SAVUNMASIZ CUMHURİYET

     SAVUNMASIZ CUMHURİYET
 
        Başbakan Erdoğan Ege Sanayici ve İşadamları Derneğindeki konuşmasında; korkunun insan hayatında da ülkelerin tarihinde de asla ve asla korunma yöntemi olmadığını,içe kapanmanın bir ülke için içten içe çürümekten başka bir şey olmadığını ifade ediyor.
        Söyleminin ilk anında  birey ya da toplumsal benliğin;adaptasyonu ve gelişiminde kaygı ve çatışmalarını yatıştırmak amacıyla  savunma gücünü ortaya çıkaran işlevine dikkat çekiyor gibidir.
        Fakat!
        *            
        Birey;totaliter devletlerin aksine liberal  devletin yapıcı asıl unsuru, dayanağı ve kaynağı  aynı zamanda başlı başına bir değer ve devletin amacı sayılıyor.
        İlkeleri manzumesinden  yükselen devletin bireyin devretmediği hak ve yetkilerini haksız saldırılara karşı koruması ve bireyin mutluluğunu sağlaması gerekiyor.
        Liberal demokratik sistem; devlet karşısında ifade, düşünce özgürlüğünden savunma hakkına kadar birey haklarını alabildiğince geniş ve saygın tutuyor.
        O nedenle hukukun üstünlüğü ilkesinin yaşamadığı yerde özgürlüğün de varolamayacağını savunuyor.
        Fakat!
        *                        
        Başbakan Ege’li işadamlarına,  “Ben İstanbul’un belediye başkanlığını yapmış bir insan olarak bu noktada demokrasi mücadelesinin içinde çırpına çırpına adeta savaşarak geldim ama şunu çok iyi biliyorum;demokrasi bir amaç değildir, demokrasi bir araçtır.Artık bakıyorsunuz ki İslam dünyası bir şey konuşuyor;’İslam ile demokrasi bir arada olabiliyormuş.Nerede bu, Türkiye’de” diyor.                      
        Devamla, ” Ve tüm sistemler, tüm yönetim şekilleri, buna din de dahil hepsi tek amaca hizmet ederler, o da insanın mutluluğudur, insanın saadetidir, insanoğlunun huzuru, refahıdır, demokrasi bunun için vardır. Ve bakın biz şu anda yeni bir şey söylüyoruz, nedir o, ‘ileri demokrasi’ diyoruz.
        *        
        Erdoğan,ABD-İsrail ve müttefiklerinin Arap İslam ülkelerini soyup-soğana çevirmek üzere  kırk yıl kullandığı  diktatörler yerine yine aynı amaçla, “İslami uyanışı” siyaset bayrağı yapan islami örgütlerin yasallaşması,
        Bu suretle ülkelerinde iktidar ya da muhalefet görevleri üstlenmeleriyle hem halklarına hem küresel piyasalara doğacak vecibeleri gereği “ehlileştirilmelerinden”, payını da çıkarıyor!
        “İleri demokrasi”den bahsederken;İslam’ın,insanların dünya ve ahiret mutluluklarını hedefleyen ilahi kaynaklı bir din,demokrasinin ise insanların kendi akıl,irade ve bilgi birikimlerine dayalı ortaya çıkardıkları bir yönetim biçimi olduğunu,
        Doğrusu İslam’ın bir din olarak kendi kulvarında, demokrasinin de bir yönetim şekli olarak kendi kulvarında değerlendirilmesi gerektiğini pas geçiyor.
        Yüce İslam dininin hem Türkiye hem tüm Arap-İslam toplumlarında siyasete sokulmasıyla yeniden Emevi darbesine maruz bırakılmasına el verirken-doğrusu,Allah’tan ben  korkuyorum!
        Bu anlamıyla ileri demokrasinin nasıl bir ucube olduğunu da anlayamıyorum…
        *
        Kuruluş ilkelerinin temelini oluşturan akıl,irade ve bilgiden yükselen Cumhuriyet Devleti; bireyin devlete devretmediği hak ve yetkilerini haksız saldırılara karşı korumak ve bireyin mutluluğunu sağlamak amacındadır.
        Atatürk bu hususa çok açık yanıt veriyor.          
        “Din bir vicdan meselesidir. Herkes vicdanının emrine uymakta serbesttir. Biz dine saygı gösteririz. Düşünüşe ve düşünceye karşı değiliz. Biz sadece din işlerini, millet ve devlet işleriyle karıştırmamaya çalışıyor, kasıt ve fiile dayanan tutucu hareketlerden sakınıyoruz.”diyor.
        *
        Düşünce aritmetiği kaosta  Başbakan Erdoğan o nedenle  elinde tuttuğu  kamu buyurma gücünü,kendine nazaran güçsüz olan bireylere karşı kullanıyor.
        Çünkü islam ve demokrasi birlikteliği; siyaseten demokrasiye,insan haklarına,çoğulculuğa hukuken de  insan haysiyetinin korunmasına,adil yargıya,ifade özgürlüğüne -asla,olanak vermez!
        Bu yüzden  ileri demokrasi derken  ülkeyi giderek demir yumrukla yönetmeye yöneliyor.
        *                 
        Bireysel dini duyarlılıkları ağır basan insan tipi yerine siyasal manada  dini anlayışları ön plana çıkaran,cemaatleşmenin ya da örgütlenmenin ötesinde partileşmiş, hedefini kendi radikal dini referanslarıyla belirleyen insan tipi ortaya çıkmıştır.
        Bu boşluktan bir diğeri faydalanıyor;bölücübaşı Abdullah Öcalan,Demokratik Özerk Kürdistan için  kavramsal,kurumsal ve ilkesel çerçeveyi koyduğu yol haritasına “Demokrasilerin Öz Savunma İlkesi”ni koyuyor.
        “Öz savunmasız varlık olmadığı gibi,doğanın en gelişmiş varlığı olan demokratik toplumlar da öz savunmasız gerçekleşmez,varlığını sürdüremez.Demokratik ulusal çözümlerde öz savunma ilkesinin gereklerini karşılamak durumundadır”diyor!
        *
        Türk devleti ve halkı;demokrasisinde bir yanda islami diğer yanda bölücü tehdit altında  ve güvenliği kaygısındadır.
        Üstelik ulus ve üniter devletin lâik demokrasisinin ne icrasından, ne yürütmesi, ne yargısı, ne üniversiteleri,ne medyası, ne de-illaki,Ordu’sundan da hay’rı kalmamış,
        Tek  çaresi sandık görünüyor -ki, aman Allah!
        Ey,Türk Halkı!

Mustafa Kemal Atatürk

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir