İSLAMIN HAÇLISI VE MÜNAFIK
İran’ın nükleer teknolojiye sahip olması halinde hem ideolojik hem siyasi olarak ABD ve İsrail çıkarlarını dengeleyeceği biliniyor.
İran’ı nükleer teknolojiden vazgeçirmek için yürütülen BM ekonomik ve siyasi yaptırımlarından daha etkilisi ileri sürülüyor;
Ya ptırımların ancak bölge ülkeleri ve komşular işbirliğiyle etkili olacağı varsayımıyla bölge ülkelerinin siyasi rejimlerine müdahale ediliyor.
Büyük Ortadoğu projesi çerçevesinde bölgede halk ayaklanmalarına yön vererek Sünni mezhebe dayalı ılımlı İslam hattı oluşturmaya çalışılıyor.
Rejimler; üzerlerindeki yasakların kalkması ve kimi ikballer karşılığı islamı siyasallaştıran örgütlerin katılımına açılıyor.
Bu suretle hem anti-emperyalist karakterde İslam kitleler nezdinde haçlılaşıyor hem de İran halkına rejimleri aleyhinde mesaj veriliyor!
*
Libya’ya dair Londra konferansı öncesi, Trablus’ta Libya Dışişleri Bakan Yardımcısı Halim Kaim konuşuyor, “Libya tam egemenlik sahibi bağımsız bir ülkedir. Ülkelerinin geleceğine de ancak Libya halkı karar verebilir” diyor!
Bundan doğru ne olabilir?
Bu sözler ne kadar da Mustafa Kemal’in ulusuna bellettiği ” Ne kadar zengin ve refaha kavuşturulmuş olursa olsun, bağımsızlıktan mahrum bir millet, medeni insanlık karşısında uşak olmak mevkiinden yüksek bir muameleye lâyık olamaz” sözlerini çağrıştırıyor?
*
Halbuki Washington’da basın toplantısında Başkan Obama,”Libya, Albay Kaddafi iktidardan ayrılana dek tehlike oluşturmaya devam edecektir” demekte-fakat, Libya’nın dünyaya ya da ABD’ye nasıl bir tehdit olduğunu açıklamamaktadır!
Obama,Kaddafi’yi güç kullanarak devirmenin koalisyonu bölme riski taşıdığı için hatalı olabileceğini -ve bir ifşa;Amerika’nın Irak’tan sonra hayatların kaybını, harcanan zamanı ve maliyeti göze alamayacaklarını söylüyor!
*
Giderek bir çok ülkede halklar; BM kararına rağmen Batı koalisyonunun Libya’da iç savaşa karışmasını,gerçekleşen bombardımanlar sonucu çok sayıda sivil can kayıplarının yaşanmasını sorguluyor.
Her geçen gün Ankara’nın Libyalı isyancılarla daha kriz öncesinde temaslarının ve işbirliğinin aydınlanıyor olması da;
Ankara’nın Libya’da önce iç savaşın durdurulması yolunu araması, oğul Seyf ul-İslam’ın bir siyasi parti kurarak muhalefetle görüşerek reformlar uygulaması teklifini, koalisyonun askeri etkisinin kırılarak krizin diplomatik yollardan çözülmesi niyetini gölgeliyor…
*
İran bir güç olmayı beceremediğinde siyasi ve ideolojik olarak tükeneceği bilincindedir,Lübnan’da Hizbullah’ı ve Irak Körfezde Şiileri de bu tehdite karşı kullanıyor.
Bilhassa Libya performansınının iyice anlaşılması Türk iktidarının bir ABD projesi olduğu ve emperyalist pan-islamist modeli öne çıkartmak istemesi Lübnan’da,Suriye’de ve Arap halklarında giderek memnuniyetsizliği büyütüyor!
Yine de İran bölgesinde statülerin korunmasını teminen Türkiye ile -başka konularda da olmak üzere mesela; Kürt politikasında ortaklaşıyor.
İşin ilginç noktası Türkiye ve İran’ın;Kürt politikasında ortaklaşmasına ABD zımnen destek veriyor!
*
Çünkü, Irak’ta Kürtler ve Araplar,Kürt bölgesel yönetimi ve Bağdat’taki federal hükümet arasında derin kırılmalar bulunmakta, ABD Irak’tan ayrılamamaktadır.
Federal hükümet İran etkisindedir.
Üzerinde etnik ve mezhepsel olarak çok karışık bir yaşam bulunan uzlaşılmayan bölgelerin statüsü,
Çok zengin petrol kaynaklarıyla Kerkük ve petrol gelirinin paylaşımı büyük sorun gösteriyor.
ABD öncülüğünde ortak güvenlik önlemleri alınması gerilimi düşürüyor fakat Amerikalıların geri çekilmesi halinde istikrarsızlığın büyüyeceği görülüyor-eh,Kürt Hareketine tolerans gösterilmiyor!
*
ABD’nin İslam coğrafyasını Tunus ve Mısır’la başlayan ve domino etkisiyle büyüyen halk ayaklanmalarıyla yeniden dizayn etme çabasına Başbakan Erdoğan bu kez de Irak’ta-Kambersiz düğün olmaz misali;Bağdat,Erbil ve Necef’e resmi ziyarette bulunarak katılıyor.
Necef’te Şii lider Sistani ile görüşmesi-doğrusu,Türkiye’nin bölgede Şii politikasında etkin olmak çabası olarak algılanıyor-ki, bölgede son gelişmelerle birlikte güçlü rolleri bulunan ülkeler için Erdoğan’ın bilinen emperyalist pan-islamist siyaseti bu çabayı nezaketten öteye götüremiyor.
Erbil görüşmelerinde ise Türk Hükümetinin Kürt Devletine başta ekonomi olmak üzere bir çok alanda gelişmesi için yön vermesinde anlaşılıyor!
*
En ilginç görüşmeler Bağdat ve Erbil’de PKK ile mücadele konusunda geçiyor.
Başbakan Erdoğan’ın Bahreyn’de Sünniler ve Şiiler arasında arabulucu olmak isteği diğer yanda PKK’ ya karşı destek istemesi;Irak’lı taraflarca çelişki olarak görülüyor.
Erdoğan Kürt hareketinin terörden yükseldiğini, Bağdat ve Erbil ise Kürt Sorununun siyasi bir sorun olduğunu düşünüyor.
Rağmen Kürt Hareketi; Irak’ın ve Ortadoğu’nun şu an içinde bulunduğu istikrarsızlık nedeniyle beklemeye bırakılıyor.
İran,Suriye,Irak ve Türkiye önümüzde bir vadeye kadar rahatlıyor.
*
Ne ki, AKP iktidarının patronajında pan islamizminin Ortadoğu’nun etnik,mezhepsel ayrışmalarında halklara vaad edilen ekonomik ve sosyal özgürlükleri taşımasının çözümü olmadığı aksine faturanın hep kendileri tarafından ödeneceği yaşana-yaşana öğreniliyor.
Tıpkı pan-islamizmin bir haçlı kandırması olduğunun anlaşıldığı gibi…
Çünkü Türkiye, İran,Suriye,Libya,Lübnan ve Filistin’den gelişerek halkların antiemperyalist duruşu gelişiyor.
Antiemperyalist duruşun hiçbir şansı olmasa da sonsuza kadar “İnsan olmak onuru” bulunuyor…