“EĞRETİ VATAN” (2)

“EĞRETİ VATAN” – (2) Hüseyin MÜMTAZ 2011’in kodlarını 1908-1911, yâni tam yüzyıl öncesinin edinimleriyle çözmeye devam ediyoruz.. Ediyoruz çünkü o tarihi “biz” yaşadık.. Falih Rıfkı Atay “Batış Yılları”nda şöyle yazıyor; (S.8) “1918’e kadar geçmişin hatıralarını, durmadan ve son dakikaya kadar uslanmadan ve ayılmadan ödeyen bir nesil olduk. Hiçbirini kendi işlemediğimiz günahların acı ve ağır azaplarını biz çektik. Bugün ve yarın için faydalı dersler verebilecek ölüm kalım imtihanlarından geçtik”. Devam ediyor Atay; (S.24-25) “Başta yazdığım gibi kendimize Türk demezdik. Okullarda Arap’a Arap, Arnavuta Arnavut, Ruma Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik. Padişahın nöbetçileri, bekçileri, koruyucuları Arnavut; ağaları Zenci, haremi Çerkezdi. … Kürdün de itibarı Türkün üzerindeydi”. 2000’li yıllarda Elçibey’in mezarını ziyaret eden bir Azeri gencinin “Osmanlı Türkü müsünüz?” sorusuna bu satırların yazarı bizzat muhatap olmuştur. Peki, 1894 doğumlu Atay ve nesli kendilerine neden “Osmanlı” diyordu? 23 Aralık 1876 tarihli Kanunu Esasi’nin 8’inci Maddesi aynen şöyledir; “Madde 8 -Devleti Osmaniye tabîyetinde bulunan efradın cümlesine her hangi din ve mezhepten olur ise olsun bilâ istisna Osmanlı tabir olunur”. Enver Ziya Karal; “Büyük Osmanlı Tarihi, Cilt IV, Sayfa 229’da” bu duruma şu açıklamayı getiriyor; “Gerçekte Kanunu Esasi’nin bir doktrini vardır; o da Osmanlılıktır. Söz konusu kanunun amacı cins ve mezhep farkı gözetilmeksizin halkı devlet idaresine iştirak ettirmek, aynı zamanda mümkün olduğu kadar bu idare üzerinde bir halk murakabesi kurmak bu suretle de imparatorluktan ayrılmak isteyen tebayı, menfaat bağlarıyla bağlayıp imparatorluğun mukadderatı ile ilgilendirmekten ibarettir. Kanunu Esasi’nin muhteva itibariyle milli hâkimiyet prensibini kurmuş olduğu ileri sürülemez. Fakat unutulmamalıdır ki, Osmanlı İmparatorluğu, Belçika veya Romanya gibi milli bir bünyeye sahip değildir. Üç kıtaya yayılmış bulunan ve türlü cinsten ve dinden insanları ihtiva eden bu imparatorlukta, milli bünyeye sahip olan devletlerde, bu günkü manada kullanılmış bulunan milli hâkimiyet mevhumunu aramak mümkün ise de bulamamak mukadderdir”. Yâni kısaca, “imparatorluktan ayrılmak isteyen tebayı, menfaat bağlarıyla bağlayıp imparatorluğun mukadderatı ile ilgilendirmek” için hepsini “Osmanlı” şemsiyesi altında topladık diyor, Karal.. Şimdi Kanunu Esasi’nin yukarıdaki 8’inci maddesiyle, halen yürürlükteki Anayasamızın 66’ıncı Maddesini alt alta koyup, beraberce okuyun.. “Anayasa Madde 66; Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür”. Demek 80 Anayasasını hazırlayanlar tarih okumuşlar, devletin ve milletin geçirmek zorunda kaldığı badireleri doğru değerlendirmek bir yana Atay’ın neslinin “acı ve ağır azaplarını” hissetmişler. Buradaki “Türk” olmak keyfiyeti, “vatandaşlar”ın cümlesini devletin kaderi ile ilişkilendirmek düşüncesinin sonucudur. Kimsenin kendisini “farklı-öteki” hissetmemesini sağlamaya yöneliktir. Ne olursa olsun herkes kendisine “Türk” diyecektir. Başka bir şey olduğunu söylerse Anayasa suçu işlemiş olacaktır. Atatürk de sadece bu maksatla “Türkiye Cumhuriyetini Kuran Türkiye Halkına Türk Milleti Denir” demiştir. Yoksa o da Cumhuriyet sınırları dışındaki geniş bir coğrafyada, Türkiye Cumhuriyetinin kuruluşuna katılmamış milyonlarca Türk’ün vâr olduğunu biliyordu.. Ve işte bu şartlarda, Süheyl Batum, CHP’nin 35 kişilik uzmanlar/akademisyenler kuruluna hazırlattığı “yeni Anayasa vizyonunu” geçenlerde kamuoyuyla paylaşıyor.. “CHP Genel Başkan Yardımcısı ve anayasa profesörü Süheyl Batum’un açıkladığı vizyona göre en dikkat çeken değişiklik anayasanın 66’ıncı maddesinde olacak. ‘Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür’ ifadesinin yer aldığı 66. madde, yurttaşlık kavramının din, dil, etnik kökene bağlı olmadığı vurgulanarak değişecek. ‘Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türktür’ yerine ‘Türkiye vatandaşıdır’ şeklinde yeniden düzenlenecek. Yani vatandaşlık tanımı Batum’un deyimiyle, hukuksal bir bağ olarak anayasada yer alacak”. (www.cnnturk.com 31.05.2011 16:40:38) Yâni herkes kendine neyse o diyecek.. “Türklük”te “birleştiricilik, bir hissetme” vardır, “Türkiyelilik”te “kendini farklı hissetme ve ayrı ifade etme” olacak.. Kanunu Esasi’nin, 1876’nın; hiç yaşanmamış gibi gerisine düşülecek. Atay ne diyordu; “Başta yazdığım gibi kendimize Türk demezdik. Okullarda Arap’a Arap, Arnavuta Arnavut, Ruma Rum, fakat kendimize Osmanlı derdik. Padişahın nöbetçileri, bekçileri, koruyucuları Arnavut; ağaları Zenci, haremi Çerkezdi. … Kürdün de itibarı Türkün üzerindeydi”. Bu bir kâbus.. Peki bir rüya 100 küsur yıldır aynen ve aynen, tekrar ve tekrar görülebilir mi? Biri bizi uyandırsın.. Uyandırsın ve Batum’un CHP’sinin anayasasından sonra şuralarda da “Türkiyeli” kavramının kullanılmasına hazır olsun.. “Ne Mutlu Türkiyeliyim diyene!” “Türkiyeli, Övün, çalış, güven”. “Türkiyeliyim, doğruyum, çalışkanım…. Varlığım Türkiye varlığına armağan olsun”.. “Bir Türkiyeli dünyaya bedeldir”. “Türkiye Silahlı Kuvvetleri”. “Türkiye Diyanet Vakfı” “Türkiye Hava Yolları” “Türkiye Kızılayı”.. “Türkiye lirası”.. “Türkiye lokumu, Türkiye hamamı…” Nereden çıktı bu “Türkiyeli” merakı? Almanyalı mı dersiniz, Alman mı? Fransalı mı, Fransız mı; Rusyalı mı, Rus mu; Yunanistanlı mı, Yunanlı mı; İtalyalı mı, İtalyan mı; İngiltereli mi, İngiliz mi; Azerbaycanlı mı dersiniz, Azeri mi? “Almanyalı” tanımı, Almanya’da yaşayan Alman vatandaşı veya değil yerli-yabancı-göçmen-her çeşit din-mezhep ve dili barındırır içinde.. Fakat “Alman” denince Germen, beyaz ve Hristiyan olmak üzere başlıca üç özellik gelir akla.. Rus deyince de Slav, beyaz ve Ortodoks… Peki “Rusyalı” kavramının içinde neler olduğunu bir düşünür müsünüz lütfen? Bozulma “Türkî Cumhuriyetler” deyimi ile başlamıştı, yahut “Türk Dili Konuşan Ülkeler Topluluğu”… “Türk” dememek için bin dereden su getirmeler.. Yoksa işin sonu “Atatürkiyeli” ile “Türkiye bayrağı”na kadar varacak mı? Fakat iki konuda değişiklik olmayacağına eminin. 1) “Türkiye Milleti” diyemeyecekler; 2) “Kuzey Kıbrıs Türkiye Cumhuriyeti” diyemeyecekler.. Dikkat edin, devletinin adında “Türk”ü muhafaza eden bir tek KKTC kalacak elimizde.. Nereden, nereye….“Yapay sınırlar” dan, “Türkiye vatandaşlığı”na.. “Yapay sınırlar” “Devlet”in ülkesinin, “Türkiyelilik” de “Devlet”in milletinin bütünlüğünü tartışmaya açıyor. İş Anayasa’nın ilk üç maddesine uzanıyor. 1000’li yıllarda Orta Asya’yı bıraktık. 1877-78’de Balkanları bıraktık.. Kıbrıs’ı, Elviye-i Selâse’yi (Kars-Ardahan-Batum) bıraktık.. 1918’de Musul’u, Kerkük’ü bıraktık. 1921-22’de Polatlı’ya kadar, Zeytun’a kadar, Kahramanmaraş’a kadar Anadolu’yu bıraktık. İstanbul dahil Trakya’yı bıraktık.. O sınırların hangisi yapaydı, hangisi değildi? Nereye kadar ricat, kaç yüzyıl ricat? Zaten Yunanlı, Rodos-İstanköy ve Batı Trakya Türkleri’ne “Müslüman Yunanlılar”; zaten Hristofiyas Kıbrıs Türklerine “Kıbrıslı” diyor.. Zaten Barzani’nin yeğeni Hoşyar Zebari’nin başında bulunduğu Irak Dışişleri Bakanlığı’nın resmi sitesinde gösterilen etnik gruplar dağılımında Türkmenler’e yer verilmiyor. Sitede Arap, Kürt ve nüfus olarak ülkenin en küçük etnik grubu olan Asuriler’e yer verilirken, Irak’ın en büyük üçüncü unsuru olan Türkmenler’e yer verilememesi dikkatleri çekiyor. Sitede Araplar’ın %77.1, Kürtler’in %19 Auriler’in ise ülke nüfusunun %0.3’nü teşkil ettikleri ifade ediliyor. (www.erbilgazetesi.com 30.05.2011) Peki be ey millet, Türkiye neresiydi, Türk kimdi? “Deve tellal, pire berber iken”le başlayan bir masal mıydı? “Türkiyelilik”lerini ifade etmeyi demokratik bir hak olarak görenler, benim Türk kimliğime de saygı göstermelidirler. 5 Haziran 2011 57’NCİ ALAY HER YERDE HEPİMİZ 57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ mumtazbay@hotmail.com

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir