Doç. Dr. Mehmet Seyfettin EROL (ASAM Genel Koordinatörü)
12 Eylül’de gerçekleştirilen referandum ile kapağı aralanan “Pandora’nın Kutusu” 12 Haziran’da gerçekleştirilecek genel seçimlere doğru daha da bir açılmaya başladı. Öncü kriz dalgaları, inşa halindeki “Yeni Türkiye”yi son dönemde çok daha acımasız ve sert bir şekilde dövüyor, “bel altı vuruşlarla” ve “kontrolsüz sokaklarla” kendi çapında hizaya getirmeye çalışıyor.
Bu kapsamda üst üste fırlatılan işaret fişekleri, Türkiye’nin “gri tonunu” daha net bir şekilde ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, yeniden inşa sürecinde son aşamaya girmek üzere olan “Yeni Türkiye”yi açıkçası hiç de hafife alınmaması gereken kritik günler bekliyor.
Bu noktada, Cumhuriyet Türkiyesi’nin kuruluş aşamasında yaşanan etnik-mezhepsel çatıştırmalara dayalı bir takım oyunların, senaryoların bir kez daha ısıtılarak servis edilmesi, bir tesadüf olmasa gerektir.
Merkez-çevre bağlamında sistemin yeniden dizayn edilmeye başlandığı ve kolektif liderliğin tesis edilmeye çalışıldığı bu dönemde PKK terör örgütü üzerinden yürütülen ve Kürt halkının tümüne mal edilmeye çalışılan “yıkıcı-bölücü” bir takım operasyonlar ile birlikte dış kaynaklı “Yeni Alevicilik” akımının bu yeni süreci sabote etme girişimleri bu bağlamda daha bir anlam kazanıyor.
Ülkeyi etnik-mezhepsel temelli topyekun bir hesaplaşma ortamına çekmeyi hedefleyen bu yeni süreç, hiç kuşkusuz “Yeni Türkiye”yi adeta korku tünellerine ve sendromlarına sokmak istiyor.
Nitekim son yüzyılın senaryosu, Büyük Ortadoğu Projesi (BOP)’nin güncellenmiş versiyonu ile birlikte Anadolu topraklarında bir kez daha tatbik edilmeye çalışılıyor.
Hiç kuşkusuz Ortadoğu ve kuzey Afrika bağlamında yaşanan “Yeni Soros Hareketi”nin nihai hedefi “Yeni Türkiye”dir. Milli, bağımsız ve güçlü Türkiye’yi savunan yeni dinamikten rahatsız olan “küresel irade”, Türkiye’deki milli iradeyi bir kez daha ipotek altına almaya çalışmakta olup, yeniden inşa sürecindeki her adımı bir fırsat olarak değerlendirmeye çalışmaktadır.
Çünkü Türkiye’deki yeni süreç, küresel irade tarafından deşifre edilmiştir.
Bu noktada “Yeni Türkiye” adı altında gerçekleştirilen çalışmaların yeni bir sistemi hedeflediği ve bu kapsamda ülkenin milli ve bağımsız yeni bir yapıya gebe olduğu artık anlaşılmıştır.
Dolayısıyla Türkiye ile ilgili yeni bir planlama süreci söz konusudur. “Model Ülke Türkiye” bağlamında yürütülen proje, çok büyük bir ihtimalle artık rafa kaldırılmıştır.
Ve bundan ötürü de Türkiye üzerinde yeni bir mücadele dönemi söz konusudur. Yeni-klasik tekniklerin ve aktörlerin bir arada kullanılmasının beklenildiği bu yeni dönemde üç önemli gelişme sürecin geleceğini belirleyeceğe benzemektedir: 1. Yeni Anayasa süreci, 2. Yerel seçimler, 3. Cumhurbaşkanlığı (Başkanlık sistemi) tartışmaları ve seçim süreci.
Bu kapsamda gündeme gelmesi kuvvetle muhtemel federasyon tartışmaları da ülkeyi daha da germe potansiyeli taşımaktadır.
Böylesi bir noktada düğümü oluşturan husus ise, hiç kuşkusuz “Kürt Sorunu” ya da “Kürtlerin Sorunu” noktasında atılacak adımlar ve buna verilecek karşılıklı tepkiler olacaktır. Dolayısıyla bundan sonraki süreçte Türkiye açısından oldukça kritik bir süreç söz konusudur.
Bu çerçevede, 12 Haziran seçimleri bir anlamda milli iradenin gelecek tercihini belirleme açısından önemli bir dönüm noktasını teşkil etmekle birlikte, sadece ve sadece nihai aşamanın ilk adımını teşkil edecektir. Asıl tartışma ve olası krizler bu adımdan sonra ortaya çıkacağa benzemektedir.
Nitekim, Türk siyasi hayatında ve medyada yaşananlar başta olmak üzere, son dönemde Türkiye çapında kendisini hissettiren ve yöntemleri çokça tartışılan bir takım tasfiye ve yeniden yapılandırma operasyonları da bu kapsamda değerlendirilmektedir.
Dolayısıyla, yeni dünya gerçeklerine uygun yeni bir Türkiye inşası noktasında aklı selimin galebe gelmesi en büyük temennimiz olacaktır. O yüzden bu son seçimleri ve akabinde atılacak adımları bir de bu perspektiften ele almakta fayda mülahaza edilmektedir.