Site icon Turkish Forum

NATO, mali sıkıntıda ama sağlam…

Türkiye’nin, NATO’da füze kalkanı projesine tam destek vermesi beklenendi. Onca vakittir sanki buna karşı olacakmış gibi bir kamuoyu yaratması da.  Çünkü AKP iktidarının doğası,  dualite üzerine kurulu. Ankara’nın bir NATO zirvesinde aldığı doğru kararla da bu ikiliğin doğurduğu kaygıların sonlanmasını aslen beklememek lazım. Ki bu zirvede malum savunma sisteminin radar parçalarının nerede konuşlanacağına dair bir uzlaşı çıkmadı. Aksine bu konudaki resmi açıklamanın Mart ayında yapılacak toplantıya kadar ötelendiği duyuruldu. - 20150707 collective defence img 375

Türkiye’nin, NATO’da füze kalkanı projesine tam destek vermesi beklenendi. Onca vakittir sanki buna karşı olacakmış gibi bir kamuoyu yaratması da.  Çünkü AKP iktidarının doğası,  dualite üzerine kurulu. Ankara’nın bir NATO zirvesinde aldığı doğru kararla da bu ikiliğin doğurduğu kaygıların sonlanmasını aslen beklememek lazım. Ki bu zirvede malum savunma sisteminin radar parçalarının nerede konuşlanacağına dair bir uzlaşı çıkmadı. Aksine bu konudaki resmi açıklamanın Mart ayında yapılacak toplantıya kadar ötelendiği duyuruldu.

Mart takvimi

Türkiye’nin, NATO’nun yeni “stratejik konseptinin” belirlendiği bu toplantıda farklı bir baş çekmemesi önemlidir. Bu kararın anlamı ise Mart ayı sonrasında daha belirginleşecektir. İki nedenle: Türkiye, İsrail’in, BM İnsan Hakları Konseyi’nin hazırladığı Mavi Marmara raporunun sonuçlarını ve tavsiyelerini yerine getirmesi için Mart 2011’e kadar süre vermiştir. Ve Türkiye’de, Haziran ayında seçim olacağına göre – üç ay öncesinde – Mart’da resmen seçim süreci başlayacaktır.

İsrail takıntısının faturası

AKP iktidarı, İsrail’in, önümüzdeki dört ay içerisinde Mavi Marmara’da ölenler için özür dilemesi ve tazminat ödemesi için bastıracaktır. Gazze’de yaşananların ve dolayısı ile İsrail’in politikalarının – İran’ın nükleer programı kadar – Türkiye’nin ulusal güvenliğini zorladığı kanaatinde olan Erdoğan hükümeti, İsrail’den beklentilerini alamadığı takdirde bu seçim sürecinde tabanına karşı kendini zor durumda hissedecektir. Çünkü o taban, Başbakan Erdoğan’ın, Davos’ta yaptığı “One Minute” çıkışından bu yana Yahudi Devleti’ni iyiden iyiye gözden çıkarmıştır.  İsrail askerlerinin, Mavi Marmara’da dokuz Türk’ü öldürmesi ile de “düşman” olarak sabitlemiştir.

Bu durumda, AKP iktidarının, Türk kamuoyunu, seçim sandığı ortaya çıkmışken, füze kalkanı sisteminin İsrail’in güvenliğini perçinlemeyeceğine inandırması gerekebilir. Öte taraftan, hükümet kaynakları, Washington gibi başkentlerde Ortadoğu’da ki aktif politikalarının İsrail’in güvenliğini iyileştirmeye yönelik olduğunu ancak – art niyetli kimi çevrelerin dümenleri yüzünden anlaşılamadıklarını – da anlatmaktadırlar. Muhalefetin de AKP’nin bu süreçte atacağı adımlara göre bir karşılık verme olasılığı mevcuttur. Mesela, birileri, İsrail hükümetinin, Kızılay’ın, Gazze’de, Filistin halkına götürdüğü insani yardımı kesintisiz – bugün de dahil – devam ettirebilmesi için “uluslararası hukukun” gereğini yerine getirdiğini hatırlatabilir. İHH’nın, Mavi Marmara seferi ile de aslında siyasi bir mesaj verme niyetinde olduğu teslim edilebilir. Ölümün soğukluğu kadar, işi bu raddeye vardıran sorumluların ne denli masum ve mağdur oldukları da belki bu süreçte samimiyetle irdelenebilir. Gerçi muhalefet liderleri de sandık ortadayken Erdoğan’a bu konuda itiraz etmeyi kendi çıkarlarına uygun görürler mi, bilinmez. İsrail, her kesimde, hassas bir mesele olarak kabul görüyor…

İsrail eleştiriden muaf değil ama…

Öyle ya da böyle, Başbakan Recep Tayip Erdoğan’ın, seçim sürecinde İsrail’le – en azından  – diplomatik ilişkilerin düzeyi  üzerine bir karar verecek olması kaçınılmazdır.  BM Genel Sekreteri Ban Ki Moon’un inisiyatifi ile kurulan soruşturma komisyonunun raporunun da bu vakte kadar büyük olasılık çıkacağını hesaplamak gerekir. Bu belgede, Türk tarafının da hatalı olduğu yönler olduğunun – ilk defa resmen – dile getirilmesi beklenmektedir. BM İnsan Hakları Komisyonu’nun vardığı sonuçlara kıyasla farklı bir üslup ve yaklaşım sergilenecek diye bir söylenti dolaşmaktadır. Erdoğan’ın, kamuoyuna, seçim sürecinde, bu raporların ışığında meseleyi nasıl anlatacağı ise merakla izlenecektir. Başbakan, İsrail’in taleplerini yerine getirmediği takdirde bir bedel ödeyeceğini ve bunu da vakti geldiğinde göreceğini ifade etmiştir…

Füze kalkanı ile ayar

O nedenledir ki Erdoğan hükümetinin, NATO’da füze kalkanına “evet” demesi – Batı ittifakının, Türkiye’nin Ortadoğu’daki aktif dış politikasına bir ayar yaptığı şeklinde algılanmaktadır. Şu da var: NATO ittifakı için öncelik Türkiye-İsrail ilişkileri değil, İran’dır…Öte taraftan, küresel ve bölgesel bir güç olarak yükselme arzusunda olan Türkiye’nin, Trans-Atlantik savunma ittifakı ile yola devam etmeyi kendi çıkarlarına daha yatkın gördüğü de anlaşılmaktadır. Yine de Başbakan’ın geride durup, Cumhurbaşkanı Gül’ün NATO zirvesine katılması bile gelecek aylar için durumun hala krizlere gebe olduğu şeklinde yorumlanabilir. Zira Arap sokaklarında marka olan  Erdoğan’dır…

İttifakın geleceği

NATO’nun geleceği, üyelerinin, savunma bütçelerinde getirdiği kısıntılar yüzünden sorguya açılmıştır. Amerika’nın dahi Pentagon’un harcamalarını kısmayı tartıştığı bir dönemde – kimi yorumcular – Kongre’nin bir süre sonra bu kalkan projesine verilecek paraları onaylamayabileceklerini ileri sürmektedirler. O nedenle de bugün zafer diye tanıtılan bu büyük savunma projesinin aslında çok ciddiye alınmaması gerektiğini savunmaktalar. Parasız, fakirleşiyor, çözülüyor diye hakkında yorumlar yapılan NATO’nun herşeye rağmen sağlam ve birlik içinde durduğunu söylemek ise yanlış olmaz. Bununla birlikte, Amerika’nın, aşamalı olarak konuşlanacak bu sistem tam anlamıyla devreye girinceye kadar askeri savaş gemilerini Karadeniz ve Akdeniz’de konuşlandırarak olası bir tehlikeye karşı gerekli tedbirleri alabileceği ileri sürülmektedir. Bu da Amerika’nın, Ortadoğu’dan çekilmesi bir tarafa dursun – aynı zamanda – Karadeniz’de de bir varlık edinme arzusunda olduğunu göstermektedir. Türkiye’nin, Boğazlar’dan geçişleri düzenleyen Montrö anlaşmasını esnetmesi ise zorlu bir karar olacaktır.

Türkiye’nin dedikleri mi oldu?

Türkiye, NATO’nun savunma amaçlı geliştirdiği füze kalkan sistemine yaklaşık 300 milyon dolar para harcamaya karar vermesine rağmen – hiç bir ülkenin ittifaka tehdit gösterilmemesi konusunda sürdürdüğü ısrarda başarılı oldu. “Burada bir kapasiteye karşı tedbir alınıyor, bir ülkeye değil. Yarın başka ülkeler çıkar, mevcut ülkeler değişebilir,” diyen Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, “İran, Ortadoğu olur mu? Çıkarın siz bunları aklınızdan. Bu, Türkiye’yi tatmin etmek için değil, olması gereken bir durumdur,” diye konuştu.

Gül’ün dediği gibi belgelerde – İran ve Ortadoğu – zikredilmezken, yetkililerin ağzından tehdidin nereden kaynaklandığı geçtiğimiz haftada da defaatle tekrarlandı. Örneğin, Fransa Devlet Başkanı Nicolas Sarkozy, biz “kediye kedi deriz: füzelerin yarattığı tehdit bugün İran’dan gelmektedir,” dedi. ABD’nin NATO daimi temsilcisi Ivo Daalder de, “bu aşamalı bir sistemdir ve eğer uzun mevzilli füzeler tehdid oluşturursa, (güney Avrupa’da konuşlanacak) bu sistem, Ortadoğu’dan gelecek bu füzeleri yakalayabilecek kapasitededir,”  ifadesini kullandı.

Bunun yanı sıra, Türkiye, füze kalkan savunma sisteminin radarlarına ev sahipliği yaptığı takdirde “komutasının kontrolünün” de Ankara’da olması gerektiğini savunmuştu. NATO zirvesinden çıkan belgelerde bu hususda bir uzlaşıya varıldığını gösterir bir ibare yer almadı.
Tülin Daloglu
www.tulindaloglu.com

Exit mobile version