Diyanet’ten Sahte Hadis Projesi ve Uydurma Hadisleri Sahihleştirme Operasyonu-I
Konuya yabancı olan okuyucularımız için kısa ve basit bir tanım yapmak gerekirse; Hz. Peygamber’in söz ve davranışlarına dair nakillere “Hadis” denilmektedir. Konunun uzmanları, hadisleri çeşitli yönlerden ele alarak onları farklı gruplara ayırmaktadırlar. Hadisler en başta “Sahih Hadisler” ve “Uydurma Hadisler” şeklinde iki ana gruba ayrılırlar. Sahih Hadisler, isminden de anlaşılacağı gibi, Hz. Peygamber’e ait oldukları konusunda şüphe duyulmayan hadislerdir. Bu gruba giren hadislerin en önemli yanı, İslam adına hüküm çıkarma konusunda delil olarak kullanılmalarıdır. Hüküm çıkarma konusunda, delil olarak Kur’an ayetlerinden sonra ikinci sırada kabul edildiği için Müslümanlar için hayati derecede önemi haizdirler. Bunların sahihlik bakımından en güçlü ve su götürmez olanlarına da Mütevatir Hadis adı verilir ki; bunun anlamı Hz. Peygamber’den itibaren hadisi nakleden ve râvî adı verilen kişilerin (râvî zincirinin) hepsinin biliniyor olmasının yanı sıra bu insanların güvenilirliği konusunda da ittifak bulunan hadislerdir.
“Uydurma Hadisler” ise adı üstünde, Hz. Peygamber’e ait olmamakla birlikte tarih içinde bazı menfaat çevrelerinin, mevcut çıkarlarını korumak veya yeni çıkarlar elde etmek için uydurdukları ve Hz. Peygamber’e bir nevi iftira niteliğinde olan bazı rivayetler, yani yalan isnatlardır. Bu tür rivayet sahiplerinden birisinin de ünlü sahabe ve hadis kaynağı Ebû Hüreyre olması oldukça düşündürücüdür. Vehb b. Münebbih ve Ka’bel Ahbar gibi insanlar da bu konuda meşhur olmuş yalancı rivayetçilerden sadece birkaçıdır.
İslam âlimleri, tarih boyunca kendi bilgi birikimlerine, araştırmaca yeteneklerine ve tecrübelerine dayanarak Hz. Peygamber’e ait olduğu ileri sürülen rivayet ve nakilleri bazı kıstaslara tabi tutarak elemine etmeye çalışmışlar ve Hz. Peygamber’e ait olduklarını düşündükleri nakilleri, kitap halinde derlemişlerdir. Buhârî, Müslim, Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce ve En-Nesâi gibi İslam âlimleri, hayatlarını Hz. Peygamber’e ait olduğu söylenen nakilleri ayıklamakla geçirmişlerdir ki; bu altı âlimin derlemiş oldukları hadis kitaplarına “Kütüb-ü Sitte” yani “Altı Kitap” denilmektedir. Bu kitaplar, İslam Dünyası’nda asırlardır güvenilir hadis kitapları olarak kabul edilmişler ve İslam adına hüküm çıkarma konusunda bu altı kitapta bulunan hadisler delil olarak kabul edilmişlerdir. Bu kitaplar, günümüzde bile güvenilir kabul edilmektedirler. Bu âlimlerin eserleri dışında ikinci derecede güvenilir kabul edilen eserler de vardır ki, bunlardan ikisi Ahmed b. Hambel ve İmam Malik tarafından derlenen hadis kitaplarıdır.
Peki, bu kitaplar, gerçekten de denildiği ve genel kabul gördüğü gibi güvenilir kitaplar mıdır? Yani bu eserlerde bulunan hadislere şeksiz şüphesiz güvenebilir miyiz? Peki, bu kitaplarda bulunan hadisler güvenilir ise, neden bir âlimin sahih kabul ettiğini diğeri sahih kabul etmemiş, neden birisinin kitabına almış olduğu hadisi diğeri almamıştır? Bu durumu, alimlerin uygulamış olduğu kriter ve kıstasların farklı olmasıyla, bilgi birikimleriyle veya yaşadıkları dönemin az çok birbirinden farklı olmasıyla açıklamak ne derece yeterlidir? Hatta Ahmet b. Hanbel hakkında söylenen, “derlemiş olduğu 10 bin civarındaki hadisleri her sene Ramazan Ayı’nda yeniden tetkik eder ve beş yüzünü atardı. Eğer birkaç yıl daha yaşamış olsaydı El-Müsned diye bir hadis kitabı olmazdı” şeklindeki rivayeti dikkate aldığımızda El-Müsned ve benzeri hadis kitaplarında bulunan hadislere nasıl güvenebiliriz?
Bu sorulara cevap vermek bizim değil, herhalde bu ülkenin din işlerini organize etmekle görevli Diyanet İşleri Başkanlığı’nın işi olsa gerekir. Peki, Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda bir çalışma yapmakta mıdır? Evet yapmaktadır! Ancak Diyanet’in “Hadis Projesi” adı altında yürütmüş olduğu çalışmanın başına gelenler, pişmiş tavuğun başına gelmemiştir. Çünkü Diyanet İşleri Başkanlığı, “Uydurma Hadisleri Ayıklama” amacıyla çıkmış olduğu yolda “Uydurma Hadisleri Sahihleştirme” veya “Uydurma Hadisleri Aklama” noktasına gelmiş bulunmaktadır. Nasıl mı? Anlatalım:
Diyanet’in başlatmış olduğu projeye göre; uydurma hadisler gerçeklerinden ayıklanacak, böylece ister istemez bu türlü uydurma hadisler delil gösterilerek verilen bazı dini hükümler yeniden gözden geçirilecekti. Amaç tam olarak böyle olmasa da, başlangıçta projenin, Türk ve Dünya kamuoyuna böyle lanse edildiği kesindir ki; “Bu yazıyı Diyanet’ten gelen ‘Uydurma hadisler temizlenecek’ başlıklı haber nedeniyle yazıyor değilim” diye yazı yazanlar, işte bu duyum ve lanse sebebiyle yazı yazmışlardır(1). Bırakınız yurtiçini, yurtdışında “Devrim gibi hadis projesi” başlığı ile yazılan yazılar da aynı sebeple yazılmıştır(2). Ancak bugün gelinen noktada, projenin hiç de öyle bir amaç taşımadığı ya da böyle bir amaç taşımakla birlikte, yurtiçinden ve yurtdışından gelen baskılar sonucu mahiyet değiştirdiği ortaya çıkmış bulunmaktadır…
Bunu nereden çıkartıyorum? Hiçbir yerden çıkartmıyorum. Çünkü yakından biliyorum. Çünkü ben, eski bir Diyanet mensubuyum. Belki bana inanmayacaksınız. Peki, bu ülkenin çiçeği burnunda yeni Diyanet İşleri Başkanı olan Prof. Dr. Mehmet Görmez’in söylediklerine de mi inanmayacaksınız? 2 Ocak 2011 akşamı CNN-Türk TV’de Taha Akyol’un hazırlayıp sunduğu “Eğrisi-Doğrusu” isimli programa katılan Mehmet Görmez tam da bizim söylediklerimizi söyledi. Sözü “Yürütülen proje, zayıf ve uydurma hadisleri ayıklama projesi değil, konulu hadis projesidir. Hadisler konularına göre ayrıldı. Belirlenen konularda birer yazı yazılmak suretiyle konuya ilişkin hadislere yazı içinde yer verildi. Yer verilemeyenlere atıflar yapıldı…” demeye getirdi.
Taha Akyol’un “Mehmet Akif’in -Asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı- şeklindeki sözü çerçevesinde yürütmüş olduğunuz hadis projesini çok önemli görüyorum” diyerek yıkama-yağlama çektiği Mehmet Görmez’in projeye ilişkin sözlerinden anladığımız kadarıyla, koca koca İslam âlimleri oturmuşlar, tıpkı ortaöğretim öğrencileri gibi kompozisyon yazmışlardır. Hani şu öğretmenin kara tahtaya yazmış olduğu bir atasözünden veya özdeyişten hareketle öğrencilerinden birer kompozisyon yazmalarını istediği gibi. Mehmet Görmez’in sözlerinden anladığım kadarıyla Diyanet de sahihliğine, zayıflığına ve uydurma olup olmadığına bakmaksızın bütün hadisleri derleyip, konularına göre ayırdıktan sonra bazı yazar ve akademisyenlere vererek “Bu konuda, şu kadar sayfayı aşmamak üzere bilimsel bir yazı yazın getirin” demiştir! Sanki bu türlü bir çalışmaya çok ihtiyacımız var da…
Oysa Diyanet’ten beklenen ve toplumun ihtiyacı olan şey bu değil, hadislerin gerçekten ayıklanmasıdır. Uydurma hadislerin, gerçeğinden ayrılması ve bu nakillerin hadis olmadığının Diyanet’çe açıkça ilan edilmesidir. Ancak Diyanet İşleri Başkanlığı, içeriden ve dışarıdan gelen baskılar sebebiyle buna cesaret edememiştir. Özetle Diyanet İşleri Başkanlığı, bunu yapmayarak/yapamayarak, boşuna zaman, emek ve kaynak israfına sebep olmuştur. Bu fakir milletin dişinden tırnağından arttırmak suretiyle aktarmış olduğu kaynakları hebâ etmiştir.
Yeni Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez’in, katılmış olduğu TV programında söylediği sözlerden bizim çıkarmış olduğumuz anlam budur. Bunlar bir yana gazeteci Ruhat Mengi, “Yeni Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez de eski Başkan Ali Bardakoğlu’ndan sonra bir kez Her Açıdan’a katılmış, binlerce hadis arasında bulunan çok sayıda uydurma hadis hakkında bilgi vermiş, Hz Peygamber’e atfedilerek uydurulmuş bu sözlerin ayıklanacağını TV’den millete duyurmuştu…” diyerek, Sayın Mehmet Görmez’in bizzat “Projenin amacının uydurma hadislerin ayıklanmasına yönelik olduğunu beyan ettiğini” ifade etmektedir(3). Bir önceki Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu’nun konuya ilişkin sözleri de bu konuda bize ışık tutmaktadır. Diyanet’in yürütmüş olduğu projenin, hadislerin ayıklanmasına yönelik olup olmadığına ilişkin olarak medyada çıkan haberler üzerine, her nedense bazı kesimlerce ısrarla modernist ve reformist olarak lanse edilen(4) Ali Bardakoğlu şu açıklamayı yapmak zorunda kalmıştır:
“…Batıda bazı gazeteler Diyanet İşleri Başkanlığımızın yürüttüğü bir çalışmayı doğru dürüst anlayamadan, İslam’da reform, bazı hadislerin yeniden yazılması veya ayıklanması hareketi olarak algılamıştır. Bu fevkalade yanlıştır. Daha çalışma tamamlanmamıştır. Tamamen ilmi usullere göre yapılan, ilahiyat fakültesi öğretim üyelerinin bir çalışmasıdır. Asla ve asla dinde reform ve hadisleri ayıklama hareketi değildir. Hiçbir Müslüman’ın hadisleri ayıklama gibi bir cüreti olamaz. Hiçbir dindarın İslam dininde reform yapma gibi bir çağrısı ve fikri olamaz. Bu ne reformdur ne de siyasetle ilişkili bir şeydir. Diyanet İşleri Başkanlığı’nın siyasetten bağımsız olarak faaliyet göstermesini çok önemsiyoruz. Her işi, günlük tartışma ve polemiklerden bağımsız olarak yapıyoruz. Milletimiz, dinimiz ve geleceğimiz için doğru olduğuna inandığımız için yapıyoruz. Çalışmamızda Peygamber Efendimizin hadislerini 21. yüzyılda yaşayan biz Müslümanlar nasıl anlamalıyız. O hadisler bize ne diyor. Bizim günlük hayatımıza, ticari ilişkilerimize, aile hayatımıza, ibadetlerimize, duamıza, gönül dünyamıza ne getiriyor. Daha doğrusu bu peygamber efendimizin hadislerini anlama çabasıdır. Elbette Müslümanların hem Kuran’ı anlamaya hem de dinimizin ikinci temel bilgi kaynağı olan peygamber efendimizin hadislerini anlamaya ihtiyacı var.
Batılılar biraz acele ediyor. Kendi akıllarından geçenleri ifade ediyorlar. Müslümanlığı da Hıristiyanlık üzerinden anlamaya ve tanıtmaya çalışıyorlar. Bu doğru bir yaklaşım değildir. Çalışma 2008 yılının ikinci yarısında ortaya çıkacaktır. Yapılan olumlu, verimli ve anlamlı bir çalışmadır. Müslüman’ın görevi Kuran’ı ve sünneti anlama, ondan çıkardığı anlamları, yorumları hayatına yansıtmadır…”(5).
Başkanlığın resmi internet sitesinde 28 Şubat 2008 günü yayınlanan konuya ilişkin 41 sayılı basın açıklamasında ise şöyle deniliyordu:
“Diyanet İşleri Başkanlığımız ve Türkiye Diyanet Vakfı tarafından desteklenen Konulu Hadis Projesi hakkında son günlerde başta BBC olmak üzere Batı’da ve ülkemiz medyasında çıkan haberler üzerine aşağıdaki açıklamanın yapılmasına lüzum görülmüştür. Ülkemizde din eğitimi ve hizmeti veren çevrelerde, Hz. Peygamber’in vermek istediği mesajın sade ve anlaşılır bir dil ile sunulduğu yetkin bir esere ihtiyaç bulunduğu çeşitli vesilelerle dile getirilmektedir. Bu çerçevede Diyanet İşleri Başkanlığı ve Türkiye Diyanet Vakfı Yayın Kurulu somut ve kapsamlı bir adım atmış ve “Konulu Hadis Projesi” ismiyle özgün bir çalışma başlatmıştır. Hadis Projesinde, 7 Bilim Kurulu Üyesi, 10 veri hazırlama ve kontrol görevlisi ve farklı İlahiyat Fakültelerinde Hadis alanında görev yapan 85 akademisyen yazar olarak çalışmaktadır. Hadis alanında uzmanlaşan akademisyenler tarafından, Hz. Peygamber’in mesajının, günümüz insanına anlayabileceği bir dil ile sunulmasının hedeflendiği çalışmada, tarihsel süreç içerisinde rivayetler üzerine yapılan yorumlar dikkate alınmakta; yanlış anlamalar söz konusu ise tashih yoluna gidilmekte; ancak güncel değer taşımayan mesele ve yorumlara yer verilmemektedir.
Konunun işlenişinde, hadislerin ayet ve hadis bütünlüğü içersinde izahı yoluna gidilmekte; hadisler değerlendirilirken temel dini metinlerin birbirleriyle olan irtibatı ve metinler arası iç bütünlük dikkate alınmakta; özellikle Kur’an-Hadis birlikteliği metne yansıtılmaktadır. Hadisler yorumlanırken, klasik hadis kaynaklarının yanında, İslam kültüründe ortaya çıkan şerhler, erken dönem tefsir, fıkıh, kelâm, siyer-meğâzî vb. literatürden yararlanılmaktadır. İslam geleneğinin kendine özgü anlama ve yorumlama metodolojisinin esas alındığı çalışmada, rivayetlerin güncel düşünce ve bilimsel verilerle ilgileri kurulmakta; ancak bugünün algısıyla geçmişi tasavvur etmekten ya da aşırı yorumlardan sakınılmaktadır. Belirtilen amaç ve yöntemle sürdürülen bu çalışmanın, ‘reform’, ‘revizyon’ veya ‘devrim’ gibi nitelendirmelerle tanımlanması yanlıştır. Öyle anlaşılıyor ki, bu yanlışlık Müslümanlığı ve İslam dünyasındaki bilimsel dinamizmi Hıristiyanlığın tarihi ve kültür hafızasıyla tanımlamadan kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla yerli ve yabancı medya organlarında Konulu Hadis Projesiyle ilgili olarak ileri sürülen “hadislerin ayıklanması”, “hadislerin ılımlı İslam çerçevesinde yorumlanması”, “Siyasetle ilişkilendirilmesi”, “Bir yabancının danışman olarak takdimi”, “hadis alanında reform yapılması”, “hadislerin 21. yüzyıla uyumlu hale getirilmesi”, “İslam’ın teolojik temellerinde değişikliğe gidilmesi” gibi asılsız ve mesnetsiz iddiaların öne çıkarılması Başkanlığımızca teessürle karşılanmıştır. Bu tür haberlerde ifadesini bulan düşünceler söz konusu projenin maksat ve muhtevasına tamamen zıt olduğu gibi, ülkemiz ve dünya Müslümanları nazarında da olumsuz kanaatlere yol açacaktır.
Diyanet İşleri Başkanlığımız, tıpkı tarihte yapıldığı gibi, Hz. Peygamber’in mesajına hayatiyet kazandırmayı ve insanlığın her gün biraz daha ihtiyacını hissettiği bu kutlu öğretiyi onlara en doğru biçimde ulaştırmayı hedeflemektedir. Bu maksat ve düşüncelerle başlanan Konulu Hadis Projesi, ülkemizin muhtelif İlahiyat fakültelerinde görev yapmakta olan akademisyenler tarafından yürütülmektedir ve önemli bir mesafe de kaydedilmiştir. Tamamen özgün, akademik ve bilimsel nitelikte olan ve Başkanlığımızca iç ve dış siyasetten bağımsız olarak yürütülen bu Hadis Projesinin Hz. Peygamberin evrensel mesajını 21. yüzyıla taşımada önemli bir adım olacağına inanmaktayız. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.”
…
04 Ocak 2011
Ömer Sağlam
Dipnotlar:
1- bkz. Recep İhsan Eliaçık, www.haber10.com internet sitesinde bulunan 26. 06.2006 tarihli ve “Hadis Üzerine” başlıklı yazısı.
2-bkz.http://www.milliyet.com.tr internet adresinde bulunan 28.02.2008 tarihli ve “Devrim gibi hadis projesi” başlıklı haber.
3- bkz. Ruhat Mengi, “Diyanet İşleri dini siyasete alet edemez!” başlıklı yazısı, Vatan,02.01.2011.
4-Örn.bkz. Tufan Türenç, “Bardakoğlu gerçeği” başlıklı yazısı, Hürriyet, 3 Ocak 2011, Ruhat Mengi, agm.
5- bkz. internet adresinde bulunan 28 Şubat 2008 tarihli ve “Bardakoğlu’ndan ‘din reformcularına’ sert uyarı” başlıklı ve Cihan Haber Ajansı kaynaklı haber.
Devam Edecektir
Bir yanıt yazın