Atatürk ilkeleri, Türk inkılâbı ve 1919 Cumhuriyeti’ne karşı en büyük başkaldırı, kan pahasına kin, sinsi intikam ve amansız düşmanlık 11 Kasım 1938’de; “karşıdevrim” namıyla hortladı. Evet, “hortladı” diyorum!.. Zira 1700 yıllarından 1919’a kadar zaten bu furya vardı.
Furyanın menfur mensup ve hain taraftarları ise; Bu günkü “Türk vatandaşlığı” yerine kaim Osmanlılık insicamını bozup; Ermeni asıllı Fransız büyükannenin dediği, “sen Ermeni, Rum ve Sırp’sın; O’nlar ise Türk” diyen ayırıcı, bölücü tefrika güruhu!..
Bu melânetler 90 yıllık Cumhuriyet’in (12+50) 72 yılına damgalarını vurdular.
Özellikle 11 Kasım 1938’i müteakip 12 yılda milli bünyeyi şiddetle sarstılar.
Başta Türk ve asil Kürt boyları olmak üzere; “Asli Unsur” sadık-samimi Müslüman yurttaşların kahir ekseriyetini taciz ve tarumar ederek; İnsan hakları, adalet ve hukuku “lânetli bir vesayet”, yıllarca sürecek dikta, sulta, cunta, sömürü uğruna harcamaktan kaçınmadılar…
Mecburi uykuluk ve sinsilik dönemi dedikleri 1950 – 1960’ı geride bırakarak, ihanet tarihinin en büyük açılımını (gerçekte çöküş/kırılım) yaptıkları 27 Mayıs kalkışması ile ‘Milli Devlet’i ilga ederek; Atatürk’ün Anayasası’nı çöpe atıp, ayrışma, parçalanma ve bölünmeye elverişli “Üniter Devlet (Birlik. Ayrı ve farklı iken birleşmiş olma durumu. Bir kümenin her elemanı, çokluğu oluşturan tüm parçaların, varlıkların her biri, birim) sistemini oluşturdular.
Uzatmayalım. Bunlara kısaca “halk partisi zihniyeti” denir.
Mezkür zihniyetin, Atatürk’ün kurduğu parti ile hiçbir alâkası yoktur. Bu zihniyetin belirgin özelliği ‘devirimcilik’tir. İnkılâpçılık değil… Her ne kadar adı “devrimcilik” olsa bile, bir ideolojik anlam ifade etmez. Günümüzden geriye izi sürüldüğünde; İslâmcılar, eyyamcı Dinciler, Dinler arası Diyalogcular, Demokratlar, Milli Görüşçüler, Mazlumlar, Sosyalistler, Kadrocular, 150’likler, Mustafa Suphiciler, Taşnak, Hınçak ve Megalo İdea’ya kadar uzanır.
1700 yılından bu yana başlıca meslek ve meşrepleri tahrip ve tahrifle Milli Hafıza’yı yok etmektir. Bu dönemde Güneş Dil Teorisini, Türk Tarih Tezini, 17 Bin yıllık Anadolu tarihini yok ettiler. 1071 domuzluğunu sahneye koydular. Osmanlı arşivlerini Bulgar kâğıt fabrikalarına satmaya kalkıştılar. Devlet arşivlerinin çoğunu, Danıştay arşivleri dâhil olmak üzere yaktılar. Şimdide çok enteresan bir kalkışma daha var gibi görünüyor.
29 Nisan 2011 günü CHP Konya Milletvekili Atilla Kart uyarıyor ve soruyor:
MERNİS KAYITLARI neden yandı ya da yakıldı?..
“Nüfus ve Vatandaşlık İdaresi sorumluluğunda olup; seçmen kütüklerine esas nüfus kayıt ve kimlik bilgilerini içeren MERNİS kayıtlarının birkaç ay evvel yandığı ya da kasten yakıldığı ifade edilmekte. Bu kayıtların olağanüstü koruma tedbirleri altında korunduğu, ısıya dayanıklı olduğu, 24 saat korunduğu bilinmektedir. Hal böyle iken, nasıl ve neden yandığına bir anlam verilememiş; Bu konuda kamuoyuna tatminkâr bir açıklama da yapılmamıştır.
Yanan ya da yakılan bu kayıtların yerine Konya Valiliği bünyesinde bulunan yedek kayıtların kullanılmaya başlanıldığı ifade edilmiştir. Bu kayıtların gerçekliği veya yeterliliği konusunda ise ciddi kuşkular vardır. Bu sürecin devamında ise, TÜİK kayıtlarının, seçmen kütüklerine esas alınması söz konusudur. Oysa TÜİK’in ekonomi ile ilgili kayıtlarının da gerçeğe uymadığı, tahrif edildiği konusunda ciddi bulgular vardır. Aynı durum, nüfus kayıt bilgileri için de söz konusu olacaktır.
2007’den bu yana seçmen sayısı ve seçim sonuçlarına yönelik olarak ciddi şüphe, şaibe ve soru işaretleri doğmuş olmasına ve bu kaygılar halen giderilmemiş olmasına göre; 2011 seçimlerinde de belki de daha vahim ihlaller söz konusu olacaktır. Hükümet’in tüm bu gelişmeler karşısında sessiz kalması ise başlı başına sorgulanması gereken bir haldir.
Soruyoruz; MERNİS kayıtlarının akıbeti nedir? Yandı mı yakıldı mı?
Soruşturma yapıldı mı? Yapıldıysa sonucu neden açıklanmamıştır? Yapılmadıysa neden yapılmamıştır? Kamuoyu neden bilgilendirilmemektedir?”
Bunlar çok vahim iddialar. Kamu vicdanını tatmin edecek cevaplar verilmelidir.
Bir yanıt yazın