Türkiye, Asya ve Afrika ülkelerinden gelen ve Avrupa’ya gitmek isteyen mülteciler için önemli geçiş ülkelerinden biri konumunda. Türkiye’deki durum, sınır komşusu olan Avrupa Birliği tarafından yakından takip ediliyor.
Kuzey Afrika ülkelerinde çıkan isyanların ardından binlerce kişi ölümü göze alıp Avrupa’ya kaçmaya çalışıyor. Durumu kaygıyla izleyen Avrupa Birliği, soruna çözüm arıyor. Önümüzdeki pazartesi günü yapılacak Avrupa Birliği İçişleri Bakanları toplantısında da bu konu ele alınacak. Ancak sivil toplum örgütleri Avrupa Birliği’nin mültecilere yönelik politikasını insanî olmadığı gerekçesiyle eleştiriyor. Yeşiller partisine yakınlığı ile bilinen Heinrich Böll Vakfı tarafından düzenlenen ”Avrupa Birliği’nin sınırları-İnsan haklarının sınırları mı?” başlıklı iki gün süren uluslararası bir konferansta da Avrupa Birliği’nin mülteci politikası tartışıldı. Bu çerçevede Avrupa Birliği’nin sınır komşusu Türkiye de bir geçiş ülkesi olarak önem taşıyor.
Türkiye’de mültecilerin durumu
Mültecilerin çoğu Türkiye’yi Avrupa’ya geçebilecekleri bir ülke olarak görüyor. Bunun yanı sıra Türkiye, 1951’de Cenevre’de imzaladığı Mültecilerin Hukukî Statüsüne İlişkin Sözleşme’ye coğrafî sınırlama getirdiği için mültecilerin önemli bir bölümü Türkiye’ye yerleşemiyor, sadece geçici olarak Türkiye’de kalabiliyorlar. Türkiye, sadece Avrupa ülkelerinden mültecileri kabul ediyor. Mültecilerin hakları için mücadele eden avukat Orçun Ulusoy, Türkiye’nin getirdiği coğrafî sınırlama nedeniyle başvuru işlemlerinin Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) tarafından yürütüldüğünü belirtiyor.
Ulusoy, “Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği kendisine başvuran Asya’dan ve Afrika’dan gelen sığınmacılar için mülteci statüsü belirleme prosedürünü işletiyor. Eğer gerçekten mülteciler ise bir üçüncü ülkeye yerleştirilmeleri için gereken işlemleri başlatıyor. Bu uzun bir süreç. Ve bu süre zarfında maalesef Türkiye’de sağlık anlamında, eğitim anlamında, barınma anlamında ve diğer konularda çok fazla destek bulamıyorlar” diyor.
Mültecilere ilişkin yasal düzenleme
Kadın ve çocuk mültecilere öncelik verilse de başvuruların değerlendirilme süreci üç-dört yıl sürebiliyor. Mültecilere bu dönemde Türkiye’de faaliyet gösteren sivil toplum örgütleri destek oluyor. İzmir merkezli Mültecilerle Dayanışma Derneği’nde gönüllü olarak çalışan Ulusoy, Türk devletinin de mültecilere destek olması gerektiğine işaret ediyor ve ekliyor: ”En önemli konu, hazırlanmakta olan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Yasası’nın bir an önce Meclis’ten geçerek uygulamaya konması. Bunun yanı sıra bunun iyi bir şekilde uygulanarak, artık sığınma başvurusunda, uluslararası koruma talebinde bulunan ve ülkelerinden hayatlarını kurtarmak için veya gördükleri işkenceden, kötü muameleden kaçarak gelen insanlara ikinci bir travma yaşatmamak, ikinci bir işkence yeri olmaması Türkiye’nin…”
Avrupa Birliği’nin tutumu
Avrupa Birliği Eylem Planı çerçevesinde hazırlanan Yabancılar ve Uluslararası Koruma Yasa Tasarısı, geçtiğimiz ocak ayında açıklandı. Ancak bu tasarı da coğrafî sınırlamaların kaldırılmasını öngörmüyor. Avrupa Birliği, Türkiye’den bu coğrafî çekincenin kaldırılmasını talep ediyor. Bunun yanı sıra Avrupa Birliği, mültecilerin geri kabul anlaşmasını Türkiye tarafından hayata geçirilmesini bekliyor. Türkiye ise Türk vatandaşlarına Avrupa seyahatlerinde vize kolaylığı ve muafiyetine ilişkin müzakerelere başlanmadığı için bu anlaşmanın yürürlüğe girmesini bekletiyor. Eleştirel Göç ve Sınır Yönetimi Araştırmaları Ağı (kritnet) üyesi Bernd Kasparek, bu çerçevede Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye yönelik tutumunu eleştiriyor.
Kasparek, “Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik tutumu izlendiği zaman sadece Avrupa’nın mültecilere karşı korunmasının söz konusu olduğu görülüyor. Bu Avrupa Birliği bu şekilde yükü başkasının üzerine atıyor. Türk hükümetinin bu tutumu kabullenmediğini ilgiyle izliyorum. Ben de geri kabul anlaşmasına karşıyım. Çünkü burada sadece mülteciler değil, göçmenlerin de sınır dışı edilmesi söz konusu. Buna karşıyım. Ayrıca bir diğer büyük sorun da, geri kabul anlaşmasının Türk vatandaşlarının yanı sıra Türkiye üzerinden Avrupa’ya giriş yaptığı belirlenen bütün göçmenleri kapsaması” ifadelerini kullanıyor.
© Deutsche Welle Türkçe
Haber: Jülide Danışman / Berlin
Editör: Ahmet Günaltay
Bir yanıt yazın