Bu gün 2010 yılının son günü. İyisi ile kötüsü ile bir koca yılı daha geride bıraktık.
Yaşam sürmekte, olaylar akıp gitmekte.
Tüm Okurlarımın YENİ YILINI kutlar, sağlık ve mutluluk dolu nice yıllar dilerim.
Kıbrıs’ımızda, 431 yılında kurulan Rum Ortodoks Kilisesi, tarihe entrikacı olarak geçmiş ataları Bizanslıların yolunda yürümeye devam ediyor. Belli ki hiç akıllanmamış.
Yıllardır Kilisenin Kıbrıs’ın tümünü Rum idaresi altına sokmak ve Helen yapmak konusunda çevirmediği dolap, hazırlamadığı tuzak ve oynamadığı oyun adeta kalmadı.
2006 Eylül’ünde II. Hrisostomos Başpiskopos seçilmesinden sonra kiliseyi iyice Kıbrıs sorununun içine soktu ve son sözü söylemek konusunda önce Papadopulos’la sonra da Hristofyas’la adeta yarışa girdi.
Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesinin ve de ağabeyi Fener Patrikliğinin tarihi, Türklere karşı isyan hazırlıkları, Rum halkını isyana teşvik etmek ve başkaldırı için para ve silah toplamakla doludur.
Kıbrıs’ta, Osmanlı döneminde 14 papazın Vali Küçük Mehmet Paşa tarafından asılması ile son bulan 1821 isyanı ile 1931 yılında İngiliz döneminde Vali Konağının yakılması, bunların en güzel örneklerinden biridir.
II. Hrisostomos, kendisinden evvel Başpiskopos olan I. Hrisostomos’un yaşlanması ve çok hasta olması nedeni ile vekâleten (locum tenens) getirildiği Başpiskopos’luk makamına Sen Sinod Meclisi tarafından seçilmesinden sonra yaptığı ilk iş, ne kendisinin ne de Kıbrıs Rum Cumhuriyeti’nin üzerinde egemenliği bulunduğu KKTC toprakları üzerine göz dikmek ve kendini Hıristiyan dünyasına acındırarak topraklarımıza sahip çıkmak için entrikalar düzenlemek oldu.
Bu ülküsüne de KKTC’de dini bölgeler ilan etmek ve bunların başına da Metropolit ve Piskoposlar atamakla başladı.
Tezgahlamak istediği oyun büyük. Önce dini bölgeler ilan edilecek, sonra başlarına din adamları atanacak, sonra ayinler düzenlenecek, sonra onların bu bölgelerde ikameti istenecek, sonra da kiliselerin boş kalmaması için her ayine güneyden Rumlar taşınacak ve KKTC topraklarında Rumların varlığı olağan ve güncel hale getirilecek. KKTC hükümeti bu yapılacaklara karşı gelir, yasaklamalar koyarsa, Hıristiyan dünyasında yaygara kopartılacak ve mazlum rolüne bürünülecek.
İşte tezgah bu.
KKTC’ye, silah zoru ile, AB destekli politik düzenbazlıklarla hakim olamayan Rum Yönetimi, dini kullanarak KKTC topraklarına girmeyi ve orada kalmayı planlıyor.
II. Hrisosotomos işe önce Sen Sinod meclisinden çıkardığı kararlarla Salamis (Konstantias) dini bölgesini Metropolitlik, Maraş (Arsinoe) ve Karpaz (Karpasias) dini bölgelerini de Piskoposluk olarak ilan ederek başladı.
Arkasından Karpaz diyakozluğuna yani piskoposun yönetimi altında bulunan bölgeye, 2007 yılında Christophoros Tsiakas’ı, Maraş diyakozluğuna, 2008 yılında Nektarios Spyrou’yu ve Salamis ve Mağusa diyakozluğuna da 2007 yılında Vasileios Karajiannis’in atanmasını ve resmen seçilmesini gerçekleştirdi.
Hedefi önce KKTC topraklarını kendi yönetimi altında dini bölge olarak ilan etmek, arkasından başlarına uluslar arası tanınmışlığı olan Sen Sinod Meclisi tarafından piskoposları seçerek getirmek, sonra da insani açıdan kulağa ve vicdana olumlu gelen ayinler düzenlemek talebinde bulunarak, seçilen piskoposları bölgeye göndererek ayinler düzenlemek ve onların kalıcı ikametlerini sağlamak.
Piskoposlar bir kez bölgeye yerleşince, yanlarına yardımcılarını, kilise papazlarını, keşişleri ve sivil papazlar ile kilise görevlilerini göndererek fiilen mevcut kiliseleri Rum Ortodoks Kilisesinin denetimi altına alacak ve arkasını Hıristiyan dünyasına dayayarak bir daha çıkmamak üzere KKTC topraklarına yerleşecek.
Sonra da cemaatini çağıracak ayin yapmak için.
II. Hrisostomos’un ve Rum siyasilerin, KKTC hükümetinin iznini almadan Dip Karpaz köyünde ve Sipahi köyünde Noel kutlamasını bahane edip ayin yapmak istemeleri ve buna KKTC hükümeti mani olunca da yaygarayı koparıp AB’ye koşmalarının gerçek nedeni bu.
Şimdi de bunu Pınar Karşıyaka-APOEL basketbol karşılaşmasında Rumların Türk kafilesine saldırısı ile bağdaştırmaya çalışıyorlar ve KKTC hükümetinin bu kararı misilleme olarak aldığını yaymaya çalışıyorlar.
Hedefleri her zamanki gibi kendilerini acındırmak ve Türkiye’yi suçlamak.
Rum Ortodoks Kilisesi ve Rum Siyasiler, KKTC hükümetinden izin almadan KKTC topraklarında hiçbir eylem yapamayacaklarını artık bilmeleri gerekmekte.
Dini duyguları sömürerek, hiçbir yere varılamayacağını, bu adada iki halkın barış içinde yaşayabilmesi için birbirlerine saygılı olmaları gerektiğini elbet bir gün öğrenecekler.
O gün artık geldi çattı.
Prof. Dr. Ata ATUN
31 Aralık 2010
Bir yanıt yazın