Arap Toplumları “Denetsiz Egemenlerden” Kurtulabilir mi?

goknur akcadag <[email protected]>

2011/2/18

goknur akcadag <goknurakcadag@gmail.com> - goknur akcadag1Ortadoğu’da İnsanların otoriter rejimler altında yaşamak istemediklerini, yıllarca iktidarı tekellerinde tutan rejimlerden usandığını görmekteyiz. Fakat buna rağmen, Mısır örneğinde olduğu gibi bu kökleşmiş yapılardan kurtulmak mümkün olabilecek mi sorusu oldukça karışık bir hesap-kitap gerektiriyor. İş Tahrir meydanında özgürlük-demokrasi istemekle bitmiyor. Devrim derken, Mısırlılar ne kadar ve ne şekilde dönüşeceği bilinmeyen askeri yönetimle baş başa kalmıştır.

Mısır’da ordunun söz verdiği reformları yapana kadar geçecek süreç, Mısır devrimini başlatanların tavrını da belirleyecektir.Tunus, Kahire ve diğer ülkelerdeki Arap yönetimlerinin, ordularının halkın taleplerine vereceği cevap, ülkelerinin siyasi geleceklerini belirlemede artık çok büyük önem taşıyor. Bu anlamda Mısır’a neyin geldiği ve geleceğini anlamak vakit alacaktır.

Seçimlerin yapılması da Mısır’a demokrasinin gelmesini garantileyecek tek şey değildir. Askerlerin 6 ay olarak ilan ettiği bu süre içinde yeni anayasa da yapılacaktır. Bu anayasada laikliğin yer alıp-almayacağı, Mısır şeriatla idare edilen bir devlet olmaya devam mı edeceği de bir merak konusudur. O yüzden, Mısır’da gerçek demokrasinin yerleşmesinin kısa sürede ve kolayca olamayacağı tahmin edilebilir. Dış tepkiler, yönlendirmeler açısından bakıldığında da, bir yandan Ortadoğu İslami akımlarının demokratikleşme süreci yaşanırken, diğer yandan bu durumu hem destekleyip hem de İsrail politikaları nedeniyle çekinme ikilemi içinde hareket eden Batılıların, demokrasinin Ortadoğu’da yaratacağı iktidar değişikliklerinden çekindiklerini de gözlemlemek mümkün.

Columbia Üniversitesinden de tanıdığım İslam Tarihi uzmanı Prof.Richard Bulliet, Mısır’da askeri yapının güçlü oluşunu anlattığı  Nytimes’daki makalesinde*,  bu yolun zor ve uzun olacağına işaret etmektedir. Demokrasi Mısır’a kolayca yerleşmeyecek olsa bile özgürlükler ve daha iyi hayat talep eden kitlelerin Mısır’da taşları yerinden oynattığı açıktır. Sovyetler Birliği’nin son Devlet Başkanı Mihail Gorbaçov, Herald Tribune gazetesine verdiği röportajda söylediği gibi, “otokratik yönetimler, bunun sonsuza kadar devam edemeyeceğini anlamalılar” türünden açıklamalar, bu sıralar fazlaca tekrar edilse bile, statükonun değişimi zor olacaktır. Çünkü güçler arası dengeler ve devletlerin kendi çıkarları, kitlesel taleplerden daha fazla önemsenmektedir.

Eric Goldstein**, Tunus huzurlu bir cennet gibi görünse de, Sıradan Tunuslu, bölgesel eşitsizliklere, hayat standartlarının aşınmasına, polisin ve mahalli yetkililerin kötü muamelelerine, haraca bağlamalarına, dev yolsuzluk hikayelerine ve başkanın ahbap-çavuşlarının servetine tepkisi ile başlayan küçük bir siyasi muhalif halkasının 2000 yılı başlarında genişlemeye başladığı anlatılmaktadır.  Tunus’ta halkaya yeni katılanlar ile sokaklara inildi ve yönetim böyle devrildi. Tunus kendilerine bahşedilmiş bir mülkmüş gibi tasarrufta bulunan diktatörün kaçmasını anlatan Fehmi Hüveydi, yolsuzluğun diktatörlerin yoldaşı olduğuna dair yazısında bir örnek de Suriye’den vermektedir. Birkaç yıl önceki makalesinde Suriye başbakan yardımcısı ve dışişleri bakanı Abdülhalim Haddam Paris’e iltica ettiğinde, Şam’daki yöneticilerin Haddam’ın o zamana kadar gizledikleri göz kamaştırıcı şahsi serveti ve faaliyetleri ile ilgili bilgileri sızdırmış olduklarını anlatmaktadır. Hüveydi bunu anlatırken, diktatör yönetiminde hatalarının ve yolsuzluklarının dosyası tutulduğunu, sisteme bağlılığı devam ettiği sürece sorun olmayan yolsuzlukların sisteme karşı geldiğinde ancak ortaya çıkarıldığını, siyasi ve kişilik olarak suikasta uğratılmasının geleneksel bir yöntem olduğunu dikkat çekmektedir.

Son günlerde Tunus ve Mısır’dan sonra bölgedeki isyan hareketlerinden etkilenen Libya’nın sürgündeki muhalefet üyeleri, internetteki sosyal paylaşım siteleri aracılığıyla protestolar tertip etme girişiminde bulundular, ancak hükümet gıda fiyatlarını azaltmak suretiyle protestoları önleyici tedbirler alarak hareketi durdurmaya çalışma yoluna gitmişti.

Diktatörlerden bıkmış olanların tabandan gelen gözlerimizin önünde ve online gerçekleşen halk hareketinin, dışarıdan yönlendirme istemediği, liberal reformlar, demokrasi ve hukukun üstünlüğünü güçlendirmeyi istediği, otoriterlikten demokrasiye götürecek reformları talep ettiği açıktır. Fakat, ordunun yönetime el koymasından sonra bahşettikleri kadar kontrollü demokrasinin uygulanması olasılığı yüksektir. Dünyayı gözlemleyebilen ve talep eden “açık toplumlarla” baş etmenin zorluğunu ise ortadadır.

Denetsiz egemenlerden Açık topluma

Atinalı Perikles MÖ. 430’larda “Bir politikayı ancak birkaç kişi ortaya koyabilir, ama hepimiz onu yargılayacak yetenekteyiz” sözlerinde, açık toplumdan yana ilk düşüncelerin izlerini görmekteyiz.

Ama yaklaşık 80 yıl sonra Atinalı Platon kapalı toplumu tarif edercesine “Kimsenin aklı kendi girişkenliğiyle iş becermeye alışmamalıdır..savaşta ve barışta herkes gözünü önderine dikmeli ve sadakatla onun arkasından gitmelidir..ancak buyrulunca, kalkmalı, yürümeli, yıkanmalı, yemelidir.” Derken, herkesin kendi ruhunu bağımsız hareketten alıkoyması gerektiğini hatta hayal bile etmemesini öğütlemekteydi.

Platon aynı zamanda “önerlik ilkesi” tanımı ile doğal yöneticilerin yönetmesine, doğal kölelerin kölelik etmesine de işaret eder. “kim yönetmeli? Kimin iradesi en güçlü irade olmalı?” sorularına karşı ortaya koyduğu nitelikler, “denetsiz egemenlik teorisi” tarif etmektedir. Sınırsız ve denetsiz yönetim erki her şeye sahiptir, her istediğini yapabilir.  Soruların cevabı, “en iyiler, en yetenekliler, en bilgeler, doğuştan yöneticiler veya yönetme sanatının ustası olanlar” şeklinde olsa da tarihi süreçte, bu niteliklerin gerçeklenmesi her zaman mümkün olamamıştı yönetilenler için.

Demokrasinin eski ve yeni düşmanlarını eleştirmesinden ötürü, “Open Society and Its Enimies” adlı eseriyle Karl Popper, totaliterliği ve ona karşı süregelen savaşın önemini kavramamıza yardımcı olmuştu. Popper aynı zamanda, Demokrasinin totaliterlikle savaşmak için onun yöntemlerine öykünmeye zorlandığını, böylelikle kendisinin de totaliterleştiğini de öne sürmüştü ki, bunun gerçeklendi bir süreçte de yaşıyoruz. Karl Popper’ın Open Society”si,  Greham Wallas’ın “The Great Society”si, Lippmann’ın “The Good Society”si bazı farklılıklarıyla da olsa birbirine benzerlikler taşıyan açık toplumları tarif eder. Kendi kararlarını belli tartışmalardan sonra kendi akıllarına dayanarak aldıkları bir toplumdur. Kapalıdan açık topluma geçiş, insanlığın geçirdiği en derin devrimlerden birisidir. İlginç olan Antik Yunan’da kapalıdan açık topluma geçiş için başlatılmış olan bu büyük devrimi hala tamamlayamamış olmaktır.

Arap dünyasında ve Ortadoğu’daki değişimin ana nedeni, bütün kopukluklara rağmen Arap toplumlarının her türlü entegrasyona açık hale gelmiş olmaları, internetin dünyaya bağladığı pencereden başkalarının nasıl yaşadığının, özgürlüklerin farkına varmadır.

Artık dünyanın nasıl bir yer olduğunu öğrenmek çok daha geniş kitlelere açık bir ayrıcalık haline gelmiştir. Dünya’da ne olup bittiğinin farkında olan Tunus ve Kahire’de direniş sürecini yönlendirenler, küreselleşmenin nimetlerinden yararlananlardır. Tepki, ayda ortalama 60 dolara talim eden,  geçim sıkıntısı içindeki Mısır halkının tepkisiydi, demokrasiye özlem duyan kitlelerin 1952’den beri devam eden askeri darbe döneminden kurtulma isteğinin tepkisiydi, eğitimli, belli bir siyasi partiye ve ideolojik gruba bağlı olmayan gençlerin tepkisiydi. Başlayan hareketin ülkeyi kökten dönüştürme gücü henüz bulunmamaktadır. Demokrasi tecrübesi olmayan, asker başkanlar ve onların kurdurdukları partiler yönettiği Mısır’dan kısa sürede sivillerin yönettiği demokratik bir ülke beklemek zor.

Bu hareketin İslami bir hareket olmayışı ve ideolojisinin bulunmayışı, güçlü olmamasının nedenlerindendir. Müslüman Kardeşler’in varlığı ise zaman içinde rejim içinde belirgin hale gelecektir. Mısır devriminin, para sıkıntısı çekilmeyen Körfez ülkelerinde etkisi olamayacağı, Suriye’yi etkilemeyeceği açıktır. Genç nüfusun dinamik hareketi ve teknolojiyi kullanması, uluslar arası dikkati üzerlerine çekmiş olmaları, hareketi sürekli kılamayabilir. Mısır halk hareketinin genel nüfusa göre az oranda oluşu, sürekliliğine ve sonuçlarına umulan etkiyi yapamayacağını söyleyen Dr.Michael Kerr*, “Peki, televizyonları kapatınca ne olacak?, TV ler kapatılınca Devrim gözden kaybolacak” şeklinde katı bir yorum yapmaktadır.

Statükoya karşı bu meydan okumaların, Tunus’ta ve Mısır’da tasfiye sürecinin, dönüştürücü ve özgürleştirici sonuçların istenilen oranda gerçekleşmesi mümkün görünmemektedir. Buna rağmen, Ortadoğu’dakiler gibi dünyaya sınırlı veya kapalı tutulmaya çalışılan halkların, 21. Yüzyılın büyük değişimler sürecine uzak kalmaları, sistemin onları diğer dünyadan ayırması gittikçe daha zor olmaktadır. Son yaşananlar da bunun sonuçlarıdır.

Açık toplum haline gelmenin kaçınılmazlığı, enformasyon devrimi, global ticaret, global göçler, kitlesel medya, ailelerin dağılması gibi pek çok faktör toplumları harekete geçiren, aralarında bağlar oluşmasını sağlayan evrensel bağ artık hiç olmadığı kadar “eş zamanlı” gerçekleşmektedir. Bu nedenle Mısır’da olanlar internetin özgür bağlantısıyla toplumları harekete geçirebildi, ne olup bittiğinin bütün dünyanın anında haberdar edildiği bir değişim sürecini gözlemleyebildik. Sorun ve çözüm sadece Mısır değil, Arap dünyasının değişim seyrine girme sürecinin başlamış olmasıdır. Ortadoğu insanının “Bold New World”ünün ne olacağı her ülke için farklı ve çoklu özelliklere, müdahalelere bağlı.

*Richard Bulliet, “With or Without Mubarak, the Generals Flourish”, Nytimes, 12.2.2011

*Dr.Michael Kerr, (The Director of the King’s College London Middle East and Mediterranean Studies Department), “The Revolt in Egypt: Causes and Consequences, a Brief Review”

**Eric Goldstein, A Middle-Class Revolution, Foreign Affairs, January 18, 2011

goknur akcadag <goknurakcadag@gmail.com> - goknur akcadag1

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir