SEÇİMİN ARDINDA YENİ TÜRKİYE
Türkiye’nin AB Maastricht ve Kopenhag Kriterleri üzerinden küresel serbest piyasalara entegrasyonu yönünde karşılıklı ve güçlü bir iradesi bulunuyor.
12 Haziran seçimleri ardından bu irade Türk pazar ekonomisinin küresel rekabet baskılarıyla başedebilmesi ya da ilgili kriterleri oluşturan Ekonomik ve Parasal Birlik,Ortak Dışişleri ve Güvenlik Politikaları,Adalet ve İçişlerinde İşbirliği ilkeleriyle ortaklaşabilmesi için demokrasi,hukukun üstünlüğü,insan hakları,azınlıklara saygı benzeri unsurlarda yeni bir anayasa ile taçlanmak gereksinimindedir.
*
İlgili kriterler önünde-sonunda kişisel tercih,özel mülkiyet ve değiştirme özgürlüklerini, bireysel mülkiyetin korunması,bireyin mülkiyetini istediği gibi kullanabilmesi ya da bağışlamasına ve devletin bu hususları sağlamasını öngörüyor.
*
Bu noktada ve temelden yeni Anayasanın hazırlanabilmesi önünde Büyük Ortadoğu ve Medeniyetler İttifakı projeleri gereği Türkiye’den Arap İslam coğrafyasının da küresel serbest piyasalara entegrasyonu yönünde İslam ekonomisi unsurunun da öncelikle dikkate alınması gerekiyor.
Fethullah Gülen önderliğinde MÜSİAD’ la yaygın ve AKP iktidarı vasıtasıyla merkezi – yerel yönetimlerle desteklenen yeni girişimcilik ruhu Türk İslam’ını kurumlarıyla birlikte parlatmıştır -ki;
İslam ekonomisinin üretimde mülkiyetçi,tüketimde israfı haram sayan, tasarruf ve yatırımda serbestlik yanlısı ,ithalat ve ihracaatta gümrük yasakçısı,vergide zekatçı, emeğin kutsallığı nedeniyle sendikalara yasakçı,mübadelede serbest piyasacı,toprakta planlamacı ,ticaret ve kârın helâl , faizin haram olması gibi kendine özel yapısı nedeniyle;
Yeni Anayasanın hayata geçirilmesinde bir diğer güçlü iradeyi oluşturuyor.
AKP iktidarı Ortadoğu’da ilişiklendiği misyon gereğince de yeni anayasa ile taçlanmak istiyor…
*
Demokratik Özerklik ya da demokratik konfederalizm gibi bireysel ve kültürel özgürlükleri değil coğrafya temelli kitlesel çatışmalara sonuç verecek taleplerinde Kürt Hareketi de yeni anayasa için başka bir iradeyi temsil ediyor.
*
O halde 12 Haziran seçimlerinin küresel serbest piyasalara vazgeçilemez köprü konumunda Türkiye’nin yeni Anayasa’sını geniş katılımla ve tüm toplum kesimlerinin taleplerini yansıtarak sağlamasını teminen önemli bir misyonu bulunuyor.
Bilgi ve İletişim çağında tıpkı bir laboratuvar gibi kullanılarak ekonomisi ve sosyo-politiği değiştirilen Türkiye’de 12 Haziran seçimleri sonuç konfigürasyonunun -mutlaka, yukarıdaki bileşkede devlet odaklı değil birey odaklı, milliyetçi değil çoğulcu felsefede, Türklüğe değil vatandaşlığa, lâikliğe değil sekülerizme, parlamenter sisteme, merkezi değil yerinden yönetime dayalı yeni anayasanın hazırlanmasına vesile olacağından bah’setmenin şaşırtıcı olmadığı belirtmek gerekiyor.
Çünkü Bilgi ve İletişim Çağının karakteri hiçbir tesadüfe yer bırakmıyor…
*
Bu Türkiye’nin değiştirilen ekonomik ve sosyo-politik unsurlarında güçlü iradelerin normalleşmesinin sağlanacağı anlamındadır.
Seçim konfigürasyonuyla normalleşme, kazanılmış kimi unsurlarda çatışmalara asla geri dönülmemesini gerektiriyor.
O nedenle -mesela,Türkiye dinamiklerinin reorganizasyonunda çok önemli Ergenekon Davası sekteye uğratılmamalı ve yeni yapılandırılmış hukuk sürecine terkedilmelidir!
Öyleyse Ergenekon Davasından tutuklu hangi bağımsız aday ya da adayların milletvekili edileceği merak konusudur?
*
Anayasa hazırlanması sürecinde yeni parlamento ve kabinede milliyetçilik,muhafazakarlık,islamcılık, laiklik,devrimcilik,
liberallik,çağdaşlık benzeri siyasi uslûbun iktisadi taleplere dönüşmesi ve toplumun birliğinin sağlanması önem kazanıyor.
İbret olsun diye gömleğin ilk düğmesi yanlış iliklenince digerlerin de yanlış gitmesinin önüne geçilmesi için gerektiğinde -çat,çat,çat;o ilk düğmenin kopartılarak sivri dil ve fikir sahibi parlamenterlerin mutlaka tasfiye edileceğini varsaymanın nesi yanlıştır?
*
Seçim konfigürasyonunda Abdullah Öcalan’ın da işaret ettiği Deniz Baykal’ın ulusalcı politikalarının yetersiz görülmesi nedeniyle Kemal Kılıçdaroğlu’nun Kürt sorununun çözümünün önünü açmak için lider olduğu düşüncesinin de ihmal edilmemesi gerekiyor.
Nitekim Kemal Kılıçdaroğlu yeniCHP’sinde Atatürkçüleri tasfiye ile Kemalist Devrimin teori ve pratiğini ayrıştırmış ve sözde pratiğiyle Kemalizmi demokratikleştirmiştir.
Öcalan Kürtlerden gerekirse demokratik Kemalizmin çözümünden yana durmasını istiyor!
O halde yeni Anayasa sürecinde islam ekonomisini Batı Medeniyetine ilişikleme misyonunda AKP’nin öğretisine ters,Kürt Hareketinin demokratik konfedaralizmle çatışma yaratacak taleplerinin karşılanmasında yeniCHP’nin liberal sosyal demokrasisine fırsat verileceğini de görmek gerekiyor.
Öte yandan yeniCHP yeni anayasanın hazırlanmasında Türkiye’nin AB Maastricht ve Kopenhag Kriterleri üzerinden küresel serbest piyasalara entegrasyonu yönündeki güçlü iradeyi de temsil ediyor.
*
Elbette MHP yeni parlamentodadır fakat milliyetçi kanadının muhafazasında Devlet Bahçeli’nin işinin zor olduğu anlaşılıyor.
*
Bilgi ve İletişim çağında ve Türkiye’nin gizil devletini Gülen-CIA ve MOSSAD yapıyorsa -o halde,tam bu noktada Mustafa Kemal’in,”Uluslar, egemenliklerini geçici bile olsa bırakacağı meclislere dahi gereğinden fazla inanmamalı ve güvenmemelidir. Çünkü meclislerin öyle kararları olabilir ki, bu kararlar ulusun yaşamına giderilmesi olanaklı olmayan zararlar verebilir” deyişinin ibret olması ve silkinmek için hatırlanması gerekir.
Bir yanıt yazın