Sözcü gazetesi yazarı Emin Çölaşan yazdı…
SEVGİLİ okuyuculanm, Türkiye bu AKP döneminde akla hayale gelmeyen rezilliklere, kepazeliklere, yüz kızartıcı olaylara tanık oluyor.
Türk milleti, AKP Kürtlere seçim yatırımı yapacak diye, bütün bu olanlara sonsuza kadar seyirci mi kalacak?
Adamlar artık Meclis kürsüsüne çıkıp Kürtçe nutuk atıyor.
Onlara hoş görünme peşinde olan Bülent Arınç gibiler, yine Meclis kürsüsünde “Kürtçe cümleler” söylemekten utanmıyor.
Adına TÜSIAD denilen bir kuruluş var. Patronların patronu, para babalarının kaymak tabakası işadamlanndan oluşan bir kuruluş. Bunun başkanı olan Bayan Ümit Boyner Diyarbakır’a gidip oradakilere Kürtçe hitap ediyor.
Kürtçü parti, Güneydoğu’da artık iki dil uygulamasına geçildiğini, tüm tabelaların iki dilde yazılacağını söylüyor.
Diyarbakır Belediye Başkanı gazetecilere “Kürtçe öğrenmezseniz işsiz kalırsınız” diyebiliyor.
Kürtçülük işinin cılkı çıktı.
Peki Devlet bu konuda ne yapıyor? Hükümet ne yapıyor? Hiçbir şey!
Olanları bir seyirci gibi izlemekle yetiniyorlar… Çünkü yaklaşık altı ay sonra seçim var. Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerde, onlara hoş görünüp oy toplamak için ne devlet, ne de hükümet hiçbir şey yapmıyor.
Bu gidişin sonu yoktur. Bu gidiş tehlikelidir. Mîlletimiz bunun hesabını fena sorar.
Adamlar açıkça ülkemizi bölmeye yeltenirken, Türk milletine posta koyarken, bizi yönetenlerden tık yok… Çünkü seçim yatırımı!
• • •
Pazar günü Kürtçü kuruluşların Diyarbakır’da bir toplantısı vardı. Adına “Demokratik özerklik çalıştayı” dediler ve bir taslak hazırladılar. Taslakta yer alan bazı maddeler şöyle:
“Kürt sorunun çözümü için en önemli proje, demokratik özerkliktir. Hedefimiz, demokratik özerk (bağımsız) Kürdistan’dır.
Demokratik Türkiye Cumhuriyeti!.. Ortak vatan!
Bu sözleri biraz daha açınca karşımıza çıkan şu:
Türkiye Cumhuriyeti’nin adı değiştirilip başına bir “Demokratik” sözcüğü eklenecek… Ve biz Türk-Kürt ortak vatanı olacağız!
Şımarmışlığın, haddini bilmezliğin doruk noktasındayız. Ancak şımarmışlık ve haddini bilmezlik bu kadarla da bitmiyor. İşte size taslaktaki başka bir ifade:
“Demokratik Özerk Kürdistan, kendisini temsil eden özgün BAYRAK ve sembollere sahiptir.”
Burada rezilce bir küstahlık sergileniyor… Ve aynı küstahlık işin sonrasında da devam ediyor:
“Türkiye ve Kürdistan’ı ortak vatan olarak görmekteyiz. Yeni Demokratik Özerklik hukuku, yeni Türkiye Cumhuriyeti anayasası ve AB hukuku tarafından tanınarak yaşanması sağlanmalıdır.”
Yani bunlar istiyor diye yeni bir anayasa yapacağız, bu anayasayı da AB’nin güvenceleri altında koruyup Türk-Kürt ortaklığını kuracağız!
Bu kepazeliğin devamında bir de “Kürtlerin öz savunma” kavramı getirilip tanımlanıyor:
“Öz savunma örgütlü topluma dayanır. Varlığını korumanın olmazsa olmazıdır. Kürtler işgalci ve istilacı güçlerin saldırısından günümüze kadar her türlü işgal ve saldırılara karşı varlığını korumak için öz savunma içinde olmuştur. Şehir, kasaba, mahalle ve köylerde yaşayan tüm halklar faşist, gerici ve soykırımcı saldırılara karşı bilinçli ve duyarlı olmalı, toplumsal direnişi ifade etmelidir.”
Burada sözü edilen işgalci, istilacı, faşist, soykırıma güçler kim?
Türk Ordusu ve Türk polisi.
Rezalet devam ediyor:
“Kürtçe’nin kamusal alanda kullanımı önündeki engeller kaldırılarak anaokulundan üniversiteye kadar eğitim dili olması sağlanmalıdır. Demokratik Özerk Kürdistan’da resmi dil Kürtçe ve Türkçe olmak, ayrıca Asuri, Arapça, Süryanice ve Ermenice gibi tüm dillerin eğitimi de anayasa tarafından güvence altına alınmalıdır. Hizmet dili Kürtçe olmalıdır.
Bölgedeki ekonomik kaynakların (madenler, barajlar, fabrikalar vs.) kullanım ve tüketim hakkı (kurulacak Kürdistan özerk yönetimi (!) tarafından) kontrol edilmelidir.”
• • •
Sevgili okuyucularım, rezaletin, küstahlığın,
şımarıklığın buraya kadar olan boyutunu okudunuz. Özerk Kürdistan kurulacak, ayrı bir bayrağı olacak,
kendi öz savunma gücünü oluşturacak falan filan!.. Peki bu toplantıya katılan bazı isimleri merak eder misiniz?
Dün haberlere dört gazetecinin ismi düştü:
Nuray Mert (Hürriyet), Oral Çalışlar (Radikal), Sırrı Süreyya Önder (Radikal) ve Ayşe Hür (Taraf).
Taraf gazetesi yazarının böyle bir toplantıda yer almasını yadırgamam. Ancak, öteki üç gazeteci, Aydın Doğan’ın gazeteleri olan Hürriyet ve Radikal yazarları. Doğrusu bunu yadırgadım.
Aydın Doğan 1994 yılında Hürriyet’i satın aldığında Ankara’ya gelmiş ve kendisini daha önceden tanımayan gazeteci arkadaşlanmıza iki uyarıda bulunmuştu:
1- Sendikadan derhal istifa edeceksiniz. Ben gazetelerimde sendika kabul edemem.
2- Beyler, ben milliyetçi adamım. Ülkemin çıkarlarına aykırı, bölücülüğe yönelik hiçbir yazı ve haberi kabul edemem.
İlk isteği derhal yerine getirildi, çalışanlar sendikadan topluca istifa ettirildi.
İkincisinde ise Aydın Doğan’ın o zamanki fikirlerinin çoktandır değiştiği, maaşa bağladığı Kürtçü ve bölücü gazetecilerden medet umduğu anlaşılıyor. Yazık, çok yazık!
• • •
Ancaaak, bu rezil toplantıya katılan bir isim var ki, sadece orada olması değil, görevden ayrıldıktan sonra takındığı tavır da insanların yadırgamasına neden oluyor. Kimdir o?
MİT’in eski Müsteşar Yardımcısı Cevat Öneş!
Sen ulusal bir istihbarat kuruluşunun en üst düzeyinde görev yapacaksın, belki bunlarla mücadele edeceksin, sonra gidip sözünü ettiğim Diyarbakır toplantısına katılacaksın! Aynca başka zamanlarda da konuşacak, açıklamalar yapacak, Kürtçü, Islama, Türk Ordusunun düşmanı olan gazetelerde ve ekranlarda onların çizgisinde görüşlerini, hem de defalarca açıklayacaksın, belki de bu yolla Tayyip ve AKP’ye göz kırpacaksın!
İşte bu olmaz Cevat Bey, yakışmaz. Ayıptır ayıp. MİT’in emekli Müsteşar Yardımcısı, bu adamların, Kürtçülerin, bölücülerin, vatan düşmanlarının çizgisine düşmez. Onların toplantılarında yer almaz. Senin ne işin var oralarda? O takdirde sorarlar adama:
“Görevde iken de onların çizgisinde miydin?”
O zaman vay bizim halimize!
Sevgili okuyucularım, Türk milleti binbir rezaletle boğuşurken, başımıza bir de Kürtçülük rezaleti hortlatıldı. Bunun sorumlusu tamamen Tayyip, AKP hükümeti ve iktidarıdır. Bunlar Kürtçü-bölücü kesimlere seçim yatıranı yapıyor, şirin görünmeye çalışıyor ve bu iğrenç gelişmeleri (TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin hariç) hepsi sessizlikle izliyor. Birileri Türkiye’de ayrı bayrak isterken, hiçbirinden tık yok.
Tayyip’ler vesaireler, Çankaya’da oturan “Devletin başı”, AKP’nin Cumhurbaşkanı falan nerede? Bari oturup hep birlikte Füsun Önal’ın şarkısını söyleyelim!
Ah neredeee, vah neredeee… Kimlere sorsam nerelere baksam, ah neredeee, vah neredeee…
EMİN ÇÖLAŞAN / SÖZCÜ
Bir yanıt yazın