PİŞMİŞ KELLELER
Usame Bin Ladin; ABD merkezli Batı’nın egemenlik tarihi şu sürecinde,”İslami radikalizm ve terör” eksenli dış politikasının önemli bir figürüydü.
Varlığı;Batı’nın dört bucağa yaydığı serbest piyasalarda demokrasi,insan hakları ve özgürlük kazanımlarına açık tehdit olmaya adanmıştı.
11 Eylül 2001 islami cihad saldırılarıyla lideri olduğu El Kaide’nin küresel bir terör örgütü,1979 İslam Devrimi ve küresel islami cihad felsefesinden gelen İran’ın küresel bir terör devleti olduğuna dikkat çekilmesinde etkin oldu.
Bu suretle islam ülke ekonomilerinin rekabetçi serbest piyasa güçleri içinde yer almasını teminen “Büyük Ortadoğu Projesi”nin,
Demokrasi,insan hakları,hukukun üstünlüğü,azınlık haklarının güvenceye alınmasında da “Medeniyetler İttifakı Proje”sinin yürütülmesinde askeri uygulamalar safhasının bahanesidir.
Afganistan müdahalesi ve Irak işgali bu çerçeveden gelişti;dün öldürüldü!
Projelerin yeni bir safhası başladı…
*
Usame Bin Ladin’i kullanan ve sonra öldüren Batı -çok daha öncesi de var ama, 1800’ler de sanayi devrimiyle;
İlk denizaltıyı,fotoğraf makinasını,lokomotifi,Colt tabancayı,elektriği,kıtalararası ilk gemiyi,telgrafı,telefonu,elektrikli treni ve neleri neleri yaparak gelişmekteyken,İslam ülkelerinde kimileri geri kalmanın biricik nedeninin İslam’ın Kutsal Kitab’ı ilkelerinden uzaklaşılması olduğuna hükmediyordu.
Osmanlı’da Sultan Abdülhamid’e “pan-islamizm”i resmi ideoloji olarak bellettiler-ki,tüm İslam coğrafyasına yayıldı!
*
“Önce insanlar İslama çağrılmalı, Allah’ın birliğine inanmaları yalnız Allah’a ibadet ederek tüm yaşamda Allah’ın hükmünden başka hüküm tanımamaları bildirilmelidir.Bunlar gerçekleşmeden İslam’dan söz edilemez ve hiçbir kimse bunları yerine getirmeden Müslüman sıfatını kazanamaz” dediler;iyi bir vatandaş ve iyi bir kul olmanın sırrını bu vasfın kazanılmasına bağladılar.
*
Kısa süre sonra Mustafa Kemal, Ulusal ve Lâik Türkiye Cumhuriyeti Devrimiyle yepyeni bir öğretiyi sunmakta;dünyaya nesnel bakışı,dine karşı olmak yerine ondan bağımsız olmayı güncelleştirilmekteydi.
İyi bir vatandaş ve iyi bir kul olmak ülküsünü Mustafa Kemal-bakınız, “Ben 1919 senesi Mayıs’ı içinde Samsun’a çıktığım gün elimde maddi hiç bir kuvvet yoktu.Yalnız büyük Türk milletinin asaletinden doğan ve benim vicdanımı dolduran yüksek ve manevi bir kuvvet vardı.İşte ben bu ulusal kuvvete,bu Türk milletine güvenerek işe başladım” ifadesiyle açıklıyor-ki,bilim ve algılayıcısı aklı yaşamın tek rehberi ederken mazlum İslam ülkelerine Batı’yı geçilebileceklerinin de mesajı ve gücünü veriyordu…
*
Batı, doğal kaynakları zengin fakat gizemli öğretileriyle hemhal İslam ülkelerinde kurduğu totaliter rejimlerle akılları kısıtlar ve kaynakların kendilerine akıtılmasına neden olurken,
Usame Bin Ladin’in varlığıyla oluşturulan karartma sürecinde ilgili coğrafyalarda askeri,siyasi,mali ve hukuki yaptırımlarla yüzbinlerce insanın canına kastediliyor,hükümetler, yasalar,sivil toplum örgütleri,medya vasıtaları ve işbirlikçilerle kaynaklara çökülüyordu.
*
Şimdilerde Osmanlı Devletinin yıkılış sürecinde ortaya çıkan ve sınırlarını Avrupalı devletlerin çizdiği suni Ortadoğu haritasının barıştan çok savaşa zemin hazırladığı savlanıyor.
Buna göre Türkiye ulus-devletinin devlet ve iktidar merkezli bir coğrafya ve kültür tanımıyla empoze ettiği tek boyutlu etnik-seküler birey ve vatandaşlık tanımları zihin daraltmakta ve çatışmacı kimliklere yol açmaktadır.
Bin yıllık ortak tarihi tecrübenin, kültürel etkileşimin ve medeniyet inşasının çatışmacı kimliklere dönüşmesi nedeniyle;İslamın geri kaldığı propagandası yapılıyor.
Yıllardır yeraltına itilen siyasal islam öğretisinde örgütler uluslararası teröre karşı geliştirilen standartlar çerçevesinde bir dizi ekonomik ve siyasi kriterle yükümlenerek gözönünde olmak ve bulundukları ülkeleri istikrarsızlaştırarak zayıf düşürmek üzere yasal zemine çıkarılıyor.
Meydanda küresel bir terör devleti İran tek başına kalıyor.
O nedenle Usame Bin Ladin’e ihtiyaç kalmamıştır ve perdesi indiriliyor!
*
Geride Mustafa Kemal’in çok değerli varlık tanımını paylaşamayan fakat Usame Bin Ladin’in karartmasına tutulmuş Türkiye’de;-mesela;
Balyoz Planı davasında sorgusunda Tuğgeneral İzzet Ocak eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’ın Beşiktaş-Fenerbahçe derbisinde, Fenerbahçe’nin kazanması sonucu sevinç gözyaşı döktüğünü anımsatarak, “Hasdal ve Silivri Cezaevi’nde yatan silah arkadaşlarına ağlaması gerekirken bu zat- ı muhterem tuttuğu futbol takımı için ağlıyor” diyor!
Ya da -mesela,yeniCHP’de Bursa milletvekili adayı Sena Kaleli,”Cemaatleri yok saymak mümkün değildir.Sivil toplum anlayışına uygun olmayan bir davranıştır.”diyor.
*
Bunlar Mustafa Kemal’in “Laiklik prensibinde israr ediyoruz. Çünkü, millî iradenin, insanlığa mal olmuş değerlerin belki de en kutsalı olan ÖZGÜRLÜK ancak lâiklik prensibine bağlanmakla korunabilir” ifadesini asla anlamamışlar, mensup oldukları Cumhuriyet kurumlarına da kötü örnek olarak onları yoldan çıkarmış,
Usame Bin Ladin’le oluşturulan karartmada Türkiye’nin çürümesine neden olmuşlardır.
*
Yazık ki söylenecek olanın da hepsi budur;pişmiş kelleler!
Bir yanıt yazın