Rum Ortodoks Kilisesinin, tamamen KKTC sınırları içinde bulunan ve KKTC egemenliği altında yer alan Karpaz bölgesine göz diktiği kesin.
Saman altından su yürüterek, Hıristiyanlığın arkasına saklanarak ve vicdanları rahatsız edecek iddialarla Karpaz bölgesine sahip çıkıyorlar.
KKTC makamlarının vermiş olduğu hiçbir yetkiyi, belgeyi veya izni adanın güneyinde hükümranlığını sürdüren Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinde kabul etmeyen Rumlar, iş kendilerine geldi mi veya iğnenin ucu kendilerine dokundu mu yaygarayı basıyorlar.
30 Kasım Havari Andreas’ı anma günüdür ve kiliselerde ayinler yapılır, Havari Andreas (Apostolos Andreas) anılır.
Son birkaç yıldır, özellikle de II. Hrisostomos Başpiskopos olduktan sonra, ada üzerinde KKTC yok addedilmeye başlanmış ve Rum Ortodoks Kilisesinin Ruhani bölgeleri, KKTC topraklarını da kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiştir.
Sen Sinod Meclisi tarafından 9 Eylül’de kabul edilen yeni kilise tüzüğüyle birlikte Karpaz Burnunun en ucundaki Havari Andreas Manastır’ının Rum Ortodoks Kilise’sinin tam yetkisine ve Karpaz Bölge Piskoposluğu’nun himayesi altına girmesi prensip kararı alındı.
Geriye çevrilecek dolaplarla ve AB’de oynanacak acındırma tiyatroları ile Karpaz yarım adasını olduğu gibi Metropol, yani dini bölge ilan etmek ve şimdi kağıt üstünde var olan Metropolünü de fiilen göreve göndermek kalmıştı. 30 Kasım ayininde bunun denemesini de yaptılar ve kendilerinin güneyde atamasını yaptıkları sözde Karpaz Piskoposu Zaharias Yeorgiu’yu ayini yönetmesi için görevlendirdiler.
KKTC makamlarını yok farz eden bu atama ve görevlendirme, elbette ki KKTC yasalarına takılacaktı, nitekim takıldı da.
Ne yapılan atama yasal, ne de görevlendirme.
Sözde Karpaz Piskoposu Zaharias Yeorgiu’ya ayin yapması izin verilmedi ve ayini her zaman olduğu gibi, “İdari Komite”nin görevlendirdiği yerel papazlar yönetti.
II. Hrisostomos ve Sen Sinod Meclisi kendi başlarına gelin güvey olmuşlar, Mağusa’da Karpaz’ı, Salamis’i ve Maraş’ı dini bölge ilan etmişler, sonra da bunlara papazlar, başpapazlar ve piskoposlar atamışlar.
Bay Zaharias Yeorgiu’yu da anıyla şanıyla Karpaz Piskopos’u atamışlar ama KKTC makamlarına lütfedip başvurarak, görevini ve yetkilerini akredite etmemişler. Ne Din İşleri Dairemizin resmen bilgisi var ne de İç İşleri Bakanlığımızın.
Bunun tam tersine yerel Rumlardan oluşan, KKTC makamlarına kaydını yaptırmış ve iznini almış olan “Apostolos Andreas Manastırı İdari Komitesi” var ve şu anda kiliseyi, Dip Karpaz köyünde ikamet eden Rumlardan oluşan bu “İdari Komite” yönetiyor.
KKTC Din İşleri Dairesi, İç İşleri Bakanlığı ve Dış İşleri Bakanlığı Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi yerine yerel komiteye daha çok güven duyuyor ve onların talep ve isteklerini dikkate alıyor.
II. Hrisostomos’un amacı gerçekte farklı ve bu yıl hedefi doğrultusunda bir adım daha ileri giderek, 30 Kasım Salı günü yapılacak Havari Andreas’ın ölüm yıldönümü ayininin manastırdaki bölge papazları yerine Rum cemaatinin oyları ile seçilen sözde “Karpaz Piskoposu Zaharias Yeorgiu” yönetiminde yapılacağını birkaç ay evvelsinden açıkladı.
Amacı, KKTC makamlarından bu süre içinde bir itiraz gelirse konuyu hemen AB’ye aktarıp, müdahale ettirmek ve Piskoposa bu ayini resmen yaptırmaktı.
KKTC makamları bu tuzağa düşmedi ve ayini her zaman olduğu gibi yerel papazlar yönetti.
KKTC Vakıflar İdaresinin yani EVKAF’ımızın Havari Andreas Manastırı’nın restorasyonunu koordine etme talebi var ama Başpiskopos II. Hrisosotomos kendini bu konuda o denli güçlü addediyor ki, EVKAF’ın restorasyonu ve tamiratı koordine etmesi konusunu görüşmeyi bile kabul etmiyor sanki manastır kendisine aitmiş gibi.
Hrisostomos’a göre Havari Andreas Manastırı kesin olarak Kıbrıs Rum Ortodoks Kilisesi’nin malıdır ve Türklerin asla manastırla ilgili herhangi bir işe karışmak gibi bir hakları da yoktur.
Zaten kesin bir dille de bu konudaki düşüncesini de geçen haftalarda “Havari Andreas Manastırı EVKAF tarafından tamir edileceğine yıkıldığını göreyim daha iyi” cümlesi ile de ortaya koymuştu.
Şimdi II. Hrisostomos Türkiye’yi, ayinin Karpaz Piskoposu tarafından yönetilmesine izin verilmemesinden dolayı AB’deki Dünya Kiliseler Konseyi ve diğer uluslararası kurumlara şikayet etmeye hazırlanıyor. Zaten kafasındaki de buydu. Dış güçlerin yardımı ve Türklere yapacakları baskılar ile Karpaz bölgesinde hükümranlığını ilan etmek.
Bir başka gerçek ise Havari Andreas Manastırı içinde “Urve Bin Said”in kabrinin olması. Bu gerçeği de yıllarca saklayıp, kitaplardan dahi silmişlerdi. Gerçekler ortaya yavaş yavaş çıkmaya başladı.
Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com
3 Aralık 2010