Soner Yalçın ve Odatv Olayı
EMRE KONGAR
Haksızlık ne kadar büyükse, bu haksızlıkları dile getirenlere karşı yapılan saldırılar da o kadar şiddetli oluyor!
Bu aslında evrensel bir kural:
İktidar sahipleri, iktidarlarını genişletmek ve derinleştirmek istediklerinde başvurdukları yöntemler tepki doğurdukça, baskılarını arttırır. Her baskı daha çok tepki doğurur.
Daha çok tepki daha çok baskıya yol açar.
Sonunda zulüm bütün topluma egemen olur!
İşte demokrasi, laiklik ve hukuk devleti, bu baskı-tepki-baskı sarmalı olmasın, yöneticiler zulüm yapmasın diye icat edilmiş kavramlardır.
***
Soner Yalçın ve Odatv olayı münferit, tekil bir olay değildir.
Tek başına ele alındığında olayın önemi ve anlamı iyice idrak edilemez.
Odatv’ni basılması, dokümanlarına el konması, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Ayhan Bozkurt’un gözaltına alınması ve ilk üçünün tutuklanması, öncesi ve sonrası olan bir sürecin bir aşaması olarak görülüyor.
İktidar sözcüleri ne yazık ki bu olayı bir “Men Dakka Dukka” anlayışı içinde, “Dün bana, bugün sana” yaklaşımı ile ele alıyor; bu yaklaşımın arkasının “Yarın yine bana” biçiminde gelmesine çanak tuttuklarını fark etmiyorlar.
Oysa bugün yapılan haksızlıklar için geçmişte yapılanların gerekçe olarak kullanılması çok yanlıştır ve gelecekteki haksızlıklara da önceden ortam hazırlar.
***
Soner Yalçın ve Odatv olayında iktidar da bazı medya mensupları da iyi bir sınav veremiyor.
Konu, ya üç yıl önce başlamış olan “Ergenekon Terör Örgütü” davasına bağlanıyor ya da “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmek” iddialarına.
Birtakım yazarlar ise Odatv’nin ya sert muhalefeti üzerinde duruyor ya da kendileri hakkında yaptığı haberleri anımsatarak “Oh olsun!” havasında “Üzülmedim” diyorlar.
Ya Soner Yalçın kişisel olarak linç ediliyor ya da Odatv.
***
Oysa olay, devam eden sürecin bir parçası olarak çok daha vahim.
Şimdi bu süreci kısaca anımsayalım:
1) Siyasal iktidar sürekli olarak yüksek yargı organlarını eleştirmeye başladı.
2) Referandum yapıldı, siyasal iktidarın HSYK’yi ve yüksek yargıyı yeniden biçimlendirme önerileri kabul edildi.
3) Siyasal iktidar HSYK’yi yeniden biçimlendirdi.
4) HSYK, referandum öncesi “Aman dokunmayın, yargılama sürecine etkide bulunmayın” denilen bazı tasarrufları gerçekleştirdi, Silivri’de görülen davalarda tahliye kararı veren yargıçların yerlerini değiştirdi.
5) Silivri’deki davalarda daha önce tahliye edilenler de dahil olmak üzere yeni kitlesel subay tutuklamaları yapıldı.
6) Odatv basıldı, belgelere el kondu, sahibi ve çalışanları gözaltına alındı.
7) Soner Yalçın, Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu tutuklandı.
8) Dört ay sonra genel seçimler yapılacak.
***
Bu süreç çevresinde Soner Yalçın ve Odatv olayı Türkiye’de hem siyasal iktidar-adalet ilişkilerini, hem siyasal iktidarın muhalif medyaya karşı tutumunu, hem iktidarın artık internet haber sitelerine de yöneldiğini, hem de belki en önemlisi, önümüzdeki genel seçimlerin güvenilirliğini gündeme getiriyor.
Ana muhalefet partisinin, medyanın büyük bir bölümünün ve meslek kuruluşlarının, yapılan baskına ve tutuklamalara karşı tepkilerini bu bağlamda görmek gerek.
Dış dünya da artık uyanmaya başlamış görünüyor:
ABD’nin yeni Büyükelçisi Ricciardone’nin Odatv baskınına ilişkin olarak, “Bir yanda özgür basın deniyor bir yanda gazeteciler gözaltına alınıyor, biz bunu anlamıyoruz” demesi önemli.
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Philip Crowley’in, Washington’daki basın toplantısında Büyükelçiye destek vererek, “Türkiye’de gazetecilere yönelik davranışlar konusundaki endişelerimizi Türk hükümetine ilettik” biçiminde konuşması belki daha da önemli.
Bu arada The Economist dergisi de olayı şöyle yorumluyor:
“Ülkenin en büyük medya holdingini dize getirmesinin ardından, hükümet, şimdi de başka muhalif sesleri hedef alıyor. Son kurban ise ordu yanlısı eğilime sahip internet haber sitesi Odatv oldu.”
***
Yazımı bitirirken, nedense aklıma, aramızdan yeni ayrılan İsmail Gülgeç’in SAKSI KAFA MEDYA GAZETECİSİ DEVEKUŞU tiplemesi geldi!
[email protected]; www.kongar.org
Bir yanıt yazın