KOALİSYON GÜÇLERİ

“KOALİSYON GÜÇLERİ”

Hüseyin MÜMTAZ

“Koalisyon Güçleri”, 11 Eylül’den bu yana dünya
demokrasi ve barış terminolojisine yerleşen bir terim, bir kavram.

Koalisyon güçleri Afganistan’da, Koalisyon Güçleri
Irak’da, Koalisyon Güçleri Libya’da..

Çat burada, çat kapı arkasında.. Yarın kim bilir
nerede?

Bush-Rice’ın dillendirdiği, Ralph Peters’in
haritasını çizdiği “bölge”de haritalar zorlanıyor.

Megaloman Kaddafi’yi; Erbakan Başbakanlığındaki Türk
heyetine çadırında sıraladığı ve karşılıksız bırakılan hakaretlerinden beri hiç
sevmem.

Nesini seveceğim? Petrol-para gücüyle halkının üstüne
oturdu, yabancı “liderleri” susta durdurdu.. Berlusconi’ye yaptıkları ortada..
Kaddafi’nin oğlu geçenlerde; “Sarkozy’ye seçim için yaptıkları para
yardımlarını açıklamak”tan bahsetti.

Torbada başka neler var acaba?

Kaddafi’yi sevmemem, “koalisyon güçleri”ni onaylamam
anlamını çıkarmaz.

Ama aklım karışık, biz doğu-batı ekseninin
neresindeyiz?

Bush 11 Eylül’de “Crusade-Haçlı Seferi” demişti.

Güvenlik
Konseyi’nin Libya ile ilgili kararı doğrultusunda bu ülkeye çok uluslu askeri
operasyon başlayınca da Kaddafi “Haçlı Seferi” tanımını yapmıştı..

Hemen
arkadan Putin yaptığı açıklamada, Güvenlik Konseyi’nin söz konusu kararının
“eksik ve hatalı” olduğunu ifade ederek, “Her şeye izin veren bu
karar, Ortaçağ’daki Haçlı Seferi çağrılarını anımsatıyor” demişti.

Kervana
Fransa İçişleri Bakanı da katıldı.

İlk hava taarruzunu Fransa’nın gerçekleştirdiği Şafak
Yolculuğu Operasyonu’nda Sarkozy’nin doğru bir politika izlediğini savunan Gueant,
“Cumhurbaşkanımızla ilgili yapılan eleştirilerle ilgili olarak şunu
söylemek istiyorum. Şu an herkes, Sarkozy’nin orada olduğuna şükrediyor. Herkes
televizyonlardan Kaddafi’nin yaptığı katliamı izlemeye hazırlanıyordu. Tanrıya
şükür ki Cumhurbaşkanımız, Haçlı Seferi’nin önderliğini yaparak önce BM’yi,
ardından da Arap Birliği ve Afrika Birliği’ni harekete geçirdi” dedi.

O halde bu bir Haçlı Seferi..

Bush hatırlayın, Crusade’in arkasından başka bir şey
daha söylemişti; “Ya bizden yanasınız,
ya teröristlerden”.

Yâni Haçlı Seferi’nden yana olmayanlar terörist..

Fakat ben ne Haçlı’yım, ne de terörist. Amerika’nın
yanında da değilim, Kaddafinin de.

Demek ki Türkiye de tam bir  “ne İsa’ya, ne Musa’ya” açmazında.

NATO üyesi.. Ama NATO üyesi ülkelerin harekâtını
engelleyemiyor.

“Batılı”.. Ama “batılı” ülkelerin Paris Toplantısı’na
çağırılmıyor.

BM Güvenlik Konseyi Daimi üyeleri Rusya ve Çin hem BM
kararının çıkmasına engel olamıyorlar, hem de eleştiriyorlar.

Hepsi tamam da, Türkiye’ye ne gibi bir görev düşecek?

CNN’in internet sitesinde yer alan, ABD Dışişleri
bakanlığından bir yetkiliye dayandırılarak verilen haberde, Türkiye’nin
Libya’da ABD için “korucuyu güç/hami devlet” olarak hizmet vereceği
belirtiliyor. Türkiye’nin, “koruyucu güç/hami devlet” olarak, Libya’daki ABD
vatandaşlarını temsilen, konsolosluk ofisi olarak hareket etmeyi ve ülkede
Amerikan’ın diplomatik tesislerini gözetmeyi de içerecek şekilde Libya’da
ABD’yi “temsil edeceği” ifade edilen haberde, Türkiye’nin ayrıca, Libya ile ABD
arasındaki mesajları ileten ülke olabileceği kaydediliyor. Türkiye’nin Libya
Büyükelçisi Levent Şahin Kaya’nın da CNN’e yaptığı açıklamada, Libya’da ABD’nin
yanı sıra İngiltere ve İtalya’yı da temsil edeceğini söylediği belirtiliyor..

İyi de kitaptaki “Hâmi devlet”, “o” değildir, tercüme
yanlışı olduğunu düşünüyorum..

Baba Esat devrinde PKK için Suriye “hâmi devlet” idi,
38’inci Paralel yıllarında Org. Güreş’in dediğine göre PKK’ya helikopterle
silah-malzeme takviyesi yapan Amerika “hâmi devlet” idi.

Rus işgaline karşı Afganlıları silahlandıran Amerika
“hâmi devlet” idi.

Türkiye, anlaşılıyor ki işin “insani misyon” tarafına
talip.. Olası çatışmalarda mültecilerin tahliyesi, sağlık ekipleri-ilaç
yardımı, enkaz kaldırma, önce ufak tefek onarım, belki sonra külliyetli TOKİ
ihaleleri..

Yâni bir tür “yangın söndürme”
yahut  “AKUT” görevi..

Tıpkı
şimdiye kadar Kosova, Afganistan, Lübnan da yapılanlar gibi.. Okul-bina
onarımı, kültürel etkinlikler..

İyi
de bu tür faaliyetler uluslararası müteahhitlik hizmetleri ile yürütülür.  Oralara ve Libya’ya ille de fırkateyn / F-16 gönderilmesi
gerektiğini düşünmüyorum.

Aynı
görevi Kızılay ve Sivil Savunma Ekiplerimiz de yapamaz mı?

Harekâtın
“ismi” de “muhataralı”..

Basın
“Şafak Operasyonu” ismini kullandı, üzerinde durmadık.

Âniden,
sadece www.turkishnews.com

de  “Odise’nin Şafağı Operasyonu” lâfını gördük..

Buyur
buradan yak.. Haçlı Seferlerinden sonra başımıza bir de Odise çıktı.. Kelime
anlamı “uzun ve maceralı yolculuk”muş ama altı biraz daha “karışık”mış.

“İlyada
ve Odise”, bir Yunan mitolojik anlatısı olup MÖ 8’nci YY’da Homeros tarafından
yazılmış, yüzyıllardır okunan bir klasik eserdir.

İşte
Türkiye, orijinal adı “Odise’nin Şafağı” olan bu “Haçlı Seferi”ne davet
edilmemiş fakat katkı koyması istenmiştir.

Kırılma
noktası tam da bu noktadır.

Osmanlı’nın
hukuki mirasçısı Türkiye buna katılırsa örnek olacak, yol olacaktır.

Belki
ileride başka örnekler, örneğin İran için de “aynı katkıyı koyması” istenecektir
Türkiye’nin.

Katılmazsa
“batı” Türkiye’ye biçtiği “rol”ü oturup bir daha değerlendirecektir.

Türkiye’nin
bu konudaki “açmazı” bununla da sınırlı değildir.

“Odise’nin
Şafağı” için BM’den çıkar(t)ılan kararlar “görünürde” şunlardır.

Kabul
edilen 1973 sayılı karar, derhal saldırılara son vermesi çağrısı yapılan
Kaddafi’nin ‘Konsey’in taleplerine uymaması durumunda, Libya’ya müdahalenin
önünü açıyor. 1970 sayılı 26 Şubat’ta alınan kararlar daha da genişletilerek,
Libya’ya ait petrol şirketleri ve banka hesapları dondurulmasını öngörüyor.

Kararda, Libya’nın egemenliğine,
bağımsızlığına, toprak bütünlüğüne ve ulusal birliğine saygı duyulduğu ifade
edilirken, Libya’daki durumun, uluslararası barış ve güvenliğe karşı bir tehdit
olduğu vurgulanıyor. Konsey’in 26 Şubat’ta aldığı 1970 sayılı karara
uymamasından üzüntü duyulduğu ve BM Ana Sözleşmesinin 7. Bölümü çerçevesinde
hareket edildiği bildirilen karar, Libyalı yetkililerin, uluslararası hukuk
kapsamındaki tüm yükümlülüklerini yerine getirmeleri öngörülüyor. Kararın
alınmasının ana gerekçesini oluşturan, sivilleri korumak için tüm gerekli
önlemleri alınması istenirken, kararda insani yardımın ülkeye ulaşmasında engel
çıkarılmaması uyarısında bulunuluyor.

Libya’da saldırı tehdidi altında
olan sivillerin korumasında, BM dışında, Arap Birliği’ne de önemli bir rol
verilirken, Arap Birliği ülkelerinin yetki kullanımında diğer üye ülkelerle
işbirliği içinde olmaları isteniyor.

Yukarıda örnekleri görüldüğü
gibi eğer “Odise’nin Şafağı”, bir “HAÇLI SEFERİ” ise Arap Birliği’nin ve tabii
Türkiye’nin burada ne işi vardır, ne gibi bir rol biçilmektedir?

Sivillerin korunması amacıyla
alınan 1973 sayılı kararın ilk hedefini oluşturan “uçuşlara yasak
getirilmesi” bölümünde ise, BM’ye üye ülkelerin, Libya’ya ait ticari
uçaklar dahil, tüm uçakların önceden BM Yatırım Komitesi’nden izin alınmaması
ve bu uçaklarda yasaklanan herhangi bir kargonun bulunduğunun bilgisinin olması
durumunda, kendi sahalarından kalkmalarına, inmelerine ve yasak hava sahasına
girmelerine izin vermemeleri öngörülüyor.

İşte bu son derece
muğlak/diplomatik sözcüklerden bekledikleri “işareti” alan “Koalisyon güçleri”
Libya’ya saldırır.

Şimdi…

Görünürde olan nedir?

Bush-Rice-Ralph Peters
haritaları..

Irak-Afganistan..

Tunus, Mısır ve….

“Şimdilik” sıradaki Libya’da, megaloman
ve kronik diktatör Kaddafi’ye karşı bir kısım Libyalılar başkaldırırlar.

Çatışmalar “yayılır”, uzar…

BM yukarıdaki “sade suya tirit”
kararı alır, MÜDAHALE EDER..

Türkiye’de 1984’den beri “düşük
yoğunluklu bir çatışma” yaşanmaktadır. Müesses nizama başkaldıran bir kesim
devlete isyan halindedir.

“İmralı’da
devlet görevlileri ile görüşmelerinin devam ettiğini ifade eden Öcalan,
‘Uzlaşırsak umut var diyeceğim; olmazsa ben yokum diyeceğim. İşte KCK mi
devreye girer, başka bir şey falan mı devreye girer bilemem. Çözüm gelişmezse
topyekün savaş gelişir, topyekün savaşa karşı topyekün savunma yaparlar’
ifadelerini kullandı”.
(www.milliyet.com.tr 20 Mart 2011)

Tehdit ediyor.

Sizce terörist başı yahut onu
öteden beri kullanmakta olan dış güçler (hâmi devletler) “uygun konjonktürü” mü
bekliyor?

Tuhafiyeci Cem Boyner’in
“bölünmeci” federatif anayasa taslağının zamanlaması da ne kadar ilginç değil
mi? Tesadüf mü?

Fakat “konjonktürü” (böyle böyle,
adım adım) siz kendiniz yaratırsınız efendiler..

Libya için durum
“olgunlaşmıştır” ki BM kararı istihsal edilmiş, düğmeye basılmıştır.

Şimdi bu durumu Kılıçdaroğlu
bilmez mi?

Bilmez mi de ısmarlama BM
kararları ile hareket için zemin elde eden “Koalisyon Güçleri”nin hareketini
“meşru” sayar..

Bu eğer “meşru” ise yarın…veya
yarından da yakın bir tarihte… koşullar oluştu(ruldu)ğunda….

İmralı sâkininin de “meşruiyet”
elde edebileceği bir konjonktürün pekâlâ yaratılabileceğini akıl edemez mi?

Türkiye
için; 1) “Batılı güçlerin-NATO’nun yanında mısın değil misin?” kadar önemli
olan âcil konu, 2) “Kılıfına uydurulabilen” BM kararlarının “meşruiyetidir”.

Dünyanın herhangi bir yerinde toplumsal
bir gerginlik olduğunda “dünya jandarması” Amerika’nın öncülüğü ve yönlendirmesinde
çok uluslu koalisyon güçleri oluşturulup o ülkeye hemen “demokrasi götürme”
gerekçesine dayalı askeri müdahale “âdet haline gelmemelidir”.

“Demokrasi götürülen”
Afganistan, Irak ve “bölünen” Sudan’ın durumu meydandadır.

Bu arada dünya; a) Japonya’daki
deprem/tsunami/nükleer tehlike ile uğraşırken;…b) Ve belki de o “zamanlamanın”
arkasına sığınılarak gerçekleştirilen Libya baskını ile alabildiğine meşgulken…

Fırsattan istifade eden
başkaları gözden kaçtı..

İsrail Gazze’yi iki gün arayla
iki defa vurdu, 16 kişi öldü, güya “teröristleri” hedef aldı ama ölenlerin
12’si “sivil halk”tan kişiler oldu..

Dünyadan çıt yok..

Sadece “konjonktürün
uygunluğu”na örnek olarak dikkatle not edelim dedik.. 23 Mart 2011

Hüseyin MÜMTAZ - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir