkilatı içine sızan Abd bağlantılı Fettullahçı yapılanmayı Köstebek’te aşikar etti;kitabı basılamadan şehit edildi…
Merak ediyorum da Doğu Ergil gibi ABD piyonları faili meçhuller tuzağını her daim teröristten yana kurarlarken; kendini aydın zannedenlerin kendi kimliğinden olan aydınlara ve vatansever insanların suikastına ses çıkarmamaları nasıl anlamlandırılabilir?İliştirilmiş gazetecilikten sonra iliştirilmiş sözde aydın tuzağı da piyasada..
Vaka da salt İsrail – ABD olgusu değil bir de yerli işbirlikçiler olgusu göze çarpmalı! Bir çoğu içimizde saygın, etkin ve dokunulmaz konumda sosyal demokrat ve Atatürkçü olarak gözükmekteler. Her biri rotaryen, Lions ve ya mason locaları üyeleri…Kişisel hayatımdan bir misal vermek isterim:
Fakülteyi bitirirken ana düşüncem sözleşmeli subay idealimi gerçekleştirmek olduğu için şahsıma gelen davetleri elimin tersiyle reddetmiştim. Teklif cazipti; düzenli toplantılara katılacaktım, birlik içinde kaldığım sürece tüm kapılar açılacaktı: Ayrıca verilecek üye rehberi ve kuruluş vasıtasıyla Türkiye’nin her yerinde 20.000’e yakın üye ile bağlantıya geçebileceğim öğütleniyordu. Ancak cevap veremedikleri en önemli soru: Türkiye’nin 3 yönetim bölgesine ayrıldığı hususunda; neden doğu ve güneydoğu bölgesinde bu çalışmanın yapılmadığı sorumu yanıtsız bırakmışlardı…
Şimdi Yargıtay içinde Cumhuriyetçi gözüken çoğu üyenin bir çok olay davada zamanaşımına gözyummasının ardındaki anlamları da görebiliyoruz. Geçen yıl mason localarının aldığı kararı aktaran emekli bir Cumhuriyet Başsavcısı oğlu olan avukat arkadaşımın anlattıkları da kulaklarımda hala: ”Akepe hükümeti yapısal değişim için sonuna kadar desteklenecek, çoğu zaman karşı gibi gözükülerek, yakın çevrede eleştirilse de uygulamada işbirliğine dair sınır tanınmayacak; üyelerin içinde bulunduğu siyasal partiler; sosyal guruplar içinde ayrım yapılmaksızın ibrelerin Akepe’ye çevrilmesi öngörülecekti. Gelecek seçim mutlaka kardeşlik birliği içindeki Akepe’nin zaferi ile sonuçlanacak, CHP ve MHP’nin kalesi olan yerler de Akepeli yapılacaktı…”Seçsis ile yapıldı mı yapıldı…İzmir’de akepe oy oranı kimi yerlerde yüzde 40’lara çıkarıldı…
Peki bu değerli bilgileri aktaran arkadaşa ne oldu biliyor musunuz???Yurtdışı davalara baktığı esnada, bir İsrail ziyareti sonunda bizim yanlış yönde olduğunu söyleyerek, aramızdan ayrılarak (tehditlere dayanamayarak) karşı cepheye katıldı… Şimdiki durumunu bilmiyorum; ancak öylesi bir cesur babadan böylesi bir sonuç çıkması da kanıma dokunmuyor değil…
Gladio eylem planı ele geçir – ele geçiremiyorsan itibarını boz ve en son ise ortadan kaldır! olduğu bir paradigma dahilinde, çoğumuzun unutkan olmaya başlaması, hiçbir şey düzelmez demesini daha iyi anlıyorum… Düzelemez bir şey yok aslında… İstemek ve cesaret etmekle başlayacak her şey… Asıl yenilgi statükoyu kabulle başlar!Bağımsız olmak isteyen varlık ilk önce kendisinden başkasını tanımamakla başlamalı işe: Gökte kartal olmayı, yerde kurt olmayı anlamak isteyenlere filolojik bir yol gösterelim: Kurtuluş; özgür olmak, bağımsızlığın anlamı damarımızdaki kan kadar yakındır aslında…
Kurtuluş: Kurt – oluş’tan gelir. Kurt olan av olmaz asla!
Yakında ne kadar çakal olsa da;
Kurt olan çakal olmaz asla!
Ölüm mü? Son mu? Kurtun dünyasında korku yoktur,
korkusu kendin olamamak olmalıdır anlamında, yaşadığınca…
Çokmuşsunuz azmışsınız önemi yoktur doğada,
Kurt, köpek taklidi yapamaz ki mesela.
Kargalar sürüyle gezebilir uzun yaşarlar her diyarda ama,
Kartallar yalnız uçar semada, kurtlar budunuyla birdir dağlarda…
Eğer bir gün neyim diye düşünürsen bu dünyada…
Geldiğin yerden bak bir daha…
Yılan sürünerek gelir dağa, kartal ise uçarak…
Zirvede olman amacın hakketmekle birdir bu davada…
Elin gücüyle davada zafere eremezsin! İlk önce zarfını çıkartacaksın rüyanda!
Ya çakal ya kurtsun ovada,
Ya kargasın ya da kartalsın havada
Ne duruyorsun orada!?
Silkinip de aslını bulsana! Bir daha! Bir daha!
Haydi ‘Ey Millet’im, bu yalandan uyansana!!!