Savaş süzal10 Kasım Atatürk’ün ölüm yıldönümünü anma amacıyla Washington Büyükelçiliğinde düzenlenen bir toplantıya katıldım. Toplantı hem dinleyici, hem konuşmacı hem de konuşma konusu bakımından ilginçti.
Konuşmacı Amerikan Deniz Piyade Kuvvetleri Harp Akademisi öğretim üyelerinden Doçent Doktor Edward J Ericson’dı. Uzmanlık alanı Osmanlı ordusu ve savaş taktikleriydi. Bu konuda Amerikalılara ders veren bir kişi. Konusu, “Mustafa Kemal, bir askeri tarihçinin sunumu” idi.
Konuşmayı çoğunluğunu askeri ataşelerin oluşturduğu yabancılar dinledi.
Tabii salonda Atatürkçü dernek üyesi çok sayıda Türk de bulunuyordu.
Konuşmacı benim, bizim, yıllardır bildiğimiz, ancak ilk kez bu şekilde toplanıp düzene sokulmuş bilgileri sundu, Atatürk’ü devlet adamı olarak değil bir asker, bir komutan olarak değerlendirdi. Mustafa Kemal’i, Amerikalı General Patton, General Lee, Alman General Rommel ve bir dizi tarihteki komutanlarla karşılaştırdı. Doktor Ericson, Mustafa Kemal’in en küçük birlikten başlayarak, alay ve tümen, kolordu ve ordu komutanlıkları yaptığını, milli orduyu kurduğunu anlattı. Amerikalı uzman ayrıca Mustafa Kemal’in, Libya çöllerinden Balkanlara, Doğu Anadolu’dan İç Anadolu’ya kadar her türlü arazide her türlü iklim koşullarında çarpıştığına da dikkat çekti. Uzman, Mustafa Kemal’in, gerilla savaşından, savunma, geri çekilme ve taarruz gibi operasyonların tümünden de alnının akıyla çıktığını vurguladı. Hatta Filistin’de İngilizlere karşı savaşan üç ordudan yalnız Mustafa Kemal’in komuta ettiği birliklerin bozguna uğramadan ve savaşma yeteneğini koruyarak Adana’ya kadar çekilip, memleket savunmasına hazırlandığına işaret etti.
Doktor Edward Ericson, Mustafa Kemal’in Çanakkale savaşı sırasında ANZAK savunmasının, ABD harp okullarında okutulduğunu ve stratejisinin Pasifik’te Japonların elindeki adalara çıkarılan Amerikan deniz piyadeleri tarafından kullanıldığını söyledi.
Uzman bu sözleri, salonda çok sayıda yabancı dinleyici arasında bulunan Yeni Zelanda ve Avustralya askeri ataşelerine hitaben sarf etti. Ericson, Çanakkale savaşındaki yönetimini dâhiyane diye tanımladı.
Kurtuluş savaşında güçlü Yunan ordusunu kuşatan çevirme operasyonlarının büyük bir başarı olduğunu ve Yunanlıları bu taktikle bozguna uğrattığını belirtti. Bir ‘Milli Ordu’ kurmanın ve onu yönetmenin ne denli riskli olduğuna işaret eden Doktor Edward Ericson, o yıllarda eldeki imkânları ve organizasyonu ayrıntılarıyla verdi.
Hatırlarsanız bundan birkaç ay önce yazdığım yazıda, karargâh subayı ile kıta subayı arasındaki farkı anlatmıştım. Ve orada askerin arasında olan kıta subaylarının yönettiği bir ordunun başarılı olabileceğini, oysa karargâh subaylarının büro havasına alışıp NATO gibi dış güçlerin elinde oyuncak haline gelebileceğini vurgulamıştım.
Doçent Doktor Edward Ericson’a göre Mustafa Kemal, karargâh subayı değil cephenin ön saflarında her an görülebilen bir kıta subayı idi ve başarısının da askerini ve yeteneklerini iyi tanımaktan kaynaklandığını belirtti.
Çanakkale’de saatine isabet eden şarapnel parçası, Anafartalar’da, Sakarya’da askerin onu cephede görmesi ona güveni artırdı. Askeri uzmana göre Mustafa Kemal, iyi bir asker ve sevilen, güvenilen bir dosttu.
Peki, bizimkilerdeki Mustafa Kemal düşmanlığının altında yatan şey ne?
Hele bu askerin halkıyla birlikte ülkenin kurtuluşu için ortaya koyduğu mücadele bu kadar açıkken.
Yabancılar tarafından sık sık övgüyle anılmaya başlanan Mustafa Kemal’e karşı bu saygısızlık neden?
Acaba bunda geçmişlerindeki karanlığın ışığı engellemesi mi var?
Evet, artık Türklere yabancılaşan Mustafa Kemal’in büyüklüğünü, yıllardır olduğu gibi bugün de yabancılar vurguluyor. |
|
|
Bir yanıt yazın