Dr. Ali Sak
Welt am Sonntag gazetesinde 15.05.2011’de çıkan habere göre NRW Türk Toplumu (Türkische Gemeinde NRW) başkanı Deniz Güner NRW eyaletinin uyum, çalışma ve sosyal bakanlığı müsteşarı Zülfiye Kaykın hakkında yapmış olduğu açıklama ve bunun neticesinde müsteşarın istifasını istemesi gerek Alman gerekse Türk medyasının gündemine damgasını vurmuştur. (1)
Olay Nedir?
Welt am Sonntag gazetesine yapılan açıklamaya göre Almanya Alevi Birlikleri Federasyonu (AABF) NRW uyum bakanlığına “Türk toplumundaki aşırı İslam ve milliyetçilik” konusunu araştırmak ve konu hakkında Türk toplumunu aydınlatmak amacıyla bir soru formüleri yolluyor. Yapılan açıklamaya göre ilgili bakanlık soruları pek ciddiye almıyor; hatta soruları gayri ciddi buluyor ve yanıtlamıyor. Bunun üzerine ilgili dernekler, bunların arasında TG-NRW adına başkan Deniz Güner de var, bir açıklama yaparak ilgili bakanlığın bu tutumundan Türk toplumunun çok rahatsız olduğunu söylüyorlar. Bu iki derneğin rahatsızlıklarının nedeni de ilgili müsteşar Zülfiye Kaykın’ın aşırı milliyetçileri kolladığı kanısı ve hatta kendisinin de Türk milliyetçileri tarafından yönlendirildiğini söylemeleri. Konuyla ilgili delil olarak da Zülfüye Kaykın’ın daha önceleri Duisburg DİTİB camii yönetimindeyken ilgili camiinin salonunu milliyetçilerin bir toplantısı için verildiğini gösteriyorlar. Ve habere göre ilgili dernekler (AABF, Süryani dernekleri ve TG-NRW) Zülfiye Kaykın’ın istifasını istiyorlar.
Pekala Zülfiye Kaykın tüm bu suçlamalara ne diyor? Bakanlıktan yapılan açıklamalara göre kendisinin aşırı milliyetçilerle bir görüşmesi olmadığını, olsa bile bunun tesadüfen herhangi bir toplantıda olabileceğini ve yapılan tüm bu ‘çamur atmalara’ karşı kendisinin gerekirse hukuki yollara başvurabileceğini söylüyor.
Yukarıda da belirttiğim gibi konu Alman medyasında yoğun bir şekilde tartışılmaya başlıyor ve nitekim 20.05.2011 de Westdeutscher Allgemeine Zeitung (WAZ) gazetesi (2) ve Türk medyası (SABAH, Hürriyet) olayı geniş bir şekilde ele alıyor.
Tüm bu gelişmeler esnasında ilgili Alevi derneği bir basın açıklaması yaparak kendilerinin hiç bir zaman Zülfiye Kaykın’ın istifasını istemediklerini ve ‘Welt am Sonntag gazetesine de böyle bir açıklama da bulunmadıklarını söylüyorlar. Bu açıklamanın üzerine olay TG-NRW’nin üzerinde kalıyor. AABF’nin yapmış olduğu açıklama üzerine TG-NRW yönetim kurulu toplanıyor ve başkan Deniz Güner’den bir açıklama istiyorlar. Ve netice olarak beş yönetim kurulu üyeleri (Başkan yardımcısı Sabriye Subcun, üyeler Şeref Çağlar, Orhan Topal, Yasemin Önel, Dilşad Budak ve Dr. Ali Akgün) 27.05.2011 de bir basın açıklaması yaparak başkan Deniz Güner’in açıklamalarına katılmadıklarını ve bu durumda kendisiyle artık birlikte çalışmak istemediklerini belirterek istifasını istiyorlar. “Zülfiye Kaykın’ın istifasıyla ilgili talebi Güner’in kendisini bağlamaktadır. Bu talebe yönetim kurulu katılmamaktadır.”
Bunun üzerine başkan Deniz Güner Hürriyet gazetesinde 29.05.2011 de çıkan habere göre ilgili yönetim kurulu üyeleriyle “aralarında görüş ayrılığının bulunduğunu, ancak bu kişilerin yönetimde çoğunluğu temsil etmediğini” (5/12) ileri sürerek istifa etmeyeceğini açıklıyor. Deniz Güner devam ediyor: “Kaykın’la ilgili verdiğim demeç TG-NRW’nin görüşlerini yansıtmaktadır. Kaykın bana göre ülkücülere yakındır. Bunun bir belgesi yok. Ama ben öyle biliyorum.” Güner’e (TG-NRW’ye) göre Zülfiye Kaykın’ın ülkücülere yakın olmasından TG-NRW ile bir çok Türk ve Ermeni derneğinin rahatsızlık duyduğu ve bu nedenle istifa etmesi gerekiyor. Oysa TG-NRW ve Ermeni dernekleri dışındaki adı geçen diğer dernekler, örneğin AABF, Zülfiye Kaykın’la bir sorunlarının olmadığını ve hiç bir zaman da kendisinden istifa talebinde bulunmadıklarını açıklayarak en azından bu konuda kendilerini temize çıkarmış oldular. Bu durumda TG-NRW adına konuşan Deniz Güner başta olmak (WAZ de çıkan habere göre Süryani) ve Ermeni dernekleri birlikte hareket etmektedirler.
Olay sadece TG-NRW değil aynı zamanda Almanya Türk Toplumu (ATT veya TGD) adına da oldukça düşündürücü ve üzücüdür, zira Deniz Güner aynı zamanda TGD’nin de başkan yardımcılarından ve bildiğim kadarıyla da TG-NRW de TGD’nin eyalet temsilcisidir. Bu konuda TGD başkanı Kenan Kolat’ın suskunluğunu koruması da oldukça düşündürücüdür. Gelişen olaylar her ne kadar NRW eyaletinde gelişmiş olsa da, bu genel olarak Almanya Türk Toplumunun kaderini belirleyebilecek ölçüde ve tek bir kişinin kişisel hırsına bırakılamayacak kadar önemlidir.
TGD geçmiş dönemde de önemli sayılacak hatalar işleyerek Almaya’daki bir çok kişi ve kuruluşun eleştirilerine maruz kalmıştır. Örnek verecek olursak TGD’nin Aghet-bir soykırım filmi konusunda yapmış olduğu açıklamaları ve geçmiş dönemdeki başkan yardımcılarının ‚Ermeniler’den özür diliyorum’ kampanyasındaki açıklamaları nedeniyle zaaf ve tutumları bellidir.
Kişisel yaklaşımım odur ki sayın Deniz Güner beyin TG-NRW adına yapmış olduğu son açıklaması „özürü kabahatından da büyük“ anlamına gelecek türden. Sayın Güner bu açıklamasında TG-NRW’nin dışında tek bir Türk derneğinin adını anmıyor, fakat aynı cümle içinde Ermeni derneklerinin rahatsızlığını da öne sürüyor. Ermeni dernekleri elbette bir Türk kökenli insanın müsteşar olmasından dolayı rahatsızlık duyacaktır. Bu normal ve anlaşılırdır. Fakat NRW eyaletindeki Türk toplumunun temsilcisi olduğunu varsayan bir derneğin bundan dolayı duyduğu rahatsızlığı doğrusu ben anlamış değilim. Gerçi Bilkay Öney’in Rheinland-Pfalz eyaletinde uyum bakanı atanması arifesinde Yeşiller eşbaşkanı Cem Özdemir’in “vitrinlik” demesi aynı doğrultuda kıskançlığın ve çekememezliğin bir ürünü değilmidir? O açıdan bakacak olursak kendisinin eşbaşkanlığı da vitrinlik değil mi? Ha, şu bir gerçektir biz Türklerin birbirimizi çekememezliği fıkralara bile konu olmuştur.
„Adamın birisi ölmüş. Ölen kişiye önce cenneti gezdirmişler. Her şey mükemmel. Daha sonra cehennemi gezmeye başlamışlar. Cehennemde kazanlar fokur fokur kaynıyor, tabi içinde cezalı insanlar var. Her kazanın başına bir zebani koymuşlar. Bazı kazanlardan birbirinin omuzlarına çıkarak dışarıya fırlamak isteyenler oluyormuş. Kazanın başında bekleyen zebani yükselen kişinin başına elindeki sopayla tekrar vurunca yallah o kişi tekrar kazanın dibine. Rehberle gezen kişi bir kazanın başında bekleyen kimsenin olmadığını görüp merakla sormuş? “bu kazanın başında neden zebani yok?” rehberlik eden melek o kişiye şöyle demiş; “Orada Türkler var. Onların başına zebani dikmeye gerek yok. Çünkü onlar yükselen kişiyi vücudundan veya bacağından tutup tekrar aşağıya çekiyorlar.”
İşte bence Türklerin halini en güzel bu fıkra özetliyor. Bizler bu anlayışta olduğumuz sürece Türklerin yükselmesi mucizedir.
Türklerin durumunu özetleyen bu fıkradan sonra buradan gerek TG-NRW başkanı Deniz Güner beye gerekse TGD başkanı Kenan Kolat’a yanıtlamaları için bir kaç soru sormamız gerekiyor.
-
Deniz Güner beyin bahsettiği ve Zülfiye Kaykın’dan rahatsızlık duyan diğer Türk dernekleri hangileridir?
-
TG-NRW geçmiş dönemde veya halen sürüyor olan projeler çerçevesinde KOMKAR ile işbirliği içinde olduğu varsayılan AABF ile birlikte çalışmaları oldu mu?
- TG-NRW geçmiş dönemde veya halen süren projeler çerçevesinde Ermeni dernekleriyle işbirliği içinde oldu mu?
- TG-başkanı Deniz Güner’in geçmiş dönemde Zülfiye Kaykın ile kişisel husummeti oldu mu?
-
Yasal olarak TG-NRW aynı zamanda TGD’nin eyalet örgütü durumunda mı?
- TG-NRW başkanı ve TGD başkan yardımcısı Deniz Güner’in açıklamaları aynı zamanda TGD’nin görüşünü de yansıtıyor mu?
-
TGD’nin görüşünü yansıtmıyorsa TGD bu durumda Deniz Güner’in istifasını isteyecek mi?
1) Welt am Sonntag’da çıkan haberin iletişim adresi
2) WAZ ‘de çıkan haberin iletişim adresi
Yazıları posta kutunda oku