Gulnara Inanc`in yard. Doç. Dr. Hakan Güneş ile Novosti.az sitesi icin hazirladiqi ozel aciklama.
Yrd. Doç. Dr. Hakan Güneş İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümünde Öğretim Üyesidir. Yüksek Lisansını İstanbul Üniversitesi ve Lisansını Boğaziçi Üniversitelerinde tamamladı. Marmara Üniversitesi’nde “Orta Asya’da Siyasal Konsolidasyon ve Mobilizasyon” konulu doktora tezini 2005 yılında tamamladı. Orta Asya’da Kırgız Amerikan Üniversitesi (AUCA) ve Özbekistan Taşkent Fransız Orta Asya Araştırmaları Enstitüsü’nde (IFEAC) ve Kazakistan Alma Ata’da KIMEP Sosyal Araştırmalar Merkezinde misafir araştırmacı olarak bulundu. İngilizcenin yanında Rusça, Kırgız, Kazak, Özbek ve diğer bölge dillerini bilen Yard. Doç. Dr Hakan Güneş’in Orta Asya başta olmak üzere eski SSCB ülkelerinin sosyal ve siyasal dönüşümleri konularında ulusal ve uluslararası çeşitli makaleleri var.
-Tunus olaylari AB ve ABD arasinda bu coqrafyadaki guc cekismasini guclendirdi. Ozellikle Italya, Ingiltere, Fransadurumu kullanaraq bolgede eskideki emperelyist tepkilerini kaytarmaqa calisiyor.
-Tunus’ta başlayan halk hareketleri tüm Ortadoğu’ya yayıldı ve şu anda Tunus ve Mısır’da değişim kısmen gerçekleşti. Yemen, Mısır’a benzeyen bir değişim içinde. Bahreyn’de muhalefet Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri askeri-polis müdahalesi ile durduruldu. Libya’da ise isyancıların yenilmeye başlamasının ardından Birleşmiş Milletler kararı ile NATO güçleri bölgeye girdi. Ürdün ve Kuzey Irak’tan sonra Suriye’de muhalefet sokaklarda ve Suudi Arabistan’da da rahatsızlıklar gözlenmeye başlandı.
Bu süreç Kafkaslara ve Orta Asya’ya hatta Orta Avrupa’ya kadar uzanacak mı sorusuna kesin bir yanıt vermeyiz ama tüm henüz değişim dalgası durmuş değil.
Uluslar arası politikada etkili güçler bu sureci yaratmadılar ama ona yön vermeye çalışıyorlar. Büyük güçler değişim sürecindeki ülkelerin geleceğini kendi istedikleri yönde değiştirmek için çeşitli askeri ve politik esntrumanlar ile müdahalelerde bulunuyorlar. Bu noktada Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere ve Fransa öne çıkan aktörler. Almanya ise daha temkinli bir pozisyona sahip. Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti bir yandan NATO’nun bölgeye girişi için Birleşmiş Milletlerde veto oyu kullanmayarak müdahaleye destek veriyor diğer taraftan ise Batı güçlerinin fazla etkili olmasından rahatsızlık duyduklarını ifade eden çelişkili bir politika izliyorlar. Bölgedeki gelişmelerde öne çıkan ülkeler bunlarla sınırlı değil. Özellikle Türkiye, İtalya da gelişmelerde etkin rol almaya çalışan güçler arasında yer alıyor. Burada sunu belirtmek gerekir ki ABD, İngiltere, Fransa, İtalya ve hatta Türkiye hem ortak bir operasyon yürütecek kadar stratejik bir işbirliği içindeler hem de her birisi kendi çıkarını maksimize etmek için birbirleriyle rekabet ediyorlar.
-Kaddafiye karsi oprasyon AB parcaladi. Her bir ulke kendi politikasini yurutuyor Maqrib olaylarinda.
-Libya’ya yönelik operasyon Avrupa Birliği içinde ortak politika oluşturma konusundaki sorunları da ortaya çıkardı. İngiltere ve Fransa aktif ve agresif bir politika izlerken Almanya daha ılımlı politikalardan yana davranıyor. Ancak ortak bir Avrupa politikası olmadığı için hala son belirleyici kararlar ABD’den geliyor. ABD bölgede aktif olmaya çalışan güçler arasındaki en büyük güçtür ve ikinci ve üçüncü gücün kim olacağına esas olarak o karar veriyor. Örneğin NATO deniz gücünde hangi ülkenin kaç tane savaş gemisi bulundurabileceği konusundaki karar esas olarak ABD tarafından verilmiştir. Bu karar ile Hava operasyonunda fazla öne çıkan Fransa ve İngiltere’ye, Türkiye ve İtalya’yı deniz gücünde öne çıkararak balans yapılmıştır.
-Rusya Maqrib olaylari onceni susqun kalmayi secdi. Ama sonradan Rusya dis isleri bakaninin bolgeye seferi, Moskova`nin bu coqrafyada aktiflesmesini irtaya koydu, deyilmi?
-Rusya Federasyonu bölge gelişmelerinde önemli bir aktördür. Ancak Rusya SSCB değildir. Bu nedenle özellikle Libya gelişmelerinde inisiyatif alamamıştır. Sadece ÇİN, Brezilya ve kısmen Türkiye ile birlikte Fransa, İngiltere ve ABD’ye fazla ileri gitmemeleri için uyarıda bulunmuştur. Ancak bu itirazcı cephe ortak bir politika konseptine ve gelecek vizyonuna sahip olmadığı için yeterince belirleyici olamamıştır. Hatta Libya lideri Kaddafi artık petrol kaynaklarına “Rus, Çin ve Brezilya şirketlerine vereceğim” dediği zaman bile Birleşmiş Milletler’de Batılı müttefikleri engelleyecek bir veto oyu kullanmamıştır. Bunun anlamı nedir? Rusya olayların kendi yakın çevresine ( Blizhni zarubezh) gelmesini engellemek için ABD ile sert bir karşı karşıya gelmek istemiyor. Yani Rusya özellikle Orta Asya ve Kafkasya’da yeni bir “renkli devrimler dalgası” istemiyor. Ancak batılı güçlerin Rusya ile iyi ilişkilere sahip Mısır ve Libya gibi ülkelerde fazla etkili olmasından da rahatsız.
-Ortadoqudaki degisikler Ankaranin bolgedeki pozisyonuna nasil tepki vere bilir?
-Libya’ya yapılan ilk hava saldırından sonra Ankara’da tıpkı Moskova gibi rahatsız olduğunu söylemişti. Ancak sonra anlaşıldı ki Ankara bu operasyona karşı değil, bu operasyonun sadece ABD-İngiltere-Fransa troykası ile yürütülmesine karşıymış. Yani Ankara bölgede daha çok rol almak istiyor ve Batılı partnerlerine “neden beni de almıyorsun” mesajı veriyor. Sonra Türkiye Libya’ya abluka uygulayacak deniz kuvvetlerine en çok sayıda savaş gemisi ve denizaltı ile katıldı ve Türkiye’nin itirazları azaldı. Orta Doğu’da popüler bir lider olan Ankara Hükümeti başbakanı Recep T. Erdoğan Batılı ülkelere Ankara’ya daha aktif bir rol vermeleri gerektiğini hatırlatıyor. Bu politikada başarı da sağladı. Türkiye tarihsel rolüne uygun olarak hem bir NATO gücü hem de bir Müslüman arabulucu (mediator) ülke olarak davranmak istiyor. Ancak bu iki rolü bir arada oynamak hiç kolay olmayacak. Üstelik Türkiye’nin Ortadoğu’da “emperyal” bir geçmişi olduğu düşünüldüğünde Arap ülkelerinden Türkiye’ye yönelik itirazlar geleceğini tahmin edebiliriz.
-Basbakan Erdoqan Moskvada Ortadoquyu konusdu. Rusya ve Turkiye Ortadoqu me Maqrib olaylarinda guclerini bir araya getiriyor.
-Türkiye Ortadoğu’daki olayların kendi çıkarlarına zarar vermemesi için Rusya ile birlikte ortak değerlendirmeler yapıyor. Ancak bu ortaklık bozulabilir. ABD, Fransa yerine Türkiye’ye daha çok rol verir ise, Türkiye eski Sovyet coğrafyasında olabilecek olaylarda Rusya’yı desteklemez. Zaten böyle bir gelişme olursa bunun sonucunda Rusya pozisyon kaybeder. Türkiye ise daha aktif bir oyuncu haline gelebilir. Onun için Türk-Rus konsensüsü uzun süreli olmayabilir. Yine de Batılı güçler İsrail’i korumak, İran’a sert yaptırımlar uygulamak ve Ortadoğu’da sadece Batılı şirketlerin çıkarları için çalışırlar ise Türkiye ve Rusya’da ortak olarak buna itiraz edecektir. Yani özetle Türk Rus yakınlığı bir stratejik vizyon içermeyen konjonktürel bir itiraz ortaklığıdır.
-Afrika birliyi ve Arab ulkeleri Liqa`si Libyaya kara operasyonunu elestiriyor.
-Uluslararası kamuoyu ve birçok ülke Libya’ya yönelik hava saldırılarını “insani müdahale” olarak görmediklerini, bunun uluslar arası hukuk açısından “meşru müdahale” olmadığını belirterek özellikle ABD, İngiltere ve Fransa’nın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi Kararını kendi çıkarları için kullandığı eleştirisinde bulundular. Fransa ise Bingazi’deki muhalifleri katliamdan kurtardığını ileri sürerek kendisini savunuyor. Ancak hava saldırıları hem Afrika hem de Arap dünyasından çok eleştiri aldığı için şimdilik durduruldu. Şimdi Batı güçleri NATO şemsiyesi altında ortak bir biçimde ve daha az saldırgan, daha uzun süreli ve daha etkili bir müdahale ortamı yaratarak Kaddafi’yi ülkeden göndermeye çalışıyor.
-Ilk defa Katar ve Urdun Libyaya karsi operasyonlara katiliyor. Zira, karsiliqinda Beyaz Sarayin onlarin hakimiyyetini destekleyeceyine umutlu.
-Ortadoğu’daki tüm diktatörlükler kendi ülkelerinde sorun çıktığı zaman muhaliflerin Batılı büyük güçlerden destek bulmalarından korkuyorlar. Ürdün, Katar ve Suudi Arabistan gibi ülkeler, Batı ile ilişkilerini yeniden güçlendirecek çok sayıda görüşme ve pazarlık yapıyor. Gelecekte İran’a yakın olabilecek bölgelerde ise Batı güçleri zaten despotik yönetimleri desteklemeye devam ediyor. En tipik örnek elbette Bahreyn’dir.
-Fransa, Ingiltere ve Italya bu olaylarda ABD`nin tepki alanindan cikmaya calisiyor.
.
-Avrupa ülkeleri bu sürecte parce parça hareket etmiş, her biri kendi çıkarları için çalışmıştır. Ancak böyle olunca ABD’nin rolü da daha da etkili olmaktadır. Çünkü Avrupa ülkeleri birleşemez ise ABD her birini kendi politikasına daha çok bağlı kılmaktadır. ABD dengenin dengeleyicisi rolünü oynamaktadır. Yani ABD bu olaylar süresince Avrupa Birligi içinde balans ayarı yapan ülke durumuna gelebilmektedir.
-Koalisyon guclerinin kara emeliyyati ve Turkiyenin ppozisyonu. Turkiye Irakda olduqu gibi disarida kalacak, ya girecek. Hansi daha doqru. Girmezse ne kayb eder?
-Türkiye Libya’ya yönelik bir kara operasyonu olursa buna katılmayacaktır. Çünkü 2011 haziran ayında Türkiye’de parlamento seçimleri vardır ve böyle bir davranış Recep Tayyip Erdogan Hükümeti’nin oylarını risk altına sokar. İkinci olarak Türkiye tüm Ortadoğu’da etkili olmaya çalışıyor ve sadece Libya’da “küçük” bir başları için şimdiki prestijli pozisyonunu kaybetmek istemez. Üçüncü olarak Türkiye dahil birçok ülke yeni bir Irak ya da Afganistan istemiyor. Dördüncüsü Türkiye’de Kürt sorunu olduğundan bu özgürlük rüzgarının kendi ülkesinde de tehlike yaratacağını bildiği için fazla riskli adımlar atmak istemez. Ancak elbette bir kara operasyonu olursa Türkiye’nin ne yapacağına hükümet karar verecektir ve hükümetler her zaman rasyonel davranmayabilirler.