Israil Yunanistan Yakınlaşması
Prof. Dr. Ata ATUN
7 Şubat 2011
Israil yıllardır Arap ülkeleri Birliğinin kendisine, bölgedeki genişlemeci politikaları gerekçesi ile uyguladığı petrol ve doğalgaz ambargosu nedeni ile enerji konusunda hep sıkıntı içindeydi.
Şimdi İsrail, son yıllar içinde kendi kıta sahanlığı içinde bulduğu büyük miktardaki doğal gaz rezervleri nedeni ile bir parça olsun bu sıkıntılı ambargodan etkilenmeyecek konuma gelecek.
İsrail’in bu doğal gazı Avrupa’ya satmak için belirlediği strateji, gaz taşıyan boruları Yunanistan üzerinden Avrupa kıtasına bağlamak.
Belli ki Türkiye’ye, Müslüman bir ülke olarak pek bir güveni yok. Aslında bu güvensizliğinin temelinde de Türkiye ile gelecekte gerek politik gerekse de silahlı bir çatışmaya girmeyi göze alamaması yatıyor. “Bükemediğim eli öpmem ama uzak dururum” politikasını izliyor.
Yunanistan Başbakanı Yorgo Papanderu’nun İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı telefon görüşmesinden sonra Yunanistan ile İsrail arasında ortak bir Bakanlıklar Arası İşbirliği Konseyi kurulduğunu açıklaması, Atina ile Tel Aviv arasındaki yaklaşımın resmileştiğini ortaya koymakta.
Yeni başlayan bu ilişkiler, İsrail dış İşleri Bakanı Avigdor Lieberman’ın Yunanistan’a üç günlük resmi bir ziyaret yapması ve Yunanlı siyasi liderlerle görüşmesi ile daha da bir sağlamlık kazandı.
Başbakan Papandreu, güney doğu Akdeniz’de ortaya çıkan bu yeni jeopolitik oluşumun tüm parametrelerinin ele alınarak değerlendirilmesi için bir komite kurdu ve Yunanistan’ın ileri gelen bürokratlarından Kharis Pamboukis, Dimitrios Droutsas ve Tina Birbili’yi özellikle enerji konularından sorumlu kişiler olarak bu komitenin önemli pozisyonlarına getirdi.
Bu bir tesadüf değil.
Olayın çok geniş bir perspektifi ve etki sahası bulunmakta aslında.
Turizm konusundaki gelişmede, 2009 yılında Yunanistan’a giden Yahudi sayısı 100 binin altında iken, özellikle de Mavi Marmara trajedisinden sonra 2010 yılında Yunanistan’a giden Yahudi sayısında bir patlama oldu ve bu sayı 250 bine fırladı.
Yunanistan’ın bu siyasi gelişme sonrasında İsrail ile Teknolojik yaratıcılık, Yenilenebilir Enerji Kaynakları, Yunan Adaları için deniz suyundan tatlı su elde etmek teknolojisi, Verimli sulama teknikleri, Tıbbi teknoloji, Cep telefonu teknolojisi ve Atık Yönetimi ile ilgili işbirliği yapmak isteği var. Girişimlerini başlattı bile.
Tabii İsrail’in ise istediği, daha evvel Konya ovası üzerinde yaptığı savaş pilotu uçuş eğitimlerini, Türkiye ile arası bozulduktan sonra Ege Denizi üzerinde yapabilmek. İsrail’in hava sahası çok küçük olduğundan bu eğitimleri açık bir bölge üzerinde yapmak zorunluluğu var.
İsrail aynı zamanda Yunanistan’ın Hava ve Kara kuvvetlerini silahlandırma programında yer almak ve Yunanistan’a Askeri malzeme üreten fabrika ihracatı yapmak arzusunda.
Lieberman’ın Papandereu’ya yaptığı teklifin içinde Amerika’daki Yunan ve Yahudi lobilerinin müşterek faaliyetlerde bulunması da var.
En önemli ve basına hiç yansımayan gelişme ise Yunanistan’ın Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’ni de bu oluşumun içinde katarak İsrail ile Münhasır Ekonomik Bölgelerini birleştirerek, Orta ve Doğu Akdeniz bölgesi içinde, Adriyatik Denizinden başlayıp Doğu Akdeniz’in en sonu ucu olan İsrail sahillerine kadar uzanan bir bölge oluşturulması girişimi.
Böylesi bir bölge üzerinde söz sahibi olmak hem Yunanistan’ın hem de İsrail’in çok işine geliyor.
Buradaki hedef Türkiye’nin 1958 II. Dünya Deniz Hukuku Konferansı kararlarına göre Doğu Akdeniz’de ilan ettiği, Girit’ten başlayıp İsrail’e kadar uzanan Münhasır Ekonomik Bölgesine, 1982 III. Deniz Hukuku Konferansı kararları uyarınca tecavüz etmek ve el koymak.
Türkiye Cumhuriyeti ile KKTC hemen ve derhal Münhasır Ekonomik Bölge İşbirliği Anlaşması yapmak ve KKTC’nin de bu işbirliği uyarınca TPAO’yu kendi Münhasır Ekonomik Bölgesinde her tür araştırmayı yapmaya yetkili şirket olarak ilan etmesi gerekmektedir.
Aksi takdirde ve gecikilmesi durumunda bu haklarımızı kaybetmek aşamasına gelinecektir.