FAŞİST DEMOKRASİ KABUL EDİLEMEZ
“Yoksulluk-Yolsuzluk” sloganıyla yüklenmiş yüzbinlerce Kahireli Tharir Meydanında diktatörünü dinliyor.
Hüsnü Mübarek halkın isyanı ve uluslararası baskıyla tamamen köşeye sıkışmıştır.
Ülkeyi terk etmesi yönünde çağrılara rağmen “Mısır benim vatanım.Mısır’da öleceğim.” diyor.
Cumhurbaşkanlığına aday olmayacağı Eylül’e kadar barışçıl bir iktidar değişikliği sağlanacağını ilan ediyor.
Nafile! ABD Kahire Büyükelçisi Margaret Scobey’in Mısır’da demokratik geçiş beklediklerini açıklaması ardından;
Sırayı -mesela, çağın ileri demokrasi havarisi Başbakan Erdoğan alıyor;
Erdoğan’ın,”Demokrasi uygulamasının çok kısa sürede başlaması sürecine girilmesi gerekir” açıklamasını,
Tüm muhalif gruplar adına konuşan ve “canını kurtarmak istiyorsan ülkeden kaç” diyen Muhammed El Baradey takip ediyor.
*
Mısır’ın “Yoksulluk-Yolsuzluk” sloganlarıyla öfkesi büyürken demokratikleştirilme süreci yürüyor.
Bu kez Beyaz Saray sözcüsü Robert Gibss,ABD’nin sokaktaki Mısırlılarla hükümet yetkilileri arasında bir seçim yapmadığını, taraf tutmadığını bildiriyor.
Gibbs, Mısır’da nizami bir geçişin, değişim ve özgürlüklerin artması anlamına geldiğini,liderliğin el değiştirmesine karar verecek olanın ABD olmadığını sözlerine ekliyor!
Nitekim Kahire Tharir Meydanında beklenen oluyor;protestocular ile Mübarek yandaşları arasında çatışmalar çıkıyor.
Ordu birlikleri; çatışan iki blok arasında ve beklemektedir.
“Yoksulluk-Yolsuzluk” yanında ” Asayiş”;Mısır’ın geleceğini belirleyen en önemli üçüncü unsur oluyor…
*
Mısır’da demokratikleşme sürecinin planlanmış ve usulunce tıkır-tıkır işlediği görülüyor.
Demokratikleşme sürecinde gerekli algının olgunlaşmasını teminen,
Ya da sokakta ortaya çıkarılmış olan enerjinin hedefinde uygun yönetilmesi için muhalif güç merkezi olarak Mübarek yandaşları devreye girmiştir.
Onlar kapışadursun-işte, Ordu; iki güç merkezinin ortasında sinyal bekliyor!
Demokratikleşmenin halkın yeterli kıvama geldiği anlaşıldığında sokak hareketinin ardında olan ve bugüne kadar silahla ya da yasakçılıkla mücadele edilen,
Başta Müslüman Kardeşler Örgütü siyasetinin-elbette bir süre içinde, ordunun iradesiyle yasalaştırılması ve Mısır’da sisteme katılarak yürütüleceği anlaşılıyor.
Müslüman Kardeşler Örgütünün başına örülen “Yoksulluk-Yolsuzluk-Asayiş” sorunlarıyla hemhal olacağı,
Bu suretle aykırılıkları,tehditleri ve korkusu ehlileştirilirken,
Sözde demokratikleştirilen Mısır’ın; Emperyalizm karşısında hep debeleneceği de açıkça görülüyor.
*
İslam ülkelerinin Müslüman Kardeşler örgütüyle önemli bir dehşeti demokratikleşmeyle kuşatılmıştır.
Eh,özellikle İsrail -üstelik,başarmıştır;Kahire’deki gelişmelere derin bir -Ohh!,çekiyor…
*
Bir süre önce Türkiye’nin de benzer bir demokratik süreçten geçtiği hatırlanmalıdır.
Ağır bir ekonomik krizde halkın “Yoksulluk-Yolsuzluk” la inletildiği süreçte, asla cumhuriyetin nitelikleri esaslarında hem fikir olmayan AKP ve siyaset anlayışı,
Kazandığı seçim ardından aykırılıkları,tehditleri ve yarattığı korkunun ehlileştirilmesi için yasallaştırılıyor.
Aykırılıkları törpülenmiş siyasetinden “yoksulluğun,yolsuzluğun” giderilmesi ve halkın refah ve gönençle yaşatılması umud ediliyor!
*
Başbakan Erdoğan grubunda son konuşmasında, Mısır’da gelişmelerden hareketle siyasetini ve yarının Türkiye’si için iddiasını açıklıyor.
Konuşması bir bıçak gibi Türk Milletini ayırmaktadır:
“Demokrasiden radikalizmin çıkacağına inanmıyoruz. Çünkü milletin ortak aklı,mahşeri vicdanı yanlış yapmaz,yanlışa yönelmez” derken,
Ardından “O cumhuriyet yürüyüşlerini düzenleyen,orduyu göreve davet eden,bir kısım entellektüel geçinenlere benim milletim dur bakalım dedi,egemenlik kayıtsız şartsız milletindir dedi” diyor.
Anayasal cumhuriyetin niteliklerini korumak bilinci ve kaygısında halkın bir kısmının karşısına milletin aklı,mahşeri vicdanı goygoyuyla temin ettiği diğer kısmını koyuyor.
İnandığı dinci felsefeyi o tabanda pekiştiriyor.
Demokrasiden radikalizmini çıkarıyor!
*
Gerçekten BOP Eşbaşkanı ve Başbakan Erdoğan’ın hedefinin; seçimle birlikte tek başına anayasa yapmak ve yürürlüğe koymak,
Başkanlık sistemini yapılandırarak,
Türkiye’yi ekonomik,siyasi ve kültürel olarak ılımlı islam devletine dönüştürmek olduğu biliniyor.
O nedenle Ulusal Bağımsızlık Savaşıyla “ulus”,lâik demokrasiyle “birey” olmak vasfında Türk Halkını;
Yönetsel müthiş bir “yolsuzluk” becerisiyle “yoksulluğa” ittiği diğer yarısından ayırıyor.
Ayırdıkları üzerinde yönetim sağlayabilmek üzere-çaresiz,faşizme doğru yol alıyor.
Hayret! İnandığı hilafına demokrasi radikalizm çıkarıyor; Faşist Demokrasi doğuyor.
*
Türkiye ya da Mısır’da demokratikleşmenin yolunun dinci siyasetlerin yasallaşması ve sisteme katılmasıyla sağlanacağı inancında olanlar yanılıyor.
Çünkü bakınız Mustafa Kemal;”Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, sâf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.
Baylar ve ey millet! İyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz. En doğru ve en hakikî tarikat, medeniyet tarikatıdır.”diyor.
*
Uygun ortamında Türkiye’nin demokratikleştirilmesi hilesiyle başlayan,
Bugün yine uygun ortamları nedenleriyle Mısır,Tunus gibi ülkelerin demokratikleştirilmesi sürecinde;
Dinci siyaset belirleyicidir.
İslam ülkeleri medeniyet tarikatından uzaklaştıkça;Emperyalizm medeniyetin sahibi oluyor.
Sahibi reddetmek ya da “insan olmak” için faşist demokrasiye geçit vermemek gerekiyor…
Bir yanıt yazın