Merkel’in kalesi Baden-Wurttenberg eyaletinde yapılan parlamento seçimlerinden zaferle çıkan Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Cem Özdemir, VATAN’a konuştu…
Vatan gazetesinin internet sitesinde yayımlanan söyleşiden alınıtlar:
Dünya nükleer enerjiyi tartışırken, Türkiye Akkuyu’ya nükleer santral yapmaya hazırlanıyor. Geçtiğimiz pazar günü Alman şansölyesi Angela Merkel’in kalesi Baden-Wurttenberg eyaletinde yapılan parlamento seçimlerinde Alman Yeşiller Partisi yürüttükleri nükleer karşıtı politika sayesinde büyük bir seçim zaferi kazandı. Yeşillerin Eşbaşkanı Cem Özdemir, VATAN’ın sorularını şöyle yanıtladı:
* Sizce Yeşil siyaset, yükselen bir trende girdi mi? Bunda hangi dinamikler etkili oldu?
Alman vatandaşları için iyi bir siyaset politikamız var; bunlar da inandırıcı, geleceğe dönük, sorumluluk sahibi ve değişimci olmak. Ayrıca, ekolojik yaşamın da yükselen trend olmasının önemi büyük. Çünkü Baden Wurttenberg gibi bir endüstri eyaleti için her zaman ekonomik siyaseti yapmak da gerekiyor. Biz çevre duyarlılığımızı ve ekonomik hassasiyetimizi bir araya getirdik.
* Japonya’daki nükleer santral kazasının seçim zaferinize etkisi oldu mu? Bu seçim zaferi sizce Almanya’da nükleer enerjinin sonu mu olacak?
Tabii ki etkili oldu. Özellikle Baden-Wurttemberg’de atom enerjisine karşı yapılan halk oylaması çok önemliydi. Ayrıca Angela Merkel’in tutarsız politikası halkı rahatsız etti. Almanya’da 2022 yılına kadar atom enerjisi kalmaması yönünde Alman Sosyal Demokrat Parti ve Yeşiller’in 2000 yılında enerji şirketleriyle iyi bir uzlaşması oldu. Fukuşima ve pazar günkü seçimler de yeniden atom enerjisine karşı ve geri dönüştürebilir enerji kullanımının istendiğinin bir sinyalini verdi.
* Yeşiller partisi olarak nükleer santralle ilgili Almanlara ne gibi net mesajlar verdiniz?
Yeşiller Partisi atom enerjisine karşı bir şekilde kuruldu, bunu da tüm vatandaşlar biliyor. Parlamentoya girdiğimiz 1998 yılından beri Almanlara temiz enerji kullanımında umudumuzun hiç bitmeyecek ve alternatif enerjilere yatırımların yağılacağını ve sürekli destekleneceği mesajları veriyoruz. Diğer ülkeler de bu politikayı takip etti. Bu yüzden Angela Merkel’in politikasını değiştirmesini saçma buluyoruz. Türkiye gibi ülkeler güneş enerjisinde çok büyük bir potansiyele sahip. Hızlı, ekonomik ve çevre dostu elektrik ve ısı enerjisi üretebilir. Bu yüzden Türkiye’nin nükleer santral işine girmesi ya da Ilısu’ya baraj yapması tehlikeli ve gereksiz.
* Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde yeşil siyasi hareketler neden başarılı olmuyor?
Bunu anlamak için illa ki Yeşiller Partisi olmak gerekmiyor. Yeşillerin güçlü olmadığı birçok ülke var. Önemli olan bütün partilerin bu konuya nasıl baktıkları. Eğer Alman Sosyal Demokrat Parti 1970’li yıllarda halkın talepleri doğrultusunda ekolojiyi ciddiye almaya başlasaydı, özgürlük hareketlerine bağlansaydı, direk demokrasi ve kadın hakları gibi konuları açıklığa kavuşturabilseydi, belki Yeşiller Partisi bu kadar başarılı olmayabilirdi. Tabii ki Yeşiller Türkiye’de de başarılı olsaydı çok güzel olurdu.
* Başbakan Erdoğan nükleer santrallerin riski olmayan yatırım olduğunu, tehlike olarak düşünülürse evde tüpgaz bile kullanmamak gerektiğini söyledi. Ardından bu benzetmeye televizyon ve bilgisayarı da kattı… Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bunlar mantıksızca karşılaştırmalar. Bugün 1970’li yıllarda olduğu gibi atom enerjisi karşıtlarını “teknolojik karşıtlar” köşesine atamayız. 70’li yıllarda Almanların gülüp geçeceği argümanların bugün Türkiye’de ciddiye alınmasını anlayamıyorum! Yüksek yaşam standartlarında düşük enerji tüketimini korumalıyız. Enerji giderleri her geçen gün pahalılaşıyor, bu yüzden firmalar enerjiyi en verimli şekilde kullanan aletler üreterek kullanıcıları tasarrufa yönlendiriyor. Politikacılar daha verimli ürünlerin üretilmesi için bu konudaki sınırları belirlemesi gerekmektedir. Teknoloji dostu, gelişimci enerji ve ekonomi politikaları, modern ve aydınlanmış toplumlarda böyle olmalıdır.
* Türkiye’de son dönemde gazetecilerin gözaltına alınmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Devam etmekte olan Ergenekon darbe planı soruşturması hukuki anlamda daha geniş ölçekte yorumlanmalıdır. Hrant Dink cinayetini ve olayın arkasındaki muhtemel destekleyicileri de adaletin önüne çıkaracak şekilde kapsamalıdır. Savcılar anayasal çerçeve içerisinde hareket etmelidir. Türk adaleti ve siyasetinin bir kısmı doğru olduklarını sürekli tekrar ederek zarar veriyorlar. Şu kabul edilemez ki, bu soruşturmaların içerisinde medyadaki insanlar da töhmet altında bırakılıyor ve suçlanıyorlar. Ki bu insanların Ergenekonla hiç bir alakaları yok. Bu gazetecilerin bir kısmının yaptıkları eleştirel haberlerde körün gözüne parmak sokmakla eşdeğer.
Sandıktan ‘Yeşil Öfke’ çıktı
1953 yılından bu yana Hristiyan Demokrat Parti (CDU) tarafından yönetilen Almanya’nın en güneyindeki Baden Württemberg eyaletinde seçimler tüm nükleer santrallerin kapanmasını savunan Yeşiller’in büyük başarısına sahne oldu. Merkel’in partisi, yüzde 39 oy alarak iktidarı kaybederken, Yeşiller-Sosyal Demokrat koalisyonu yüzde 47 oy aldı ve eyalette hükümeti kurma hakkını ele geçirdi. Cem Özdemir ve Claudia Roth’un eşbaşkanlığını yürüttüğü Yeşiller’in bir önceki seçimlerde yüzde 12 olan oy oranının tam iki katına çıkarak yüzde 24’e yükselmesi Almanya’da, “Sandıktan Yeşil Öfke Çıktı” şeklinde yorumlandı.
Söyleşinin tamamı için:
Yazıları posta kutunda oku