LA times – David Schenker and Christina Lin
Türk Dışişleri Bakanı Davutoğlu bu ay Çin’de Ankara ile Bejing arasındaki yeni dayanışma modelini masaya koymak üzere bulunuyordu. Tam bir hafta evvel de Çin Başbakanı Wen Jiabao’nun baş danışmanlarından biri Suriye’ye anlaşmalar imzalamak ve Golan tepelerinde zeytin ağacı dikmekle geçen beş günlük bir gezi yaptı. Anlaşılan “Orta Krallık” bu günlerde Orta Doğuda derin kök salmakla meşgul.
Uzak Doğu’dan Afrika ve Latin Amerikaya kadar geniş bir çevreye uzanan Halk Cumhuriyeti’nin Orta Doğu’ya olan ilgisi şaşırtıcı olmadığı gibi yeni de değil. Çin petrol ithalatının dörtte birinden fazlasını İran Körfezinden yaptığı gibi İran petrollerinde milyarlarca yatırımı bulunmakta. Ancak son zamanlarda Washington’un bölgedeki etkisinin biraz azalması ile Beijing atağa kalkmış görünüyor.
1990’lardan başlıyarak Sovyetler Birliğinden kalan boşluğu dolduran Çin bu terorist ülkeye çeşitli misiller sağladı. Günümüzde de Suriye Başkanı Beşir Assad 2004’te verdiği söz doğrultusunda “doğuya doğru “yani Asya’ya dönerek Batının Orta Doğu üzerindeki baskısını atlatmaya çalışıyor. Suriye’ye devamlı ve güvenilir bir silah akışı sağlayan Çin bunun yanısıra eskimiş enerji sektörünü de yenilemek için büyük yatırımlar yapmış bulunmakta.
Daha da çarpıcı olan Bejing’in Ankara’daki Recep Tayyip Erdoğan başkanlığındaki islamist hükümet ile hızla kurduğu ilişkiler. Ekim ayında Türkiye’ye giden Wen 8 yıldır ilk defa bu ülkeyi ziyaret eden Çin Başbakanı oldu. Erdoğan ve Wen 8 anlaşmaya imza attılar. Bunların arasında Çin ile Türkiye’yi birleştiren tarihi “İpek Yolu”nu “İpek Demiryolu” haline getirecek anlaşma var.
________________________________________
Aralarında yeşeren ekonomik işbirliğinden daha fazla dikkatleri çeken yeni gelişmeye başlayan NATO üyesi Türkiye ile Çin arasındaki askeri işbirliği. Bu beraberliğin son göstergelerinden biri Ekim ayında ilk defa olarak Çin askeri uçaklarının; eskiden ABD ve İsrail’in yer aldığı; Anadolu Kartalı tatbikatındaki menevralara katılması oldu.
Türkiye her ne kadar ABD yapımı F-16larını hangarlarında bırakıp manevralarda Amerikan silahlı Kuvvetlerinin 1996’da kızağa çektiği F-45 leri kullanmışsa bile zarar ortadaydı. Çinlilerin tatbikata katılması ABD ile NATO ortağı arasında zaten varolan güvensizliği artırdı. Ekim’de Çin ve Türkiye’nin ortak bir bildiri ile ikili ilişkilerini “stratejik ortaklık”a dönüştürdüklerini açıklamaları işleri daha da bozdu.
Bejing’in, İran Suriye ve Türkiye’yi bölgesel dışa uzanımının odak noktası olarak seçmesi tesadüfi değil. Orta Doğu’nun kuzey bölümünde bulunan bu ülkelerin ABD ile oldukça karmaşık ve sorunlu ilişkileri varken aralarında bağlar gittikçe kuvvetlenmekte. Bu trimuvirliğe ek olarak Çin Irak’ı bir sonraki hedefi olarak etki alanına katmak istiyor.
Çin Irak’taki en büyük gaz ve petrol yatırımcısı ve buradaki yatırımlarını korumak için milyarlar ödüyor. Irak’ın dünyanın bilinen en büyük petrol rezervlerine sahip olduğu düşünülürse bu şaşırtıcı değil. Üstelik Irak’ın ,Saddam Hüseyin zamanından kalan 6 ile 8 milyar dolarlık borcu silen Çine minnet borcu da var. Şimdi de Beijing Irak’taki yeni hükümete 100 milyon doların üstünde silah yardımı yapmakta.
Çin’in tüm dünya ile aktif ilişkide bulunduğu göz önüne alındığında – ki bu dış politikasında ahlaki kurallara fazla bağlı kalmayışı ile de ilintili- Washington’un Beijing’i Orta Doğu’dan uzak tutabileceği düşünülemezdi. Milli çıkarlardan başka hiçbir şeyin önemsememesi Çin’i otoriter rejimlerin çoğunlukta olduğu Orta Doğu’da çekici bir ortak haline getirmekte. Bazı Orta Doğu ülkelerinin Çin’i Batı’ya karşı dengeleyici bir güç olarak gördükleri de bir gerçek.
Endişe veren gelişme; Çin’in bu atağının bölge ülkelerinin ABD’nin Orta Doğu’dan biraz uzaklaştığını düşündükleri bir döneme rastlamasından doğuyor.
Çin Amerikan borcunun büyük kısmını oluşturmakta ve aradaki ticari ilişkiler oldukça kuvvetli; ancak eninde sonunda bu iki devletin çok değişik dünya görüşlerine sahip -stratejik ve ekonomik anlamda- iki rakip oldukları unutulmamalı. Bu oyunun Washington ve Beijing’in müteffik olmaları ile son bulması olası. Ancak büyük ihtimalle bu iki kuvvet arasında ortak varoluş ile ilgili bir sonuca varılması beklenir O zamana kadar Washington bölgesel müteffiklerini kuvvetlendirerek buradaki otoritesini tekrar kazanmalı. Hiçbir taahütte bulunmamış bir Çin ise ayak izini genişletmeye ve Orta Doğu’da ABD için yeni ancak eskisine oranla çok daha az avantajlı stratejik bir rolün tohumlarını ekmeye devam edecek.
David Schenker
Washington Üniversitesi Yakındoğu politikaları Arap Politikaları kürsüsü