(Süddeutsche Zeitung, 20./21. Kasım 2004.)
Bu makaleyi kim yazdı diye merak ettiniz değil mi?
Toronto Üniversitesinde Profesör Michael Bodemann, Alman gazetesi olan “Süddeutsche Zeitung”da makalesine bu baslangıçla başlıyor. Yazar Yahudi kelimesini seçmesindeki maksadı, aslında “Almanya’da büyüyen Müslüman ve Türk düşmanlığına” dikkat çekmek istemesinden doğmuştur. Nitekim kendisi şu vurucu tespiti yapıyor makalesinin devamında “…oysa Türkler ve Müslümanlar bu tür aşağılayıcı, alaycı ve ırkçı saldırılara hergün maruz kalıyor!”.
Makalesi büyük yankı buluyor ama türklerin ikinci sınıf muamalesi gördüğü ve makalede islam düşmanlığına dikkat çektiği için değil. “Yahudileri karalama” ve “Yahudilerin, ikinci dünya savaşında çektiklerini, küçümseme” adına Profesörü suçluyor Medya.
Kendim “Der Freitag” gazetesinde yazdığım makalede aynı sorunla karşılaştım. Türk düşmanlığını ve Müslümanlara karşı olan saldırıları, Yahudilere olan saldırıya benzettiğim için, tüm yorumlar aleyhime döndü ve bana “Yahudilerin çektiği cefayı küçümsüyorsun” suçlamasında bulundular. Tabii bundaki maksat, konuyu saptırmak ve gerçekleri örtmekti.
Profesör Michal Bodemann Radyo’da buna tekrar dikkat cekerek “Yüzyıllardır Almanya Yahudileri kötüleyip, onlara kin kusturdu. Sonuçta 6 milyon Yahudiyi katl ettiler.., şimdi ise aynı ırkçı tutumu Türk ve Müslümanlara karşı sergiliyorlar” dedi.(“Deutschlandradio Kultur” 5. Aralık 2008).
Benzer bir başka yanı da, Yahudilik ve Müslümanlığı, kötü niyetle ve ahlaksızlık ile suçlamalarıdır. Almanya, Yahudilere daima “kendilerini seçilmiş halk olarak görüyorlar ve Yahudi olmayanları insan yerine saymıyorlar” diye suçlamışlardır, şimdi ise aynı sözleri Türkler için kullanmaya başladıkları dikkat çekicidir.
Bugün Alman Medya sitelerine girdiğinizde, islamiyete açıkça kin kustuklarını rahatça okuyabilirsiniz. Hz. Peygamber’e küfürden tutun, Müslümanları aşağılamaya kadar giden her türlü yazı var. Pek azı hariç, aşağı yukarı tüm tanınmış Alman Medyası bu tür yazılara ve yorumlara yer vermektedir.
Nerede kaldi Avrupa İnsan hakları ve Demokrasi anlayışı?
Yazarlara İslam karşıtı yazılar yazdırılıyor ve yalanlar üstüne kurulu bir kitap dahi olsa, bu yazarları ödüllere boğuyorlar.
“İslam Eleştirisi” ile ünlü olan kişiler; Henryk Broder, Ralph Giordano, Necla Kelek, Hans-Peter Raddatz, Alice Schwarzer, Leon de Winter, Ayaan Hirsi Ali, Oriana Fallaci, Theo van Gogh, Irshad Manji, Ibn Warraq, Geert Wilders, Bat Ye’or, Thilo Sarrazin ve daha nicesi…
Bu yazarların eleştiriden ne anladıklarını gelin birkaç örnekle size göstereyim!
Misal Theo van Gogh, Müslümanları “Keçi şey edenler… (kelimeyi kullanamıyorum, ahlakım izin vermiyor) “diye tanımliyor!
(bkz:”de Volkskrant”, 3.11.04)
Geert Wilders “Kur’an Hitler’in ‘Kavgam’ kitabı gibi bir faşist bir kitaptır bunun için yasaklanmasını arzuluyoruz” demesi
(bkz:Geert Wilders; Wiener Zeitung, 21.2.08)
Almanya’da en tanınmış dergilerden biri olan “Der SPIEGEL” kapağında “Papa contra Muhammed” (bkz:Papst contra Mohammed 38/2006)” diye başlık atmış olmasını da unutmayalım.
Bir yıl sonra yine aynı dergi, kapağında “Mekke Almanya. Sessiz İslamlaştırma” (Mekka Deutschland. Die stille Islamisierung 13/2007) ile karşımıza çıkıyor.
Ve aynı yılın sonlarına doğru, aynı dergi; “Kur’an, dünyanın en güçlü kitabı (Der Koran. Das mächtigste Buch der Welt 52/2007) diye kapak yapıyor. Her defasında arka fon siyah ve korku verici bir atmosfer.
Yine Almanya’nın en ünlü dergilerinden olan “STERN”, “İslam, ne kadar tehlikeli” („Wie gefährlich ist der Islam?“ 38/2007) diye kapağında propaganda yapmıştı.
Focus, Almanya’nın bir başka ünlü dergisi de “Esrarengiz Misafirler. Almanya’daki Müslümanların alternatif dünyası. Entegrasyon başarısız mı oldu? (Unheimliche Gäste . Die Gegenwelt der Muslime in Deutschland. Ist die Integration gescheitert?“ 48/2004) diye sormuştu. Burada doğmuş olan üçüncü nesile bu gönderi ile “Siz burada misafirsiniz” damgasını vurmuştu, yahut başka bir pencereden ele alacak olursak, Türk ve Müslüman gençlerini aslında Almanya’da istemediklerini dile getirmeye çalılşmışlardı.
Italyan Gazeteci, Oriana Fallaci yazdığı kitabında şöyle diyor
“Yabancılar (Müslümanları kast ediyor) sıçanlar gibi çoğalıyorlar. Yolda görünen Müslüman kadınların en az yarısının etrafında tonlarca çocuklar olduğu gibi, hem üstelik hep hamileler…”(bkz: “Die Wut und der Stolz” 2002: 139)
Siyasi bir dergi olan “Die politische Meinung“da (1/2003), Almanya Hıristyan partisi (CDU) üyesi olan Friedbert Pflüger tarafından övülüyor bu kitap. “Oriana Fallaci’nın kitabı dile gelmeyen ve görünmek istenmeyen gerçekleri dile getiriyor. Bu kitap Avrupa için bir ‘uyanış çağrısıdır’, diye dergiye yazıyor.
Oriana Fallaci kendini güvende hissetiği için olsa gerek, bir röportajda aynen şu sözleri söyleyebildi:
“Her yerde lanet olası camiler inşa etmek istiyorlar. Şayet benim bunlara ömrüm yeterse, o zaman arkadaşlarıma gidip, bomba alıp hepsini havaya uçuracağım! Uçuracağım hepsini…! Ben bu camileri görmek istemiyorum…”
(Die Weltwoche, 27.7.06)
Devamı gelecek
Mustafa Çelebi
Kaynaklar:
Der Spiegel
Die Zeit
Thorsten Gerald Schneiders, Islamfeindlichkeit (İslam Düşmanlığı)
der Freitag