AVRUPA BİRLİĞİ
KKTC’YE DE GİRİYORMUŞ…
Hüseyin MÜMTAZ
Meğer
biz Türkiye’nin; 1995 Çiller yıllarından beri AB’ye girmiş olduğunu zannederken
o aslında Gümrük Birliği kılığında Türkiye’ye ve 2004’den bu yana da KKTC’ye
giriyormuş.
“Ucu
açık” ve sivri bir biçimde…
Erbabı
bilir, yukarıya tırnak içine aldığımız tanımlama AB resmi belgelerinde de
“aynen” yer almaktadır.
Bakın,
Ocak 2009 tarihli ve “KKTC AVRUPA BİRLİĞİ MÜKTESEBATINA UYUM PROGRAMI” başlıklı
475 sayfalık resmî belgenin “Giriş” bölümü nasıl başlıyor;
“Kıbrıs Türk halkı 24 Nisan 2004 tarihinde düzenlenen referandumda BM
Genel Sekreteri tarafından sunulan kapsamlı çözüm planını onaylayarak sadece
yarım asra yakın bir süredir devam eden Kıbrıs sorununun barışçıl yollar ile
çözüme kavuşturulması yönünde değil, ayrıca Avrupa Birliği üyeliği ve AB kural
ve standartlarının ada çapında uygulanması yönündeki iradesini ortaya
koymuştur. Ne var ki kapsamlı çözümün Kıbrıs Rum halkı tarafından aynı
referandumda reddedilmesi sonucunda Kıbrıs Rum tarafı AB üyesi olurken, Kıbrıs
Türk tarafı haksız bir şekilde AB’nin dışında bırakılmıştır.
Çözüm planının Kıbrıslı Rumlar tarafından reddedilmesinden bu güne kadar
geçen dört buçuk yıllık süre içinde halkının göstermiş olduğu demokratik
iradeyi hayata geçirebilmek için çabalarını yoğunlaştıran Kıbrıs Türk tarafı,
siyasi düzeyde BM çatısı altında görüşmelerin yeniden başlatılması girişimleri
ile, teknik düzeyde Kuzey Kıbrıs’taki yasal ve idari yapıların AB
müktesebatında aranan standartlara yakınlaştırılması çalışmalarını birbiriyle
paralel olarak yürütmüştür.
AB müktesebatının Kıbrıs Türk halkına tanıtılması ve buna bağlı ilgili
idari önlemlerin alınması, adanın her iki tarafında birbirine benzer yapıların
oluşmasını sağlayarak gelecekte Kıbrıs sorununa bulunacak bir çözümün daha
kolay uygulanmasını getirecektir. Ayrıca, üretimden tüketime, tarımdan çevreye,
eğitimden sağlığa, mali politikalardan sosyal politikalara, çok geniş bir
yelpazeyi içine alan müktesebat kuralları, Kıbrıs Türk halkının yaşam
koşullarının iyileştirilmesi ve genel refah düzeyinin yükseltilmesinde önemli
bir rol oynayacaktır. Bu farkındalık ışığında, Avrupa Komisyonu Genişleme Genel
Müdürlüğü aracılığıyla Mayıs 2004’ten itibaren Kıbrıs Türk tarafına sunulan
teknik yardım, 27 Şubat 2006 tarihinde onaylanan ve beş temel hedefi arasında
Kıbrıslı Türkleri Topluluk Müktesebatını üstlenmeye ve uygulamaya hazırlamak da
yer alan Mali Yardım Tüzüğü’nün bina edildiği orta vadeli uygulama planına
uygun olarak daha yapısal bir zemine taşınmıştır. Avrupa Komisyonu tarafından
Bakanlar Kurulu’na sunulan ve gerek Avrupa Komisyonundan gerekse de üye
devletlerden uzmanlar rehberliğinde bir Müktesebata Uyum Programı’nın
hazırlanmasını öngören Kılavuz Belge ile ilk kez resmilik kazanan bu yaklaşımın
vücut bulması yönünde 2008 yılında çok önemli çalışmalara imza atılmıştır”.
Türkiye’de kamuoyu daha çok 1990’lı
yılların sonu ve 2000’li yılların başında, AB Uyum Paketleri ve AB İlerleme
Raporları ile yoğun olarak meşgul edilmişti.
O yıllardaki Uyum paketleri ve
İlerleme Raporlarının “tuzak aralarını” satır satır okumuş, altını çizmiş,
hakkında yazılar-kitaplar yazmış ama lafını bir türlü dinletememiş birisi
olarak kelimenin tam anlamıyla “bıktığım için” bir süredir peşini bırakmıştım..
Baktım bu sefer Kıbrıs’ın kuzeyindeki devlet,
millet ve bayrak sevdalısı dostlar rahatsız..
Yerden göğe kadar haklılar.
Çünkü 1995’den beri her yıl Uyum
Paketleri ile kırk takla atmamıza rağmen AB’ye giremedik, ama onlar bize
girdi..
Almadılar, yakın bir gelecekte de
alacakları konusunda en ufak bir ışık yok ama kolumuza bacağımıza taktıkları
ipler ile bizi istedikleri gibi oynatıp, istedikleri kılığa sokuyorlar.
Kıbrıs Türkleri de endişelenmekte
haklılar.. Onları da “KKTC olarak” asla almayacaklar. Ama sık sık havuç-sopa
terbiye metodu ile “ehlileştirip” uygun şekilde “formatlayacaklar”.
Bakın KKTC’nin “resmi” belgesinin
yukarıya aldığımız “başlangıç” cümlesinde ne diyor;
“Kıbrıs Türk halkı 24 Nisan 2004 tarihinde düzenlenen referandumda BM
Genel Sekreteri tarafından sunulan kapsamlı çözüm planını onaylayarak sadece
yarım asra yakın bir süredir devam eden Kıbrıs sorununun barışçıl yollar ile
çözüme kavuşturulması yönünde değil, ayrıca Avrupa Birliği üyeliği ve AB kural
ve standartlarının ada çapında uygulanması yönündeki iradesini ortaya koymuştur”.
“Deve”nin neresini düzelteyim?
Annan Planı “kapsamlı çözüm”
planıymış… Lâf… Olsa olsa “kapsamlı teslimiyet” planıdır. Devlet’ten vazgeçip
Rum’un kucağında üçüncü sınıf AB vatandaşlığı (Bakınız; Yunanistan Türkleri)
vaadiyle uyutma “procesi”dir.
Planı “Kıbrıs Türk halkı” onaylamış..
Lâf… Plan o tarihte, yaşayanlar çok
şükür ki daha aramızda; deyim yerindeyse içeriden ve dışarıdan cümle
“dostlar”ın üzerimize çullanmasıyla “onaylatılmıştı”.
Dahili ve harici bedhahlar, Karen
Fogg/Sorosçu pocukları, Rum bayraklı mitinglere katılan AB-D Büyükelçileri…
Kıbrıs sorunu yarım asra yakın bir
süredir devam ediyormuş.. Lâf.. Bırakınız Mısır’daki sağır sultanı, İtalyan
tarihçiler bile “sorun”un 1571’de, Hristiyanların elindeki bir adanın Türkler
tarafından fethi ile başladığını; Haçlılar’ın o zamandan bu yana bir hazım
sorunu yaşamakta olduğunu iyi bilir. (“İtalyan
tarihçi Costantini: Türklerin kovulmadığı tek ada Kıbrıs”. www.abhaber.com 5.06.2011)
Planın kabulü ile sorun hem “barışçıl
yollar” ile “çözülecekmiş”, hem “AB üyeliği” olacakmış, hem de AB kural ve
standartları “ada çapında” uygulanacakmış..
Üç kere lâf..
Sadece bir cümlede bu kadar yanlı,
yanlış ve taraflı nasıl davranılabilir?
“Barışçıl yol” denilen şey, KKTC’nin “silahsız-mücadelesiz”
Rum’a teslimidir.
“AB üyeliği” denilen şey KKTC olarak
değil, Rum Cumhuriyetinin Rum kimlikli bir ferdi olarak üçüncü sınıf AB
vatandaşlığıdır.
AB kural ve standartlarının “ada
çapında” uygulanması demek, Rum Cumhuriyeti’nin AB kılığında kuzeye de
yerleşmesi demektir.
AB müktesebatında zaten KKTC için,
“hükümetin kontrolünde olmayan bölge” tanımı kullanılmakta değil midir?
Örnek Şekil (a) Anavatan’ın
1876-1963-1995’den beri “Avrupalı olacağız” diye yaşadıkları..
O yıllardan bu yana hazırladığımız
bütün “Uyum Paketleri”ne rağmen halâ ve bir türlü “Avrupalı” olamamışızdır ama…
1.“İçimizdeki İmralı’lı” devlete ateş
kes için son tarih (15 Haziran, bugün) verir hâle gelmiştir.
2. DHA’dan Ramazan YAVUZ ve Bayram
BULUT’un DİYARBAKIR’dan bildirdiğine göre seçim sonuçlarını kutlamak için
toplanan 50 bin kişiye yapılan konuşmalarda Şerafettin Elçi, “Başkan Apo
ve dağlardaki kahramanlar başları dik ve onurlu bir şekilde aramızda
olacaklardır” derken,
3. Türkiye ve Kürt halkına teşekkür
eden Leyla Zana ise, Kürtlerin devletin ortağı olacağını söylemiştir.
4. Alanda ve sahnede dev PKK
flamaları, Abdullah Öcalan posterleri ile Kuzey Irak Federal Kürt Bölgesinde
kullanılan Kürt bayrağı açılmıştır…
5. Platformda “Kürdistan bizim
ülkemiz, Diyarbakır başkentimiz” türküleri ile PKK marşları çalınmıştır.
6. BDP Genel Başkan Yardımcısı Filiz
Koçali, Diyarbakır’ın direnişin, başkaldırının, isyanın ve özgürlüğün başkenti
olduğunu söylemiş, “özgürlük ilmek ilmek örülüyor. Özgürleşene kadar bu
birliğimiz, gücümüz ve militanlığımız devam edecek” demiştir.
7.Konuşmasına “Türkiye’ye
teşekkürler” diyerek başlayan Leyla Zana ise, “Bizler ortaklığa geliyoruz.
Biz diyoruz ki Kürtler bu devletin ortağı olacaktır. Kimse aksini düşünmesin.
Bugün Kürtlerin ulusal birliğinin bayramıdır” demiştir.
1876-1963-1995 sürecinin bilmem
kaçıncı yılında hazırladığımız bütün “Uyum Paketleri”ne rağmen halâ ve bir türlü
“Avrupalı” olamamışızdır ama yine DHA’dan Ercan KALAY’ın, ŞIRNAK’tan bildirdiğine
göre seçimleri izlemek üzere Türkiye’de bulunan Alman Sol Parti Milletvekili
Harald Weingberg BDP Şırnak İl Başkanlığı’nda BDP’lilere seslenmiş ve
konuşmasında Türkiye’yi eleştirmiştir. Weingberg yaptığı “miting”de;
“Bizim
buraya gelmemizdeki asıl amacımız demokratik ve özgür bir seçim ortamının olup
olmadığını görmekti. Fakat gördük ki bu mümkün değil. Çünkü seçimin yapıldığı
bazı bölgelerde askerlerin olduğunu görünce bu seçimin özgür bir ortamda
yapılmadığını gördük. Buradaki arkadaşlarımız bu seçimin geçen yıllardaki
seçimlere göre daha demokrat bir ortamda gerçekleştiğini söylediler. Geçen
yıllardaki baskıların olmadığını söylediler. Bu seçimin daha demokratik ortamda
yapılıyor olması bazı şeyleri değiştirdi. Sizin mecliste daha fazla temsil edilmenizi
sağladı. İki gündür bu bölgedeyiz. Seçimler ilk başladığında her şey güzel
başladı. Fakat zaman zaman tatsız olaylar oldu. Bunun temel nedeni sizin
bağımsız adaylarınızın seçilmesinin hazmedilmemesidir. Dün meydana gelen
patlama bizim gözümüzün önünde meydana geldi. Biz bu olayı hem Almanya’ya hem
de tüm dünyaya duyuracağız. Bunun sözünü de sizlere veriyoruz. Son olarak iki
şey daha söylemek istiyorum. Birincisi patlamada yaralı olanlara geçmiş olsun
diyorum. İkincisi de bağımsız adaylarınızın sayısını 16 arttırmanız sizin sivil
bir çözüm istediğinizin kanıtıdır” demiştir.
Bir Türk milletvekili Kuzey İrlanda’da
İrlandalıları; İspanya’da Bask’ları, Fransa’da Korsikalıları, Belçika’da
Flamanları destekleyecek/mevcut hükümeti eleştirecek seçim konuşmaları
yapabilir mi?
“Belçika” mı dediniz?
Öyleyse şu haber “içimizdeki
Avrupalılar”a kapak olsun..
“Belçika’da Flamanların bağımsız devlete sahip olmasını isteyen
milliyetçi ‘Vlaams Belang’ partisinin önde gelen isimleri Belçika’da gözaltına
alındı. Bu gözaltı işlemlerinin nedeni ülkenin Ulusal Meclis’ine giden sokağın
tabelasını söküp yerine ‘Flaman bağımsızlığı sokağı’ yazılı yeni tabela
asmaları oldu. Polisçe götürülenler arasında örgütün genel başkanının yanı sıra
gerçek lideri Filip Dewinter de var”.
Meraklı turşucular merak ederse diye
bu haberin de kaynağını verelim; ‘de 14/06 19:18 CET itibariyle yayına girmiştir bu
haber..
Yâni kıymetli okuyucu özetle a)
Ayrılıkçılar, “AB adayı” Türkiye’de kutlama yapabilmekte, b)AB milletvekilleri
onlara destek mitingleri düzenleyebilmekte ama, c) “AB üyesi” Belçika’da
ayrılıkçılara kelepçe takılmaktadır.
Bu kafayla AB’ye UYUM PROGRAMI
hazırlayan KKTC’ye bu yolda hayırlı yolculuklar dileriz..15 Haziran 2011
57’NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ
57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com