SEÇİM GÜVENLİĞİ VE KASTAMONU İKAZI
Uluslararası seçim kriterlerinde seçmenin kendisini genel olarak güvende hissetmesi ve sandık başında özgür iradesini ifade etmesi tarafsız seçimin baş koşulu sayılıyor.
Oysa 12 Haziran’a doğru millet iradesinin güven içinde sandığa yansımasını teminen demokratik,özgür ve güvenli ortamın oluşturulmasına yönelik kaygılar büyüyor.
Çünkü seçimlerin güvenlikle ve tarafsız yapılabilmesini belirleyen unsurlar arasında gerginlik mütemadiyen büyüyor.
*
Uluslararası konjonktür PKK’yı Kürt sorununun sadece bir türevi sayıyor -ki, Kürt sorunu demokratik bir çözüme ulaşmadığında PKK’nın arkasının kesilmesini olanaksız kabul ediyor!
O nedenle Kürt sorununun çözümünde ilk işin;tarihsel sürec içinde ele alınması ve PKK nın çıkış sebeplerinin anlaşılması olduğu vurgulanıyor…
Uluslararası toplumun ilgisi ve aldığı halk desteğiyle ikinci bir otorite oluşturan PKK’nın siyasi ayağı BDP; 12 Haziran seçimiyle birlikte Türkiye’de Kürt Statüsünün etkin aktörü olmak istemektedir.
Varlığını güçlenerek sürdürebilmek ve lojistiğini karşılamak üzere siyasi amaçları doğrultusunda halkı kimi zaman terör kimi zaman başkaldırı hareketleriyle durmaksızın motive ediyor.
*
BDP’nin lideri Abdullah Öcalan, “Demokratik Anayasal Çözüm Süreci” dediği şu dönemi Kürt Hareketinin dirliğini teminen devletin bir heyetiyle müzakereyle geçirmektedir.
“Burada yaptığım görüşmeler nitelikli görüşmelerdir.Devlete etki edebilecek güçte bir heyettir. Ama henüz devlete, siyasi partilere, topluma etki etmemiştir”diyor.
Kürt statüsünün lideri olduğu Kürt Hareketinin inisyatifiyle çözülebilmesini teminen 12 Haziran seçiminde BDP’nin desteklediği bağımsız adayların asgari 30-35 inin kazanmasını istiyor.
Bu talebini Fethullah Gülen’e bir uzlaşma görüntüsünde iletmiş, her defasında pazarlığını,”Ya 12 Haziran’dan sonra büyük anlaşma olur ya da topyekûn büyük bir savaş olabilir, kıyamet kopar.Hem kırda hem şehirde topyekûn bir halk savaşı gelişebilir. Bunun da sonuçları çok ağır olur. Böyle halk savaşı, sokaklarda, şehirlerde her yerde olur, hatta iç savaş olabilir”diyerek genişletiyor!
*
Öte yanda Başbakan Erdoğan, kendisine başkan olmak yolunu açacak yeni bir anayasayı yapmanın gücünü elinde tutabilmek için tek başına iktidar istemektedir.
Bir sandalye daha fazla kazanmak uğruna ısrarla yüzde 10’luk seçim barajında direnmiş ve temsilde adalete sekte vurmuştur.
367 milletvekili olmazsa 330 üzerinde sandalye kazanmanın dayanılmaz hırsıyla seçim platformunda hiçbir etiğe aldırış etmiyor.
50 bin özel güvenlik mensubu,binin üzerinde karakolda görev yapan profesyonel askerler,yöre halkını irşad etmekle görevli imamlar,bilhassa Yüksekova’da İran’dan girişle eylem koyan Hizbullahçılar,sayısız tutuklamalar,piyasalarda ekonomik baskı,medya ile yapılan ağır propagandalar, Aleviler,Kürtler, ulusalcı ve milliyetçilerle çok tehlikeli bir kutuplaşmaya neden oluyor…
Üstelik sınır komşusu Suriye’de halk ayaklanmasının hiç değilse şu seçim sürecinde Kürtlere yaygınlaşmasını da istemediği için,Türkiye Kürtleri üzerinde mütemadiyen gerginlik yaratıyor!
*
Başbakan Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur. Kürt kardeşlerimin sorunu vardır” sözleri Kürt Hareketi üzerinde şok yaratıyor!
Üstelik Başbakan devletin gücünü kullanarak uluslararası seçim kriterlerinin ana şartını oluşturan seçmenin kendisini genel olarak güvende hissetmesi ve sandık başında özgür iradesini ifade etmesi koşulunu çiğnemektedir!
*
O esnada miting için Kastamonu’ya gelen Erdoğan’ın seçim otobüsü ve beraberindeki araçlardan oluşan konvoya silahlı saldırı düzenleniyor;1 polis şehit olurken, 1 polis yaralanıyor.
Verilen mesaj çok ağırdır: Devlet gücüyle seçim güvenliğini,seçmenin iradesini özgürce ifade etmesini engellediği görüntüsünde Başbakan’a -işte, o kadar büyük koruma orduna karşın sana burnunun ucu kadar yakınız,deniyor!
*
Bu noktada Abdullah Öcalan’ın ABD ve müttefikleriyle ilgili tanımlamaları önemlidir.
Öcalan, ABD’nin Türkiye ve İsrail’in birlikte Ortadoğu’da ve Kafkasya’da desteğini alabilmek için Kürtlerin kültürel soykırımına destek verdiğini fakat Türkiye tarafından tümden ortadan kaldırılmasına da izin vermediğini söylüyor.
“ABD Kürt’e kaçmak için Kuzey Irak’ta açık bir kapı bırakmıştır. Hem Türkiye’yi hem de Kürtleri böylece kendine bağlı hale getirmiştir.”diyor.
Ardından “Ama ABD de bilsin ki devir değişti, Kürtler eski Kürtler değildir, ben de Şeyh Sait değilim. Kürtlerin özgürlük mücadelesini artık hiçbir güç engelleyemez”diyerek kararlılığını gösteriyor.
Bir anlamda sürekli arkalarını sıvazlayan ABD ye işaretle partnerliğinin karşılığını istiyor…
*
O halde Başbakan Erdoğan’ın Kastamonu seçim konvoyuna yapılan profesyonel saldırıyı, üstlenen PKK’yı asla yalnız düşünmemek, yanına mutlaka ya CIA ya da MOSSAD’ı ilave etmek gerekiyor.
Nitekim bir gün önce TSK’yı “Geçen zamanda çok şeyin değiştiğini ve Cumhurbaşkanının elini sıkmaktan imtina edenlerin şimdi topuk selamı veriyor” diyerek küçülten Bülent Arınç; alınan mesajla Başbakan Erdoğan’ın “Kürt sorunu yoktur. Kürt kardeşlerimin sorunu vardır” sözlerini düzeltiyor.
“Kürt meselesi Türkiye’de vardır.Mesele çözülüyor. Bunu engellemek çirkindir” diyor.
BDP’nin desteklediği bağımsız adaylar Hatip Dicle ve Leyla Zana’ya selam gönderip, başarılar diliyor!
*
Başbakan Erdoğan tüm gariplikleri ile kendini ve Türkiye’yi de çıkmaza sokuyor.
Ya şehitler? Gaziler? Tüketilen onca değer?
Halk; AKP,BDP,yeniCHP ve mütemadiyen taciz edilen MHP’li bir vasatta seçim sandığına yönlendirilirken,ortalık fazlasıyla Gülen ordusu,CIA ve MOSSAD kaynamaktadır -ki,TSK komuta heyeti sanki ebedi bir şoktadır!
Ne gam?Madem model ülkeyiz, belki de sonucu manipüle edilebilir 12 Haziran seçimlerine -işte,gidiyoruz…