Büyük uzlaşma / Yeni düşman kim? [Mahir Kaynak]

Lizbon’daki NATO zirvesinden gelen ilk haberler büyük bir uzlaşmanın gerçekleştirildiği yönünde. Bu durum dünyada büyük bir sorunun olmadığı, var olan küçük sorunların da kolayca halledildiği anlamına mı geliyor? - mkaynak
Mahir Kaynak

[1]

Büyük uzlaşma

Lizbon’daki NATO zirvesinden gelen ilk haberler büyük bir uzlaşmanın gerçekleştirildiği yönünde. Bu durum dünyada büyük bir sorunun olmadığı, var olan küçük sorunların da kolayca halledildiği anlamına mı geliyor?

Türkiye’nin tezlerinin kabul edildiği, herhangi bir ülkenin düşman sayılmadan füze savunma sisteminin, nereden gelirse gelsin, olası bir saldırıya karşı oluşturulması ve tüm NATO üyelerini kapsaması ve bedelinin ortak ödenmesi kabul edilmiş görünüyor.

Genel görünümün Türkiye’nin yaklaşımına benzediği ve hiçbir ülkenin hasım sayılmaması gerektiğini gösteriyor. Son derece olumlu olan bu manzara gerçek olabilir mi? Herkesin birbiriyle dost olduğu, sadece bazı devlet dışı terör eylemlerinin sorun yarattığı bir dünyada mı yaşıyoruz?

İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra durum farklıydı. Aynı safta savaşan ABD ve SSCB zaferden sonra dünyayı paylaşmış ve hemen birbirini düşman ilan etmişti. Bu düşmanlık gerçek miydi yoksa barışı sağlamak için hazırlanmış bir kurgu muydu? Yaratılan bu düşmanlık ülkelerin elini kolunu bağlamış ve her ülke bulunduğu tarafın lider ülkesine, yani ABD ve SSCB’ye itaat etmişti. Tarafların askeri güçlerini geliştirmeleri ve karşı tarafı izlemeleri anlaşmaya uymama ihtimalini ortadan kaldırmayı amaçlıyordu. Böylece bazı bölgesel savaşlar dışında büyük bir çatışma yaşanmadı ve dünya en uzun barış dönemini yaşadı. Savaş yoktu ama korkusu büyüktü ve bu korku barışı sağlıyordu.

Bu dönemdeki anlayış dünya üzerinde iki farklı güç odağının olması ve bunlar arasındaki dengenin diğer ülkeler tarafından bozulmasının engellenmesiydi.

Bugün barış böyle bir dengenin sonucu değil aksine tüm ihtilafların halledildiği, eski düşmanların bile dost olduğu bir ortamda gerçekleştirilmeye çalışılıyor. Yani Rusya’da füze savunma sistemi içine alınıyor.

Karşıt güçlerin oluşturduğu dengenin barışı sağladığı soğuk savaş döneminde de ispatlandı. Çatışma var gibi görünüyordu ama adı bile soğuktu.

Hiçbir denge ebedi değildir ve yeni dinamikler bu dengeyi bozar. Soğuk Savaş döneminde kurulan denge SSCB’nin dağılmasıyla sona erdi. Terazinin bir tarafındaki ağırlık yok olmuş ve o taraftaki kefe boş kalmıştı. Tek kutuplu dünyadan söz ediliyordu. Şimdi ise çok kutuplu bir dünyada yaşıyoruz ve ortada bir terazi bile yok. Böyle olunca herhangi bir ülke, ağırlığı ne olursa olsun, isteklerini kabul ettirebiliyor ya da, İran gibi, NATO gibi bir gücü tehdit bile saymayabiliyor.

Bu durumun devam etmeyeceğini ve yeni bir dengenin kurulacağını düşünüyorum. G-20 toplantısı ve NATO zirvesi bir karar almayı değil durumu tespit etmeyi amaçlıyordu. Önce ekonomik temeller oluşacak ve bunun üzerine askeri yapılar inşa edilecek gibi görünüyor. Yeni ekonomik düzenin sınırsız bir liberalizm olmayacağı, oluşacak bloklar içinde ortak bir ekonomi politikasının izleneceği söylenebilir. AB’nin bütünlüğünü koruması şüpheli görünüyor. Rusya yeni bir özelleştirme politikasıyla Almanya ve Fransa’ya kapılarını açıyor ve onlardan teknoloji ve yatırım bekliyor. Yani şu anda sonuca ulaşmış değiliz ve bir oluşum sürecini yaşıyoruz.

, 23.10.2010

[2]

Yeni düşman kim?

İnsanların soyları ve inançları doğuşta bellidir. Bunları korumak için mücadele ederler ve gerekirse canlarını verirler. Doğuşta belli olmayan, ancak onun kadar belirleyici olan bir şey daha vardır, o da dost ve düşmanlarımızdır.

Bunlar zaman içinde hızla değişirler ve kimse bu değişimin nedenlerini sorgulamaz. Mesela SSCB İstiklal Savaşı’nda bizi desteklemiştir ama bir süre sonra en büyük düşmanımız olmuştur. Osmanlı Döneminde iç içe yaşayan halklar aralarında herhangi bir çatışma olmadığı halde birbirinin gölgesine kurşun sıkar hale gelmiştir. Bu düşmanlıkların yaratılması zor değildir. İki dost halkı amansız hasımlar haline getirmek isterseniz birinin içinden bir çete çıkarır diğerine saldırtırsınız ve bu çatışmanın hiçbir yerinde olmayan insanlar kanlı bıçaklı hale gelirler. Bu düşmanlıkları da ciddiye almak yanlıştır. Eğer yönetenler isterse bir günde her şeyi tersine çevirebilir. Sınırlarına mayın döşeyecek kadar karşıt olduğumuz Suriye ile vizeyi kaldırırız ve geçmişte ülkemize yönelik terör eylemlerinin lideri sayılan kişiyi koruyan bu devlet terörü önlemekte işbirliği yapar. Yakınlaşmanın burada kalacağı düşünülmemelidir. Eğer ortak bir dış ticaret politikası üzerinde anlaşma sağlanırsa sınırlar şeffaf hale gelebilir. Üstelik iki ülkenin halkları aynı ilin iki parçası gibidir ve geçmişteki düşmanlığın halklarla ilgisi yoktur.
Şu sıralarda eski düşmanlar dosta dönüşmektedir. Bu süreç kolay gerçekleşir çünkü düşmanlığın altında sadece yapay gerekçeler vardı. Dünyayı yöneten güçler bir şablon oluşturmuş ve bize bu şablona göre davranmak kalmıştı. Gücümüz kendi şablonumuzu çizmeye yetmiyordu.

Dostluk ve düşmanlıklar halklar arasında değildir ve bunları yönetenler belirler. Onlar da siyasi şartlara göre hareket ederler. Şartlar değişirse roller değişebilir ve geçmiştekinden çok farklı tavırları benimseyebiliriz.

Bu nedenle şartları belirleyen halkın duygularını da belirler. İkinci Dünya Savaşından sonra Doğu Avrupa ülkelerinin komünist, Batının payına düşenlerin demokrat olmaları kendi tercihleri değildir. Eğer bir ülke, Almanya gibi ikiye bölünürse, bir yarısı diğerinin can düşmanı olabilir ve kendi tarafına diğerini imha edecek silahların yerleşmesinden, şikayet etmek bir yana, büyük memnuniyet de duyabilir.

Dünya şartlarını en iyi anlayan ya da gereken uyumu gösteren iktidara gelir ise yeni şartlara göre dost ve düşmanlarımız belirlenir. Şimdi eski düşmanlarımız dost oluyor ama kimin yeni düşmanımız olacağını bilmiyoruz. Bu sadece yönetenler açısından önemli olsaydı ilgilenmezdik ama bu duyguların halk tarafından da paylaşılması gerekir. Yani halktan biri olarak sorumuz bizi kime düşman edecekler ve biz kime kin duyacağız. Bu duygular için sebep bulmak çok kolaydır ve bizim dost ya da düşman olmadığımız kimse yoktur. Yeni düşmanlarımızın, tarihteki en büyük ulaşma hedefimiz olan AB ya da bu ülkelerden biri, ya da ortak inançlara sahip olduğumuz İran olursa şaşırmam.

, 23.09.2010

[3]

ABD-NATO Füze Kalkanı ve Arka Planı

Lizbon’daki NATO zirvesinden gelen ilk haberler büyük bir uzlaşmanın gerçekleştirildiği yönünde. Bu durum dünyada büyük bir sorunun olmadığı, var olan küçük sorunların da kolayca halledildiği anlamına mı geliyor? - Fuze kalkani
Türkiye'ye yerleştirilmek istenen füze kalkanı

[…]

(i)- Ya bu sistem halâ Rusya’ya karşı, ya da çift maksatlı (yani hem Rusya’ya, hem de olası bir İran saldırısına karşı) düşünülmektedir,

(ii)- veya, büyük bir ihtimalle İsrail’i olası İran nükleer başlıklı füzelerinden korumak içindir.

[…]

Bu füze kalkanının Türkiye’ye yerleştirilmesi;

(i)- Türkiye ve İran arasında husumete yolaçacaktır.

(ii)- Güneydoğu ve Doğu bölgelerimize NATO şemsiyesi altında ABD askerlerinin yerleşmesini sağlayacaktır.

(iii)- Komuta ve kontrolü tamamen ABD elinde olacağı için, kime karşı, ne zaman kullanılacağı Türkiye’nin bilgi ve yetkisi dışında olduğundan Türkiye için büyük bir tehdit oluşturacaktır.

[…]

ABD-NATO füze kalkanı konusunda, bütün Türk Halkı, başta CHP olmak üzere tüm yurtsever partiler bu melaneti doğru görmeli ve bu projeye engel olmak için tüm güçlerini birleştirip seferber etmelidir.

[…]

Haluk Dural, Ulusal Strateji Merkezi (USMER) İstanbul Başkanı

, 26.11.2010

Lizbon’daki NATO zirvesinden gelen ilk haberler büyük bir uzlaşmanın gerçekleştirildiği yönünde. Bu durum dünyada büyük bir sorunun olmadığı, var olan küçük sorunların da kolayca halledildiği anlamına mı geliyor? - Fuze kalkani

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir