Unlu Turkiyeli uzman Mehmet Perinçek`in novosti.az sitesine ozel aciklamasi
Gulnara Inanc,
www.ethnoglobus.com Online informasyon ve arasdirma merkezinin direktoru, www.turkishforum.co.uk sitesinin rus bolumunun editoru
1.Ermenisten’ın ABD ve Rusya’yla ikili ilişkilerindeki spekülatif tavrını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mehmet Perinçek: Rusya-Ermenistan ilişkilerinin eskisi gibi iyi olduğunu söylemek mümkün değil. Sarkisyan’ın ABD eğilimli politikasının Moskova’da çok da iyi karşılandığını söyleyemeyiz. Zaten bahsi geçen S-300 füzelerinin ta 1990’ların sonunda Ermenistan’a yerleştirildiği açıklandı. Yeni bir satış söz konusu değil. Ancak S-300 füzeleriyle ilgili Ermenistan tarafından yapılan açıklamanın, Moskova’nın Azerbaycan’a 300 milyon dolarlık iki S-300 silah sistemi satacağı yolundaki haberler üzerine yapılması dikkat çekici.
Bugün Rusya-Ermenistan ilişkilerini belirleyen temel faktör, Ermenistan-Azerbaycan ilişkileri değil, Ermenistan ve ABD arasındaki ilişkilerdir. Washington, Güney Kafkasya’da Rusya’nın hâkimiyetini kırmak için Ermenistan’ı Moskova’dan koparıp kendisine bağlamak istiyor. Bu temelde ABD, bir taraftan Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasını ileri sürerken; diğer taraftan Karabağ konusunda gizli kapılar ardında işler çeviriyor.
Moskova, bu durumu fark ettiğinden Ermenistan’ı ABD’ye kaptırmamaya çalışıyor. Bu, Rusya’nın dış politikasına iki türlü yansıyor: Rusya, esas olarak Ermenistan’daki askeri gücünü ve üslerini korumaya çalışıyor. Bunu Ermenistan üzerindeki etkisinin garantisi olarak görüyor. Diğer taraftan da Azerbaycan’la ilişkilerini geliştirerek Ermenistan’ı hizaya getirmeye çabalıyor. Bu bakımdan Rus-Ermeni askeri ilişkileri, Azerbaycan’a karşı bir girişim olarak değil, ABD’ye karşı Moskova’nın bir atağı olarak algılanmalıdır.
Rusya, büyük bir devlettir ve Ermenistan’ın çıkarları temelinde bir dış politika belirlemez. Yani Ermenistan için Azerbaycan’ı ve hatta Türkiye’yi karşısına asla almaz. Moskova sokaklarında aklı başında kime sorarsanız “Ermenistan mı Türkiye ve Azerbaycan mı” diye vereceği cevap bellidir. Hele Türk-Rus ve Azeri-Rus ilişkilerinin geliştiği, Rus-Ermeni ilişkilerinin sallandığı bu dönemde.
2. Azerbaycan tarafı Ermeniler tarafından işgal edilmiş Azeri topraklarının her geçen gün askeri yollarla kurtarılması konusunda daha ısrarcı oluyor… Açık ki, Azerbaycan’ın askeri potansiyelinin güçlenmesi, uluslararası toplumun eşdeğer tepkisini beraberinde getireceği ümidini artırıyor.
Mehmet Perinçek: Astana zirvesinden de bir sonuç çıkmamıştır, zaten şu verili koşullarda çıkmasını beklemek hayalcilik olacaktır. Karabağ güçle işgal edilmiştir ve geri almak ancak güçle olacaktır. Buradaki güçten kastım illaki savaş olarak algılanmamalıdır ama içinde de barındırmaktadır. Ermenistan’ı zorlayacak gerekli uluslararası ittifaklar manzumesi oluşturulduğu takdirde silahlı güce başvurmadan mesele çözülebilir. Her iki seçenekte de bölge ülkelerini kendi tarafına çekmek ve bu gücü Ermenistan’a karşı kullanmak zorunludur. Tabi burada Türkiye’ye büyük görev düşmektedir. Azerbaycan’ı Karabağ sorununda içine düştüğü yalnızlıktan kurtaracak formül, defalarca altını çizdiğim Batı Asya Topluluğu’dur.
Bölgeye yabancı müdahaleleri ve terörü önlemek, bölge ülkelerinin toprak bütünlüğünü savunmak, güvenliğini ve kalkınmasını sağlamak ve barışı korumak için, Türkiye, Suriye, İran, Irak, Azerbaycan ve KKTC bölge ittifakı gerçekleştirmelidir. Batı’nın bölgeye müdahalesini engelleyecek bu Topluluk, Rusya’yı da yanına alacaktır.
Böyle bir birlik savaşı da engeller ve Ermenistan’ın yeni maceralara kalkışmasını da durdurur. Sarkisyan’ın Karabağ’ı tanımak konusundaki son çıkışı dikkat çekicidir. Buna paralel olarak Ermenistan silahlı kuvvetlerini gözden geçirmekte ve yeniden yapılandırma çalışmasına girmektedir. Ermenistan Savunma Bakanlığı hareketli bir dönem yaşamaktadır. Bazı Ermeni uzmanlar tarafından bu hareketlilik, 2. Karabağ Savaşı’nın ön hazırlığı olarak değerlendirilmektedir. Bölgede petrolün ve iletişim yollarının güvenliği sağlandığı takdirde Ermenistan devleti içinde Ermenistan’ın silah kullanımına başvurmasına Batı’nın yeşil ışık yakabileceğini düşünenler vardır. Rusya, kesinlikle bu saldırgan tavra destek olmayacak, hatta karşısında duracaktır. Türkiye ve Azerbaycan bu gelişmeleri, yukarıdaki uluslararası ittifakları kurmak için değerlendirebilir.
3. Diğer taraftan ABD Kongresi Temsilciler Meclisi’nde “Ermeni soykırımının” tanınması konusu tekrardan gündeme getirildi. Acaba Ermeni lobisi, dikkatleri Dağlık Karabağ sorununun olası askeri çözümünden dikkatleri başka yere mi çekmek istiyor?
Mehmet Perinçek: Amerika’da sıkça gündeme gelen Ermeni soykırımı iddiaları, Ermenistan’dan veya Ermeni diasporasından çok ABD’nin Türkiye’ye yönelik politikalarından kaynaklanmaktadır. Türkiye’yi suçlu ilan etmek için yürütülen “Ermeni soykırımı” kampanyası, Atlantik’in öte yakasında başlatılmıştır ve sürdürülmektedir. 2000 yılı Ekim ayında ABD Temsilciler Meclisi Genel Kurulu gündemine gelen “Ermeni Soykırımı’na İlişkin ABD Kayıtlarının Teyidi Kararı” ve son olarak Temsilciler Meclisi’nin Dış İlişkiler Komitesi’nde kabul edilen tasarı, ABD eyaletlerinde ve NATO ülkeleri parlamentolarında kabul edilen Ermeni Soykırımı kanun ve kararlarına örnek oluşturmuştur.
Bu karar ve kanunların hedefinde açık olarak Türkiye’nin ulusal devleti bulunmaktadır. ABD tasarısının 1. maddesinde soykırımın 1915-23 yılları arasında gerekleştirildiği ifade edilerek Türkiye’nin Kurtuluş Savaşı “insanlık suçu”, Atatürk ise “soykırım suçlusu” ilan edilmektedir. Bir taraftan da Anadolu’nun işgali aklanmaktadır. Bu şekilde Türk ulusal devletinin bir soykırımla kurulduğu karar altına alınırken Türkiye Cumhuriyeti’nin temelleri dinamitlenmektedir. Tasarının 19. maddesinde atıf yapılarak Sevr Antlaşması’nın uluslararası hukukun tepesine oturtulması bu bakımdan anlam taşımaktadır.
Batı yönetimleri ve kamuoyu tarafından son zamanlarda dünya gündemine yerleştirilen sözde soykırım iddialarının, diğer tehditlerden bağımsız olmadığı da açıktır. Özellikle ABD’nin BOP çerçevesindeki “Büyük Kürdistan” planlarından. Kukla devletin Kuzeye, yani Türkiye’ye doğru genişletilmesinde, bölücü terörün ve bölgede girişilecek provokasyonların yoğun olarak devreye sokulacağını herkes hesaba katıyor. Buna karşılık Türkiye’nin toprak bütünlüğü adına alacağı meşru müdafaaya dayalı tedbirler, Batı kamuoyu tarafından Ermeni soykırımına atıf yapılarak “barbar Türklerin” yeni bir “insanlık suçu” olarak lanse edilecektir. Bundan bir önceki Ermenistan hükümetinin dışişleri bakanı, “Türklerin yeni bir soykırım yapmasından çekiniyoruz” sözlerini laf olsun diye söylememiştir.
Dolayısıyla sorunun, basit bir Ermenistan veya Ermeni sorunu olmadığı açıktır. 1915 yılında psikolojik savaş amacıyla imal edilen bir malzeme, stratejik amaçlar için ısıtılıp tekrar piyasaya sürülmüştür. İsveç parlamentosu, bunu ayrıca “Süryani, Keldani, Rum Pontus vs. (vs. ifadesi İsveç parlamentosunun kararına aittir) soykırımlarıyla” da süslemiştir. Bu şeklide kritik bir zamanda Türkiye’yi bölmenin ve müdahale etmenin siyasi, hukuki, sosyal ve psikolojik zemini döşenmektedir.
Ancak ABD tasarısının 30. maddesi (2000 yılındaki tasarıda da mevcuttu) belki de asıl niyeti belli eden en kritik noktadır:
“Ermeni Soykırımı’nın uluslararası alanda tanınmış ve kabul edilmiş olmasına karşın hem yerel hem de uluslararası yetkililerin, Ermeni Soykırımı sorumlularını cezalandıramamış olması, benzer soykırımların yaşanmasının ve ileride de yaşanabilecek olmasının bir sebebidir. Bu karar, ileride meydana gelebilecek soykırımların engellenmesine yardımcı olacaktır.”
Türkiye’yi bölme koşullarına hazırlık olarak, Türk Ordusu soykırım suçlamalarıyla şimdiden etkisiz hale getirilmek istenmektedir. Türk komutanlarının vatanın bütünlüğünü savunma iradeleri, “soykırım” suçlaması üzerinden yürütülen psikolojik savaşla zayıflatılmak hedeflenmektedir. Türk ordusunun komutanlarına, “direnirseniz sonunuz Talat Paşa gibi olur” denmekte, “Ergenekon’dan yargılanmakla kalmazınız, kendinizi La Haye’de bulursunuz mesajı” verilmektedir.
4. AGİT’in Astana Zirvesi’nden sonra Ermenistan Devlet Başkanı Sarkisyan, Karabağ’ın Ermenisten tarafından tanınabileceğine dair ilk defa açıklama yaptı. Bu meselede Erivan, Dağlık Karabağ’ı Güney Osetya ve Abhazya’dan farklı olarak her zaman Azerbaycan’ın ayrılmaz bir parçası olarak gören Rusya’yı hesaba katamaz. Erivan, Karabağ politikasında hangi değişikliklere ihtiyaç duyuyor?
Mehmet Perinçek: Moskova’nın bölgesel gelişmeleri değerlendirirken ve buna bağlı politikalarını belirlerken temel aldığı kıstas Amerika’nın inisiyatifini geliştirip geliştirmediğidir. Doğrudur; Rusya, Abhazya ve Kuzey Osetya’yı tanımıştır. Çünkü bu hamlesiyle ABD’nin bölgedeki inisiyatifini kırmıştır. Ancak Dağlık Karabağ meselesinde durum farklıdır ve hatta tam tersidir. Yani Dağlık Karabağ’ın bağımsızlığının tanınması ABD’nin bölgedeki planlarına hizmet edecektir. Washington, son dönemde Karabağ meselesinde gizli kapılar ardında çalışmalar yapmaktadır. Karabağ’ın tanınması karşılığında Ermenistan’ı Rusya’dan koparmayı hesaplamaktadır. Rusya ise Karabağ sorununda statükonun korunmasından yanadır. Ama Ermenistan’ın ABD’yle Karabağ konusundaki pazarlıkları, Rusya’yı daha fazla Azerbaycan’dan yana bir tavır almasına yol açabilir.
Bu bakımdan Ermenistan için de en doğru olan ABD planlarında rol almamaktır. ABD’nin piyonluğunu yapmanın yol açtığı olumsuz durum açısından en iyi örnek Gürcistan’dır. Amerika’nın ipiyle kuyuya inilmez. Amerika’nın bölgede koçbaşı misyonunu üstlenmek, bölge barışının ve istikrarının bozulmasında sorumluluğu almaktır. Bölgede hiçbir halk bundan fayda sağlamayacaktır, özellikle de Ermeniler. Ermenistan’ın yapması gereken işgal ettiği topraklardan çekilmektir.
6. Moskova’nın Ermenistan’a karşı tavrından (Ermenistan iktidarının yasadışı ilişkilerinin açıklanması, Ermenistan’ın toprağı olmadığından Rusya’nın Karabağ’daki askeri bir harekata katılmayacağı fikrinin yükselmesi gibi) Moskova’nın yöneliminin değiştiği anlaşılıyor.
Mehmet Perinçek: Doğrudur, yukarıda da ifade ettiğim gibi Moskova’nın Erivan’la arası açılırken, Ankara ve Bakü’yle yakınlaşmaktadır. Çünkü Erivan’ın Washington’la flörtü Kremlin’i rahatsız etmektedir. Rusya Dışişleri Bakanlığı’nın Dağlık Karabağ’daki sözde seçimler öncesi verdiği sert tepki de bunun bir göstergesidir.
Bu projenin bir ayağı da Ermenistan’da Rusya düşmanlığı yaratma üzerinedir. Özellikle son birkaç senedir Rusya, Ermeni siyaset ve bilim çevreleri tarafından “soykırımın suç ortağı” ilan edilmiştir. Bu çevreler, “Ermeni soykırımında” Rusya’nın Türkiye’yle eşit sorumluluğa sahip olduğunu vurguluyor, bu temelde kitaplar, yayınlar çıkarıyor, toplantılar düzenliyor. Bu konuda Rusya, artık Türkiye gibi doğrudan hedef alınmak istenmektedir. Özellikle Batı’da yaşayan Ermeni siyaset ve bilim çevrelerinde bu tezler işlenirken, bizzat Rusya Ermenileri arasında da bunun yoğun propagandası yapılmaktadır. İki örnekle yetinelim.
Rusya’daki en büyük Ermeni kuruluşu olan Rusya Ermeni Birliği, Uluslararası Hukuk Profesörü Y. G. Barsegov başkanlığında bir heyete 2 ciltten oluşan “Ermeni Soykırımı” başlıklı bir kitap hazırlatır. 2003 yılında basılan eserin birinci cildi, Türkiye’yi hedef alırken; kitabın ikinci cildinin ana başlığı “Türkiye’nin Sorumluluğu ve Dünya Toplumunun Yükümlülükleri”dir. İkinci cildin birinci bölümü ise “Ermeni Soykırımı’nın Suç Ortakları, Destekçileri ve Hamileri” başlığını taşımaktadır. 633 sayfalık bu bölüm tamamen Sovyet Rusya’yı hedef almakta ve Sovyet devleti ve önderleri açık olarak soykırım suçlusu ilan edilmektedir. 633 sayfa boyunca Sovyet Rusya’nın Ermeni meselesinde Türkiye’yi desteklediğini gösteren belgelere yer verilmiştir. Tabi Ermenileri kışkırtan Batı emperyalizmine yönelik tek satır yoktur. Tam tersine bu cildin ikinci bölümü Batı parlamentolarında alınan kararlara, karar tasarılarına vb. ayrılmıştır.
Ermenilerin bu temeldeki başka bir çıkışı da 21 Nisan 2006 tarihinde Erivan’da düzenlenen basın toplantısıyla gerçekleşti. Tarihçi Rafael Ambartsumyan, iddiaları daha da ileri götürerek Ermeni soykırımını Türklerle Rusların eşit derecede birlikte örgütlediklerini belirtti. Ambartsumyan, geçmiş iddialara ek olarak sadece Sovyet Rusya’yı değil, Çarlık Rusyası’nı da sorumlu tuttu. Ermeni bilim adamı, toplantıda sözlerini şöyle bitirmişti: “Sonuç olarak baktığımızda Rus devleti tarafından tasfiye edilmemiş ya da eziyet edilmemiş bir tane bile büyük Ermeni sanatçısı, yazarı bulamazsınız.” Ambartsumyan’ın basın toplantısında da Batı’nın Ermeni Meselesi’nde oynadığı role değinen tek cümle yoktur.
7. Ermenistan’ın iç siyasi durumuna iç ve dış etkilerin payı nedir? Ermenistan’da iktidarın değişmesi Erivan’ın Karabağ meselesine tavrını değiştirmemektedir.
Mehmet Perinçek: Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan, Karabağ’ı işgal etmiş ve Dağlık Karabağ’ı Ermenistan’a bağlama girişiminde bulunmuş ayrılıkçıların liderlerinden biridir. Ermenistan’ın Karabağ politikasının değişmemesinin nedenlerinden biri de Karabağ’ı işgal etmiş liderlerinin 13 seneden beri ülkede iktidarda olmasıdır. Aslında onlar iktidarda olmalarını Karabağ’ın işgaline borçludurlar.
Sarkisyan’ı iktidara getiren de Koçaryan’ın kendisidir. Koçaryan, baskılarıyla onu kontrol altında tutmakta ve Karabağ milliyetçilisi çizgisinden çıkmasını engellemektedir. Karabağ milliyetçiliği, günümüz Ermenistan’ının en temel Taşnak fikri olmaktadır.
Ermenistan yönetimi, bu Taşnak fikri temelinde birçok aldatmacaya başvurmaktadır. Bunun başında Karabağ’da referandum yapılması önerisidir. Karabağ, Azeri nüfustan arındırılmış, Ermeni olmayan tek bir unsur bırakılmamıştır. Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ özerk bölgesi dışında kalan 7 ilini işgal etmiş olan Ermenistan, şimdi işgal ettikleri toprakları boşaltmadan Dağlık Karabağ’ın “bağımsızlığını tescil etmek amacıyla” Azerbaycan’ı kendi topraklarının bir parçasında referandum yapmaya zorlamaktadır. Başka bir deyişle, işgali meşrulaştırmak istemektedir.
Diğer taraftan Amerika, Karabağ çevresindeki işgal ettiği bölgelerden çekilmesi karşılığında Karabağ’ın bağımsızlığının tanınması konusunda Ermenilerle pazarlık yapmaktadır. Hillary Clinton’un son Ermenistan ziyaretinde bu konu masaya yatırılmıştır. ABD, bu durumu farklı yansıtarak Azerbaycan’ı da kandırmaya çalışmaktadır. Amaç, sanki Karabağ sorununu çözümünde rol alıyormuş gibi gözükerek Güney Kafkasya’da ağırlığını koymaktır. Bu şekilde Rusya’nın etkisi kırılmak istenmektedir.
Bütün bu entrikalar, Ermenistan halkının başına patlamaktadır. Ermenistan yönetimi, halkın ağzına sunduğu elma şekeriyle, Türkiye ve Azerbaycan düşmanlığıyla; bu insanların yoksulluğunu, çektikleri acılarını unutturmaya çalışıyor. Ermenistan, işgal ettiği topraklardan çekilse Türkiye-Ermenistan sınırı da açılacak, Ermeni halkı da ekonomik açıdan bir ölçüde rahatlayacaktır. Ancak Ermenistan yönetimi, halkını boş vaatlerle oyalamaktadır. Türklerle, Azerilerle arasını açtığı gibi şimdi Ruslarla da ilişkilerini bozmaktadır.
Eğer Azerbaycan, diğer bölgesel güçlerin çıkarlarını da hesaba katarak bir askeri operasyon gerçekleştirirse bu jeopolitik durumu daha da olumsuz hale getirmeyecektir. Burada 2008’deki Güney Osetya savaşı önemli bir örnek. Bu savaştan sonra Gürcistan, Rusya’nın bölgesel etkisini görmezden gelerek Abhazya’yı ve Güney Osetya’yı kaybetti. Ama görmek gerekir ki bölgedeki durumu daha da kritik hale getirecek bir gelişme yaşanmadı.
Moskova’nın şu anki durumda askeri bir müdahaleye sıcak bakmadığını söyleyebiliriz. Kendisinin arabulucu olduğu bir meselede silahlı bir çatışmanın ya da savaşın çıkmasının prestijini sarsabileceğini düşünüyor. Diğer taraftan da çıkacak bir savaşla Washington’un etki alanının genişleyeceğinden korkuyor. Bu bakımdan bölge ülkelerinin inisiyatif geliştirmesi önemli. ABD saf dışı bırakılır ve Türkiye’yle İran da meselenin çözümüne katılırsa Ermenistan’ın işgalci politikası tecrit olur.
Bir yanıt yazın