Ergun Babahan’ın Star’da, Hüseyin Gülerce’nin Zaman’da altına imza attıkları yazılardan da hareketle diyebiliriz ki; yandaş medyanın ve besleme basının en büyük marifetlerinden birisi, seçimlerde iktidar partisi lehine siyasi avantaj sağlamak için muhalefet aleyhine tetikçilik yapmaktır. Hedeflerine yerleştirdikleri ise büyük oranda CHP, MHP ve TSK’dir. Zira kaseti olan muhalif siyasileri ve tutuklanacak generalleri ilk önce yandaş medyadan ve besleme basından öğrenir Türk halkı. Ayrıca muhalif düşünceleriyle tanınan kimi yazar, gazeteci ve bilim insanlarıyla bazı Sivil Toplum Kuruluşları da yandaş medyanın hedef tahtasına koymuş olduğu nişangâhlar arasındadır. Yandaş medya, kimi gözüne kestirdiyse hemen silahını, pardon kalemini onun üzerine doğrultur, onun başına çullanır, onu ihbar eder ve yapmış olduğu kasıtlı haber ve kalemşorlarına yazdırmış olduğu ısmarlama yazılarla onu itibarsızlaştırır. Tıpkı Ergun Babahan’ın, Star gazetesinde MHP lideri Devlet Bahçeli hakkında kaleme aldığı “Ürperten söylenti ve haberler” başlıklı yazı gibi…
Besleme Basının Emdiği Memeler
Yandaş gazetelerin pazarlama yöntemlerinden birisi yüz yüze görüşmelerle yapılan pazarlama ve abonelik yöntemidir. Bu yöntemde, okuyucu gerekirse belli bir süre ücretsiz abone yapılmakta, arkasından da ücretli aboneliğe mahkûm olacak biçimde yoğun bir duygu sömürüsüne maruz bırakılmaktadır. Ayrıca okuyucu, bazı hediye ürünler ve promosyonlarla kandırılmakta, arkasından da tıpkı etobur çiçeklerin böceklere kurmuş olduğu tuzak gibi emilmeye veya sağılmaya uygun hale getirilmektedir. Bu konuda en önemli argüman elbette dindir. Yani bu tür gazeteleri yayınlayıp pazarlayanlar, daha çok dini argümanları kullanmakta ve bu yolla okuyucu ve tiraj sayısını artırmaya çalışmaktadırlar.
Sözüm ona bu tür medya organlarını yayınlayanların amacı bir nevi cihattır ve Müslüman için cihat farzdır. Bu cihada katılmanın en pratik yolu ise bu tür mevkuteleri satın almaktır.
Bu konudaki argümanlardan bir diğeri, öğrenci ve işsiz baba yöntemidir. Bu yöntemde gazete pazarlamacısı genç adam, ya okul harçlığını çıkarmak için bu işi yapmaktadır, ya da evini geçindirip çocuklarına bakmak için. Yani yapılan, kelimenin tam anlamıyla fakirlik ve muhtaçlık edebiyatı ile potansiyel okuyucunun acıma ve merhamet duygularına hitap etmektir.
İşte “Yandaş” ya da “İslamcı” denilen gazete ve dergilerin okuyucuya kurmuş olduğu iki önemli pazarlama ve yolma tuzağı bunlardır. Bu iki tuzakla karşı karşıya kalan özellikle dindar okuyucular, bir nevi “aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” ortamında kalmakta, bu tür gazeteleri pazarlayanların dini argümanlarla yaptıkları ricalar, hatta yalvarma ve yakarmalar karşısında çaresiz teslim olmakta ve bu tür yayınlara abone olmaktan başka kurtuluş yolu bulamamaktadırlar.
Dinci basın veya yandaş medya denilen gazete ve dergilerin pazarlanması sırasında kullanılan bu iki yöntem, İslamcı kesime, yani bazı dini cemaat ve tarikatlara ait vakıf, dernek, okul ve öğrenci yurdu gibi yerler adına toplanan yardımlar konusunda da kullanılmaktadır. Hatta bu kesimler bazen işi azıtır, iktisadi kuruluşlarına kaynak yaratmak için de bu yöntemleri kullanırlar. Örneğin faizsiz bankacılık yapıyoruz diye yola çıkan kimi finans kurumları ile “Yeşil Sermaye” adı verilen bazı şirketler, geçmişte bu iki yöntemle kendilerine maddi kaynak temin etmişlerdir. Bir zamanlar Diyanet’in de ortakları arasında bulunduğu İhlas Finans Kurumu ve Konya merkezli bazı naylon holdinglerin bu yöntemle, başta gurbetçi vatandaşlarımız olmak üzere dindar toplum kesimlerinin paralarını çarçur ettikleri, har vurup harman savurduktan sonra gümbür gümbür iflas ettikleri bilinen bir gerçektir.
Bu tür iktisadi teşekküller, bazen de vakıf ve dernek gibi sözde hayır kurumlarını kullanmaktadırlar. Mesela “Deniz Feneri Derneği” muhtemelen bu maksatla kullanılmış bir kurumdur. Bu durum, adı geçen dernek hakkında açılmış olan davanın Türkiye ayağı sonuçlandığında sanırım daha net ortaya çıkacaktır. Tabi sonuçlandırılabilirse! Çünkü davanın Almanya ayağı, böyle bir şüphenin doğmasına sebep olmuştur. Çünkü Alman mahkemeleri, Deniz Feneri Derneği adına toplanan ve nereye gittiği belli olmayan milyonlarca Euro olduğunu karara bağlamış bulunmaktadır.
Yandaş medya organlarının satış yöntemlerinden birisi de aynı kulvarda koşan bazı ticari şirketleri devreye sokmaktır. Bu yöntemde, ticari şirketler muhtemelen reklâm karşılığında bazı toplu alımlarda bulunmakta ve alınan gazeteleri müşterilerine ücretsiz dağıtarak medya organına maddi anlamda destek sağlamaktadır. Bu tür satış tekniğini deneyen son gazete galiba STAR olmalıdır. Örneğin şu günlerde KİLER marketlerde Star gazetesi bedava dağıtılmaktadır. KİLER süpermarketlerinde sakız, kürdan, kulak temizleme çöpü, don lastiği, prezervatif ve tuvalet kâğıdı gibi ihtiyaç ve istihlak malzemeleri parayla, hem de hatırı sayılır fiyatlara satılırken, yüzlerce kişinin beyin ve kafa gücü ile husule gelen STAR gazetesi ücretsiz dağıtılmaktadır.
Aynı pazarlama ve satış taktiğini geçtiğimiz yıllarda da malum cemaatin diğer gazetesi BUGÜN yapmıştı. Geçen yıllarda BUGÜN gazetesi SHELL istasyonlarında pompacılar tarafından yakıt alan müşterilerine ücretsiz dağıtılıyordu. Geçtiğimiz yıllarda BUGÜN gazetesi ile az mangal yellemedik pikniklerde! Bu sene de aynı işi STAR’la yapıyoruz mangalcılar olarak.
Yandaş Medyanın Sponsorlarından Birisi de Ne Yazık ki Diyanet’tir
Eski bir Diyanet çalışanı olarak şu yazacaklarım, elbette birçok Diyanet yöneticisinin ve çalışanının canını sıkacaktır. Ancak ne çare ki bu yazacaklarım, kesinlikle birer doğrudur ve Türk kamuoyunca bilinmesinde fayda olan şeylerdir. Nedir Türk Kamuoyu’nun bilmesinde fayda olan şey? O şey, yandaş medyanın ve besleme basının sponsorlarından birisinin de devletin resmi kurumu olan Diyanet İşleri Başkanlığı olduğudur.
Diyanet İşleri Başkanlığı, teşkilat olarak gerçekten de “Yandaş Medya” veya “Besleme Basın” denilen medya organlarının en büyük, ancak gizli sponsorlarından ve finansörlerinden birisidir. Diğer anlamıyla besleme basının senelerdir emdiği ve soğurduğu kaynaklardan birisi Diyanet teşkilatıdır. Bu destek, sadece yüz binin üzerindeki Diyanet çalışanının, sırf “Dini temayüllüdür düşüncesiyle” bu tür basın organlarını takip etmelerinden kaynaklanan destek olmayıp, Diyanet, kurumsal olarak da besleme basına yıllardır gizli destek vermektedir.
Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığı, bu türlü medya organlarına yayın desteği de sağlamaktadır. Bazı Diyanet mensuplarının, bu türlü yayın organlarında yazı yazmaları veya program yapmaları bir yana, özellikle kutsal gün ve geceler ile her Ramazan ayı geldiğinde, bu yayın kuruluşlarının televizyon ekranları ve gazete sayfaları, Diyanet çalışanlarınca adeta işgal edilmektedir. Onlara sorarsanız, onlar bu tür program ve yazılarla din hizmeti verdiklerini söyleyeceklerdir.
Ancak, M.Saim Yeprem, Nihat Hatipoğlu, Necmettin Nursaçan ve Yusuf Kavaklı örneklerinde olduğu gibi bazı Diyanet çalışanlarının, hem de resmi kimliklerini kullanmak suretiyle yandaş medya organlarında yapmış oldukları TV. Programları ve yazmış oldukları yazıların, belli bir reytinginin, okuyucu ve seyirci kitlesinin bulunduğu ve yayıncı kuruluşa reklam geliri sağladıkları unutulmamalıdır. Bu durum, Diyanet’in Yandaş Medya’ya sağladığı dolaylı sponsorluktur.
Diyanet’in (belki de farkında olmadan), yandaş medyaya sağladığı bir de direk sponsorluk ve kaynak aktarımı söz konusudur. Bu şekil sponsorluk veya finansörlük, daha çok Yandaş Medya’nın, daha doğrusu besleme basının çıkarmış olduğu yayınlara abonelik şeklinde kendisini göstermektedir. Diyanet’in merkez teşkilatını bilmem ve muhtemelen orası da taşra teşkilatı gibidir; ancak müfettiş ve müdür sıfatlarıyla eski bir Diyanet (TDV) çalışanı olarak yakından biliyorum ki; Diyanetin taşra teşkilatı olan il ve ilçe müftülükleri ile Kur’an Kursu ve Eğitim Merkezi Müdürlükleri’nde Yandaş Medya organlarına abonelik yaygın bir uygulamadır. Abone olunan yayınların başında ise Türkiye, Zaman ve Yeni Şafak gazeteleri gelmektedir. Bunlar kadar yaygın olmasa da bazı birimlerin çok daha radikal söylemleri olan Vakit gazetesine abonelikleri de söz konusudur. 2006 yılından sonrasını bilmiyorum ama Sabah ve Star gazeteleri el değiştirip bazı dini cemaatlerin ve iktidar yanlısı bazı kuruluşların eline geçtikten sonra muhtemelen bu gazetelere de abonelik söz konusudur.
Açıkça ifade ediyorum ki; Cumhuriyet ve Aydınlık örneklerinde olduğu gibi, duruşları itibarıyla Diyanet’e biraz ters açı teşkil eden gazeteler bir yana, ben, Hürriyet, Milliyet, Akşam, Vatan, Radikal gibi toplumun hemen her kesimine hitap eden gazetelere bile abone olan müftülük veya başka bir Diyanet birimi görmüş değilim. Bunun yanında genelde milliyetçi kesime hitap eden Yeni Çağ, Kurultay ve Ortadoğu gibi gazetelere de abonelik söz konusu değildir.
Diyanet’in taşra teşkilatı olan Müftülük, Kur’an Kursu ve Eğitim Merkezi Müdürlükleri tarafından abone olunan Yandaş Medya organlarının ücretlerinin nereden ve nasıl karşılandığına gelince; bu giderler daha çok Müftülükler tarafından yönetilen veya şu ya da bu şekilde müftülüklerin yönetimlerinde söz sahibi oldukları vakıf ve dernekler kanalıyla karşılanmaktadır. Bu vakıf ve dernekler ise genelde halktan ve cami cemaatinden topladığı bağış ve yardımlarla ayakta duran kurumlardır. Yani bir anlamda bu vakıf ve dernekler, cami kapılarında, camiye gelen cemaatten ya da hayırsever insanlarımızdan rica, minnet ve duygu sömürüsü yaparak topladıkları yardımlarının bir kısmını, Diyanet’in taşra teşkilatı üzerinden Yandaş Medya kuruluşlarına aktarmaktadırlar. Çoğu kere cami inşaatları ve Yatılı Kur’an Kursu öğrencilerinin ihtiyaçları için cami kapılarından veya esnaftan yardım toplayan müftülükler, bazen öyle pervasızlaşırlar ki “Müftülük ihtiyaçları” için bile halktan yardım toplarlar. Nedir bu Müftülük ihtiyaçları? Müftülüğün makam aracının akaryakıt giderleri, müftülüğün yakıt, aydınlatma, su, temizlik, kırtasiye ve posta giderleridir. Yani normal şartlarda devletin genel bütçesinden karşılanması gereken ihtiyaçlar.
Diyanet, işte bu tür giderlerini bile vatandaşın sırtına saran bir resmi kurum özelliği taşımaktadır. Lüks düşkünü bazı müftülerin ve diğer bazı Diyanet çalışanlarının sebep olduğu israfı yazmaya ise sayfalar kifayet etmez.
Gazete abone giderlerinin ödendiği kaynaklardan birisi de müftülüklerin yayın satış hesaplarıdır. Müftülükler, aynı zamanda Diyanet yayınlarının satışının yapıldığı birer yayınevi gibidirler. Buralarda Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan kitaplar ile Başkanlık tarafından yayınlanan aylık dergilerin ve takvimlerin satışı da yapılmakta olup, bu satış gelirlerinin belli bir miktarı satışı yapan müftülüklere bırakılmaktadır. İşte bu gelirler de gazete abone giderleri gibi müftülük harcamalarının karşılanmasında kullanılmaktadır. İşin tuhaf tarafı, Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından yayınlanan aylık dergiler, müftüler kanalıyla taşradaki personele cebren satılmaktadır. Hatta belirlenen miktardaki dergi paralarını personelin aylık maaşından otomatik olarak kesen müftülere bile rastlanmaktadır. İşte bu yöntemle satılan dergi paralarından elde edilen ıskonto gelirleri de müftülük ihtiyaçları için kullanılabilmektedir.
Gazete abone giderleri gibi müftülük giderlerinin karşılandığı bir diğer kaynak, Hac ve Umre gelirlerinden müftülüklere bırakılan paylardır. Yanlış hatırlamıyorsam, hacca veya umreye gitmek için müftülüklere başvuran vatandaşlardan evvel emirde cüzi bir miktar kayıt parası alınmaktadır. Benim Diyanet’ten ayrıldığım tarihlerde 15 TL olan bu paralar da müftülük ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmaktadır. Ayrıca Diyanet merkezindeki havuzda toplanan hac ve umre paralarından da zaman zaman ihtiyacı olan müftülüklere, Kur’an Kursları’na ve Eğitim Merkezlerine paralar aktarılmaktadır.
Yukarıdaki satırları okuyanlar arasında “müftülüklerin abone olmalarından dolayı yandaş medyaya aktarılan kaynağın ne önemi olabilir?” diyenler mutlaka olacaktır. Ancak kazın ayağı hiç de sanıldığı gibi ve Diyanet’in gazete aboneliği sebebiyle yandaş medyaya aktarmış olduğu kaynak hiç de azımsanacak gibi değildir. İsterseniz gelin küçük bir hesap yapalım:
Bu ülkede il ve ilçe müftülüğü olarak bin civarında müftülük olduğunu varsayalım ve bunlardan yaklaşık yarısının bir gazeteye abone olduğunu düşünelim. Sayıları on binleri bulan Kur’an Kursu, Eğitim Merkezi ve müftülüklerce idare edilen veya müftülüklerin şu ya da bu şekilde etkisi bulunan vakıf ve cami derneklerinden sadece bin tanesinin de yandaş medya organlarından birisine abone olduğunu düşünelim. Eder size 1500 gazete. Gazetelerin her birinin 50 kuruş olduğunu düşünürsek eder size günde 750, ayda 22.500, yılda 250.000 TL. Pek çok müftülüğün yandaş medyaya mensup birden çok gazeteye abone olduğunu ve yukarıda vermiş olduğumuz hesap edersek ortaya çıkan rakam inanın hiç de azımsanacak miktarda değildir. Bu rakamlara Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı ile adı geçen vakfa bağlı birimleri de eklersek, sırf gazete aboneliğinden dolayı Yandaş Medya ve Besleme Basın organlarına Diyanet’in aktarmış olduğu kaynak nereden bakılırsa bakılsın ayda en az 150-200 bin lirayı, belki de daha fazlasını bulur. Bunun anlamı nedir biliyor musunuz? Her sene en az birkaç milyon TL, Diyanet’in marifetiyle sizlerin ve bizlerin cebinden hortumlanıp Yandaş Medya’ya aktarılıyor demektir.
Diyanet’in, yukarıda belirtilen şekilde yıllardır sürekli kaynak aktardığı yandaş medya ve besleme basın ise, çoğu kere gönül verdiğimiz veya üyesi bulunduğumuz parti, vakıf, dernek veya benzer kuruluşlar üzerinden bizleri karalamakta, bizleri aşağılamakta, bizlere hakaret etmekte ve bazen açıkça sövebilmektedir. Siyasiler örneğinde olduğu gibi bazen de direk şahsımızı hedef alarak hakkımızda pireyi deve yapacak tarzda haberler yapmakta veya kendisini dedektif ve istihbaratçı yerine koyarak en mahrem yanlarımızı ortaya çıkarmaya çalışmakta ve böylece bizi toplumun gözünde itibarsızlaştırarak büsbütün bitirmeye çalışmaktadır. Dolayısıyla biz, gerek yasalarımız, gerekse vatandaşlar olarak Diyanet’e ve dine sahip çıkma adına bu şekilde işleyen bir çarkla kendi kendimizi rezil-i rüsva eden bir konuma düşürülmekteyiz. Açıkçası, tıpkı ağaç misali bizi kesen baltanın sapı durumuna düşürülmekteyiz…
04 Haziran 2011
Ömer Sağlam