Ahmet Kaya Ortak Milli Değer midir?

Ahmet Kaya’nın bu kadar büyük ve bu kadar muhterem bir sanatçı olduğunu gerçekten de bilmiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse; AKP ve CHP’nin Ahmet Kaya üzerinde bu kadar yoğunlaştığını görünce şaşırdım kaldım. Hatta apıştım kaldım desem çok daha doğru söylemiş olurum. Bu konuda BDP’nin tavrını belki anlayabilirim. Ancak AKP’nin ve CHP’nin bu konuda takınmış oldukları tavrı anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. Meğer ne büyük ve birleştirici bir sanatçıymış bu Ahmet Kaya! Meğer Ahmet Kaya, bu millet için Ortak Bir Milli Değermiş de bizim haberimiz yokmuş!

Yanlış hatırlamıyorsam Sayın Başbakan Diyarbakır’da yapmış olduğu konuşmada, Türk Kültürü’nün Ahmet Kaya’sız öksüz kalacağını söyleyerek onun “Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne” isimli şarkısından dizeler okudu, Sayın Kılıçdaroğlu ise adı geçenin Paris’teki kabrinin başında dua etti. Hatta Hürriyet Gazetesi’nin haberine göre; geçtiğimiz Cumartesi günü (11 Aralık 2010) İstanbul’da düzenlenen Ahmet Kaya’yı anma toplantısına katılarak bir konuşma yapan Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay “Bu etkinliğe Başbakan adına katıldığını” özellikle söyleme gereği duymuştur(*). AKP’li Ertuğrul Günay’ın BDP’lilerle yan yana oturup söz konusu etkinliği izlemesi ise bir başka ilginç görüntü olmuştur. Gerçi bu görüntüye şaşırmadığımı da belirtmek isterim. PKK’nın Fethullah Hoca cemaati ile diyalog kurmaya çalıştığına da şahit olduk ya artık bu ülkede hiçbir şeye şaşırmamak gerekir.

Ahmet Kaya’nın sanatçı kişiliğini tartışacak derecede müzik bilgim elbette yoktur. Ancak güçlü bir ses ve iyi bir yorumcu olduğuna ben de inanıyorum. Aksi takdirde hem sağdan, hem soldan bu kadar itibar görmezdi! Ahmet Kaya’nın şarkılarıyla ilk kez 1986-1987 yılında yedek subay olarak askerlik yaptığım sırada Kars’ta tanıştım. Karsta askerlik yapan bekâr asteğmenler olarak Kars Kalesi’nin dibindeki küçük askeri yatakhanede kalıyorduk. Orada kaldığımız hemen her gecenin sabahında istisnasız Ya Cem Karaca, ya Ahmet Kaya ya da Alpay’ın şarkılarıyla uyandım desem abartmış olmam. Zira yan koğuşta kalan arkadaşlardan birisi bu üç şarkıcıya tutkun olmalıydı ki; sürekli onları çalardı. Hem de sabahın seher vaktinde ve Kars’ın meşhur kargaları henüz kahvaltılarını yapmamışken. Terhis olduktan sonra TRT’ye muhabir olarak girdiğini duyduğum Ömer Kabapçıoğlu isimli yedek subay, her sabah aynı şeyleri dinlerdi teybinden. Cem Karaca’dan “Ben bir ceviz ağacıyım Gülhane parkında”, Ahmet Kaya’dan “Saçlarına yıldız düşmüş koparma anne, ağlama”, Alpay’dan “Fabrika kızı”. Bu konuda adı geçen ile tartıştığımızı ve en azından teybinin sesini kısması yönünde kendisini uyardığımı hatırlıyorum.

***
Ahmet Kaya ile ikinci kez müşerref oluşum, televizyondaki bir tartışma ile olmuştur. Ahmet Kaya, kendisi hakkında “Allah’a ve Kur’an’a küfrettiği“ gerekçesiyle suç duyurusunda bulunan Alanya Müftüsü Zekeriya Şimşek’e şöyle sesleniyordu televizyon ekranlarından:

-“Müftü efendi, boşuna uğraşma. Bana sataşarak, beni mahkemeye vererek il müftüsü filan olamazsın…”

Peki, neydi 1994 yılında cereyan eden bu olayın aslı astarı? Alanya Müftüsü, Ahmet Kaya hakkında neden suç duyurusunda bulunmuştu? 2.1.1995 tarihli Milliyet gazetesine de haber olan olayın aslı, Ahmet Kaya’nın bir şarkısında geçen “Allah’ına kitabına sövüp saydım” şeklindeki sözlerden kaynaklanıyordu. Müftü efendiye göre; bu sözler kutsal değerlere hakaret anlamı taşıyordu ve bu sebeple Ahmet Kaya cezalandırılmalıydı. Bu konuda Ahmet Kaya’yı savunma anlamında yazılar yazıldı ve sözler söylendi sağda solda. Bunlara göre; söz konusu şarkı Atilla İlhan’ın “Cinayet Saati” isimli şiirinden bestelenmişti ve bahse konu sözler o şiirde geçiyordu. Üstelik sövüp sayılan bir insan değil, bir gemiydi. E gemilerin de Allah’ı ve kitabı olmayacağına göre bu sözlerde kutsal değerlere hakaret içeren herhangi bir durum yoktu. Esasen bu küfür güney bölgelerimizde yaygın bir küfürdü, Allah’a ve kitaba hakaret anlamı taşımıyordu…

Bu tür savunmaların elbette ele alınır yanı yoktu. Atilla İlhan’ın şiirinde de geçse ve bir sarhoşun bir gemi karşısındaki duygularını da anlatıyor olsa burada bana göre de Allah’a ve Kur’an’a açık bir hakaret vardır. Çünkü bahse konu küfrü eden bir sarhoş olsa da, o dizeleri şiirine yazan ile o dizeleri şarkı olarak besteleyip söyleyen kişi, herhalde o sırada sarhoştuk ve ne dediğimizi bilmiyorduk şeklinde bir savunma yapamazlar.

“Allah ve kitap” deyince ilk akla gelenin “Tanrı” ve “Yaratıcı” anlamında “Allah”, ve “Kutsal Kitap” yani “Kur’an” olduğu aşikârdır. Örneğin sövünce bir anlam ifade eden ve muhatabında etki yaratan onca gün görmedik küfürlerimiz varken(!) şairin ve şarkıcının ille de “Allah’ına kitabına sövüp saydım” demeleri, bana fazla iyi niyetli ve o kadar da masum gelmiyor. Örneğin Merhum Atilla İlhan ve dolayısıyla şarkıcı Ahmet Kaya böyle demek yerine, “Anasına avradına sövüp saydım” deselerdi çok daha anlamlı ve etkili bir küfür sallamış olurlar, üstelik insanların tepkilerini de bu kadar çekmezlerdi! Gerçi muhatap alınan geminin Allah’ının ve kitabının olmadığı gibi anası ve avradı da bulunmazdı ama yine de en azından bu kadar gürültü çıkmaz, tepki çekmez ve konu mahkemeye taşınmazdı. Üstelik şiirin hece ölçüsü ve kafiye düzeni de aynı kalırdı! Ancak sanat denilen şey biraz da tepki çekmek ve reklam yapmak olunca, galiba her şey birden mubahlaşıveriyor. Dolayısıyla bu konuda en azından Alanya Müftüsünün yanında yer aldığımı söylemek isterim. Her ne kadar kendisini fazla tanıyıp sevmesem de.

Atilla İlhan’ın “Cinayet Saati” isimli şiirinin bahse konu dizelerin de yer aldığı kıtası şöyledir:

“Demirlemişti eli kolu bağlıydı ağlıyordu
On üç damla gözyaşını saydım
Allah’ına kitabına sövüp saydım
Şafak nabız gibi atıyordu
Sarhoştum Kasımpaşa’daydım
Hiç biriniz orada yoktunuz”

***
AKP, CHP ve BDP arasında rekabet alanı yaratan Ahmet Kaya’nın protest şarkıcıların başında geldiği söyleniyor. Doğrudur; Ahmet Kaya oldukça protest bir şarkıcıdır. Örneğin şu şarkısı, oldukça protest ve hatta oldukça epik anlamlar taşımaktadır(!)

Biz Üç Kişiydik

Biz üç kişiydik;
Bedirhan, Nazlıcan ve ben
Üç ağız, üç yürek, üç yeminli fişek…
Adımız bela diye yazılmıştı dağlara taşlara,
Boynumuzda ağır vebal, koynumuzda çapraz tüfek…

El tetikte kulak kirişte
Ve sırtımız toprağa emanet…
Baldıran acısıyla ovarak üşüyen ellerimizi,
Yıldız yorgan altında birbirimize sarılırdık.
Deniz çok uzaktaydı
Ve dokunuyordu yalnızlık.
Gece uçurum boylarında,
Uzak çakal sesleri
Yüzümüze, ekmeğimize,
Türkümüze çarpar geçerdi.

Göğsüne kekik sürerdi Nazlıcan,
Tüterdi buram buram.
Gizlice ona bakardık,
Yüreğimiz göçerdi…

Belki bir çoban kavalında yitirdik Nazlıcan’ı,
Ateşböcekleriyle bir oldu kırpışarak tükendi.
Bir narin kelebek ölüsü bırakıp tam ortamıza,
Kurşun gibi, mayın gibi tutuşarak tükendi…

Oy Nazlıcan vahşi bayırların maralı,
Nazlıcan saçları fırtınayla taralı,

Sen de gider miydin böyle yıldızlar ülkesine,
Oy Nazlıcan oy can evinden yaralı…

Nazlıcan serin yayla çiçeği
Nazlıcan deli dolu heyecan
Göğsümde bir sevda kelebeği
Nazlıcan ah Nazlıcan…

Artık yenilmiş ordular kadar
Eziktik, sahipsizdik
Geçip gittik, parka ve yürek paramparça,

Gerisi ölüm duygusu, gerisi sağır sessizlik,
Geçip gittik, Nazlıcan boşluğu aramızda…

Bedirhan’ı bir geçitte sırtından vurdular…
Yarıp çıkmışken nice büyük ablukaları,
Omuzdan kayan bir tüfek gibi usulca,
Titredi ve iki yana düştü kolları… .
Ölüm bir ısırgan otu gibi sarmıştı her yanını
Devrilmiş bir ağaçtı ay ışığında gölgesi
Uzanıp bir damla yaş ile dokundum kirpiklerine
Göğsümü çatlatırken nabzımın tükenmiş sesi…

Sanki bir şakaydı bu, birazdan uyanacaktı,
Birazdan ateşi karıştırıp bir sigara saracaktı
Oysa ölüm sadık kalmıştı randevusuna ah
O da Nazlıcan gibi bir daha olmayacaktı…

Ey Bedirhan; Katran gecelerin heyulası,
Ey Bedirhan; Kancık pusuların belası
Sen de böyle düşecek adam mıydın konuşsana,
Ey Bedirhan ey mezarı kartal yuvası…

Bedirhan mor dağların kaçağı
Bedirhan mavi gözleri şahan
Zulamda suskun gece bıçağı
Bedirhan ah Bedirhan…

Biz üç kişiydik
Üç intihar çiçeği
Bedirhan, Nazlıcan ve ben

Görüldüğü gibi şarkının sözleri, oldukça duygulu ve içten! İlk bakışta ağıt gibi görünse de aslında daha çok bir destanı andırmaktadır bu sözler. Kimdir isimleri ve davaları üzerine destan yazılan bu kişiler? Hangi kutsal davanın peşinden giderken dağ yamaçlarında ve vadi tabanlarında vurulmuşlardır? Bedirhan, Nazlıcan ve onu, üç yeminli fişek haline getiren, ellerine çapraz tüfekler tutuşturup dağlara salan ve isimlerini dağlara bela diye yazanlar/yazdıranlar kimlerdir? Sözüm ona bu üç kahramana(!) kancık pusu kuranlar, bir geçitte haince arkalarından vuranlar kimlerdir?

Gerçekten sorulmaya, makul ve mantıklı cevaplar verilmeye değer sorulardır bu sorular. Özellikle Ahmet Kaya’yı ortak bir milli değer haline getirip onun ismi ve hatırası etrafında birbirleriyle rekabete girişerek buradan kendilerine siyasi çıkar elde etmeye çalışanların, bu sorulara mutlaka makul cevaplar bulmalarında fayda vardır. Aksi takdirde, tarih onları asla affetmeyecektir. Hem tarih affetmeyecek onları, hem de hayatlarının baharında, Bedirhan ve Nazlıcan gibi yeminli fişek haline getirilenlerin göğüslerindeki çapraz tüfeklerle şehit edilen Mehmet ve Aliler affetmeyecektir. Keşke Bedirhan ve Nazlıcan’ın yeminli fişek haline gelmelerine, Mehmet ve Alilerin de onların göğüslerindeki çapraz tüfeklerle ölmelerine engel olunabilseydi. Keşke Bedirhan ve Nazlıcan’ın dağlarda giriştikleri mücadele, tıpkı Ahmet Kaya’nın yaptığı gibi, bazılarınca bu kadar kutsanıp destanlaştırılmış olmasaydı…

13 Aralık 2010
Ömer Sağlam
______________________
(*) Bk. 12.12.2010 tarihli Hürriyet, “Günay’a plastik kelepçe fırlattı” başlıklı haber, s, 24.

Ahmet Kaya’nın bu kadar büyük ve bu kadar muhterem bir sanatçı olduğunu gerçekten de bilmiyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse; AKP ve CHP’nin Ahmet Kaya üzerinde bu kadar yoğunlaştığını görünce şaşırdım kaldım. Hatta apıştım kaldım desem çok daha doğru söylemiş olurum. Bu konuda BDP’nin tavrını belki anlayabilirim. Ancak AKP’nin ve CHP’nin bu konuda takınmış oldukları tavrı anlamakta gerçekten zorluk çekiyorum. Meğer ne büyük ve birleştirici bir sanatçıymış bu Ahmet Kaya! Meğer Ahmet Kaya, bu millet için Ortak Bir Milli Değermiş de bizim haberimiz yokmuş! - kilicdaroglu partisinin grup toplantisinda konustu 111777 5

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir