LİBERAL ORDU

        LİBERAL ORDU
        Süheyl Batum’un “Asker kağıttan kaplanmış” ifadesini sivil-demokrat bir  hukuk adamı  ve CHP’de Genel Başkan Yardımcısı konumunu aşarak  Ergenekon’cu,ulusalcı bir militan uslûbu ve kastıyla söylediği öne sürülüyor.
        Dışlanmış Ergenekon;2007’de cumhurbaşkanı seçiminde  parlamentoyu  seçime götürmeyi CHP üzerinden 367 engeliyle ve 27 Nisan e-muhtırasıyle denemiştir-ki,bu süreçte Ergenekon kadroları CHP içine sızmıştır, deniyor.
        CHP’nin durulaşmasını (!) teminen  Deniz Baykal’ın tasfiyesi ardından-şimdi;CHP’de  kimi Ergenekon kadrosunun Kemal Kılıçdaroğlu’nun başarısızlığını hedeflediğine dikkat çekiliyor!
        *
        Batum’a TCK 301.maddesine göre soruşturma açmak için Zonguldak Cumhuriyet Başsavcısı Adalet Bakanlığından izin istiyor.
        TCK 301.maddesi devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişiye 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası  öngörüyor.       
        Batum’un söylemi; gıyabında “lâik,sosyal hukuk devleti,üniter yapının korunması ve Atatürk milliyetçiliğiyle bağımsızlıkçı ulusalcı düşünce”ye de bir ders vermenin kapısını aralıyor.
         İyi bir ders vermek mi gerekiyor!
        *
         NATO’ya alınmakla organize edilen  millî anlayışta askeri damar ya da Gladio’nun; iyileştirme arayan,sosyal yapıdan kaynaklanan üstünlüğü kaldırmak isteyen,zenginliğin ve imtiyazların eşit dağılımını destekleyen sol politik hareketi tasfiye etmekte kullanıldığını hatırlamak gerekiyor.        
        Ardından Başkan Carter’ın ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı Paul Henze’den “Bizim çocuklar bu işi başardı” diye haberini aldığı,
        TSK’nın 24 Ocak kararlarının bekçisi 12 Eylül 1980 darbesini ve giderek askeri damarın ya da Gladio’nun da özelleştiğini!
        Liberalleşme uygulamalarıyla ülke kaynaklarının topluma ait tüm tarihsel ve kültürel mirası,doğal çevre talan ediliyordu.
        Eğitimde,inançlarda,kültürel yapıda insan hakları ihlalleriyle lâik kültüre darbe vuruluyor ve Kürt Sorununun büyümesine,   
        Bu karakteriyle de Türkiye’nin yetiştireceği kuşaklara uygulanan bir depolitizasyon hareketine neden olunuyordu…
        *
        Tam o sıralarda 1995’te Türkiye; Dünya Ticaret Örgütü’nün inisiyatifinde yürüttüğü Hizmet Ticareti Genel Anlaşması’nı imzalıyor.
        Anlaşma;dünyayı tek bir elden yönetmek amacında sermaye tekellerinin tek bir küresel ekonominin anayasası için uluslararası yatırım alanlarında yatırım rejimlerinin liberalleştirilmesi ve yatırımların korunmasını teminen yüksek standartlar ve etkili anlaşmazlık çözme yöntemleri  sağlamayı amaçlıyor.
        Türkiye; hukukunun “koruyucu ilkesi”ni tamamen emperyalist sermayenin özgürce dolaşımı, yatırımı ve serbest ticaretini güvence altına alacak şekilde düzenlenmesine taahhüt,
        Oluşturulan  sistemi aksatacak, zarara uğratacak her durum da cezai yaptırımları kabul ediyor!
        *
        Giderek anlaşmanın -elbette,alt birim AB’nin de, siyasi ve ekonomik kriterlerinin baskılamasıyla;
        Eğitimden sağlığa,bankalardan sigortacılığa,iletişimden enerjiye her alanda özelleştirmelerle küresel sermayenin egemenliğine girilirken,
        İnsan hakları,azınlık hakları,özgürlükler, siyasi partiler konusunda da;
        Atatürkçü düşünceden ödünlerle NATO’ya üye olmak bedelinin geri ödenmesi süreci başlıyor…
        *
        Nitekim son zamanda TSK;Kürt Sorununda ortak kimliğin dışında kültürel ikincil kimlik özelliklerinin dile getirilmesini benimsiyor.
        Ulus devlette etnik kimliği, güçlendiren bir unsur değil aksine vatandaşların bireysel özgürlük alanını,yaşam kalitesini ve ülkelerine olan sadakatlerini güçlendirici bir unsur olarak algılıyor.
        Bu algı  TSK nın onlarca yıldır PKK terör örgütüyle mücadelesinde yeni bir konsept oluşturuyor.
        Yeni konsept;”terör” ve “bölücü terör örgütü” ile mücadele kavramları arasında  ilişki ve farklılıklar üzerine inşa edilmektedir.
        Terörle mücadelede;devlet tarafından millî gücün güvenlik,ekonomi,siyasi,sosyo-kültürel,diplomatik vb. tüm unsurlar  kullanılıyor.
         *
        Ya da TSK; herkesin vicdan, dinî inanç ve kanaat özgürlüğünden hareketle ibadet, dinî ayin ve törenlerin serbest olduğuna,
        Ne ki kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim eden din eksenli cemaatlerin,devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandıramayacağı kabulüne giriyor.
        *
        TSK’nın  bölücü terör örgütünden ayırdığı terörle mücadele kapsamında;        
        İşte,TBMM çatısı altında  İmralı’lı Abdullah Öcalan’ın liderliğinde ayrılıkçı hareket;siyasetini  BDP ile sürdürüyor-ki,     
        Demokratik Özerk Kürdistan tasarımı için  Türkiye Anayasa’sından demokratik ulus,vatan ve siyaset taleplerinden yükseliyor!
        TSK’nın din eksenli cemaatlerden ayrı tuttuğu AKP ise Türkiye’yi idare ediyor!
        *
        Uluslararası anlaşmalar,angajmanlarla Türkiye’nin küresel sermayenin dümen suyunda olduğu açıktır.
        O damar ya da Gladio -şimdi,bu evrede küresel sermayenin kollayıcılığına,tetikçiliğine soyunmuş görülüyor.       
        Bu konuda NATO Savunma Koleji Ortadoğu Araştırma Programı Başkanı Pierre Razoux’un;
        “Türk ordusu artık iktidarı ele geçirmeye çalışmıyor.Bazı sınırların aşılmaması için hakemlik yapıyor” ifadesi bu konumu açıklamaya yetiyor.
      
        *
        Lâik kültür ve etnik kimlikler yaşam pratiğinde liberalleşiyor.
        Dinci ve etnik kimlik milliyetçiliği ya da dinin siyaseti etkilemesi ve ulus devlete etnik terör ;hukuk ve emniyet kuvvetlerinin denetimine geçiyor.
        Türkiye’de giderek yargı siyasallaştırılırken;
        Süheyl Batum’a bırakınız diğerlerini yeniCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu infaz uyguluyor.
        Ulusalcı düşünce dehşetle algılanıyor!
        Pekâla, Mustafa Kemal Atatürk’ün “Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür” ifadesi neyi kastediyor?
 
 
         *
        Başbakan Erdoğan bazı emniyet mensuplarını kabulde yaptığı konuşmada TSK ve Polis teşkilatına tam destek veriyor.
        “Polis statükonun bekçisi değil,değişimin öncüsü.Emniyet teşkilatımız totaliter idarenin değil,ileri demokrasinin savunucusudur”derken;
        İleri Demokrasi referandumunda “Hayır” oyuyla ben;
        Sözleri Nazım Hikmet’e ait Cem Karaca’nın eskide kalmış şarkısını söylüyorum;
        “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı’nda.
        Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında.”
 
        *
        Farkındalar…

<p>        LİBERAL ORDU
        Süheyl Batum'un "Asker kağıttan kaplanmış" ifadesini sivil-demokrat bir  hukuk adamı  ve CHP'de Genel Başkan Yardımcısı konumunu aşarak  Ergenekon'cu,ulusalcı bir militan uslûbu ve kastıyla söylediği öne sürülüyor.
        Dışlanmış Ergenekon;2007'de cumhurbaşkanı seçiminde  parlamentoyu  seçime götürmeyi CHP üzerinden 367 engeliyle ve 27 Nisan e-muhtırasıyle denemiştir-ki,bu süreçte Ergenekon kadroları CHP içine sızmıştır, deniyor.
        CHP'nin durulaşmasını (!) teminen  Deniz Baykal'ın tasfiyesi ardından-şimdi;CHP'de  kimi Ergenekon kadrosunun Kemal Kılıçdaroğlu'nun başarısızlığını hedeflediğine dikkat çekiliyor!
        *
        Batum'a TCK 301.maddesine göre soruşturma açmak için Zonguldak Cumhuriyet Başsavcısı Adalet Bakanlığından izin istiyor.
        TCK 301.maddesi devletin askeri veya emniyet teşkilatını alenen aşağılayan kişiye 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası  öngörüyor.       
        Batum'un söylemi; gıyabında "lâik,sosyal hukuk devleti,üniter yapının korunması ve Atatürk milliyetçiliğiyle bağımsızlıkçı ulusalcı düşünce"ye de bir ders vermenin kapısını aralıyor.
         İyi bir ders vermek mi gerekiyor!
        *
         NATO'ya alınmakla organize edilen  millî anlayışta askeri damar ya da Gladio'nun; iyileştirme arayan,sosyal yapıdan kaynaklanan üstünlüğü kaldırmak isteyen,zenginliğin ve imtiyazların eşit dağılımını destekleyen sol politik hareketi tasfiye etmekte kullanıldığını hatırlamak gerekiyor.        
        Ardından Başkan Carter'ın ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Danışmanı Paul Henze'den "Bizim çocuklar bu işi başardı" diye haberini aldığı,
        TSK'nın 24 Ocak kararlarının bekçisi 12 Eylül 1980 darbesini ve giderek askeri damarın ya da Gladio'nun da özelleştiğini!
        Liberalleşme uygulamalarıyla ülke kaynaklarının topluma ait tüm tarihsel ve kültürel mirası,doğal çevre talan ediliyordu.
        Eğitimde,inançlarda,kültürel yapıda insan hakları ihlalleriyle lâik kültüre darbe vuruluyor ve Kürt Sorununun büyümesine,   
        Bu karakteriyle de Türkiye'nin yetiştireceği kuşaklara uygulanan bir depolitizasyon hareketine neden olunuyordu...
        *
        Tam o sıralarda 1995'te Türkiye; Dünya Ticaret Örgütü'nün inisiyatifinde yürüttüğü Hizmet Ticareti Genel Anlaşması'nı imzalıyor.
        Anlaşma;dünyayı tek bir elden yönetmek amacında sermaye tekellerinin tek bir küresel ekonominin anayasası için uluslararası yatırım alanlarında yatırım rejimlerinin liberalleştirilmesi ve yatırımların korunmasını teminen yüksek standartlar ve etkili anlaşmazlık çözme yöntemleri  sağlamayı amaçlıyor.
        Türkiye; hukukunun "koruyucu ilkesi"ni tamamen emperyalist sermayenin özgürce dolaşımı, yatırımı ve serbest ticaretini güvence altına alacak şekilde düzenlenmesine taahhüt,
        Oluşturulan  sistemi aksatacak, zarara uğratacak her durum da cezai yaptırımları kabul ediyor!
        *
        Giderek anlaşmanın -elbette,alt birim AB'nin de, siyasi ve ekonomik kriterlerinin baskılamasıyla;
        Eğitimden sağlığa,bankalardan sigortacılığa,iletişimden enerjiye her alanda özelleştirmelerle küresel sermayenin egemenliğine girilirken,
        İnsan hakları,azınlık hakları,özgürlükler, siyasi partiler konusunda da;
        Atatürkçü düşünceden ödünlerle NATO'ya üye olmak bedelinin geri ödenmesi süreci başlıyor...
        *
        Nitekim son zamanda TSK;Kürt Sorununda ortak kimliğin dışında kültürel ikincil kimlik özelliklerinin dile getirilmesini benimsiyor.
        Ulus devlette etnik kimliği, güçlendiren bir unsur değil aksine vatandaşların bireysel özgürlük alanını,yaşam kalitesini ve ülkelerine olan sadakatlerini güçlendirici bir unsur olarak algılıyor.
        Bu algı  TSK nın onlarca yıldır PKK terör örgütüyle mücadelesinde yeni bir konsept oluşturuyor.
        Yeni konsept;"terör" ve "bölücü terör örgütü" ile mücadele kavramları arasında  ilişki ve farklılıklar üzerine inşa edilmektedir.
        Terörle mücadelede;devlet tarafından millî gücün güvenlik,ekonomi,siyasi,sosyo-kültürel,diplomatik vb. tüm unsurlar  kullanılıyor.
         *
        Ya da TSK; herkesin vicdan, dinî inanç ve kanaat özgürlüğünden hareketle ibadet, dinî ayin ve törenlerin serbest olduğuna,
        Ne ki kendilerini demokratik alanın bir oyuncusu olarak takdim eden din eksenli cemaatlerin,devletin sosyal, ekonomik, siyasi ve hukuki temel düzenini kısmen de olsa, din kurallarına dayandıramayacağı kabulüne giriyor.
        *
        TSK'nın  bölücü terör örgütünden ayırdığı terörle mücadele kapsamında;        
        İşte,TBMM çatısı altında  İmralı'lı Abdullah Öcalan'ın liderliğinde ayrılıkçı hareket;siyasetini  BDP ile sürdürüyor-ki,     
        Demokratik Özerk Kürdistan tasarımı için  Türkiye Anayasa'sından demokratik ulus,vatan ve siyaset taleplerinden yükseliyor!
        TSK'nın din eksenli cemaatlerden ayrı tuttuğu AKP ise Türkiye'yi idare ediyor!
        *
        Uluslararası anlaşmalar,angajmanlarla Türkiye'nin küresel sermayenin dümen suyunda olduğu açıktır.
        O damar ya da Gladio -şimdi,bu evrede küresel sermayenin kollayıcılığına,tetikçiliğine soyunmuş görülüyor.       
        Bu konuda NATO Savunma Koleji Ortadoğu Araştırma Programı Başkanı Pierre Razoux'un;
        "Türk ordusu artık iktidarı ele geçirmeye çalışmıyor.Bazı sınırların aşılmaması için hakemlik yapıyor" ifadesi bu konumu açıklamaya yetiyor.
      
        *
        Lâik kültür ve etnik kimlikler yaşam pratiğinde liberalleşiyor.
        Dinci ve etnik kimlik milliyetçiliği ya da dinin siyaseti etkilemesi ve ulus devlete etnik terör ;hukuk ve emniyet kuvvetlerinin denetimine geçiyor.
        Türkiye'de giderek yargı siyasallaştırılırken;
        Süheyl Batum'a bırakınız diğerlerini yeniCHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu infaz uyguluyor.
        Ulusalcı düşünce dehşetle algılanıyor!
        Pekâla, Mustafa Kemal Atatürk'ün "Bir ordunun kıymeti zabitan ve kumanda heyetinin kıymeti ile ölçülür" ifadesi neyi kastediyor?
 
 
         *
        Başbakan Erdoğan bazı emniyet mensuplarını kabulde yaptığı konuşmada TSK ve Polis teşkilatına tam destek veriyor.
        "Polis statükonun bekçisi değil,değişimin öncüsü.Emniyet teşkilatımız totaliter idarenin değil,ileri demokrasinin savunucusudur"derken;
        İleri Demokrasi referandumunda "Hayır" oyuyla ben;
        Sözleri Nazım Hikmet'e ait Cem Karaca'nın eskide kalmış şarkısını söylüyorum;
        "Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane Parkı'nda.
        Ne sen bunun farkındasın, ne polis farkında."
 
        *
        Farkındalar...</p> - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir