Nükleer Tehlike Türkiye’den Sadece 16 Km Uzaklıktadır…
Aylin D.M.
2007 yılında Ankara’da büyük bir konferans düzenlemiş ve Metsamor Nükleer Santralinin olası tehliklerini kamuoyuna anlatmak için “Tehlikenin Farkındamısınız?” demiştik. TÜRKSAM olarak düzenlediğimiz bu konferans o zaman büyük ilgi görmüştü. Ancak o kadar… Devamı gelememişti… Bu konuyu ulusal bir sorun haline getirememiştik. Ardından bir site kurduk, bu site üzerinden de Sivil Girişim başlattık ve dikkatleri Metsamor’a çekmeye çalıştık. Maalesef Türk medyası ve kamuoyu bugün Japonya’da yaşanan deprem, tsunami ve nükleer tehhlike sebebiyle bu konuya dikkat çekmektedir. Ancak kimse hala yanıbaşımızdaki nükleer tehlikenin farkında değildir. Zira Türkiye’den sadece 16 Km uzaklıkta olan Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali 9 şiddetindeki depremlerin olduğu bir fay hattı üzerindedir. Çok değil sadece bir süre önce 1988 yılında bu bölgede Spitak şehrinde deprem olmuş, 50 bin kişi ölmüş ve bu santraller kullanılamaz hale gelmişti. Ancak Ermenistan bu santralleri yeniden kullanıma açmıştır. Şimdi olabilecek en ufak bir depremde Japonya’dakinden çok daha büyük bir felaket Türkiye’yi ve bölgeyi beklemektedir. Dost ve kardeş Japon halkının acılarını paylaştığımızı belirtmek isteriz. Bu vesileyle asıl dikkat edilmesi gereken Metsamor Nükleer Santrali ile ilgili detaylı bilgileri yeniden aşağıda yayınlıyoruz.
1986 yılında dünyanın iki süper gücünden birisi olan Sovyetler Birliği’nde yaklaşık 40 bin kişinin ölümüne, binlerce kişinin sakat kalmasına ve milyarlarca Dolarlık ekonomik kayba sebep olan Çernobil Nükleer Santrali kazası yaşandığı zaman kimse böyle bir şeyin olabileceğine ihtimal vermemişti. Ancak, bu talihsiz kaza yaşanmış ve sadece Ukrayna değil, Türkiye de dahil tüm bölge bu kazanın etkilerine maruz kalmıştır. Bugün dahi bu etkiler varlığını sürdürmektedir. Çernobil Nükleer Santrali ile benzer teknolojiye sahip olan ve sınırımızın hemen yanı başında faaliyet gösteren Metsamor Nükleer Santrali için de bugün aynı tartışmalar yaşanmaktadır. Başta Avrupa Birliği olmak üzere bütün dünyanın tehlikeli saydığı ve bir an önce kapatılmasına çalıştığı Metsamor Santrali Ermenistan tarafından halen kullanılmaya devam edilmektedir.[1]
Birleşmiş Milletler Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ve Avrupa Birliği (AB) verilerine göre Ermenistan’daki Metsamor Nükleer Santrali dünyadaki en tehlikeli nükleer santral olarak kabul edilmektedir. Eylül 1999’da Bürüksel’de Ermenistan hükümeti ile AB arasında Metsamor Nükleer Santrali’nin 2004 yılına kadar kapatılması konusunda bir anlaşma imzalanmıştır.[2] Aynı şekilde Ermenistan 25 Ocak 2001 tarihinde de Avrupa Konseyi’ne üye olurken, 2004 yılına kadar Metsamor Nükleer Santrali’ni kapatmayı taahhüt etmiştir. Ancak, bu taahhüde rağmen Ermenistan hükümeti bu yönde çalışmalara başlamamış, ülkede yaşanan elektrik sıkıntısını bahane ederek santralin elektrik üretim gücünü daha da arttırmaya çalışmıştır.[3]
Avrupa Birliği santralin kapatılması sonucunda Ermenistan’ın karşılaşacağı zararın karşılanması ve alternatif enerji kaynaklarının yaratılabilmesi için Erivan yönetimine 100 milyon Euro verilmesini kararlaştırmıştır. Ancak, Ermenistan hükümeti bu miktarı yetersiz bulmuş ve AB’den bir milyar Euro talep etmiştir. Hiçbir hesaba dayanmayan ve AB kaynaklarından karşılanması neredeyse imkânsız olan bu miktarı AB yönetimi kabul etmemiştir. Bunun üzerinde de Ermenistan yönetimi Metsamoru kapatmayacağını ilân etmiştir.
Erivan yönetiminin santrali kapatma çalışmaları bir yana, bunun tam tersi yönde faaliyetlere girişmesi üzerinde AB tarafından ayrılan 100 milyon Euro tutarındaki fon belirsiz bir süre için askıya alınmıştır. AB’nin Ermenistan temsilcisi Alexis Luber yaptığı açıklamada bu paranın Ermenistan santrali kesin kapatma tarihi verinceye kadar Erivan’a verilmeyeceğini dile getirmiştir. Luber’e göre Ermenistan’ın Metsamor’a alternatif bulma sorununu çözememesi anlayışla karşılanabilir ancak bu sorun en geç 2006 yılına kadar da çözülebilecek bir sorundur.[4] AB ayrıca Ermenistan’ın alternatif enerji kaynakları bulması için Ermenistan-İran doğal gaz boru hattı projesini desteklemektedir.[5]
Ermenistan bir taraftan AB ve IAEA’ya santrali kapatma yönünde taahhütlerde bulunurken, diğer taraftan Rusya Federasyonu ile görüşmelerine devam ederek, santralin çalışması için gerekli olan zenginleştirilmiş uranyumu temin etmiştir. Ermenistan yetkilileri şimdi santralin en az 2016 yılına kadar çalıştıracaklarını ifade etmektedir. Ermenistan Başbakanı Andranik Markarian AB’den verilecek 100 milyon Euro’nun Metsamor’un kapatılmasına ve onun yerine kurulacak alternatif enerji kaynaklarının yaratılmasına yetmeyeceğini ifade etmiştir.[6] Ermenistan Parlamento Başkanı Ovanes Ovenasyan AB Parlamenterleri ile Erivan’da görüşmesi sırasında yapmış olduğu açıklamada Avrupa Konseyi’ne bu yönde söz vermiş olmalarına rağmen bunu yapmak zorunda olmadıklarını bildirmiştir. Diğer yandan Ovenasyan “bazı şartlar altında santrali kapatabileceklerini” de ifade etmiştir. Ovenasyan’a göre; “öncelikle AB Ermenistan ile İran arasında yapımı süren doğalgaz boru hattına yardımda bulunmalıdır. Diğer şart olarak da Azerbaycan ve Türkiye Ermenistan’a uyguladıkları ambargoyu sona erdirerek sınırlarını açmalıdır.” Görüldüğü gibi Ermenistan Metsamor’u bir şantaj unsuru olarak kullanmakta ve santralle hiç ilgisi olmayan şartlar ileri sürmektedir.[7]
Deprem Bölgesinde Nükleer Santral
Ermenistan’ın merkez üssü Spitak bölgesinde meydana gelen ve 25 bin kişinin ölümüne sebep olan depremden sonra 1988 yılında santral kapatılmıştır. Yeni bir depremi daha kaldıramayacak nitelikte olan Metsamor Nükleer Santrali başta Ermenistan’ın kendisi olmak üzere Türkiye ve diğer bölge ülkeleri için taşıdığı bütün risklere rağmen santralin ikinci bloku 1995 yılında yeniden devreye sokulmuştur.[34]
Uluslararası standartlara göre 5 ve üzeri şiddetteki depremlerin olabildiği bölgelerde nükleer santral yapılmasına izin verilmemektedir. Oysa SSCB döneminde hiçbir önlem alınmadan 9 şiddetindeki depremlerin yaşanabileceği bir bölgede nükleer santral yapılmıştır. Metsamor Nükleer Santrali’nin kurulma aşamasında Sovyet bilim adamları o dönemin baskıcı rejimi içerisinde olmalarına rağmen bu santralin Ağrı dağı fay hattı üzerinde bulunması sebebiyle yapılmasına karşı çıkmışlardır. Yine aynı şekilde bu santralin bölgedeki yer altı su kaynaklarına radyasyon sızdırması ihtimalini de o dönemde gündeme getirmişlerdir. Ancak, merkezî planlama ile yürütülen ve insan hayatına gereğince önem vermeyen Sovyet bürokrasisi tüm bu eleştirilere kulak tıkayarak bu santrali yapmıştır.[35]
Sovyet nükleer santral teknolojilerinin en eski örneği ile inşa edilen ve teknik olanakları itibariyle oldukça eski ve yetersiz olan Metsamor santrali, teknik yetersizliklerinin yanı sıra birinci dereceli deprem bölgesinde olması sebebiyle tehlike arzetmektedir. Zira, 1988 yılındaki depremde nükleer santral de ciddi derecede zarar görerek uzun süre kullanım dışı kalmıştır.[36] Ancak, Ermenistan’ın Azerbaycan topraklarını işgal etmesiyle yaşanan savaş, ülkenin gittikçe fakirleşmesi ve ülkede artan enerji ihtiyacı Erivan’ı yeniden bu santrali açmaya yöneltmiş ve tüm bölge için bir felaket potansiyeli taşıyan, 1989 yılında kapatılan Metsamor Nükleer Santrali, 1995 yılında yeniden kullanıma açılmıştır.[37]
7 Aralık 1988 yılında Spitak bölgesinde yaşanan depremin ardından büyük zarar gören santral bu halde 3 ay daha çalıştırılmış ve bölgede yaşayan Ermenilerin yapmış olduğu yoğun gösteriler üzerine depremden ancak 3 ay sonra Ocak 1989’da kapatılmıştır. Dünyada ilk defa kapatıldıktan sonra yeniden açılan ve kullanılmaya başlayan santral olma özelliğini de taşıyan Metsamor Santrali’nin birinci bloğu depremde zarar görmesi sebebiyle kapatılmış ve daha sonra yapılan tamirlerden sonra da kullanılamayacak durumda olan santral bir daha açılmamıştır. Fakat, bu reaktörün artık hiçbir zaman çalıştırılmayacağına dair bir hükümet kararı bulunmaktadır. Santralin birinci bloğunun kapatılmasından sonra içindeki Uranyumun korumasız olduğu bu santralin içerisinde bırakılması hususu da bölge için ayrı bir tehlike kaynağıdır.
Sürekli deprem hattında bulunan Ermenistan’da santralin bulunduğu bölge olan Garni bölgesi Ermenistan Deprem Araştırmaları Merkezi verilerine göre Richter ölçeğinde 5.5 ve 7.5 şiddetindeki depremlerin her an yaşanabileceği bir bölgedir.[38] Her ne kadar Ermenistan yetkilileri santralin daha büyük şiddetteki depremlere dayanıklı olduğunu bildirseler de eski teknoloji ürünü olan ve 1988 depreminde büyük zarar görerek yaklaşık 6 yıl kapalı kaldıktan sonra yeniden kullanıma açılan bu santralin ne kadar büyüklükteki bir depreme dayanıklı olabileceğini kimse bilmemektedir.
Ermenistan’ın Tavrına Tepkiler
Ermenistan santrali kapatma konusunda hiçbir girişimde bulunmazken, bu santralin taşıdığı tehlike çeşitli kesimler tarafından ısrarla gündeme getirilmektedir. Santral yeniden çalışmaya başladığında AB ve IAEA’nin bu kararına, bölge için tehlikeli olduğu gerekçesiyle itiraz etmişlerdir.[8] Azerbaycan ise santralin yeniden açılmasının yol açacağı ekolojik, askerî ve siyasî sonuçların araştırılması için IAEA’ye başvurmuştur.[9] Ayrıca, G-7 ülkeleri de konu hakkındaki endişelerini bildirmektedirler.
Avrupa Birliği’nin dönemin Ermenistan temsilcisi, İngiltere’nin Erivan Büyükelçisi Timothy Marschall Jones yaptığı açıklamada: “Olası büyük bir depremde Metzamor Nükleer Santrali paramparça olacak ve meydana gelecek nükleer kıyamette, tüm canlılar yok olacak. Ermenistan verdiği sözleri tutmalı ve santrali kapatmalı” demektedir.[10] Ermenistan’da görev yapan İtalya Büyükelçisi Paulo Adrea Trabalza olası bir depremde bölgede kimsenin kurtulamayacağını ifade etmektedir.
ABD’nin Erivan Büyükelçisi John Ordway, daha önce yaptığı açıklamada, Ermenistan’daki santralin güvenlik standartlarını karşılamadığı ve bir an önce kapatılması yönündeki düşüncelerinin değişmediğini belirterek, aynı zamanda bu santraldeki güvenliği artırma sürecine de destek verdiklerini söylemiştir.[11]
Şubat 2004 sonlarında Avrupa Parlamentosu tarafından yayınlanan Güney Kafkasya Raporu’nda da santralin kapatılmasının gerekliliği yeniden açık bir şekilde vurgulanmıştır. Avrupa Birliği, Metzamor’un kapatılması konusunda ısrarını sürdürmektedir. Bugaristan’daki Kozludou[12] santrali ile birlikte Avrupa’nın en tehlikeli iki santralinden biri olarak ilan edilen Metzamor’un güvenlik, konum, finansman, teknoloji ve yaş kriterleri açısından AB standartlarının çok altında olduğu vurgulanmıştır.
AB’nin “Genişleyen Avrupa, Yeni Komşular Girişimi” çerçevesinde Güney Kafkasya ülkeleri hakkında rapor hazırlamak amacıyla temaslarda bulunan AB Komiseri Janez Potocnik, Erivan’da yaptığı açıklamada, santralin mutlaka kapatılması gerektiğini vurgulayarak, “Bu amaçla AB’nin 100 milyon Euro vermeye hazır olduğunu” kaydetmiştir.[13]
IAEA Nükleer Santrallerin Güvenliği Dairesi Başkanı Fredrik Nauhauz, “bütün batılı uzmanların ortak fikrine göre ilk nesil nükleer reaktörlerin hepsi bir an önce kapatılmalıdır” demiştir.[14]
1999 yılı AB Genişleme Raporu’nun Nükleer Enerji Komisyonunda Bütün AB coğrafyasında nükleer güvenliğin en üst seviyeye çıkarılması AB’nin en önemli önceliklerindendir. Bunun için öncelikle AB’nin güvenlik standartlarına uymayan eski teknoloji ürünü Sovyet reaktörleri bir an önce kapatılması gerektiğini ifade etmiştir.[15]
Greenpeace Rusya Başkanı İvan Blokov, Metsamor santralinde yaşanan küçük kazaların sayısında ciddi artışlar yaşanmaya başladığını, bunun santralin güvenli olmadığının göstergesi olduğunu bildirmiştir. Blokov, santralin büyük kaza geçirme riskinin oldukça yüksek olduğunu belirterek Metsamor’da kullanılan eskimiş WWER–440 teknolojisinin Litvanya’daki İgnalinski santralinde de kullanıldığını bu sebeple de Litvanya’nın kaza riski yüksek bu santrali zamanından önce kapatmaya karar verdiğini bildirmiştir.[16]
İlk açıldığı zamanlardaki tüm bu itirazlara rağmen, Batılı ülkeler Ermenistan’a koşullu yardım paketleri ve güvenli arttırıcı teknik ve malî destek önermiştir. Çünkü, Ermenistan’ın içinde bulunduğu enerji krizinden dolayı, santrali kapatma isteklerinin -en azından hemen- uygulanmayacağını bilmektedirler. 1996 yılında Avrupa Birliği ve Ermenistan arasında imzalanan bir anlaşmaya göre, Ermenistan’a güvenliği arttırıcı önlemler alması için para yardımı yapılmıştır. Ermenistan da aldığı Batı yardımlarına karşılık olarak, santrali 2004 yılında kapatacağını taahhüt etmiştir. Fakat son zamanlarda, Ermeni otoriteleri, Ermenistan alternatif bir yol bulamadığı takdirde santralin kapanmasının mümkün olmayacağını ifade etmiştir. Ayrıca, ABD Enerji Departmanı, Ermenistan’a 18 milyon Dolar, AB 11 milyon Dolar malî destek sağlamıştır. Fransa, nükleer atıkların depolanma tesisleri için 40 milyon Dolar, İngiltere ise ek güvenlik önlemleri için 80 milyon Sterlin ayırmıştır.[17] Tüm bunlar, Ermenistan’ın santrali yakında kapatacağı taahhüdü üzerinden yapılmaktadır
En Eski Teknoloji
Ermenice orijinal ismi Oktembryan[18] olan ve bulunduğu ilçenin adıyla anılan Metsamor Nükleer Santrali, bugün dünyada bilinen en eski nükleer santral teknolojisiyle inşa edilmiştir. Bu santral Türkiye ve dünya basınında son dönemlerde sıkça ve/fakat çok değişik isimlerle anılmaktadır. Doğru kullanışı “Metsamor” olan santral için basında “Metzamor”, “Medzamor” ve “Medsamor” gibi isimlerle de kullanılmaktadır.
Metsamor Nükleer Santrali ilk nesil (first-generation) Rus teknolojisiyle yapılmıştır. İki ayrı blok olarak inşa edilen santral Metsamor-1 ve Metsamor-2 ünitelerinden oluşmaktadır. WWER 440/V230 tipindeki Metsamor-1 ünitesi 240 MWe gücündedir. İnşasına 1973 yılında başlanmış ve 28 Aralık 1976 yılında tamamlanarak işletime açılmıştır. WWER 440/V270 tipindeki Metsamor-2 ünitesi ise 400 MWe gücünde yapılmıştır. 1975 yılında inşasına başlanan ikinci ünite 31 Aralık 1979 yılında tamamlanarak elektrik üretimine başlamıştır.
Basınçlı su soğutmalı bir sistemle çalıştığı için “WWER”[19] olarak anılan ve bu özelliği dolayısıyla eski teknoloji olması sebebiyle bugün dünyada artık kullanımından vazgeçilen bu teknoloji Metsamor Nükleer Santrali’nde bugün halen kullanılmaya devam etmektedir. WWER tipli santraller kazalara karşı oldukça korumasız ve zayıf bir durumdadır. Uluslararası Atom Enerjisi Kurumuna göre Metsamor dünyanın en tehlikeli santrali durumundadır.[20] Buna rağmen Metsamor santralinde Batı standartlarına uygun güvenlik sistemi kurulmadığı gibi, santralin çekirdeğini kaplaması gereken en az iki metre kalınlığındaki çelik zırh bile halen yapılmamış durumdadır.
Metsamor Santrali “WWER-440” tipli reaktörlerin ısı enerjisi üretim gücü 1375 MVt, elektrik enerjisi üretim gücü 440 MVt’dir. Ancak santralde yılda ortalama 320-340 MVt elektrik enerjisi üretilmektedir. Santralin tribün tipi ise “K-220-44/3000″dir. 11,8 m yüksekliğinde olan reaktörün diametresi 4,27 m ve iç diametresi ise 3,56 m’dir. Yılda 14 ton uranyum tüketen bu reaktörlerin her birinin ağırlığı ise 201 tondur.
Ermenistan reaktörü tasarımında dikkate alınan pik yer ivme değeri 0.1 g olup, 1977 sonrası yapılan iyileştirmelerle dayanıklılığın 0.2 g’ye kadar çıkartıldığı iddia edilmektedir. Reaktör sahasına ait tasarımda esas olarak alınması gereken gerçek pik yer ivme değerinin bunun çok üzerinde olması gerektiği (0.4 g) ülkemizdeki uzmanların yanı sıra bir çok uluslararası uzmanca da bilindiği için Ermenistan hükümetinin 1993 yılında resmi olarak 2. üniteyi tekrar açma kararı alarak IAEA’dan yardım istemesi üzerine sismik güvenlik konusu en önemli konulardan birisi olarak tekrar gündeme gelmiştir.
IAEA uzman gruplarınca yapılan incelemelerde, santral tasarımı ve işletilmeye ilişkin yaklaşık 100 problem (IAEA yayını-TECDOC-640 Ranking of Safety Issues for WWER-440 model 230 Nuclear Power Plants) saptanmıştır. Bunların 60 tanesi derhal tedbir alınmasını gerektiren önemde güvenlik problemleridir. Bu reaktörlerin orijinal tasarımları şu ana problemlere sahiptir:
Bilinen anlamda bir korunak binasına (containment) sahip olmayıp “confinement” adı verilen bir korunak sistemine sahiptir. Bu sistemde basınç belli bir değeri aşınca içerideki radyoaktif gazlar atmosfere salınmaktadır. Bu sistem, ana döngü hattındaki “tam kırık (giyotin tipi kırık)” gibi. Modern reaktörlerde öngörülen temel kazaların sonuçlarını engelleyecek şekilde tasarımlanmamışlardır.
Orijinal tasarımda 0.1 g üzerindeki sismik ivme değerlerinin yol açacağı yükler dikkate alınmamıştır.
Tasarımda yedeklilik, farklılık ve fiziksel ayırım ilkeleri oldukça zayıftır. Bu sebeple “ortak nedenli arızalar”a duyarlıdır.
Enstrümentasyon ve kontrol sistemlerinde eksiklikler ve yetersizlikler bulunmaktadır.
Yangında korunma önlemleri oldukça zayıftır.
Acil Durum Kor Soğutma sistemi gibi ana güvenlik sistemlerinin tasarımı ciddi ve uygun analizlere dayanmamaktadır.
Güvenlik Analizi Raporları mevcut değildir.
Ciddi ve uygun lisanslama aşamalarından geçmeden tasarımlanmış, kurulmuş ve işletilmiştir.
Metsamor 1 ve Metsamor 2 isimli iki reaktörden oluşan santral sırasıyla 1976 ve 1979 yılları içinde işletime verilmiştir. VVER 440/V270 tipli bu santraller Bulgaristan’daki Kozlodu Nükleer Santrali tipinde inşaa edilmiştir. Rihter ölçeğine göre en fazla 8 şiddetindeki depremlere göre inşa edilen santralin bulunduğu bölge 9 şiddetinde depremlere açıktır.
Sovyetler Birliği’nde inşa edilen nükleer santrallerde VVER, PBMK, EGP ve BN olmak üzere dört model reaktör kullanılıyordu. Yaklaşık 40 yıllık bir deneyim sonucunda VVER reaktörlerinin çok güvensiz olduğu tespit edildi ki, Ermenistan’daki Nükleer santral VVER modeli ile çalışmaktadır. Sovyetler Birliği’nde inşa edilen nükleer santrallerde, en çok kaza VVER reaktörü ile çalışan santrallerde olmuştur.[21] Ermenistan Parlamentosu Enerji Komisyonu üyesi Robert Hazaryan “Bu santral Avrupa standartlarına uymuyor. Çernobil Avrupa’daki nükleer santrallerin daha güvenli olduğunu kanıtladı” görüşünü dile getirmiştir.[22] Hatta Ermenistan Enerji Bakanı, santralin asla Batı standartları seviyesine getirilemeyeceğini itiraf etmiştir.[23]
Ukrayna’daki Çernobil Nükleer Santrali RBMK tipinde inşâ edilmişken, Metsamor Santrali VVER tipinde yapılmıştır. Metsamor Santrali’nin birinci ünitesi ilk nesil reaktör olan VVER-440/230 modelidir. En eski model olup, güvenlik sistemi en ilkel olan model budur. Bu durumda, Metsamor Santrali, Çernobil Santrali’nden bile daha risklidir. Bu modelde Batılı ülkelerdeki nükleer santrallerde mutlaka bulunan, radyoaktif madde sızıntısını önleyecek çelik kubbe bulunmamaktadır.[24] Ayrıca, santralin modern güvenlik ve teknik donanımı olmaması, reaktörün soğutulması için kullanılan suyun yetersizliği ve soğutma sisteminin eskimiş olan birinci nesil proje ile inşâ edilmesi de bölgenin ekolojik durumu için ciddi tehlikeler oluşturmaktadır.[25] Metsamor Santral’nin ikinci ünitesi, ikinci nesil dizayn olan VVER-440/270 tipinde inşâ edilmiştir. Birinci üniteye göre daha gelişmiş olsa bile nükleer felaketleri önleyebilecek teknik donanımdan ve güvenlik sisteminden yoksundur. Bu tip de Batı standartlarının çok altında kalmaktadır.[26] Nükleer santralin barındırdığı riskler, hem de Metsamor Nükleer Santrali’nin dizaynından kaynaklanan dezavantajlar, santralden kaynaklanan riskin göze alınamayacak kadar büyük olduğunu göstermektedir.[27]
Çernobil Nükleer Santrali Kazası Örneği
Çernobil’de yaşananlar eski teknoloji ürünü santrallerin nelere yol açabileceğini acı bir şekilde göstermiştir. Bilindiği gibi Çernobil Nükleer Santralinde 1986 yılında meydana gelen kaza neticesinde insan ve çevre sağlığına verilen korkunç boyuttaki zararları Ukrayna Çevre Bakanı Dr. Yuri Şerbak, şu rakamlarla özetlemiştir. Bu kaza neticesinde; 38 kişi hemen ölmüştür, 6000 kişi kazayı takip eden aylarda yaşamını yitirmiştir, ilerleyen yıllarda bu rakam 40.000’e varmıştır, Binlerce insan sakat kalmıştır, yüz binlerce insan başta kanser olmak üzere çeşitli hastalıklara yakalanmıştır. Çernobil kazası sebebiyle başta Ukrayna, Moldova, Beyaz Rusya ve Rusya Federasyonu olmak üzere, Türkiye ve Kuzey Avrupa’da milyonlarca insan ve hayvan etkilenmiş, toprak kirlenmiştir. Felaketin ekonomik maliyeti ise yaklaşık 352 milyar Dolar olarak belirtilmiştir.
Türkiye’den yüzlerce km uzaklıkta yer alan bu kazadan Türkiye önemli ölçüde etkilenmiştir. Şimdi sözkonusu olan nükleer santral Türkiye sınırından sadece 16 km uzaklıktadır. Santralde herhangi bir kaza veya sızıntı olması durumunda başta Iğdır ili olmak üzere Türkiye’nin doğu ve güneydoğu bölgesi nükleer bulutların etkisi altında kalacaktır. Metzamor Nükleer Santrali sadece Kars, Ağrı, Iğdır, Erivan ve Nahçıvan’ın değil, Gürcistan, Azerbaycan, İran ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu tüm bölge ülkelerinin sorunu olarak ortaya çıkmaktadır.
Metsamor’da Yaşanan Kazalar…
Metsamor Nükleer Santrali kurulduğundan bu yana birçok kaza yaşanmıştır. Toplam 5 büyük ve 150’den fazla da küçük kazanın yaşandığı Metsamor’da ilk kaza 1982 yılında meydana gelmiştir.[28] Birinci bloktaki jeneratörün patlaması ve ardından da bağlantı kablolarının yanmasıyla başlayan kazada çok büyük bir risk atlatılmıştır. Zira bu kazayla berber santralin koruma sistemleri tamamıyla devreden çıkmıştır.
Son yıllarda santralde yaşanan küçük çaplı kazalar bu santalin sık sık kapanmasına sebep olmaktadır. 2003 yılı başlarında kapatılan santral Nisan 2003 yılında 407 MVt gücündeki Metsamor 2 blokunu yeniden devreye sokmasıyla faaliyetine başlamıştır. Diğer yandan 2004 yılı yaz ayında yaşanan küçük çaplı bir kaza da santralin birkaç ay kapalı kalmasına sebep olmuştur.
Bütün dünya Ermenistan’ın Metsamor Nükleer Santralini kapatmasını beklerken Ermenistan yeni Nükleer Santral inşaasını da tartışmaktadır. Ermenistan’ın Başbakanlık nezdindeki Enerjinin Düzenlenmesi Komisyonu şimdi ülkede yeni bir Nükleer Santralin inşasını müzakere etmektedir.[29] Komisyon Başkan Yardımcısı Nikolay Grigoryan’ın açıklamalarına göre yeni bir santralin inşası Rus teknolojisi kullanıldığı takdirde 600-700 milyon Dolar ve Batı teknolojisi kullanılması durumunda ise 1 milyar Dolar ile 1,2 milyar Dolar arasında değişen bir rakama malolabileceğini ifade etmiştir. Bugün Erivan yönetimi, alternatif enerji kaynakları maliyetinin bir milyar Doları bulacağını hesaplamakta, bu nedenle santrali kapatmaya yanaşmamaktadır.
Ermenistan Başbakanı Andranik Margaryan ise santralin kapatılması için en az 1,5 milyar Dolara ihtiyaçları olduğunu belirtmiştir.[30] Ermenistan Parlamentosu Enerji Komisyonu Başkanı Vardan Movisisyan da 100 Milyon Euro’yu az bulmuştur. Ancak, Movisisyan diğer Ermeni yetkililerine göre daha temkinli davranmış ve alternatif enerji kaynakları bulabilmeleri için en az 300 Milyon Euro’ya ihtiyaçları olduğunu açıklamıştır.
Ermenistan Enerji Bakanı Gagik Martirosya’ya istinaden verilen haberlerde yeni santral Metsamor’un yanında yani Türkiye sınırında ve deprem bölgesinde inşa edilmesi planlanmaktadır. Metsamor Nükleer Santrali dünyada belirli bir süre kapatıldıktan sonra yeniden kullanıma açılan ilk santral durumundadır. Bu sebeplede böyle bir durumda santrallerin ne kadar dayanıklı olabilecekleri bilinmemektedir.[31]
Ermeni yazar Tigranyan o dönemde (SSCB) Kafkasya’daki zengin petrol ve gaz kaynaklarına rağmen Ermenistan’da neden petrol ve/veya doğal gaz boru hatları yapılmayıp yerine bölge için son derece tehlike arzeden nükleer santral yapılmasının sebebinin bugüne kadar anlaşılmadığını belirtmektedir.[32]
Diğer yandan teknolojideki olağanüstü ilerlemelere rağmen dünyada nükleer santral kazalarında da ciddi bir artış yaşanmaktadır. Aşağıda verilen rakamlar bunu açıkça ortaya koymaktadır.
1952-1961 yılları arasında toplam 5 kaza
1962-1971 yılları arasında toplam 5 kaza
1972-1981 yılları arasında toplam 13 kaza
1982-1991 yılları arasında toplam 32 kaza[33]
Metsamor Rusya’ya Devrediliyor
Ermenistan’ın enerji ihtiyacının yüzde 40’ını karşılayan santralin kapanmasından sonra, Ermenistan’ın komşu ülkelere karşı izlediği çatışmacı tavır ve bunun sonucunda uygulanan ambargolar neticesinde, ülkede büyük bir kriz baş göstermiştir. 1990’lı yıllarda yaşanan enerji krizi, doğal kaynaklar bakımından fakir olan Ermenistan’da sosyal ve ekonomik alanlarda şiddetli dönüşümlere neden olmuştur. Bu dönemin etkileri, uygulanmakta olan enerji politikalarında kendini göstermektedir. Bu enerji krizinden çıkmak için Metsamor Santrali’ni açmaya karar veren Ermenistan hükümeti, Mart 1994’de Rusya ile, santralin çalıştırılması için gerekli olan teknik destek, malî destek ve yakıt alımı ile ilgili hükümler içeren bir anlaşma imzalamıştır. 1995’te yeniden çalıştırılmaya başlanan Metsamor Nükleer Santrali, o tarihten bu yana, bölge ülkelerinin, ABD’nin, AB, Avrupa Konseyi ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı gibi kurumların tepkisini çekmiştir. Fakat Ermenistan’ın Rusya’dan satın alınan yakıtın bedelini ödemekte zorluk çekmesi, santralin kısa süreler için kapanmasına neden olmaktadır.[39]
Rusya Bilim ve Teknoloji Bakanı İlya Klebanov Metsamor’un Rusya’ya devrinin mülk sahipliğini içermediğini ve mülkiyet hakkının bu anlaşmadan sonra da Ermenistan’da kalacağını ancak buna karşın Metsamor’un finansal sorumluluğunun Rusya’ya geçeceğini açıklamıştır. Uzmanlar ise santralin Rusya’ya devrinin Ermenistan’ın AB’ye karşı yerine getirmesi gereken sorumluluğa zıt olduğunu belirtmektedirler.[40]
Rusya Federasyonu hükümeti ile Ermenistan hükümeti arasında 26 Haziran 2000 yılında imzalanan “nükleer enerji” konusunda bir işbirliği protokolüne istinaden iki ülke arasındaki borç krizini aşmak için, 15 Eylül 2001 tarihinde Koçaryan ve Putin arasında bir anlaşma imzalanmıştır.[41] Ermenistan’ın Rusya’dan aldığı Uranyumun parasını ödeyemediği için yaklaşık 40 milyon Dolar civarındaki borcuna karşılık Şubat 2003 yılında Metsamor hisselerinin malî yönetimini Rus UES (Russian Unified Electric Systems) (YeES ROSSİİ) şirketine devredilmiştir.[42]
Fakat Metsamor Nükleer Santrali’ni işletmek için gerekli olan yakıtı da Rusya’dan borçlanarak alan Ermenistan, Ağustos 2003’te yakıt borçlarına karşılık Hrazdan santralinin UES’ye geçmesini sağlayan anlaşmayı imzalamıştır.[43] Taraflar arasında yapılan uzun görüşmelerden sonra Rusya ve Ermenistan 650 kişiden oluşan bir uzman teknik grubun ve zenginleştirilmiş Uranyumun Ermenistan’a verilmesi konusunda anlaşmaya varmışlardır.[44] Ermeni muhalefeti çok büyük stratejik önemdeki altyapı işletmelerinin Rusya’ya devrine karşı çıksa da ülkenin içinde bulunduğu durum sebebiyle bu devire engel olamamıştır.[45]
Bugün Metsamor Nükleer Santrali Ermenistan’ın elektrik enerjisi ihtiyacının yüzde 40’ını sağlamakla kalmamakta hem de Ermenistan’ın İran ve Gürcistan’a elektrik enerjisi ihracına da kaynak teşkil etmektedir.[46]
Uçan Atom Bomba
Ermenistan’ın Azerbaycan ile savaş halinde olması ve diğer komşusu Gürcistan’da ise yaşanan Gürcü-Abhaz sorunundan dolayı da Gürcistan üzerinden Rusya’yı Ermenistan’a bağlayan kara ve demiryollarının kapalı olması sebebiyle Metsamor Nükleer Santrali’nde kullanılan nükleer yakıtlar Rusya’dan hava yoluyla Ermenistan’a getirilmektedir. Dünyada benzeri görülmeyen bu tehlikeli uygulama ile Uranyum taşıyan uçaklar Erivan’daki sivil havaalanlarına inmektedirler.
Nükleer yakıtın uçakla taşınmasının yanlış bir yöntem olduğu uyarısında bulunan AB’nin Ermenistan temsilcisi Alexis Louber, nükleer yakıtın havayoluyla taşınmasını “Potansiyel bir nükleer bombayla uçmak gibi” diye tanımlamıştır. “Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok; sevkıyat deniz ya da demir yolu ile yapılır” demiştir. Louber, “Prensip olarak, nükleer reaktörlerin sismik açıdan aktif bölgelerde kurulmaması gerekiyor. Bu reaktör, tüm bölge için tehlike yaratmaktadır.[47] Ancak, Ermenistan yetkilileri bu görüşe katılmamakta ve santralin çalışmasında bir tehlike görmemektedirler. Diğer yandan yakıtın taşınması sorumluluğunun tamamıyla Rusya’da olduğunu belirtmektedirler.
AB’nin Ermenistan temsilcisi Alexis Louber’in, santralin açık tutulmasının “potansiyel bir nükleer bombayla uçuş yapmaktan farkı olmadığı” yolundaki sözleri Ermenistan’da büyük tepki toplamıştır.[48]
Nükleer Santrallerin Stratejik Önemi
Nükleer endüstrinin sözcüleri tarafından her fırsatta nükleer silahlarla nükleer santrallerin hiçbir bağlantısı olmadığı vurgulanır. Ama nükleer enerjiyle ilgili ilk denemelerin yapıldığı dönemlere bakarsak, bu iddianın çürüdüğü görülmektedir. Nükleer enerji santralleri, nükleer silah çalışmalarının bir sonucudur. 1942 yılında, Roosevelt’in himayesinde, bir grup bilim adamı, asker, sanayici ve siyasetçi ortak bir projeye imza atmışlardır: Manhattan Projesi. Bu proje, 1945 yılında Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atılmasıyla sonuçlanmıştır. Bu iki olayın trajik sonuçlarının uyandırdığı suçluluk duygusu, birçok bilim adamını nükleer enerjinin daha “barışçıl amaçlar”la kullanılmasının yollarını aramaya itmiştir. 1946 yılında yayınlanan “Atomik Gelecek” başlıklı belge, “atomik barış” kavramının telaffuz edildiği ilk resmî belgedir. Bu kavram, nükleer enerjinin askerî kullanımının bilinçlerde yarattığı etkiyi silmeyi amaçlamaktaydı. Ayrıca ABD tarafından geliştirilen Manhattan Projesi’nin geliştirdiği bu enerji türü, ABD savunma politikasının temel öğelerinden biri olmaya başlamıştı. Birçok bilim adamının siyasetçilere nükleer tehlikeler hakkındaki gerçekleri halka anlatmaları yönündeki telkinlere kulak asılmamış, ABD, “barış dönemi nükleer endüstri”nin oluşturulması için çabalamaya devam etmiştir.[49]
Ayrıca, nükleer santralleri oluşturan parçaları üreten şirketler aynı zamanda nükleer silah üreten şirketlerdir. Bugün dünyada nükleer enerji üretimi için araştırma yapan özel bir kuruluş yoktur. Bütün ülkelerde bu araştırmalar nükleer silah üretimi ile ilgilenen şirketler tarafından yürütülmektedir. En büyük iki nükleer santral şirketleri olan General Electric ve Westinghouse Amerikan savunma sanayisine silah sağlayan şirketler arasında ön sıralarda gelmektedirler.
Nükleer santral ve nükleer silahlar arasındaki bağlantıyı sağlayan asıl etken ise Plütonyum maddesidir. Nükleer santrallerdeki işlemin sonucu olarak üretilen Plütonyum, nükleer silah yapımında kullanılır. 1000 Megavatlık enerji üreten bir nükleer santral, her yıl ortalama 250 kg plütonyum üretir. Bu miktar, 20’nin üzerinde nükleer silahın üretilmesi için yeterlidir. Nükleer santrallerden üretilen plütonyum fazlası ve zenginleştirilmiş uranyum, dünyada nükleer silahların üretilmesi ve yayılmasıyla doğrudan ilgilidir. Nükleer enerjinin “barışçı kullanımı”na sahip her ülke, “askerî kullanım” olanaklarını üretebilecek kapasiteye de sahiptir.
Ermenistan hükümeti Metsamor Nükleer Santrali’ni sadece elektrik üretimi için kullanmamakta, aynı zamanda nükleer silah teknolojileri konusunda da ciddi çalışmalarda bulunmaktadır. 1995’de dönemin Başbakanı olan Grant Bagratyan’ın santralin açılışında yaptığı açıklamada ‘Nükleer güç Ermenistan’ı bölgedeki diğer ülkelerden daha üstün kılıyor’ şeklinde konuşması, Ermenistan’ın sadece nükleer enerji ile ilgilenmediğini göstermektedir.[50]
Askeri Açıdan Metsamor
Bugün İran’ın nükleer santral yapımına karşı çıkılmasının en büyük sebeplerinden birisi İran’ın ilerde santrallerde kullanılan zenginleştirilmiş uranyumdan nükleer silahlar elde etme olasılığı olduğu ileri sürülmektedir. Bu sebeple ABD ve İsrail, İran’ın nükleer silah elde etme olanağını her ne pahasına olursa olsun durduracaklarını açıkça ifade etmektedirler. Oysa gözden kaçan husus Ermenistan’ın da yıllardır kullandığı Metsamor santralinden bu türden nükleer silahlar elde etme imkanına sahip olmasıdır. Diğer yandan her türlü teröristlerin bir baskınla veya diğer yollarla da olsa Ermenistan’dan her zaman zenginleştirilmiş uranyum elde etmek ihtimali yüksektir.
Bu sebeple Ermenistan’ın sahip olduğu santral bir kaza yaşanması olasılığının yanı sıra elde edilecek nükleer silahlarla başta Türkiye ve Azerbaycan olmak üzere bölge dışı ülkelerin de güvenliği de tehlike altındadır. Zira, ABD’ye karşı yapılacak bir terör saldırısı için en kolay elde edilecek zenginleştirilmiş uranyum kaynağı Ermenistan’dır ve bu ülke Metsamor Nükleer Santrali ile bölge ve dünya güvenliği için tehlike oluşturmaktadır.
Centran Haber Ajansı çevre açısından son derece tehlikesi olmasının yanı sıra aynı zamanda nükleer silah ve Uranyum gibi maddelerin yayılmasından ve teröristlerin eline geçmesinden çekindiği için ABD’nin güvenlik politikaları açısından tehlike arz eden Metsamor Santrali’nin kapatılması için 2002 yılında Ermenistan ile anlaşmasına rağmen Erivan’ın daha sonra bu santrali kapatmaya yanaşmadığını ileri sürmüştür.[51]
Aynı zamanda ABD için potansiyel nükleer tehlike olarak algılanan İran ile de komşu olan Ermenistan, ABD için nükleer tehdit olabilecek ülkeler içerisindedir. ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada Ermenistan’ın Metsamor Nükleer Santrali muhtemel terör saldırılarına açık olması ve yanı başındaki İran dolayısıyla ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.[52]
Santralin Türkiye’ye Etkileri
Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan nükleer bombadan etkilenen insanlar üzerinde yapılan araştırmalara göre, radyasyona maruz kalanların gizli hastalık evreleri geçirdikleri ve bunun sonuçlarının yaklaşık 5-30 yıl sonra ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Nitekim, Çernobil faciasının Doğu Karadeniz halkı üzerindeki etkileri ancak 18 yıl sonra görülmeye başlamıştır. Şimdi Iğdır ve civar bölgelerde yaşayan halkın yıllarca Metsamor Nükleer Santrali’nden yaşanan sızıntılar sebebiyle nasıl bir etkiye maruz kaldığını kimse bilmemektedir.
Şu ana kadar kesin araştırmalar yapılmamış olmakla beraber bölgede yapmış olduğumuz incelemelerde sınır bölgelerinde bitki örtüsünde meydana gelen kurumaların, hayvanlarda artan sakat doğumların, insanlarda kanser, sakat doğum ve ölü doğum ile çocuk ölümlerinde meydana gelen artışların Metsamor Nükleer Santrali sebebiyle ortaya çıktığı apaçık ortadadır. Zira, yukarıda da bahsedildiği gibi Metsamor Nükleer Santrali insanlar üzerinde etki gösterecek 5 yıl sınırını aşmış bulunmaktadır. Yukarıda bahsi geçen hastalıkların bundan sonra santrale en yakın yerleşim birimi olan Iğdır’da sıkça rastlanılacağı, bu hastalıkların artış oranlarının giderek artan tempoda olacağı beklenen bir gelişmedir.
Metsamor Nükleer Santrali’nin Türkiye’ye zararı sadece sızıntılar yoluyla olmamaktadır. 2005 yılı içerisinde teknik ömrünü tamamlayacak olan santralde her an bir kaza yaşanabilir, deprem veya diğer sebeplerle sızıntılar olabilir. Böyle bir hadisenin yaşanması durumunda Türkiye’nin doğu ve güney doğu bölgesi ciddi şekilde zarar görebilir.
Sürekli depremlerin olduğu bölgede santralin orta şiddetteki bir depreme dayanamayacağı uzmanlar tarafından ifade edilmektedir. Santralin tehlikeli olmasını dikkate alarak Avrupa Konseyi de Ermenistan’ı santrali kapatması için defalarca uyarmıştır. Bir deprem veya başka bir sebeple kaza geçirmesi durumunda santral Ermenistan, Nahçivan, İran, Azerbaycan ve Gürcistan’a ve Türkiye’nin Doğu Anadolu bölgesine büyük zarar verecektir. Türkiye sınırındaki bu santralden sadece 16 km uzaklıkta olan Iğdır şehri ise bir kaza anında ortadan silinme tehlikesi ile karşı karşıyadır. Bu tehlike aynı şekilde göçlerle nüfusunun yaklaşık yarısını kaybeden Ermenistan halkının da sonu olabilir.
Avrupa’nın en tehlikeli nükleer santrali Metzamor, Türkiye sınırından sadece birkaç kilometre uzakta, çalışmaya devam etmektedir. Fay hattı üzerine kurulu santral, tüm bölge insanlarına “Çernobil korkuları” yaşatmaktadır. Bugün, Iğdır’ın hemen karşısındaki bu Sovyet yapımı demode santral, Ermenistan’a elektrik sağlamaktadır. Santralin Ermenistan’ın iddia ettiği gibi güvenli olup olmadığı ise ancak yeni bir depremden sonra anlaşılacaktır.
Metsamor Nükleer Santrali’nin Ekolojik Tehditleri
Reaktörün tehditlerine açıkça mâruz kalan iki ülke vardır: Azerbaycan ve Türkiye. Reaktörün soğutulmasında kullanılan atık su, Aras Nehri’ne dökülmekte ve nehir Azerbaycan sınırlarını aşarak Kür Nehri ile birleşerek Hazar Denizi’ne dökülmektedir.[53] Bu durum, Avrupa Konseyi’nde Azerbaycan delegeleri tarafından sık sık dile getirilmektedir. Ayrıca, Azerbaycan, Ermenistan tarafından işgal edilmiş topraklara nükleer atıkların döküldüğünü savunmakta, bölgede yapılan ölçümlerde radyoaktivite oranının arttığını da eklemektedir.[54]
Türkiye’de ise kesin ölçümler yapılmamakla birlikte, Iğdır yöresinde rastlanan bazı durumların santralden kaynaklandığına inanılmaktadır. Sınır bölgelerinde bitki örtüsünde meydana gelen kurumaların, hayvanlarda artan sakat doğumların, insanlarda kanser, sakat doğum ve ölü doğum ile çocuk ölümlerinde meydana gelen artışların Metsamor Nükleer Santrali sebebiyle ortaya çıktığı anlaşılmaktadır.[55] Radyasyona maruz kalanların gizli hastalık evreleri geçirdikleri ve bunun sonuçlarının yaklaşık 5-30 yıl sonra ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Nitekim, Çernobil faciasının Doğu Karadeniz halkı üzerindeki etkileri ancak 18 yıl sonra görülmeye başlamıştır. 1995’te yeniden açıldıktan itibaren 9 yıldır faaliyet gösteren Metsamor Santrali’nin etkileri ortaya çıkmaktadır. Iğdır’daki son durum ciddi bir değerlendirmeden yoksundur. Yetkililer bu durumu araştırmalı, sonuçları dünya kamuoyuna duyurmalı ve aradaki korelasyonun ispatlanması durumunda uluslararası hukuk mekanizmasını harekete geçirmelidir.
Nükleer santrallerde elektrik üretimi zamanı çevreye yayılan zehirli atıklar belirli sınırı aşmasa da, çevrede yaşayan insanlar üzerinde 5-30 yıl sonra bazı yan etkiler bırakmaktadır. Hiroşima ve Nagasaki’ye atılan nükleer bombadan etkilenen insanlar üzerinde yapılan araştırmalara göre, radyasyona maruz kalanların gizli hastalık evreleri geçirdikleri ve bunun sonuçlarının yaklaşık 5-30 yıl sonra ortaya çıktığı tespit edilmiştir. Nitekim, Çernobil faciasının Doğu Karadeniz halkı üzerindeki etkileri 18 yıl sonra görülmeye başlamıştır.[56]
Tablo 1.
Hiroşima ve Nagasaki’de bir defa radyasyona maruz kalmış kişilerin gizli hastalık dönemleri
Hastalıklar
Kitlesel belirtiler
Kan kanseri
5 yıl sonra
Lenfbezi kanseri
10 yıl sonra
Meme ve akciğer kanseri
20 yıl sonra
Mide, doku ve ince bağırsak kanseri
30 yıl sonra
Kaynak: Aleksey Yablokov, Mif O Bezopasnosti Malıh Doz Radiaçii, Moskova, 2000, s. 16.
Bir nükleer santralin normal çalışması esnasında çevreye yaydığı veya kaza sonucu ortaya çıkan radyasyon, canlılara besin ya da soluma yoluyla geçer. Bu radyasyonlar, canlı hücreleri meydana getiren atomları ve molekülleri iyonize ederek yapılarını bozar. Ayrıca, hücre bölünmelerini kontrol eden DNA’ların kimyasal yapısını bozarak, hücrelerin normal olarak ikiye bölüneceğini yerde, çılgınca milyonlarca birbirinin eşi bozulmuş, programsızlaşmış hücreye bölünerek üremesine ve giderek kansere neden olurlar. Kansere yol açmasının yanı sıra radyasyon, bir canlının kalıtımsal yapısında ani değişikler olan genetik mutasyonlara da neden olur. Yapılan son araştırmalara göre, düşük dozda radyasyonun da, tahminlerin aksine, insan vücuduna zararlı olduğu tespit edilmiştir.
Nükleer santrallerin civarında yaşayanlarda görülen kanser vakalarındaki yüzde 400’lük artış, genetik mutasyonlar sonucu normal olmayan doğumlar, yaygın lösemi hastalıkları bunun bir bilimsel kanıtı olarak gösterilmiştir.[57]
Birçok bilim adamına göre nükleer santrallerden radyasyon sızması kaçınılmazdır. Boğaziçi Üniversitesi Nükleer Mühendislik Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Vural Altın’a göre; “Reaktörleri soğutan suya radyasyon karışması mümkündür. Soğutma suyu reaktör içinde dönüp durdukça radyasyon biriktirir. Bunun, dışarı sızmaması gerekir. Halbuki her sanayi tesiste kaza olasılığı vardır. Nükleer reaktörlerin de ufak tefek kaza sonucu radyasyon sızdırması, çevre sağlık sorunlarına neden olması kaçınılmazdır. Nitekim bunun bir çok örneği mevcuttur. En gelişmiş ülkelerdekiler de dahil olmak üzere yüzlerce santralde bugüne kadar sızıntı olmuştur. “Radyoaktif atıklar sorunu bizlere, gelecek kuşaklara karşı sorumluluk yükleyen ciddi bir sorun. Oysa bu konu adeta hiç tartışılmıyor”[58]
Ortalama gücü 1000 Mw olan bir nükleer santral, yaklaşık 27 ton yüksek düzeyli, 250 ton orta düzeyli, 450 ton düşük düzeyli atık üretir. Bu atıklar ve tükenmiş yakıt çubukları, 10-20 yıl reaktörün içindeki ya da yanındaki havuzlarda bekletilir. Radyasyon seviyesinin düşmesi beklenir. Ermenistan örneğine bakıldığında tehlikenin çok yüksek boyutlarda olduğu ortaya çıkmaktadır. Çok küçük coğrafî bir alana sahip olan Ermenistan’da nükleer atıkların insan yerleşimlerinin çok uzağına depolanması imkânı olmadığı için insanlar hem nükleer santralin kendisinden ve hem de atıklarından kaynaklanan tehlikelerle karşı karşıyadır.
Değerlendirme
Diasporanın etkisiyle, gerçek ihtiyaçlarını gözetecek bir dış politika izleyemeyen Ermenistan’ın bölgede izole olması, Rusya’ya her anlamda bağımlılığını arttırmış, yaşadığı ekonomik sorunları derinleştirmiş ve ciddi bir enerji krizinin ertesinde Metsamor Nükleer Santrali’ni yeniden açma kararını almasına yol açmıştır. Görünen o ki; Metsamor Santrali’nin kapanması Ermenistan’ın alternatif enerji kaynakları bulmasına, bu da dış politika vizyonunda bir değişikliğe bağlıdır. Fakat, Ermenistan’ın dış politikasına etki eden unsurların iradelerini ve kısırdöngü olan bağımlılık zincirini kırmak, bölgede bütün taşların yerinden oynaması anlamına gelmektedir. Metsamor Nükleer Santrali’nin önümüzdeki yıllarda kapanması ihtimalinin düşüklüğü buradan kaynaklanmaktadır. Fakat bu durum devlet kurumlarının ve sivil toplum örgütlerinin pasifliğine bahane değildir.
——————————————————————————–
[1] Bu makalenin konusunu teşkil eden Metsamor Nükleer Santrali’nin makalede geniş bir şekilde ayrıntısı verilecek olan sebeplerle kapatılması istenirken tamamıyla teknik sebeplere dayanılmaktadır. Santralin kapatılması hattı-zatında başka bir tartışmanın konusu olmakla beraber nükleer karşıtlığı veya Ermenista’a karşı bir argümanın kullanılması ile ilgili değildir. Ermenistan’ın başkenti Erivan’ın 40 km güney batısında yer alan ve kendi anavatanlarında bugün kötü yaşam koşulları sebebiyle nüfusu 2 milyona düşmüş olan Ermenistan halkı için de son derece tehlike arzeden bu santralin kapatılması tamamen çevreci bir zihniyet ve bölgenin çevre güvenliği kaygısından kaynaklanmaktadır.
[2] Susanna Petrosyan, “Yadernaya Versiya”,
[3] Sinan Ogan, “Metsamor Santrali Türkiye için Tehlike Arzediyor”, , (7 Ağustos 2004).
[4] Armenia Lişilas Deneg EC iz za Atomnoi Stansii, (18 Haziran 2004),