“EĞRETİ VATAN” – (1)
Hüseyin MÜMTAZ
“Arap
Baharı”nın hiç beklenilmediği ifade edilen iki sonucu oldu; Mısır’ın Refah
Kapısı’nı açması ve Filistin’de El Fetih-Hamas anlaşması..
Hem bunlar hem de bölgede Abdülhamit’ten bu yana
devam edegelen İsrail-Filistin-Gazze anlaşmazlığını gözlüksüz ve net olarak görebilmenin
en iyi yolu F.R.Atay’ın “Çankaya”sını okumaktır.
Süheyl Batum’un kamuoyuna takdim ettiği, CHP’nin yeni
“Anayasa vizyonu” ve Davutoğlu’nun ifade buyurduğu “Türkiye’nin sınırlarının
çoğunlukla yapay” olduğu faraziyesini anlamanın kodları da yine en net bir
şekilde Atay’ın “Batış Yılları”nda çözümlenmektedir.
“Biz Osmanlı
İmparatorluğu’nun son çocuklarıyız. Biraz büyüyüp kendimize geldiğimiz zaman
memleket sınırlarının bir ucu Adriyatik, bir ucu Fars kıyılarındaydı. Rüştiye
Mektebi’nde okuduğumuz coğrafya kitabına göre ülkemiz daha da büyüktü. Mısır ve
Sudan, Bulgaristan Prensliği, Bosna ve Hersek sınırlarımız içindeydi. Henüz
Tuna’lar, Nil’ler ve Fırat’lar Türkiyesi’ydik. Şimdiki Doğu petrollerinin bütün
kaynakları topraklarımızdaydı.
Ben 1894 yılı
başlarında doğmuşum. Yirminci yüzyıldan altı yaş büyüğüm demek! İlkolula
gittiğimde Plevne ve son Yunan zaferinin hatıraları henüz tazeydi. Hocalarımız
Osmanlı hanedanının zafer destancılarıydılar. Son harpte Rusların Yeşilköy’e
kadar geldiklerini bize söylemezlerdi bile. Yalnız Gazi Osman ve Gazi Ethem
paşaların savaş hikâyelerini dinlerdik. Eğreti bir vatan
üstünde oturduğumuzun farkında değildik”. (“BATIŞ YILLARI”. F.R.Atay. Pozitif Yay. Mayıs 2011. S.8)
“İmparatorluğun son çocuklarından” olan Atay’ın iki
paragrafta çizdiği coğrafyayı; “Cumhuriyet çocuğu” olan ben ancak “Google Earth”da
ve ancak “seyir” edebiliyorum..
Ve “Eğreti vatan” kavramı içimi ürpertiyor.
Onun için; NYT’ın 28 Mayıs 2011 tarihli nüshasında
Anthony Shadid’in, hem de Gaziantep’ten yazdığı “Can Turkey Unify the Arabs?-Türkiye Arapları Birleştirebilir mi?”
başlıklı yazısında Davutoğlu’nun söylediğini ifade ettiği “-None of the borders of Turkey are natural,- he went on. -Almost all
of them are artificial. Of course we have to respect them as nation-states, but
at the same time we have to understand that there are natural continuities.
That’s the way it’s been for centuries-” (Türkiye’nin sınırlarının hiç biri
doğal değil. Hemen hemen tümü yapay. Elbette ki ulus devletler olarak onlara
saygı göstermeliyiz ancak aynı zamanda doğal devamlılıkların olduğunu da
anlamalıyız. Asırlardır böyledir) sözleri benim de “eksenimin kaymasına” neden
oldu. (www.nytimes.com May.28, 2011)
Davutoğlu’ndan “el alan” Adward Shadid kendi yorumunu
döktürüyor; “Still, economic realities
are already restoring old trajectories that joined the Kurdish regions of
Turkey and Iraq, tied Batumi in Georgia to Trabzon in Turkey, and knit Aleppo
into an axis of cities — Mosul, Diyarbakir, Gaziantep and Iskenderun — in which
Damascus, the leading but distant Arab metropole, was an afterthought”. (Ancak
ekonomik realiteler, şimdiden Türkiye’nin ve Irak’ın Kürt bölgelerini
birleştiren, Gürcistan’daki Batum ile Türkiye’deki Trabzon’u bağlayan, Halep’i,
Musul, Diyarbakır, Gaziantep ve İskenderun’dan oluşan eksene ekleyen eski rotaları
restore ediyor).
“Eksen”, “eski rotalar” ve “Eğreti bir vatan”..
“Neocon”ların Rice-Ralph Peters’a çizdirdiği 2011 “ekseni”,
Atay’ın doğduğu yılların “eski rotalar”ı ve onun 2011’e uyarlanan “Eğreti
sınırlar”ı..
Türkiye’nin, “Arapları birleştirmek” gibi bir derdi
neden olmalıdır?
Arapları
“birleştirmeye” soyunan bir Türkiye neleri “ayrıştıracağının” farkında mıdır?
Türkiye
Cumhuriyeti’nin bir Dışişleri Bakanı’nın “Türkiye’nin sınırları” ile ilgili sözleri,
nereden bakarsanız bakın bu haliyle talihsizliktir, izaha muhtaçtır ve ne çare “beşeri
hafızaya” artık not düşülmüştür.
“Türkiye’nin
sınırlarının hiç biri doğal değil. Hemen hemen tümü yapay” kavramı iki tür
esneklik içermektedir.
b)”Yapay
sınırlar” içeriye doğru esnektir, b) “Yapay sınırlar” dışarıya doğru esnektir.
“Yapay sınırların” dışarıya doğru esnekliği için “konjonktür”
müsait midir bilmiyorum ama pek bir itirazım yoktur.
“Dışarıya
doğru esnek” yapay sınırlar 30 Ekim 1918, Misak-ı Milli sınırları olup
Musul-Kerkük, Batum, Mesta Karasu dahil Batı Trakya’yı içermektedir.
Eğer
Misak-ı Milli’nin “Birinci Madde”sindeki; “Mezkûr
hattı mütareke dahil ve haricinde dinen, ırken, emelen müttehid ve yekdiğerine
karşı hürmeti mütekabile ve fedakarlık hissiyle meşhun ve hukukı ırkiyye ve içtimaiyelerinin
şeraiti muhiyelerine tamamiyle riayetkar Osmanlı-islâm ekseriyetiyle meskun bulunan
aksamın heyeti mecmuası hakikaten veya hükmen hiçbir sebeple tefrik kabul etmez
bir küldür” (Sözü geçen ateşkesin çizdiği sınırlar içinde dince, soyca ve emelce
birlik, birbirlerine saygı ve özveri duygularıyla dolu, gelenekleriyle tüm
olarak Osmanlı-İslâm çoğunluğunca oturulan bölgelerin tamamı gerçekten ya da
hükmen, hiçbir nedenle ayrılmaz bir bütündür) bölümünü esas ve “sözü geçen ateşkesin çizdiği sınırları” ölçü
kabul edersek o saatte Türk ordularının bulunduğu Batum, Nahcıvan, Karabağ,
Bakü, Dağıstan da “dışarıya doğru esnek” yapay sınırlar dahilinde mütalaa edilmelidir..
Üstelik
bütün bunlara rağmen halâ tatmin olmayanlar yahut yazdıklarımıza şüpheyle
yaklaşanlar TÜRKİYE İLE ERMENİSTAN, AZERBAYCAN VE GÜRCİSTAN ARASINDA 13 Ekim
1921 tarihinde Kars’ta imzalanan “DOSTLUK ANDLAŞMASI”nın 5 ve 6’ıncı maddesine
bir göz atabilirler..
“Madde
5—Türkiye Hükûmeti ile Ermenistan ve Azerbaycan Sovyetler Hükûmetleri işbu
Antlaşmanın III sayılı Ekinde belirtilen sınırlar içinde olmak üzere, Nahcivan
bölgesinin Azerbaycan’ın koruyuculuğunda özerk bir ülke oluşturulması konusunda
anlaşmışlardır.
Madde 6— Türkiye, işbu Antlaşmanın 4.
maddesinde gösterilen sınırların kuzeyinde bulunan ve Batum Livasına ilişkin
topraklar ile Batum kenti ve limanı üzerindeki egemenlik hakkını, şu
koşullarla, Gürcistan’a bırakmağa razı olur:
Birincisi: İşbu Maddede belirtilen yerler
halkının, her topluluğun kültürel ve dinsel haklarını sağlayacak ve bu halkın
yukarıda sözü geçen yerlerde isteklerine uygun bir tarım toprakları rejimi
kurma olanağına sahip olacak biçimde geniş bir yönetimsel özerkliğe kavuşması.
İkincisi: Batum limanı üzerinden Türkiye’ye
giden ya da oradan gelen ticaret malları ve tüm nesnelerin gümrük vergisine
bağlı tutulmayarak ve hiç bir engelle karşılaşmayarak, her türlü vergi ve
ücretten bağışık biçimde, serbest transit hakkı ile birlikte, Türkiye’nin özel
harcamalarından da ayrık olarak, Batum limanından yararlanmasının sağlanması”.
Halen
yürürlükte olan anlaşmanın bu iki maddesine göre sizce de Türkiye; Nahcıvan ve
Batum’un da, aynı Kıbrıs gibi “garantörü” müdür, değil midir?
“İçeriye
doğru esnek” yapay sınırlar meselesini ise aklıma bile getirmek istemiyorum..
Çünkü
o zaman gündeme “Kuzey Kürdistan”, “Batı Ermenistan” ve “Pontus” coğrafyaları
oturuyor..
SSCB’nin
1991’de dağılmasından sonra bağımsızlığını ilan eden Ermenistan’ın Kars
Antlaşması’nı tanımadığını; Taşnak Partisi Temsilcisi Manoyan ve Ermenistan Dışişleri
Bakanı Vartan Oskanyan’ın, Kars Antlaşması’nın Sovyetler Birliği ile
imzalandığını bağımsız Ermenistan tarafından imzalanmadığını öne sürerek bu
sınırların geçerli olmadığını, daha farklı bölgeleri sınır belirlemiş Sevr
Antlaşmasını esas aldıklarını son not olarak belirtmeliyim..
Davutoğlu’nun NYT’a verdiği demeç izaha muhtaçtır,
daha fazla ayrıntıya ihtiyaç vardır…
3 Haziran 2011
57’NCİ ALAY HER YERDE
HEPİMİZ
57’İNCİ ALAY’IN NEFERLERİYİZ
mumtazbay@hotmail.com
Bir yanıt yazın