Taşnak vahşiliyi Rus generalarını bile şaşirtmiş

Turk politik uzmani Mehmet Perincek`in Novosti.az ajansliqina ozel aciqlamasi. - mehmet 2

Turk politik uzmani Mehmet Perincek`in Novosti.az ajansliqina ozel aciqlamasi.

Reprtaji sunan Gulnara Inanc

-Moskova’da sözde Ermeni soykırımıyla ilgili bir kitabınız yayımlandı. Araştırmanız hangi kaynaklara dayanıyor?

Önce şunu belirtmek isterim ki, kitabın yazarı aslında ben değilim. Bu kitabın sayfaları, seneler önce Çarlık ve Sovyet Rusyası’nın en üst düzey siyasi, idari ve askeri yetkilileri ve hem Taşnak hem de Sovyet Ermenistanı’nın önde gelen liderleri tarafından kaleme alınmış. Yani bu kitabın yazarları, Mehmet Perinçek’ten çok Ermenistan’ın ilk başbakanı ve Taşnak Partisi’nin kurucusu Kaçaznuni, Ermeni devlet adamları Mikoyan, Myasnikyan, Boryan, Karinyan, Çarlık ordularının komutanları Yudeniç, Bolhovitinov, Odeşelidze’dir; Çarlık askeri mahkemelerinin savcıları ve yargıçlarıdır; Girs gibi Çarlık diplomatları, Lenin, Stalin, Orconokidze, Kirov, Frunze gibi Sovyet liderleridir. Tabi bir de bunlara dönemin Rus ve Ermeni bilim adamlarını da eklemek gerekir. Bana düşen ise sadece arşivlerin ve kütüphanelerin tozlu raflarında duran bu sayfaları 10 seneyi aşkın bir çalışma sonucunda bulmak olmuştur.

Kitaptaki belgeler, Rusya Federasyonu’nun en önemli arşivlerinde (Rusya Askeri Tarih Devlet Arşivi (RGVİA), Rusya Toplumsal Siyasal Tarih Devlet Arşivi (RGASPİ) ve Rusya Federasyonu Devlet Arşivi (GARF)) ve kütüphanelerinde yapılan titiz bir çalışma sonucu gün ışığına çıkarılmıştır. Her belgenin altında mutlaka hangi numaralarla arşivde kayıt altında bulundukları ve kaynakları gösterilmiştir. Ayrıca birçoğunun orijinal belgesinin fotoğrafı da kitapta basılmıştır.

Şunun da altını çizmek gerekir ki, yorumsuz olarak yayımladığımız bu belgeler, istisnai örnekler değildir. Elimde aynı olguları saptayan bir kaç bin sayfa belge bulunmaktadır. Bunların içinden Ermeni meselesini değişik açılardan ele alan, her çıkan olguyu okuyucunun kafasında canlandıracak örnekler seçilmiştir. Dolayısıyla bunlar, cımbızlanarak seçilmiş değil, arşivlerin genel havasını yansıtan belgelerdir.

Bu belgelere göre soykırım değil, karşılıklı bir kırım yaşanmıştır. Bu karşılıklı kırımı emperyalist devletler ve Taşnaklar kışkırtmıştır, Türkiye ise buna karşı bir meşru müdafaa eylemi içinde olmuştur.

Yazarının Türk olmasının dışında, kitapta Türkiye kaynaklı hiçbir belge yer almamaktadır. Ne Osmanlı ne de Cumhuriyet arşivlerinden, ne de Türkiye’de yayımlanmış eserlerden tek bir satır dahi yoktur.

-Rus kaynakları, Birinci Dünya Savaşı döneminde Ermeni meselesiyle ilgili araştırmalarda neden en önemli kaynaklar içerisinde yer alıyor?

-O dönemde Ermenilerin büyük bir çoğunluğu Osmanlı ve Çarlık topraklarında yaşıyordu. Dolayısıyla Çarlık Rusyası, bölgenin ciddi devlet geleneğine sahip kuvvetlerinden biri olarak 19. yüzyıl ortalarından 1917 yılında yıkılana kadar 1915 tehcirinin öncesi ve sonrasını ayrıntılarıyla kayda geçirmiştir. Diğer taraftan Birinci Dünya Savaşı sırasında Çarlık orduları, Kafkasya Cephesi’nde savaşan bir devlet olarak Ermeni meselesiyle ilgili bütün olaylara en yakından tanıklık eden devlettir. Bölgeye gönderilen Batılı yetkililerin ve misyonerlerinin gözlemleri, emperyalist emellerini bir kenara bıraktığımızda dahi, “kişiselliği” aşamazken, Rusya devlet olarak olayları gözlemlemiştir.

Bu sebeple Rus arşivlerinde, Çarlık Rusyası’nın, en üst düzeydeki yetkilileri tarafından imzalanmış birçok “çok gizli” raporlar ve yazışmalar bulunmaktadır. Özellikle raporlar ve iç yazışmalar, devlet yetkililerinin gerçeği belirlemeye yönelik samimi değerlendirmelerini içermektedir. Çünkü bunlar, kamuoyu yaratmaya yönelik propaganda malzemesi değil, dediğimiz gibi “çok gizli” kayıtlı belgelerdir.

Diğer taraftan Ermeni devlet arşivlerindeki çok sayıda önemli belge bugün araştırmacılara kapalıdır. Ancak o belgelere Rus devlet arşivleri üzerinden ulaşma imkânı vardır. Çünkü Ermenistan hem Çarlık hem de Sovyet zamanında Moskova’ya bağlı bir toprak parçası olduğundan oradaki belgelerin ciddi bir kısmı Rus arşivlerinde de bulunmaktadır.

– Dünyayı paylaşan kuvvetler, Ön Asya’da Ermeni halkına nasıl bir rol biçtiler?

Doğu’nun paylaşılmasında rekabet halinde olan Rusya ve Avrupa, Ermenileri kimin kullanacağı konusunda da yarışmışlardır. Ancak 20. Yüzyılın başında kontrol esas olarak İngilizlerin eline geçmiştir. Rus yetkililerinin yazdığı raporlar, özellikle İngilizlerin Ermeni meselesindeki kışkırtmalarını ortaya koymaktadır. Yetkililerin saptamalarına göre, bu yöntemlerle bir yandan Türkiye ile Rusya’nın arasını açma amacı güdülmüş, öte yandan Osmanlı Devleti içindeki merkezkaç kuvvetleri desteklenmiştir. Böylece Osmanlı topraklarını paylaşmak amaçlanmıştır.

Birinci Dünya Savaşı sırasında ise Osmanlı tebaasına ait Ermenilere Türkiye’yle savaşan ülkeler tarafından şu misyon yüklenmiştir: Ermeniler, cephe gerisinde ayaklanma çıkararak Türk ordusunu zaafa uğratacaktır. Bu birinci görevdir. İkincisi ise oluşturulan Ermeni gönüllü birlikleri yoluyla Türk ordusunun savunma hattını yararak düşman ordularının işgalini kolaylaştırmaktır. Ayrıca bu temelde Rus yetkililerinin yazdığı sayısız rapor vardır. Geniş örnekleri kitapta yer almaktadır.

Ayrıca her iki görevin yerine getirilmesinde Türkiye Ermenileri aktif rol oynamıştır. Mesele birkaç Taşnak teröristinin işinden ibaret değildir. Gönüllü birliklerin oluşturulmasına ve ayaklanmalara ne yazık ki, geniş Türkiye Ermenisi kitleler katılmıştır. Arşivler, düşman ordularına hizmet etmek ve Türkiye’ye karşı gönüllü birliklerde savaşmak için Türkiye Ermenilerinin yabancı yetkililere başvurularıyla doludur. Osmanlı uyruklu aydınlardan ve doktorlardan üniversite öğrencilerine ve sıradan köylülere kadar binlerce Ermeninin listeleri arşivlerde isim isim mevcuttur. Bu belgeler, tehdidin ayrılıkçı örgüt yönetici ve militanlarıyla sınırlı olmadığını göstermesi ve tehcirin nedenlerini açıklaması bakımından önemlidir.

Mesela Ermeni devlet adamı Boryan, Ermenilerin Van ayaklanmasını değerlendirirken askeri harekâtın cephe gerisinde on bin kişilik bir kitle devlete karşı ayaklanma çıkardığı zaman devlet iktidarının ve devlet adamlarının, meşru müdafaa adına sorumlu önlemler alması gerektiğini belirtir. Boryan, bu hallerde, ayaklanmayı bastırma imkânlarını arayıp bulmak ve kendi devletini korumak gibi önemli bir görevin ortaya çıkacağını söyler. O zaman Boryan’a göre “amaç, aracı haklı kılar” ilkesi devreye girer. Boryan ardından “Ermenilerin ayaklanması, onların tarihi ve hukuki hakkıdır. Eğer devlet, halk ayaklanmasını sert bir şekilde eziyor ve ayaklananları bastırıyorsa, bu da onun tarihi ve hukuki hakkıdır.” ifadesini kullanır.

Menşevik Gürcistanı’nın Toprak Bakan Yardımcısı Karibi de “Avrupa’da hangi medeni devlet, Türklerin içinde bulunduğu durumla karşı karşıya gelse, aynı tedbirleri alırdı.” sözlerini sarf etmektedir.

– Birinci Dünya Savaşı döneminde Büyük Britanya, bu coğrafyada Kürdistan ve Ermenistan kurulmasını öngördü. Bölgede Ermeni devleti nasıl ortaya çıktı?

Şimdi bu meselede önemli olan nokta şu: Büyük Ermenistan projesinin kapsamına giren Osmanlı topraklarında Müslüman nüfus Ermeni nüfusun 5 katı. Bunu ben söylemiyorum. Kitapta örneklerini verdiğim Çarlık ve Sovyet kaynakları söylüyor. Dolayısıyla Balkanlar’da ve Ortadoğu’da Osmanlı İmparatorluğu’ndan ayrılıp bağımsızlığını ilan eden devletlerle Büyük Ermenistan projesi arasında çok ciddi bir fark var. Kitapta yer verdiğim belge ve kaynaklar bu projenin haklı temelinin bulunmadığını, ancak emperyalist devletlerin yardımıyla bölgeyi kan gölüne çevirerek gerçekleşebileceğini belirtiyorlar. Gerçekten de bu proje uğruna bölge emperyalist devletlerin kışkırttığı çok ciddi kırımların yaşandığı bir alana dönmüştür.

Bakın ilginçtir, Türk iktidarına karşı savaşan, ayrılıkçı ve hatta Ruslarla işbirliği yapan Kürt aşiretleri dahi Taşnak çetelerinin kırım politikasının kurbanı olmuştur. Çarlık Rusyası’nın generalleri, Taşnaklar yüzünden Kürtleri Türklere kaptırıyoruz diye yakınmaktadır. Yine kitapta yayımladığım üzere Taşnak kaynakları Birinci Dünya Savaşı sırasında 800 bin Kürdün imha edildiğini ifade etmektedir.

-Bu devlet, bölge politikasında nasıl bir rol oynamalıydı?

Lenin ve Stalin gibi Sovyet iktidarının en üst düzey önderleri, Ermeni Bolşevik teorisyenleri, Ermeni meselesinin özüne ilişkin birçok saptamada bulunmuşlardır. Yazışmalara, raporlara yansıyan bu saptamalara göre Ermeni meselesi, emperyalist devletler tarafından Türkiye’nin paylaşılmasında bir araç olarak kullanılmıştır.

Sovyet önderleri, Taşnak Ermenistanı’nın İngiliz politikası gereği devrimci Türkiye ile Sovyet Rusya arasına bir duvar ördüğünü ve Birinci Dünya Savaşı sonrasında da emperyalizmin bölgedeki taşeronlarından biri olduğunu saptamışlardır. Taşnak Ermenistanı, Batı’nın Doğu’daki planlarını gerçekleştirmede bir üs görevi görmüştür.

Sovyet belgeleri, Taşnakların yaklaşık bugünkü Ermenistan sınırları içinde yaptıkları etnik temizliği de kanıtlamaktadır. “Saf” milli bir devlet kurma adına Müslüman nüfusun önemli bir kesimi Taşnak iktidarı tarafından ortadan kaldırılmıştır. Ayrıca Kilikya olarak adlandırılan Adana, Maraş bölgesinde de Fransızların himayesi altında sistematik olarak Müslüman nüfus kılıçtan geçirilmiştir.

Ermeni nüfus da Taşnak diktatörlüğünden payını almıştır. Ermeni halkının Taşnak zulmüne uğradığı Sovyet belgelerince saptanmaktadır.

Sovyet arşiv belgelerinin açık bir şekilde kanıtladığı üzere Ermenistan’da, Türk Ordusu’nun ve Kızıl Ordu’nun askeri işbirliği sonucunda Taşnak iktidarına son verilmiş ve Sovyet iktidarı kurulmuştur. Bugün soykırım olarak adlandırılan Türk Ordusu’nun Ermenistan üzerine harekâtı, en üst düzeydeki Sovyet yetkilileri tarafından desteklenmiş ve ilerici bir hareket olarak değerlendirilmiştir. Türkiye’nin bu harekâtı, vatan savunması kapsamında görülmüştür.

Bugün Ermeni şoven milliyetçilerinin en az Talat ve Enver paşalara yönelik olduğu kadar Sovyet liderliğine de saldırması bu yüzdendir. Rusya Ermeni Birliği, Ermeni Soykırımının Koruyucuları ve Suç Ortakları başlıklı bir kitapta bu yöndeki belgeleri derlemiş ve Leninleri, Stalinleri sözde Ermeni soykırımının suç ortakları olarak değerlendirmiştir. Ermeni diasporası, siyaset ve bilim çevreleri, “Ermeni soykırımında” Rusya’nın Türkiye ile eşit sorumluluğa sahip olduğunu vurgulamakta, bu içerikte yayınlar çıkarmakta, toplantılar düzenlemektedirler. Burada altını çizmek gerekir ki, bazı Ermeni çevreleri, Sovyet devleti üzerinden Rusya’yı mahkûm etmek peşindedirler.

-Ermeni milliyetçiliği nasıl doğdu ve özellikleri nelerdi?

1915 olaylarına giden süreci anlamanın en temel noktalarından biri de Ermeni milliyetçiliğinin doğuşu ve özelliklerinin incelenmesidir. Çarlık belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin Batı’nın ve Çarlık Rusyası’nın özellikle 19. yüzyılda başlayan Ermenileri Türkiye’ye karşı kullanma tasarımlarına paralel olarak geliştiğini göstermektedir. Yani Ermeni milliyetçiliği dışarıdan gelen bir düşmana karşı değil, dışarıdan gelen düşmanla işbirliği içinde bölge halklarına karşı doğan bir hareket olmuştur. Özellikle arşivlerde yer alan o döneme ait Ermeni yayınları ve belgeleri, Ermeni milliyetçiliğinin işbirlikçi, ırkçı ve saldırgan köklerini net bir şekilde ortaya koymaktadır. Kafkasya’daki Ermeni aydınları, daha 19. yüzyılın sonlarında emperyalist devletlerle “işbirliği” içinde bağımsız bir Ermeni devleti kurmanın hayaline kapılmışlardır ve bu fikirlerini Türkiye Ermenilerine zorla aşılamaya çalışmışlardır.

Bu çerçevede Ermeni milliyetçiliğinin ilk teorisyenlerinden G. Y. Artsruni’nin fikirleri ve hareketi oturttuğu temel büyük önem taşımaktadır. Artsruni, bir taraftan emperyalist Batılı devletleri bölgeye müdahaleye çağırırken, diğer taraftan Türk ve Kürtlere karşı ırkçı yaklaşımlarda bulunmaktadır. Ermeni milliyetçiliğinin babasına göre Doğu sorunu arî ve semit ırkların Turanî, Türk ırklarına karşı mücadelesidir. Türk ırkı yeryüzünden silinmeden bu sorun asla çözülmeyecektir.

Dünyadaki temel çelişmeyi ve Ermenilerin özgürleşmesini arî ve semit ırklarla turan ırklarının mücadelesine bağlayan Artsruni’ye göre doğa, bütün halklara aynı yeteneklere sahip beyin vermemiştir. Türklerin ve Kürtlerin dilleri, kültüre ve medeniyete eğilimleri yoktur. Dilleri vardır, ancak çok geri ve ilkeldir. Bu yüzden insanlığın genel mutluluğu için kültüre yatkınlığı olmayan halklar, kültürlü halklar tarafından yutulmalı, güçlü halkların etrafında toplanmalı ve sonunda onlara karışmalıdır. Ermeniler olmasa Türkler aç kalacaktır, Kürtler yarı vahşidir ve her an sizi arkanızdan vurabilir. Artsruni’nin bu türden yaklaşımlarına birçok başka örnek verilebilir. Ayrıca belirtmek gerekir ki, Artsruni, bugün de Ermeniler tarafından Ermeni milliyetçiliğinin kurucularından biri olarak kabul edilmektedir. Yani alelade ya da istisnai bir şahsiyet değildir. Dönemin Ermeni edebiyatına baktığımızda da aynı sonuçlarla karşılaşıyoruz. Çizilen Türk ve Kürt tipleri tamamen Ermeni milliyetçiliğinin ırkçı bakışından kaynaklanmaktadır.

Anadolu’da basit komşuluk tartışmaları dışında Müslüman nüfusla beraber uyum içinde yaşayan Ermeniler, 19. Yüzyılın sonunda bu fikirlerle zehirlenerek, komşularına karşı emperyalist devletlerin çıkarları adına kışkırtılmıştır. 1915’in acı olaylarının zemini bu şekilde döşenmiştir.

-Batı’nın Ermeni milliyetçiliğinin doğuşunda ve gelişiminde oynadığı rol nedir?

Ben, her zaman şunu söylüyorum: Ermeni meselesi, Türklerle Ermeniler arasında olan bir mesele değildir. Mesele, Türkiye’yle Türkiye’yi paylaşmak isteyenler arasında bir meseledir. Tarihte de bu böyleydi, şuan da böyledir. Bakınız birçok Ermeni bunun muhasebesini yapmış ve emperyalist devletlerin planlarında rol oynamanın Ermeni halkına ve bölge halklarına büyük felaket getirdiğini belirtmiştir. Ermenistan’ın ilk başbakanı ve Taşnaksutyun’un kurucusu Kaçaznuni, çok önemli bir özeleştiri yapmaktadır. Batılılar tarafından nasıl kandırıldıklarını, sömürgecilerin çıkarları adına kendi halklarını ateşe attıklarını, Türkiye’nin aldığı tedbirlerde haklı olduğunu, vatan savunması verdiğini, bütün suçların kendilerinde olduğunu ve intihar etmekten başka bir çareleri kalmadığını uzun raporunda anlatmaktadır.

Batılı devletler bölgede karşılıklı kırımı ateşleyerek herkese büyük acılar yaratmışlardır. Bir trajedi yaşanmıştır, doğrudur ama bu trajedinin sorumluları, Ermenileri kullanma politikası güden emperyalist devletler ve onların planlarına alet olan Taşnaklardır. Bu tespit, Rus ve Ermeni devlet adamlarına aittir. Belgeleri kitapta var.

Dolayısıyla bugün de Batı’nın müdahalesini bertaraf etmeden bizlere rahat yoktur. Ne Türklere, ne Ermenilere, ne Azerbaycanlılara ne de Ruslara. Bölgedeki sorunları çözecek ve kalıcı barışı sağlayacak olan da budur.

-Araştırma yaptığınız dönemde Ermeni gönüllü birliklerinin kırım ve yağma politikası biliniyor. Rus arşivleri bu olguyu kanıtlıyor mu?

-Rus arşivlerindeki belki de en ilginç belgeler, Ermeni gönüllü birliklerinin katliam ve yağma politikasını bütün açıklığıyla ortaya koyan belgelerdir. Çarlık generallerinin ve subaylarının yazdığı yüzlerce rapor ve Çarlık askeri mahkemelerinin yüzlerce tutanağı ve kararları göstermektedir ki, Birinci Dünya Savaşı sırasında işgal edilen bölgelerde Ermeni gönüllü birlikleri Müslüman halka karşı vahşi kırımlara girişmiş ve mallarını yağmalamıştır. Kitapta yer alan belgelere göre bu uygulamalar sistemlidir. Ermeni çetelerini kullanan Rus komutanları bile bu vahşet karşısında dehşete kapılmışlardır. Birçok Ermeni subay ve asker, bu nedenle Çarlık ordusunun askeri mahkemelerinde yargılanmış ve idam cezasına çarptırılmıştır.

İlginç değil mi? Türkiye’yle o sırada savaşmakta olan Rus ordularının askeri mahkemeleri, Birinci Dünya Savaşı’nın en kanlı çatışmalarının yaşandığı, yani Türklerden nefret etmeleri gerektiği bir dönemde kendi emri altında görev yapan Ermeni subay ve askerleri yargılıyor. Kitaba bu mahkeme tutanaklarından 2 tane örnek koydum ama elimde 700 küsurat sayfa daha Ermeni subayların katliam ve yağma politikasını anlatan mahkeme tutanakları var. Onları da ayrı kitap yapacağım.

Aslında Çarlık yetkililerinin bu tavrı anlaşılırdır. Çünkü Rusların işgal ettikleri bölgelerde Ermeni birliklerinin yaptıkları kırımlar ve yağmalar düzenin kurulmasını engellemekte ve Çarlık yetkililerini bile rahatsız edecek boyutlara varmaktadır. Rusya, köklü bir devlet geleneğine sahiptir. Yağma ve kırım ise ancak kabile devletlerine ait bir olaydır.

Bu katliamların ve yağmaların tehcirden önce başlaması da ayrıca önem taşımaktadır. Yani tehcire tepki olarak değildir. Tam tersine bu kırım ve yağma politikası, tehciri zorunlu hale getirmiştir.

– Taşnaklar, İkinci Dünya Savaşı’nda milyonlarca insanı katleden Nazilerin yanında yer aldı. Rus arşivlerinde buna ilişkin belgeler var mı?

-Bağnaz Ermeni milliyetçiliğinin saldırgan ve şoven kökenlerinden bahsetmiştim. Onun geldiği noktayı görmek açısından bu belgeler çok önemli. Taşnaklar, Birinci Dünya Savaşı sırasında nasıl yaşadıkları ülkenin düşman orduları için gönüllü birlikler oluşturduysa İkinci Dünya Savaşı’nda da aynı şeyi yapmışlardır. Bu sefer Hitler Almanyası’nın yanında SSCB’ye karşı. Taşnaklar, faşist Alman orduları için gönüllü birlikler oluşturarak bölge halklarına karşı yeni bir suça imza atmışlardır.

Birinci Dünya Savaşı’nda Müslüman nüfusa karşı yaptığı katliamlarla ün salan Dro, İkinci Dünya Savaşı’nda bu sefer Nazilerin yanındadır. Dro ve Taşnaklar, SSCB’de 18 milyon insan hayatını bu savaşta kaybederken gamalı haçın (svastika) önünde Nazi yemini etmektedir.

Sovyet Ermenistanı’nda da bu konuda kitaplar basılmıştır. Mesela 1987 yılında Erivan’da çıkan R. A. Martirosyan’ın “Taşnaksutyun Partisi’nin İkinci Dünya Savaşı Yıllarında Halk Karşıtı Faaliyeti (Antinarodnaya Deyatelnost Partii Daşnaktsutyun v Godı Vtoroy Mirovoy Voynı)” isimli kitabına bakılabilir.


Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir