AB gelecekte üçlü bir yapıya dönüşmeli: Entegre olmuş çember, euro bölgesi ve Türkiye’nin de bulunduğu ekonomik çember.
CHRISTOPHE LECLERQE
Büyük Avrupa ülkelerinin yöneticileri, AB’nin genişlemesiyle ilgili tartışmalara girmeden, büyük Avrupa için yeniden bir vizyon ortaya koymalı. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’nin 19 Ekim’de Almanya Başbakanı Angela Merkel ve Rusya Devlet Başkanı Dimitri Medvedev’le yaptığı görüşme, bir Avrupa-Rusya işbirliğinin ne kadar faydalı olabileceğini hatırlattı.
Türkiye’de ve yine Avrupa Konseyi üyesi olan eski Sovyet ülkelerinde 250 milyon civarında insan yaşıyor. Bunu AB’nin 500 milyon vatandaşına eklediğinizde, karşınıza coğrafya, tarih ve demokrasi isteğinin yanı sıra Asya’yla rekabet ve hatta terör tehdidiyle birleşen 750 milyon vatandaşlık bir alan çıkıyor. Güçlü bir biçimde büyüyen ekonomileri bizim ihracatımızdan oluşuyor, yani bizim refahımızı sağlıyor. Avrupa entegrasyonuna yönelik açık ve net bir perspektif sunulması, karşılıklı güveni, yatırımları ve dolayısıyla krizden çıkışı kolaylaştıracaktır.
Doğu’ya dönme riski
Ne var ki, Batı’nın ihmali nedeniyle Türkiye ve Ukrayna’nın yüzünü Doğu’ya çevirme riski var: Bu alan Türkiye için eski Osmanlı dünyası, Ukrayna içinse Moskova olacaktır. Nispeten düşüşte olan Rusya’ysa Çin’den gelen baskı nedeniyle, ya ‘neo-Sovyetik’ bir gümrük birliği ya da 1917’den önceki gibi bir pan-Avrupa perspektifiyle yeniden bir Avrupa eğilimi keşfediyor. Bu iki Slav ülkesi bize daha fazla yaklaşabilir. 2011’de Polonya’nın dönem başkanlığında AB (umarız) ‘Avrupa perspektifi’ni ortaya koyarak Ukrayna’yla iyice yakınlaşacak. 2012’deyse, seçilmiş Rus devlet başkanı muhtemelen emperyalizm sonrası milliyetçiliği bir yana bırakarak, belirli bir ‘Avrupa gerçekçiliği’ne yaklaşacak. Rusya daha şimdiden, egemenliğinden vazgeçmeksizin, güvenlik ve modernleşme sağlayabilmek için Avrupa’yla işbirliğine istek gösteriyor. Cevaben biz de NATO ve AB’yi genişletmeden, uzatılan bu eli sıkmalı ve Rusya’ya ‘Avrupa ufku’ sunmalıyız.
Uzayan nişanlılık gibi
AB’nin kurumsal genişlemesi konusuna gelince, bu dinamik birkaç yıl içinde çıkmaza girecek. Mevcut yaklaşım, birkaç Kuzey ve Balkan ülkesiyle birlikte nihayete erecek. Masanın etrafında çok fazla bakan, müzakere edilmesi gereken çok fazla yasa, Türkiye gibi büyük nüfuslu ülkeler AB’ye katılırsa yaşanabilecek çok fazla kargaşa var. Bu nedenle Türkiye’yle müzakereler sürüncemede. Ancak yine de bunların devam ettirilmesi ve üyelik sonucunun masada kalması lazım.
Paris’in genişlemeye alternatif olarak sunduğu ‘imtiyazlı ortaklık’, içi boş bir kavram. Türkler tali yol gibi algılanan Akdeniz Birliği’ne karşı çıkıyor. Uzayan bir nişanlılılık gibi, gururlu Türkiye ya nikâh tarihinin adını koymak ya da ilişkiyi bitirmek istiyor.
Bu genişleme fikrinden rezil rüsva olmadan çıkmak için bir pan-Avrupa vizyonu ortaya konulmalı. Bir yandan tüm bu halkların emellerini yerine getirirken diğer yandan Batı’nın yaşadığı kimlik kaygılarını azaltabilmek için, farklı viteslerde yol alan bir Avrupa projesinden başka bir yol göremiyoruz. Avrupa’da üç çember olmalı. Bunlardan en entegre olan çember, şu anda 16 üyesi bulunan euro bölgesi olacak. Siyasi çember, şu anda 27 üyesi bulunan ama yakında üye sayısı artacak olan AB. Geriye üçüncü çemberi tanımlamak kalıyor.
Yumuşak yönetim
AB’nin kurucularından sayılan Robert Schumann ve Jean Monnet’ye göre entegrasyon küçük adımlarla gerçekleştirilmeli ve işe ekonomiden başlanmalı. Türkiye, Ukrayna ve Rusya’nın entegrasyonu, 750 milyon vatandaşlık bir pan-Avrupa pazarının oluşturulması yoluyla gerçekleştirilebilir. Sadece bir gümrük birliği değil, ki böyle bir birlik Türkiye’yle zaten var, iş pazarı birliği de olacak. Kısacası euro, dış politika ve savunma haricinde her şey… Bu büyük pazara, yeni Avrupa Ekonomik Topluluğu adını verelim. Böylece eski Avrupa Ekonomik Topluluğu’nun 1963’te Türkiye’ye verdiği söz de nihayet yerine getirilir… Hatta bunun gerçekleşmesi için Brüksel’in ‘Avrupa 2020’ gündemine paralel bir ‘AET 2020’den bahsedebiliriz.
Geriye, her zaman çetrefilli olan siyasi mesele kalıyor. ‘Lizbon’dan Vladivostok’a’ gibi vizyonlar daha şimdiden var. Bunlar yeterince güçlü değil mi? O zaman burada ‘yumuşak yönetim’, yani hukuki temeli olmayan politika devreye girmeli.
Ukrayna ve Türkiye
Bu ‘Avrupa 10’, resmi olmasa da belirgin ve zengin simgelerle dolu olacaktır. Diğer konulara geçmeden önce, yöneticileri pan-Avrupa pazarının küresel bağlamdaki yerini tartışabilir. Avrupa Konseyi ve Parlamentosu yine yasama organları olarak kalır, Komisyon ise Pan-Avrupa pazarının etkili bir garantörü olur. Peki bu A-10’un üyeleri kim olur? Öncelikle AB nüfusunun yüzde 70’ini oluşturmaları nedeniyle haklı olarak altı ‘büyük’: Almanya, İspanya, Fransa, İtalya, Polonya, Britanya. Bir sonraki üye, diğer 21 üyesine kulak veren AB’nin kendisi olur. Sonraki iki üyeyse, Ukrayna ve Türkiye olur. Son olarak da kendini hazır hisseder hissetmez Rusya katılır.
G-20’nin Fransız başkanı yıl sonunda Ankara’da bekleniyor, elleri boş gidecek değil. Kendisi AB’nin Fransa dönem başkanlığı döneminde, tam da finans krizinin en kötü zamanlarında, bir euro bölgesi zirvesi düzenleyerek alışkanlıkları sarsmıştı zaten. Bugün artık büyük Avrupa fikrini yeniden harekete geçirmenin vakti geldi. Yöneticilerimiz bu fırsatı kaçırmasın. (11 Kasım 2010)
Bir yanıt yazın