CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu için bugüne kadar pek çok lakap takıldı ve pek çok yakıştırmada bulunuldu. Sevenleri ve taraftarları “Gandi Kemal” derken, AKP’li Bülent Arınç’ın başını çektiği muhalifleri, “Dandi Kemal” diyerek oldukça sevimli bir yakıştırma olan “Gandi Kemal” lakabını bir anda etkisizleştiriverdiler. Merhum Ecevit’ten hareketle Sayın Kılıçdaroğlu’na “İkinci Ecevit” veya “İkinci Karaoğlan” diyenler de oldu. Hatta tıpkı hikâyedeki Dede Korkut misali, soy soylayıp, boy boylayıp adı görklü Muhammed’e salavat getirdikten sonra Ecevit’e “Kara Oğlan” lakabını veren Susuzlu (Kars) nine bile bir lakap taktı Kılıçdaroğlu’na; “Yiğit Oğlan”. Doğrusunu söylemek gerekirse; bu lakap ve yakıştırmaların hiçbirisi uymadı ve oturmadı Sayın Kılıçdaroğlu’nun üstüne. Çünkü o, gerçekte bunların hiçbirisi değildi.
Öte yandan CHP’liler, lider seçildiği parti kongresinde Sayın Kılıçdaroğlu’nun başına nereden bulunduğu ve nereden geldiği pek belli olmayan sihirli bir kasket geçirmekle Kemal Bey’in birden lider oluvereceği yanlışına düştüler. Oysa söz konusu kasket de yetmedi Sayın Kılıçdaroğlu’na. Zaten o da bunun farkında olduğu için iki adım atmadan çıkarıp attı başında fır fır dönmekte olan kasketi. Çünkü gördüğüm kadarıyla Sayın Kılıçdaroğlu, kasket giymekle CHP’ye lider olunamayacağını bilecek kadar uyanık ve bilgili birisidir. İkinci bir kurultay daha yapmasının sebebi işte bu yüzdendi.
Bana kalırsa Kemal Kılıçdaroğlu’na en uygun sıfat “Yalnız” sıfatıdır. Daha doğrusu “Yalnız Kemal” nitelendirmesi. Çünkü bana göre Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’de yalnız bir adamdır. Çevresinde onun gibi düşünen ve ona ayak uyduran hiç kimse yok gibidir. Gürsel Tekin de olmasa, adeta tek başınadır CHP’de! Dolayısıyla CHP’ye hâkim olması son derece zor gözüküyor Kemal Bey’in. Ya da en azından zaman alacak gibi. Yapılan son kongrede, parti vitrinini değiştirmesi ve “Alamaz” denilen bazı parti yöneticilerini görevden alması, liderlik yolunda atılmış çok önemli bir adımdı. Ancak görevden aldığı kişilerin yerine göreve getirdiği bazı kişiler de sorunludur Kemal Bey’in. En başta da Süheyl Batum. Zira bana göre Süheyl Batum, kendi evlerini yakmaya çalışan evin yaramaz çocuğu gibidir CHP’de. Umarım, elindeki kibrit bir an önce alınır da yaramaz oğlanın, CHP büsbütün yanmaktan kurtulmuş olur.
Liderler elbette kolay yetişmiyor. Üstelik liderlik bir Allah vergisidir. İnsanlar, çalışmakla elbette başarı elde edebilirler. Ancak liderlik, çalışmakla elde edilecek bir şey değildir. Daha doğrusu, liderlik pek çok şeyi bir arada bulundurmayı gerektirir. Çalışmak ise bu pek çok şeyden sadece birisidir.
Bu açıdan bakılınca; Sayın Kılıçdaroğlu’nda liderlik pırıltılarının olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Çünkü o, en başta oldukça mütevazı ve halkına yakın birisidir. Çevresine karşı son derece hoşgörülüdür. Bu yönüyle sağcısıyla solcusuyla geniş kitlelerin kolayca kabul edebileceği bir insan tipidir Kılıçdaroğlu. Bilgili ve kararlıdır. Oldukça çalışkandır. Cesareti de yeterlidir. Sevimlidir ve muhataplarında güven duygusu uyandırmaktadır. Aile yapısı sağlamdır. Mücadeleci ve tam bir görev adamıdır. Yerel seçimlerde, hiç yüksünmeden kışta kıyamette gidip İstanbul’da seçim çalışmaları yapması bu yüzdendir. Bu sayılanlarsa, bir liderde bulunması gereken asgari vasıflardandır.
İyi ve başarılı bir lider olabilmek için bu sayılanlar elbette olmazsa olmaz şartlardır. Ancak yeterli değildir. Başarı için, başka özellikler de gereklidir. En başta da iyi bir kadro. Yani liderin, kendisi gibi düşünen ve savunduğu davaya inanmış iyi bir kadroya da ihtiyacı vardır. Sayın Kılıçdaroğlu’na baktığımızda en önemli eksiğinin bu olduğunu görürüz. Yani kendisine ve davasına inanmış kadro yetersizliği. Özetle sadece bir Gürsel Tekin, tek başına bu konuda yeterli değildir. Dün Mustafa Kemal, Milli Mücadele’de başarılı olmuşsa ve Sayın Başbakan tam 8 yıldır hemen her seçimi kazanıyorsa bunun sebebi, kendilerine inanmış kadrolara sahip bulunmalarıdır. Kemal Kılıçdaroğlu’nun sıkıntısı ve ihtiyacı işte budur. O sebepledir ki; Kemal bey, şu anda CHP’de bir “Yalnız Adam”dır ve partisinin oy oranını yükseltmek için adeta tek başına savaş vermektedir. CHP’nin ağır topları, daha doğrusu uzun yıllardır partiyi muhalefete mahkûm eden ve milletvekilliğini adeta devlet memurluğuna çevirip, “Dört yan bostan yan gel Osman” hesabı uzun yıllardır yan gelip yatanlar, özellikle de Deniz Baykal-Önder Sav yanlıları ise, adeta pusuya yatmışlar Kemal Bey’in tökezlemesini bekliyorlar. En küçük yalpada pusudan çıkıp “İlle de Kurultay” diyeceklerini görür gibiyim ben.
Şımarık Galatasaraylı Süheyl Batum
Süheyl Batum için yukarıda dedik ki; oyuncak haline getirdiği kibritle kendi evlerini yakmaya çalışan evin yaramaz oğlanı. Gerçekten de öyledir Süheyl Batum. CHP yönetiminde görev alalı çok kısa bir zaman olmasına rağmen, yapmış olduğu bazı çıkışlar, partisine ve elbette kendisine büyük zarar vermektedir. Gazeteci Ruhat Mengi’nin hazırlayıp sunduğu “Her Açıdan” isimli program başta olmak üzere, katılmış olduğu TV programlarıyla kendisini cilalayan, daha doğrusu Bahçeşehir Üniversitesi Rektörlüğü’nden gelen cilasını bahse konu TV programlarıyla iyiden iyiye parlatan Süheyl Batum, bir anda kendisini CHP’nin vitrininde buluverdi. Ancak, yapmış olduğu fevri ve garip çıkışlar, hem partisini, hem de kendisini sıkıntıya sokmuş bulunmaktadır. Şahsen, Süheyl Batum’un, siyasette uzun süre kalacağını/kalabileceğini düşünmüyorum. Üstelik CHP’nin menfaati açısından düşündüğümüz de Süheyl Batum, en azında CHP’de uzun süre kalmamalıdır da.
Şu işe bakın ki; CHP lideri, hükümetin KKTC ile dalga geçtiği, Türkiye’de devreye soktuğu ayrılıkçı ve ayırımcı faaliyetlerin aynısını KKTC’de harekete geçirdiği bir ortamda, bu konuya kafa yoracağına ve hükümete buradan vuracağına, durmuş Süheyl Batum’un kırmış olduğu potları düzeltmekle, onun yapmış olduğu gafları onarmakla meşgul. Bir siyasi lider için, bundan daha kötüsü herhalde olamazdı.
Geçen katılmış olduğu bir TV programında (Metin Özkan-Siyaset Ötesi-Sky Türk), ailesinin Batum’dan gelmekle Batum soyadını aldıklarını ve gururla Gürcü kökenli olduğunu söyleyen, ayrıca Galatasaray Lisesi’nden mezun hasta bir Galatasaraylı olduğunu da belirten Prof. Dr. Süheyl Batum’un söylemleri, gerçekten de hoyratça ve inciticidir. Üstelik bu söylemler, partisine zarar vermektedir.
Süheyl Batum’un bu kabil söylemlerinden ilki, Ankara’da Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde katılmış olduğu bir konferansta, kendisini protesto eden öğrencilere “Faşistler” demesidir. 1970’li yıllardaki öğrencilik yıllarından kalma bir alışkanlıkla, dayatmacı yaklaşımları “Faşistlik” olarak nitelendirmiştir Süheyl Batum. Sanki tek dayatmacılar faşistlermiş gibi. Sanki komünistler dayatmacı değillermiş gibi!
Süheyl Batum’un ikinci gafı, partisinin genel kanaatinin aksine, Ergenekon sanıkları Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan’ın, Haziran/2011 seçimlerinde CHP’den milletvekili adayı gösterilmesi gerektiğine ilişkin yapmış olduğu açıklamalardır. Bu açıklama üzerine, Sayın Kılıçdaroğlu ve CHP’nin ikinci adamı Gürsel Tekin çıktılar “Yok öyle bir şey” deme gereği duydular.
Süheyl Batum bu; evin yaramaz oğlanı, hiç durur mu? Gitti bu kez de Zonguldak’ta, Türk Ordusu’na “Kâğıttan Kaplan” benzetmesi yaptı. Hem de “Şimdiye kadar neden darbe yapmadı? Neden AKP hükümetini alaşağı etmedi?” sorularına cevap olacak şekilde. Sayın Kılıçdaroğlu ve parti yönetimi, şimdilerde harıl harıl Süheyl Batum’un bu büyük ve demokrasi dışı gafını CHP üzerinde yaratmış olduğu etkiyi bertaraf etmekle meşguller. Bu sebeple, Başbakan’ın Süheyl Batum için kullandığı “Senin her tarafın anayasa profesörü olsa kaç yazar. Sen ancak yazılmış anayasayı ezberler anayasa profesörüyüm diye meydanda gezersin” sözünü fazla yabana atmamak gerekir. Çünkü anayasaya aykırı eylemlerin teşvikçisi görüntüsü veren bir anayasa profesörü de ancak bu şekilde tanımlanabilir.
TSK’ye Hakaret Eden Sadece Süheyl Batum mu?
Hayır, TSK’ye hakaret eden sadece Süheyl Batum değil. Uzun süredir her önüne gelen TSK’ye hakaret etmekte, daha doğrusu siyaset yaparken TSK’yi diline dolamaktadır. Bu noktadan bakılınca, yakın geçmişte TSK mensuplarına ilk ve en büyük hakareti yapanlardan birisi eski başbakanlardan Tansu Çiller olmuştur. Zira Tansu Çiller, muarızı ve siyasi rakibi Mesut Yılmaz’a yüklenirken “Şerefsiz Onbaşı” deyimini kullanmıştır. Bu yüzden onbaşılarca mahkemeye verilmiştir Tansu Hanım.
2000 yılına gelince bu kez Recep Tayyip Erdoğan sahne almış ve PKK ile mücadelede şehit düşen askerlerimize “KELLE”, terörist başı Apo’ya ise “SAYIN” deme bahtsızlığında bulunmuştur.14 Ocak 2000 yılında Avustralya’da SBS isimli radyoya vermiş olduğu mülakatta “Sayın Öcalan, önce almış olduğu kellelerin hesabını versin” demiştir. Yıl 2006, yer Balıkesir. Tayyip Erdoğan bu kez Başbakan olarak sahnededir. 4 Eylül 2006’da Balıkesir’de TOKİ tarafından yaptırılan 1276 konutun anahtar teslim töreninde konuşma yaptığı sırada “şehit cenazesi görmek istemiyoruz artık” diye bağıran vatandaşa,“Canım kardeşim. Bakınız askerlik herhalde yan gelip yatma yeri değil…” diye karşılık vermiştir Başbakan.
TSK mensuplarına bir başka hakareti de 2006 yılında D.Mehmet Doğan yapmıştır. Aynı zamanda Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı gibi AKP hükümetine çok yakın bir düşünce kuruluşunun başkanı olan ve bu kimliği ile AKP tarafından RTÜK üyesi de seçilen D.Mehmet Doğan, Vakit isimli gazete de Asım Yenihaber adıyla yazmış olduğu bir yazıda hiç çekinmeden “Onbaşı bile olamayacakların general olduğu ülke” tabirini kullanmıştır.
2009 yılına gelince bu sefer sahneye AKP’li Bülent Arınç çıkmış ve darbe planları yapmakla itham edilen bazı generallere saldırırken “Allah’a çok şükrediyorum ki; Türkiye bunların zamanında bir savaşa falan girmemiş, yoksa bunların savaşacak halleri yok. Bunlar askerlikten başka her şeyi yapmışlar” şeklinde laflar etmiştir.
Anlaşılacağı gibi; TSK üzerinden siyaset yapan ve bu esnada Türk Ordusu’na hakaret eden sadece CHP’li Süheyl Batum değildir. İşin özüne bakacak olursak; TSK’ya en büyüt hakaret yine AKP zamanında yapılmıştır. Bu hakaret, 4 Temmuz 2003 tarihinde Irak’ın Süleymaniye kentinde, 11 Türk askerinin başına çuval geçirilmesi hadisesidir. Ancak ortada bu örnekler var diye, Süheyl Batum’un “Kâğıttan Kaplan” benzetmesi yaparak Türk Ordusu’na yapmış olduğu hakaret görmezden gelinemez. Çünkü bu hakaret, en başta Süheyl Batum’un kendisine ve partisi CHP’ye zarar vermektedir.
Bu zararın telafisi için yapılacak en güzel hareket, bence Süheyl Batum’un uyarılması değil, partiden ihracıdır. Daha da iyisi Süheyl Batum’un parti disiplin kuruluna sevkini filan beklemeden istifa ederek, partisini ve liderini rahatlatmasıdır. CHP yönetimi, eğer bu konuya “Kelle vermeyiz” efelenmeleriyle yaklaşırsa hata yapmış olur. Çünkü Sayın Batum’un çıkışı, sadece Türk Ordusu’nu değil, bu ordunun bağrından çıktığı Türk Milleti’ni hedef almıştır. Ki; bu çıkış, her görüşten olmak üzere toplumun bütün kesimlerince hoş karşılanmamıştır. Dolayısıyla sandıkta, Süheyl Batum’un bu çıkışının da bir yansıması ve izdüşümü olacaktır diye düşünüyorum ben…
10 Şubat 2011
Ömer Sağlam