MEYDAN KILIÇDAROĞLU’NA KALINCA
Mustafa Kemal dinin toplumsal bağ oluşturma,ortak duyarlıkları yaratmadaki önemine,”Din gerekli bir kurumdur.Dinsiz milletlerin devamına imkan yoktur”sözleriyle katkı koyuyor.
Ardından, “Yalnız şurası var ki,din Allah ile kul arasındaki bağlılıktır”ifadesi;dinin toplumsal davranışları,sosyal düzeni belirleyen bir sistematik olarak düşünülmesinin reddi anlamına geliyor.
Nitekim Anayasa’nın Din ve Vicdan Hürriyeti başlığında 24.maddesi dinin davranışları ve düzeni belirleyen bir sistematik olmasını engelliyor.
*
Ne ki 12 Haziran akşamı Başbakan Erdoğan balkon konuşmasında,”Bugün mazlumların umudu kazanmıştır. Bugün İstanbul kadar Saraybosna, İzmir kadar Beyrut, Ankara kadar Şam, Diyarbakır kadar Kudüs ve Gazze kazanmıştır”diyor.
Erdoğan İslami sermaye öncülüğünde ya da dinin bağ oluşturma ve ortak duyarlılıkları yaratma hassasıyla büyüyen Türkiye ekonomisi ve refahının giderek İslam ülkelerinin demokrasi ve ekonomik reformlarına sunduğu fırsatlarla topyekün toplumsal davranışların ve sosyal düzenin değişimi yönünde;meydan okuyor!
*
Ardından Türkiye’de toplumsal davranışlar ve sosyal düzen değişiminin çok etkilisi Fethullah Gülen,”Ne Türkiye’de Müslümanlar ve Kemalistler olarak her bakımdan ayrışmış iki gruptan söz edilebilir, ne de bu iki grup arasında kapanmaz uçurumların varlığı söz konusu edilebilir” derken islami amaçlar ve kimliğin daha çok önemsendiği ve güçlendiğinden cesaret alıyor!
*
Çünkü AKP iktidarı sürecinde dinin her türlü sermaye birikiminde ve emek sürecinde kullanılarak Anadolu’da orta ve küçük ölçekli işletmelerden hareketle İslam Bankacılığı,Vakıflar yasasıyla cemaatlerin ekonomik güçlerinin büyümüş,
Yargıda,emniyet,istihbarat,TSK ile tüm merkez ve yerel yönetimlerde,özerk kuruluşlarda bürokratik kadro desteğiyle islami amaçlar doğrultusunda islamcı kimlik;kabına sığmaz konuma gelmiş bulunuyor.
*
Nitekim “Vahiy” toplumun iyilik,güzellik ve mutluluğa ulaştırılmasında yegane yol gösterici kabul ediliyor,
“Hakimiyet” bütün varlıkları külli hakimiyetinde tutan, adalet ve kudretiyle mutlak hakim Allah’ındır ve siyaseten milli iradenin bu hakimiyeti bir ferdin,sınıfın ,zümrenin tabii ve ilahi hakkı olmaksızın kullandığı öngörülüyor -o nedenle;devletin hiçbir anlamda kutsal olmadığı ve otoriter,dayatmacı resmi bir ideolojisi olamayacağı işleniyor.
İslamın,demokratik hukuk devletinin evrensel ve temel ilkeleri dışında siyasi rejimin ayrıntılarının düzenlenmesini topluma bıraktığı, vatandaşların inanma ya da inanmama hakları doğrultusunda-mesela, laikliğe de karar vermesi hak’kı gelişiyor…
*
O nedenle Kemalizmin Türk Demokrasisini işlemez hale getirdiği-çünkü,Kemalizmin merkezci,otoriter ve baskıcı karakteriyle siyasi,sosyal ve ekonomik nitelikli ulusal ve uluslararası sorunların çözümünü güçleştirdiği savunuluyor.
ABD ve müttefiklerinin elvermesiyle Kemalist ideolojinin mirası niteliğinde siyasi partilerin,yargının,TSK’nın, cumhuriyet kurum ve kuruluşlarının ve sermaye yapısının silbaştan edildiği bir konjonktür yaşanıyor.
*
Halbuki Kemalizmin -mesela, iktisadi anlayışı;ne “hayatta kalan uyum sağlamıştır ve en iyisidir” anlayışında Darwinizm kaynaklı, tüm ahlaki ve beşeri değerleri mülkiyet anlayışı üzerine oturtan,serbestinin mutluluk getireceğine inanan,piyasaperest,düşük maliyet ve yüksek kazanç odaklı liberalizme,
Ne de dine dayalı bir rejimden ziyade sosyal yaşamı yeniden kurmaya girişen dinine bağlı kimi küçük ve orta girişimcinin neoliberal ekonomi siyasası ve cemaatlerin ilişki ağları üzerinden Arap ülkelerinden sağlanan fonlarla oluşturduğu;üretimde mülkiyetçi,tüketimde israfı haram sayan, tasarruf ve yatırımda serbestlik yanlısı ,ithalat ve ihracaatta gümrük yasakçısı,vergide zekatçı, emeğin kutsallığı nedeniyle sendikalara yasakçı,mübadelede serbest piyasacı,toprakta planlamacı ,ticaret ve kârın helâl , faizin haram olduğu İslami iktisat anlayışına -asla, benzemiyor…
*
Kemalizmin iktisadi anlayışı bireyin teşebbüsünü ve faaliyetlerini esas tutmak fakat milletin bütün ihtiyaçlarının ve bir çok şeyin yapılmadığını göz önüne alarak memleketin iktisadını devletin eline almasından gelişiyor!
Devletçi,Halkçı,Milliyetçi,Laik ve Devrimci Cumhuriyet bu iktisadi anlayıştan doğuyor…
Anayasa’nın 24.maddesi buna işaret ediyor!
*
Fethullah Gülen kendisini ve cemaatini, demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim etmektedir ve güçlü bir konuma geldiğine inanıyor.
Bunlar kendilerini demokratik alanın aktörü olarak saymalarına rağmen çok vahim bir açık veriyorlar;demokrasilerde sivil toplum örgütleri giriş ve çıkışın özgür iradeye bağlı olduğu açık örgütlerdir-rağmen dini cemaatler kapalı ve içe dönüktür.
Bu vasfıyla -hele, çıkar çerçevesinde örgütlenmişseler,sivil toplum örgütü de sayılamazlar!
*
Rağmen Kemalizmin yokedimi sürecine -kaset komplosu gölgesinde, Kemal Kılıçdaroğlu kayıtsız ve partinin doğrultusunu değiştirmekle görevli gibidir.
YeniCHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu,”Bugün için Türkiye’de laiklik tehlikededir diyemem, böyle bir tehlike görmüyoruz.Gerçekten görmüyorum, aksini söylersem bunun altını doldurmak lazım, askıda kalır, gerekçelendiremem” diyebiliyor.
*
Anayasanın 24.maddesi çiğnenirken; bireyin modern bir toplumun üyesi olması yerine bir cemaatin üyesi olması, dinin ve dini duyguların istismarı,dinin araç haline getirilmesi-mesela Fethullah Gülen’in topluma sokuşturduğu Müslümanlar ve Kemalistler ayrımı İslam dinine karşı büyük suç oluşturuyor.
Yeni bir Anayasa’ya doğru Cumhuriyetin CHP’sinin -eğer güç yetiyorsa,Kılıçdaroğlu ve takımından azade yeniden Kemalist doğrultuya getirilmesi gerekiyor.
Bir yanıt yazın