Ermenistan ile Libya’nın yanyana yer alması ilk bakışta tuhaf görülebilir, ancak Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) ile durum kolaylaşır. Halk hareketlerinin üçüncü durağı Libya’da göstericilere şiddet kullanan Kaddafi için BM Güvenlik Konseyi yaptırım kararı verdi. Kaddafi ve ailesinin malvarlığı dondurularak, seyahat yasağı getirildi, halka karşı şiddet kullanması UCM’ye havale edildi.
Tunus ve Mısır’daki isyanlar, diktatörlerin devrilmesinde başarıya ulaştığı halde Libya direnç noktası haline gelmiştir. Bu konuda henüz tanımlanmamış olan uluslararası toplum psikolojisi ile karşı karşıyayız. Bu oluşumda da en önemli araç iletişim imkanlarıdır. Hareket Libya’da başarılı olduğu takdirde moral coşkunun Yemen, Ürdün, Bahreyn gibi ülkelere yayılacağı, Suudi Arabistan ve diğerlerinin bu taşkından nasibini alacağından korkulmaktadır. Renkli devrimler de Ukrayna, Gürcistan ve Kırgızistan’da başarıya ulaştığı halde Özbekistan direnç noktası haline gelmişti.
Kaddafi’nin 42 yıllık iktidarını biraz daha uzatabilmek için halkına karşı paralı askerleri kullanması, Kânûnî’nin Kaptan-ı Deryası Barbaros’a dil uzatmasının çirkinliği ayrı konulardır. Mübarek veya bin Ali’nin uluslararası gerçekleri daha iyi değerlendirdiklerini görüyoruz. Hukuki bakımdan dikkat çeken husus ise isyancılara karşı silah kullanmanın insanlığa karşı suç sayılması ve BM’in müdahale etmesidir. Halbuki Afganistan’da Karzai yönetimine karşı isyan edenler terörist muamelesi görmektedir. Bunlar halkın çoğunluğu olup Taliban’dan ibaret değildir. Devlet adamlığı tartışmalı Kaddafi’yi ve Taliban’ı savunmuyorum, fakat çifte standardın boyutlarına işaret etmek istiyorum.
UCM’nin görevi soykırım ve kapsamında mütalaa edilen insanlığa karşı suçlar, saldırı ve savaş suçlarına bakmak olup 2002’de kurulmuştur. Mahkemenin özelliklerinden biri, sözleşmeyi imzalamayan bir devlette veya bu devletin vatandaşı tarafından dahi işlenmiş olsa da BM’nin görev vermesiyle yargı yetkisinin bulunmasıdır. Buna dayanarak Elbeşir hakkında tutuklama kararı çıkartılmıştır. Güvenlik Konseyi oy birliği ile Kaddafi’yi UCM’ye havale ederken Rusya ve Çin veto haklarını kullanmamış, çekimser de kalmamıştır. Belirtmek gerekir ki Konsey doğrudan Kaddafi’yi UCM kapsamındaki suçlarla mahkum etmemiştir, böyle bir yetkisi yoktur. Fakat bu konuda UCM’ye görev vermiştir.
Ermenilerin Hocalı’da Azerilere karşı uyguladığı soykırım, bütün delillere rağmen böyle bir yargılama sürecine girmemiştir. Sivil halkı katleden, çocukların kafa derilerini yüzen, hamilelerin karınlarını yaran, yığınla insanları diri diri yakan (Bu orijinal vahşetleri Taşnak çeteleri 1915 Tehcir Kararı öncesinde milyonlarca Müslümana tatbik etmiştir) vb. insanlık suçlarını işleyenler yıllardır Ermenistan’da yöneticilik yapmakta rahatlıkla batılı ülkelerde dolaşabilmektedirler. Bu canilerin vahşetlerini dünyaya duyuran ise daha çok batılı muhabirler ile insanlık duygusundan nasibi olan diğer Ermenilerdir. Çünkü vahşetin işlendiği yerlerde sağ Azeri kalmamıştı. Geçen süre zarfında daha fazla delil ve şahitler ortaya çıktığı halde bunların niçin çağdaş dünyanın ilgili mahkemelerinde yargılanmadığı, üzerinde düşünülmesi gereken konu.
UCM, kuruluşundan önce işlenen suçlara bakamaz. Bunun yerine özel mahkemeler kurulabilir. Eski Yugoslavya Savaş Suçları Mahkemesi ve Ruanda Savaş Suçları Mahkemesi gibi. Bugüne kadar Ermenistan yöneticileri hakkında Ermeni Savaş Suçları Mahkemesi’nin kurulmamış olması öncelikle batının çifte standardından kaynaklanmaktadır. Bununla beraber mesela Müslümanlara karşı katliam yapan Sırp ve Hırvat liderler yargılanmıştır. Demek ki çifte standart sorunun temel kaynağını teşkil etmemektedir.
Ermeni soykırımcılar için UCM çerçevesinde bugüne kadar özel bir mahkemenin kurulmamış olmasının sorumluları başta Azeri liderlerdir. Bundan sonra sırada Türkiye vardır. Bizlerin de bu hususta hissesine düşen bir şeyler olması lazım. Öte yandan Minsk sürecinin işlenen suçları unutturmak, hafifleştirmek, zamana yayarak zamanaşımı şartlarını oluşturmak, kısaca bu konuda hassasiyet gösterenleri uyutmak gibi bir fonksiyonunun bulunduğu görülmektedir. Ermeni katillerin yargılanmak şöyle dursun Hıristiyan dünyasında kahramanlaştırılmasında da Minsk Süreci’nin göz boyama ve propaganda faaliyetlerinin etkisi bulunmaktadır.
Kaddafi ile ilgili insanlık suçu kapsamında acilen karar veren Güvenlik Konseyi’nin benzer kararı Ermeni yöneticiler hakkında da vermesi için Azerbaycan ile birlikte Türkiye derhal harekete geçmelidir. Bu ülkeler Minsk sürecinden çekilerek uluslararası kuruluşlar nezdinde mevcut delillerle resmi başvuruları yapmalıdır. İyi programlanmış bir çıkış, kısa zamanda birçok ülkeyi ve uluslararası kamuoyunu arkasına alacaktır ki bu durumda Rusya engeli de aşılabilecektir.
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Öncevatan, 09.03.2011