Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetindeki “Demokrasi” anlayışı ve uygulaması, bu gün Birleşmiş Milletlere üye 192 ülke içinde eminim üst sıralarda ve imrenilecek bir konumdadır.
Özgürlüğümüzü ve bağımsızlığımızı kazandığımız 1974 Barış Harekatından günümüze düşünce suçu ile suçlanan ve cezalandırılan bir birey daha olmadı ve bundan sonra olacağını da pek sanmıyorum.
KTFD’deki ve onun takipçisi olan KKTC’deki Parlamenter rejim, Barış Harekatından beri hiç aksamadan ve müdahalelere maruz kalmadan günümüze kadar geldi. Hiç aksamadan da devam edecek.
KKTC’de siyasilerin halk içindeki yeri ve konumu, birçok ülkeye kıyasla çok farklıdır. Siyasilerin statüsü, devlet yapısının ve bürokratların üstünde olmasına rağmen, halk ile Bakanların veya Milletvekillerinin arasında hiçbir barikat, baraj, engel ve uzaklık yoktur. KKTC’de bir siyasiye ulaşmak bir arkadaşa ulaşmak kadar kolaydır.
Gerçekte Kıbrıs Türk halkının düşünce tarzının, doğal yaşamının ve kültürünün bir parçası olan politikaya yönelik bu yaklaşımı, bu olanağı ve siyasete bu bakışı, sayıları yüzlerin çok üstünde olan ülkelerce kıskanılan ve imrenilen bir özelliktir.
KKTC’de siyasilerin söyledikleri ne denli önemliyse, halkın düşüncesi ve söylemleri de o denli önemlidir.
Başarılı ve süreğen bir yönetim için halkın sesine kulak vermek de politikanın ön koşuludur.
Ülke olarak bir çıkmaza doğru hızla gitmekteyiz.
Bu tempoda, bu kurallarla ve mevcut ekonomik sistemle, hiçbir önlem alınmadan devam edildiği takdirde, daha evvelki yazımda öngördüğüm gibi hazinenin boşalarak maaşları ve yatırımları ödeyemez hale gelmesi, 2011 yılının sonbaharında açık ve net olarak tüm KKTC halkı tarafından şiddetli bir şekilde hissedilecektir.
Bunu gerek bizim maliyecilerimiz, gerek bizim ekonomistlerimiz, gerekse de her zaman yanımızda olan anavatanımızın siyasileri ve bürokratları da dile getirmektedir.
KKTC halkının isteği mali batışı önleyici tedbirlerin hemen ve derhal alınmasıdır.
KKTC halkının isteği, sağıyla, soluyla, sendikalarıyla ve politikacılarıyla hep birlikte konuşularak, tartışılarak ve yapıcı önerilerle uzlaşı yolunun bulunması ve dünyanın da içinde bulunduğu bu ekonomik kriz döneminde, tüm taraflarca kabul edilebilir bir çıkış yolunun bulunmasıdır.
Artık herkes bunun acil olarak çözümlenmesi gereken bir sorun olduğu konusunda hemfikirdir.
Tarafların ağız birliği ettikleri ortak nokta, bu krizden çıkışın formülünün, sadece kamu kesiminde alınacak tedbirlerle değil, tüm sektörlerde “içinde bulundukları durumu iyileştirecek önlemlerin” alınarak bu krizden çıkılabileceği şeklindedir.
Yatırımların arttırılması ve yatırım kapılarının açılması için yatırım olanaklarının yaratılması ve kolaylaştırılması, bürokrasimizin içinde bulunduğu içler acısı, iş yapamaz ve engelleyici duruma rağmen, ne pahasına olursa olsun kaçınılmaz bir adım olarak önümüzde durmaktadır.
KKTC Meclisinde temsil edilen siyasi partilerin, bu krizden çıkış yolunun hep birlikte hareket etmek olduğuna kendilerini inandırmaları gerekmektedir.
Siyasilerimizin önce kendi aralarında bir mutabakat sağlamaları ve bir çıkış yolu tespit etmeleri, sonra da Türkiye ile masaya oturup iyi niyetli düşüncelerle bu sorunu çözmek, atılacak en doğru başlangıç adımlarından bir tanesi olacaktır.
Grevlerle, vatandaşı sıkıntıya sokan eylemlerle, mahkemeleri işlemez hale getirmekle ve benzeri hareketlerle hiçbir yere varılamayacağı kesindir. Bu tür davranışların devamı, halkın parçalanması ve birbirine düşman olmasıyla sonuçlanacaktır eninde sonunda.
Zaten kamu görevlisi olmayan vatandaşlar arasında hiç durmadan grev yapan kamu personeline karşı homurdanmalar başlamıştır. Bu hoşnutsuzluk dikkate alınmazsa, daha da sorunlu günleri yaşayacağımız kesindir.
Gün birlik olma, hoş görü ve içinde yaşamakta olduğumuz gerek ekonomik gerekse de siyasi krizden el ele kola güç birliği ile çıkabilmek başarısını göstermemizin gerektiği gündür.
Biz içimizde kendi kendimizle ve Anavatan Türkiye ile uğraşırken, dışarda KKTC’de yaşananlardan memnun olan ve bekledikleri fırsatın yaklaşmakta olduğunu düşünerek ellerini ovuşturan Rumlar ile onların ağababaları olan Avrupa Birliğini unutmamamız gerekmektedir.
Onlar zaten yıllardır bu günleri beklemekteydiler, bizleri yutmak ve tebaaları yapmak için.
Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com
14 Şubat 2011
Bir yanıt yazın