İnsanlık tarihinin en kanlı savaşlarına ve acılarına sahne olmuş bir kıtada bugün inşa edilmiş olan barış, istikrar, hukuk ve demokrasi mimarisini görmek gerçekten önemli bir başarıdır. Avrupa halkları, gönüllü olarak biraraya gelerek, birlikte yaşama ve aynı kaderi paylaşma iradesini ortaya koymuşlar ve Schumann, Adenauer, de Gaspari ve Monnet gibi Avrupalıların idealleri gerçekleşmiştir. Bu bakımdan, bugünkü Avrupa Birliği’ni oluşturan vizyon, yalnızca ekonomik değil, ağırlıklı olarak siyasi bir vizyondur. Türkiye ve Avrupa Birliği’nin stratejik, siyasi, ekonomik ve sosyal çıkarları böyle bir vizyon içinde birbirini tamamlayıp pekişmektedir.
Ülkemizin Avrupa Birliği’ne katılım yolundaki kararlılığı, Türk dış politikasının başlıca önceliği olmaya devam etmektedir. Birliğe katılıma yönelik inanç ve irademiz, zaman zaman çıkarılan güçlüklere karşın, her zamankinden daha fazladır. Zira, ulusumuz, demokrasi, insan hakları, hukukun üstünlüğü gibi evrensel değerleri daima benimsemiştir.
AB’ne üyelik Türk halkının akılcı bir seçimidir. Tam üyelik hedefiyle çıktığımız bu yolda, başka bir seçeneğin halkımız tarafından kabul edilmesi mümkün değildir.
AB genişlemesi esasen Avrupa bütünleşmesinin doğal tamamlayıcısı ve küresel düzeydeki gelişmelerin kaçınılmaz bir sonucudur. Türkiye’nin AB üyeliği ise bu sürecin bir halkası ve ülkemizin modernleşme yöneliminin bir merhalesidir.
Esasen başta ekonomik kalkınma olmak üzere, Türkiye’nin son yıllarda birçok alanda kaydettiği ilerlemeler, ülkemizin Avrupa Birliği’ne sağlayabileceği artı değeri açıkça ortaya koymaktadır. Artık Avrupa’dan göç alan ülke konumuna gelmemiz,
Türkiye’deki çarpıcı değişikliğin örneklerinden biridir. Birliğin, Türkiye’nin katılımı sayesinde daha da güçleneceğine inanıyoruz.
Kurucu üyelerinden olduğumuz Avrupa Konseyi’nde 10 Kasım 2010’dan bu yana Bakanlar Komitesi Dönem Başkanlığı görevi tarafımızdan yürütülmektedir. Avrupa Konseyi’nin siyasi rolünün ve görünürlüğünün pekiştirilmesi ve bu çerçevede Avrupa Konseyi’nin standartları belirleme ve bunları etkin şekilde denetleme alanındaki göreceli üstünlüğünün vurgulanması için büyük çaba sarfedilmiştir. Dönem Başkanlığımızı 11 Mayıs 2011 günü İstanbul’da düzenleyeceğimiz Bakanlar Komitesi toplantısı ile Ukrayna’ya devrederken, Avrupa Konseyi’ni daha görünür kıldığımıza ve Avrupa coğrafyasında üstlendiği siyasi rolü daha da pekiştirdiğimize inanmaktayız.
Türkiye’nin AB’ne üyeliği, bugün küresel düzeyde karşılaştığımız mevcut sorunların cevabını ve fırsatların tümünü ihtiva eden sentezin bir boyutudur.
Türkiye’yi içine alan bir Avrupa Birliği, yalnızca coğrafi anlamda değil, vizyon bakımından da genişlemiş olacak, ayrıca küresel güç olma potansiyelini en etkin şekilde kullanma fırsatını yakalamış olacaktır.
Bugün toplumlarımız değişik paradigmaların hakim olduğu bir süreçten geçmektedir. Teknolojinin ve iletişimin kaydettiği yüksek gelişim hızıyla yeniden şekillenen uluslararası ve bireysel ilişkiler, yeni sınamaları da beraberinde getirmektedir. Bu değişim de Türkiye ve AB’yi birçok noktada buluşturmaktadır. AB’li ortaklarımızın bu fırsatı en iyi şekilde değerlendireceklerine inanıyorum.
AB’nin kendisini kültürel sınırlar içine hapsederek değil, her bir üye ülkenin bireysel zenginliklerini Birliğin ortak zenginliği haline dönüştürebildiği ölçüde güçleneceğine inanıyorum. “Çeşitlilik içinde birlik” idealine ancak bu yolla erişilebilecektir.
Bu vesileyle vatandaşlarımız dahil olmak üzere bütün Avrupalıların 9 Mayıs Avrupa Günü’nü kutlarım.
Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı