EKONOMİ MODELİ
Türkiye gibi gelişmekte olan ve bölgesel gelişmişlik farklarının bulunduğu ülkelerde , mutlaka karma ekonomi düzenine ihtiyaç vardır . Yani , Devlet , ekonomik ve sosyal kalkınma tamamlanana kadar , ekonomik faaliyetlerin organizasyonundan ve gereğinde bilfiil yapılmasından elini çekemez ; kalkınmanın tamamlanması noktasında dahi , stratejik alanlardaki faaliyetlerini devredemez . Bu konulardaki uzun vadeli planları Devlet Planlama Teşkilatı , yatırım planlarını ise Türkiye Kalkınma Ajansı organize ederek , Hükümetin ve bilahare TBMM’nin onayından geçirerek , yasalaştırır .
BÜYÜME MODELİ
Türkiye’nin gerçekten genç bir nüfusu vardır , ama , gerekli ek iş olanakları yaratılamaz ise , bu avantaj hızla dezavantaja dönüşür ve toplumda büyük problem yaratır . Onun için , üretime dayalı büyüme modelinden başka bir seçenek yoktur . Tüm ekonomi ve yabancı / yerli sermaye yatırımları bu gerçeğe göre yönlendirilmelidir .
Gayrısafi Yurtiçi Hasıla (GSYİH) nedir ? Kabaca , bir yıl içinde , yurtiçinde elde edilen tüm mal ve hizmet üretimlerinin rakamsal değeri … Bu da bizi , ÜRETİM konusuna getiriyor . Üretim , öyle bir olay ki , bırakın toplumsal ekonomik faaliyetleri , tabiatın kendisinin içindeki dengeler açısından bile hayati bir konudur . Tabii , biz burada , her ne kadar ekonomik üretimden bahsediyor isek de , örneğin nüfus üretimini de görmezden gelmemiz mümkün değildir , çünkü , ekonomik üretimden elde edilen gelirin dağılımında , nüfus üretimindeki dengeler olumlu / olumsuz büyük rol oynamaktadır . Esas olarak , burada , toplumun fertlerine istihdam yaratan , sanayi ve hizmet üretiminden bahsediyoruz . Türkiye , hem sanayi üretimini arttırmak ve çeşitlendirmek , hem teknolojik kapasitesini yükseltmek , hem emek-yoğun istihdam olanakları yaratmak ve hem de dünyadaki değişimleri ve gelecekteki ihtiyaçları çok iyi değerlendirmek durumundadır .
ÖZELLEŞTİRME
Ekonomide özelleştirme , çağımızın bir gerçeğidir . Ancak , sadece kar eden devlet kurumları blok satış yöntemiyle özelleştiriliyorsa ve elde edilen gelir bütçe açıklarını kapamada kullanılıyorsa , bilinmelidir ki , satılan kurumları tekrardan kurmak mümkün olmayacaktır ve gerçekte ülkenin geleceği satılmaktadır . O nedenle , altın hisse(ler) Devlet elinde kalmak üzere , borsada kısmi hisse satışları yapmak , her zaman için daha akılcı bir yöntemdir ve birim hisse fiyatları daima daha yüksek gerçekleşir . Ayrıca , özelleştirme öncesinde , her bir kurumun stratejik öneminin saptanması ve özelleştirme politikalarının buna göre belirlenmesi , olmazsa olmaz bir gerekliliktir .
GAP POLİTİKASI
Türkiye’nin batısı ile doğusu arasındaki gelişme farkı , sağır sultanın bile bildiği bir gerçektir . GAP projesinin sulama ve enerji altyapılarının acilen bitirilmesi gerektiği de bir başka gerçektir . Ancak , o noktadan sonra yapılacak üretim yatırımları , bizzat devlet tarafından yapılmalıdır , zira bugüne kadarki teşvik politikaları iyi sonuçlar vermemiştir ve sadece bazı yandaşları daha zengin etmiştir . Ayrıca , GAP bakanlığı kurularak , bölgedeki tüm üretim faaliyetinden elde edilecek gelirin , bölgenin ekonomik ve sosyal kalkınmasında kullanılması tek elden organize edilmelidir . Ayrıca , hayvancılık ve tarım alanlarında kooperatifler kurup , bölgede yaşayan vatandaşları bu kooperatiflere ortak ederek , fiilen üretime katkıları sağlanmalıdır . Dahası , batı bölgelerindeki fabrikalarda bulunan ve yenileri ile değiştirilen tüm makinaları doğuda kurulacak olan fabrikalara aktarıp , bunlarla üretime devam edilmelidir ; amaç , sadece ve sadece doğudaki istihdama katkıda bulunmaktır . GAP projesi kapsamındaki sulama kanallarının açılmasında , bölgede bulunan işsiz vatandaşlar fiilen çalıştırılmalıdırlar ve bu faaliyet direkt olarak GAP bakanlığı tarafından yürütülmelidir . Bölgenin stratejik önemi nedeniyle , bölgedeki arazi satışları birebir devlet onayı ile olmalı , yabancılara arazi satışı durdurulmalı ve arazinin sonradan el değiştirmesi de devlet iznine tabi olmalıdır . Nihayet , Ordu’muzun gittiği her bölgede ekonomik canlanmaya sağladığı katkıları bizzat görmüş biri olarak , bölgede Tugay ve üzeri yeni birlikler oluşturulması gerektiğine inanıyorum ki , bu , bölgedeki güvenlik açısından da gerekli bir harekettir . Tüm bunlara bağlı olarak , başka bölgelerden bölgeye göç için bir teşvik politikasının uygulanmasında da fayda vardır .
DIŞ ve İÇ BORÇLAR
Dış ve iç borçlarımızın yüksekliği , hepimizin malumudur . Bu borçların birdenbire sıfırlanması gibi bir sihirli değnek kimsenin elinde yoktur . Ancak , devlet ve millet olarak , harcamalarımızı en baştan ele almak , tüketim amaçlı harcamalarımızı ve tabii borçlanmalarımızı kısmak ve kontrol altına almak durumundayız . Elde edilebilecek tasarruflarımızı yatırıma yöneltmek zorundayız . Bakın , yabancı sermayeyi çekmekten hepimiz bahsediyoruz da , ulusal sermaye piyasamızın büyütülmesinin gereğinden dem vurmuyoruz ki , esas ana konu da budur . Bu konu , çocuklarımıza olan en önemli borçlarımızdan biridir . Ayrıca , tamamen bağımsız bir devlet politikasının yolu da , uluslararası borçlanma piyasasına olan ihtiyacın azalmasından geçer .
Devletin dış ve iç borçları , uzun süredir tartışma konusu olmakla beraber , sürekli artış göstermektedir . Hazinenin kendi borçlanmaları veya hazine garantili kamu borçlanmaları dışındaki özel sektör borçlanmalarını bu hesabın dışında tutmamız gerekiyor . Burada , esas sıkıntı , borçlanma vadelerindeki kısalıktan kaynaklanmaktadır ki , bu da , borcu borçla kapatma mecburiyetini getirerek , faizlerin aşırı artışına neden olmaktadır . Dış borçlarda , daha uzun vadelerin söz konusu olmasına rağmen , orada da kur riskini asla gözardı etmemek gerekir . Kısa vadede , dış borçlanmaya ara verip , vadesi gelenleri ödeyerek , zaman içinde dış borcu sıfırlamak , siyasi açıdan da doğru bir hareket olacaktır . İç borçlar konusunda ise , borç veren bankalar ve yatırımcılarla bir masaya oturup , tüm borçların on yıllık bir zaman sürecine yayılmasını sağlayacak şekilde bir uzlaşıya varmak en uygun çözüm olacaktır . Kısa vade sorunu halledildikten sonra , orta ve uzun vadede neler yapılabilir ?
Öncelikle , denk bütçe (tercihan fazla veren bütçe) ve ardından ödemeler dengesi fazlası gerekiyor . Bunun ön koşulu da , bütçe gelirlerinin bütçe giderlerinden fazla olması ile başlıyor ; aynı şekilde , döviz gelirlerinin döviz giderlerinden fazla olması ile devam ediyor . Bu nasıl olacak ? Evet , kamu harcamalarında tasarruf şarttır , zira kamunun bazı harcamaları , gerçekten lüks sınıfına girmektedir ki , bizim ayarımızda veya bizden ileride pek çok ülkede bu kadar harcama yapılmamaktadır ; öbür yandan , kamu idaresi , yapması gereken pek çok gerekli harcamayı da , kaynak yetersizliği nedeni ile yapmamaktadır . Sonuç olarak , kamuda yapılacak gerekli tasarrufların , yine kamu tarafından yapılmayan gerekli harcamalar için kullanılması şarttır ; bu da demektir ki , mevcut haliyle , bütçe denkliğine katkı sağlayamayacaktır .
İkinci olarak , vergi gelirlerini arttırmak gerekiyor . Bunun ön koşulu da , verginin tabana yayılması ile başlıyor ki , burada da , belgeye dayalı bir ekonomik sistem , olmazsa olmaz hale geliyor . Bunun çeşitli yöntemleri var , ama esasen geçerli olan tek bir kural var , o da , nakit parayı ortadan kaldıracaksınız (tabii mecazi anlamda) ve alternatif ödeme yöntemlerini ön plana çıkaracaksınız , mesela kredi kartı ile ödeme … Geliri kayıt altında olan her kişi / kurum , mecburen giderlerini de kayıt altına alacaktır ki , vergi otoritesine hesap verebilsin …
Bir diğer hareket , tüm sermaye gelirlerinin vergilendirilmesidir . Bir şirket kuran sermaye , çeşitli vergilere muhatap olurken , borsada oynayan bir başka sermaye , ya hiç ya da daha az vergi ödemektedir . Vergi konulursa , yabancı (?) sermaye gider feryatlarından korkmamak gerekir , zira , borsada para kazanıldığı müddetçe , giden sermayenin yerini mutlaka bir yenisi alır . Bu noktada , Devlet , henüz halka açmadığı bazı hisselerini borsada değerlendirerek , borsa endeksine olumlu katkı yapar .
KAYITDIŞI EKONOMİ
Ekonomiyi bir türlü gerektiği gibi kayıt altına alamadığımız için , kayıtdışı ekonomik faaliyetlerden devlete pay gelmediği için , vergi gelirleri daima olması gerekenin altında kalmaktadır . Yapılacak olan şey bellidir : Tüm ekonomik faaliyetleri kayıt altına almak… Bu konuda , normal kayıt düzeni yerleşene kadar , tahminen üç yıl süre ile , şirketlerden ek bir ciro fonu (örn. 10%) , gelir vergisi mükelleflerinden asgari gelir vergisi alınması , bütün emlak ödemelerinin banka aracılığı ile yapılması ve 200,– TL üzerindeki tüm harcamaların kredi kartı ile yapılması mecburiyetleri getirilmelidir . Bu önlemlerin , kısa dönemde enflasyonu arttırıcı etki yapması olası ise de , orta vadede olumlu etki yapacaktır . Yeter ki , elde edilen ek gelirler , yatırıma yönelik kullanılsın … Ayrıca , tüm kurumlar ve gelir vergisi mükelleflerinin muhasebe sistemleri , online bağlantı ile ilgili vergi dairelerine bağlanmalıdır
ULUSAL SERMAYE PIYASASI
Ulusal sermaye piyasasının büyütülmesi için gerekli olan yöntemleri şöyle sıralayabiliriz . Öncelikle , devlet , yatırım fonu oluşturur ve ilk katkıyı sağlar , ardından KDV ve ÖTV başta olmak üzere tüm direkt ve endirekt vergilerden % 1 oranındaki paylar bu fona aktarılır . Ayrıca , SPK tarafından halka açık şirketlere , Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından diğer tüm şirketlere , BDDK’nın bankalara uyguladığı gibi , asgari özkaynak oranları getirilir . Gelir vergisinde asgari beyan matrahları tekrar getirilir . Yukarıdakilere , daha pek çok örnek eklemek mümkündür . Son olarak , bizim de yoğun bir şekilde yurt dışından şirketler satın almamızı , diğer bir deyimle , ulusal sermayemizi küreselleştirmemizi temin ve teşvik edecek devlet politikalarının uygulamaya konulması şarttır .
TÜRK LİRASI
Güçlü bir ekonomiye giden yolda , uluslar arası kabul görüp tercih edilebilecek bir para birimi de gereklidir , ama sözde değil özde … Bu nedenle , Türk Lirası , önce bölgesel sonra uluslar arası tercih edilecek duruma getirilmelidir . Bunu gerçekleştirmek için de , Kuzey Irak’tan başlayarak , Azerbaycan ve diğer Türk kökenli devletler ve ayrıca Balkan ülkeleri ile yapılan ekonomik işbirliklerinde , Türk Lirası üzerinden ticarete çeşitli teşvikler uygulanmalı ve ilaveten Türk Lirası’nın efektif olarak kullanılması için de ayrı teşvikler gündeme getirilmelidir .
DENETİM
Yürürlükteki mevzuata göre bakanlıklar ve bağlı genel müdürlükler gibi genel bütçeli daireler üniversiteler, Karayolları Genel Müdürlüğü, Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü gibi katma bütçeli idareler; devlet orman işletmeleri ve devlet hastaneleri gibi döner sermayeli kuruluşlar; afetler ve çevre fonları gibi fon şeklindeki kuruluşlar; belediyeler ve il özel idareleri gibi özel bütçeli kuruluşlar ve devlet tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi gibi farklı bütçe rejimi bulunan kuruluşlar da Sayıştayın denetim alanı içinde yer almaktadır . Buna mukabil , Kamu iktisadi teşebbüsleri , Özelleştirme İdaresinin özelleştirme işlemleri , kimi bütçe dışı fonlar ve bazı özerk idareler Sayıştay denetimine tabi değildir .
Yukarıdaki kurumların tümü , Sayıştay tarafından bütün bir yıl , denetime açık olmalıdır . Yılda birkaç gün yapılan denetimlerin bir yarar getirdiği tamamen tartışmalı bir durumdur . Bu nedenle , tüm bu kurumlar da , online bağlantı ile Sayıştay’a bağlanmalıdır .
Türkiye’deki tüm belediye , sendika , vakıf ve derneklerin ve bunların tüm şirket ve diğer kuruluşlarının hesapları da , yukarıdaki iki örnekte olduğu gibi , online denetleme sistemi ile , hem Sayıştay’a hem de MASAK’a bağlanmalıdır .
Tüm bu online denetimlerin amacı , söylemeye gerek yok , Devletin ve diğer kamu yönetimlerinin gelirlerini ve giderlerini kontrol altında tutmak , yasal olmayan yerlere ve örgütlenmelere para akışını (varsa) önlemek ve siyasi rantlar elde edilmesinin önüne geçmektir . Bunlara ilaveten , yukarıda sayılan ve sonradan eklenebilecek tüm kamu ve sivil toplum kuruluşlarının yönetim kadrolarının da , icraatlarından dolayı , müteselsil kefil haline getirilmeleri gereklidir .
Devlet Denetleme Kurulu , tamamen özerk hale getirilmeli ve yukarıdaki sistemin içine monte edilmelidir .
DIŞ TİCARET
Tüm dış ilişkilerde olduğu gibi , dış ticarette de karşılıklılık esastır . Örneğin , Çin’den aldıklarınıza harcadığınız döviz ile Çin’e sattıklarınızdan elde ettiğiniz döviz tutarı aleyhinize sonuç veriyorsa , ya Çin vatandaşlarından önemli bir turizm geliri elde edeceksiniz , ya da Çin sermayesine , Türkiye’de ihracata yönelik sanayi yatırımı yaptıracaksınız ve bir şekilde dış ticaret dengesini tutturacaksınız . Bu olmazsa , imzalanan tüm uluslararası ticaret anlaşmalarına rağmen , yerli sanayii koruyucu önlemler almak kaçınılmazdır .
GELECEKTE ÖNEMİNİ ARTTIRACAK KONULAR
Dünyamızın içinde bulunduğu fiziksel koşullar bellidir . Bu koşullara bakarak , gelecekte iyice ağırlığını hissettirecek konuları tahmin etmek zor değildir . Su , Tarım , Hayvancılık Çevre , Enerji , Uzay , Savunma , Telekomünikasyon , Bilgisayar ve Yazılım sektörleri , çok iyi çalışmamız gereken konulardır .
SU : Ülkemizin , su kaynakları açısından zengin olmadığını , ancak diğer ülkelere kıyasla yine de şanslı olduğunu çoğumuz artık biliyoruz . Öbür yandan , küresel ısınmanın yağışlara ve dolayısıyla su kaynaklarına çok olumsuz etkileri olduğunu da öğrendiğimizi sanıyorum . Bu durumda , suyu depolamamızın kaçınılmaz olduğu sonucuna rahatlıkla varabiliriz . Halen kullanılan en birinci çözüm , barajlar … Ama , ısınma yüzünden aşırı buharlaşma gerçeğini gözönünde bulundurursak , yer altı depolamasının da gitgide önem kazanacağını ve ileride bunun stratejik açıdan da kaçınılmaz olacağını varsaymak hiç de hayalcilik olmaz . Tabii , olabilecek her yere baraj ve gölet kurulmasına devam edilmesi gerektiğini söylemek lüzumsuz olmaz ; sadece ekolojik dengenin bozulmamasına dikkat etmek şartı ile … Son olarak , su tüketiminin yaklaşık % 85’inin tarımsal sulamada kullanıldığı düşünülürse , tarımda vakit geçirmeden “damla sulama” metoduna geçmek için seferberlik ilan etmek ve kullanma sularında deniz suyunu arıtma tesisleri kurmak şarttır .
TARIM :Geometrik artış gösteren insan nüfusu <> aritmetik artış gösteren yeryüzü kaynakları , bunlara ilaveten küresel ısınma + ekolojik kirlenme faktörleri düşünüldüğünde , bir ülkenin kendi kendini besleyebilecek durumda olmasının ne kadar hayati olduğu ortaya çıkar . Bu hedefe varmak ve onu korumak için , tarımsal üretimin bir strateji dahilinde arttırılması , tarımsal sulamanın en ekonomik ve en verimli şekle getirilmesi , organik tarımın devreye alınması ve çeşitlendirilmesi , endüstriyel tarım ürünleri için yatırımlar yapılması , tarımda depolama imkanlarının arttırılması ve depolama sürelerinin uzatılması gibi çalışmaların derhal ve vakit geçirmeden en kapsamlı şekilde hayata geçirilmesi gerekir .
HAYVANCILIK : Ülkemizin özellikle Orta , Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerinin , tekrar hayvancılık merkezleri haline getirilmesi , bu teşebbüslerin kooperatif türü oluşumlar ile ve devlet rehberliğinde organize edilmesi , yeni nesil sığır ve davar türlerinin geliştirilmesi , herbir bölge için belirli sayıdaki kooperatiflerin biraraya getirilmesiyle ortak entegre et tesisleri kurdurulması şarttır . Aynı türdeki çalışmaların , balıkçılık alanında , Karadeniz başta olmak üzere , çeşitli sahil bölgelerinde ve içerlek göl bölgelerinde de birebi r uygulanması gereklidir ; ayrıca , Türkiye’nin daha fazla gecikmeden bir denizaltı araştırma laboratuarı kurması da şarttır .
ÇEVRE : Bu konuda , dünyadaki pek çok ülke gibi , bizim de karnemizin kırık olduğu , acı bir gerçektir . Zaten , Kyoto protokolü de , dünya devletleri mecbur kaldığı için devreye alınmaya çalışılmakta … Öncelikle , ülkemizdeki ekolojik kirlenmenin çok kapsamlı bir envanterinin çıkarılması gerekir . Daha sonra , özel ve devlet kökenli tüm sanayi kuruluşlarına , belirli bir program dahilinde , gerekirse avantajlı kredi vererek , arıtma tesisleri kurma mecburiyeti getirilmelidir . Su havzalarındaki ve orman kenarlarındaki yerleşim birimlerinin daha geriye çekilmesi için istimlak çalışmaları yapılmalıdır ; bunu yaparken , gecekondu veya villa ayırımı yapılmamalıdır . Bilahare , tüm ormanların envanteri çıkarılarak , orman alanlarının genişletilmesi ve yeni orman alanlarının tesis edilmesi için ağaçlandırma kampanyaları organize edilmelidir (örneğin Fırat üzerindeki üç ana baraj çevresinde yeterli ağaçlandırma görmüyorum ve nedenini merak ediyorum) . Ağaçlandırmada yeni bir yöntem denenebilir ; şöyle ki , her imalat grubunun çevre kirletme faktörü saptanarak firmalara belirli sayıda ağaçlandırma mecburiyeti getirilebilir . Tıpkı Hava Kuvvetleri filoları gibi , belirli bölgelerde , yangın uçak ve helikopter filoları kurulmalıdır (bu görev THK’na verilebilir) ; bu filolar , çok sıcak dönemlerde , yangın çıkmadan da ormanları ıslatma uçuşları yapmalıdırlar . Ayrıca , tüm ormanlara ve benzeri kritik bölgelere , güvenlik amaçlı alarm ve kamera tertibatları kurulmalıdır (nerdeyse her köşeye gizli kamera konulduğu bir dönemde , kimse , böyle bir şey imkansız / çok pahalı demesin) . Son olarak , devletimizin ve yerel yönetimlerin denetim noksanlıkları ortada … Bu kadar hareketi yaptıktan sonra , nasıl denetleyeceğiz ? Elektronik denetleme , bir noktaya kadar … Ya sonra ? Benim aklıma teknolojisi güçlendirilmiş bir Jandarma teşkilatı geliyor … Tartışmaya değmez mi ?
ENERJİ : Hydro enerji konusunda geride olduğumuz söylenemez ; bu konuda DSİ önderliğinde sürekli çalışılıyor . Sadece , ekolojik dengeye ve tarihi mirasa karşı daha dikkatli olmak gerekiyor . Tabii , yukarıda su bölümünde ifade etiğim yer altı depolama ve buna bağlı enerji üretme konusunda strateji oluşturulması da gerekli … Doğalgaz ve petrol konusunda durumumuz pek iç açıcı değil . Bu alanlarda , dışa bağımlılığımızı azaltmak konusunda araştırma ve sondaj çalışmalarını olağanüstü arttırmamız , denizlerimizdeki ve yurtdışındaki sondaj çalışmaları üzerinde de çok yoğunlaşmamız şart .. Öbür yandan , doğalgaz ve petrol depolama konusunda , çok büyük yer altı depoları kurmamız gerekli.. Depolama konusundaki imkanlarımızın , birkaç ay değil , birkaç yıl dayanacak hale getirilmesi , stratejik açıdan da kaçınılmazdır . Bunların dışında , güneş ve rüzgar başta olmak üzere , alternatif yenilenebilir enerji kaynaklarını , bir devlet politikası dahilinde , yoğun bir şekilde devreye almamız mecburidir . Ayrıca , denizaltı akıntılarını da değerlendirmemiz yararımıza olacaktır . Son olarak , nükleer enerji tesisleri (enerji santralı ve uranyum işleme tesisi) de , enerji üretim parkımıza dahil edilmelidir .
UZAY : Büyük devlet özelliğimizi tekrar kazanacaksak , uzay çalışmaları da , olmazsa olmaz alanlardan biridir . Yeni teknolojiler bulmak için de çok elzemdir .
SAVUNMA : Yine , aynı şekilde , büyük devlet olma özelliğimizi tekrar kazanacaksak , savunma ve silah sanayiinde ileri noktalara gelmek zorundayız . Kendi uçaklarımızı , helikopterlerimizi , tanklarımızı , gemilerimizi , denizaltılarımızı ve füze sistemlerimizi kendimiz yapmak durumundayız . Türk Silahlı Kuvvetlerini , değil küçültmek , tam tersine profesyonelleştirerek daha da takviye etmek durumundayız . Son büyük savaştan bu yana yaklaşık 65 yıl geçti . Bu dönemde , pek çok yerde , aşırı mikro milliyetçi akımların palazlandırılmasıyla , bölgesel savaşlar yaşandı ve yaşanıyor . Türkiye’nin bunların tamamen dışında kalabileceğini düşünmek , saflığın ötesinde aptallıktır . Daha 85 yıl öncesinde , İngiltere / Fransa / İtalya / Yunanistan / Rusya / vs. ile yaşadığımız savaş koşullarını unutmayalım . Onun için de daima hazırlıklı olmamız gerekir .
TELEKOMÜNİKASYON – BİLGİSAYAR – YAZILIM : Yukarıda saydığım tüm stratejik sektörlerle de bağlantılı , gençlerimizin iş imkanlarına çok önemli katkılar yapabilecek , geride kalmak değil , tersine çok önlerde olmamız gereken sektörler …
* * * * *
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra , Atatürk’ün ilk yaptığı işlerden biri , İzmir İktisat Kongresi’ni toplamak olmuştur . Aynı görüşe ve aynı ruha bugün de ihtiyacımız vardır . Ülkemizi ilgilendiren tüm hayati konularda , ülkemizin geleceğe yönelik politikalarının belirlenmesinde , mümkün mertebe en geniş katılımlı kongreler düzenlememiz ve bu kongrelerde alınan kararları Meclise ve Hükümete resmi tavsiye olarak sunmamız gereklidir . Ayrıca , devlet ve özel sektörün çeşitli kademelerinde görev yaptıktan sonra emekli olmuş uzman kişilerin oluşturduğu düşünce kuruluşları kurmamız şarttır ve bunun devlet tarafından organize edilmesi şarttır ; bazı konuları sadece sivil toplum kuruluşlarına bırakamazsınız .
Bir yanıt yazın