Alman toplumu bir göçmenin parti başkanı olmasıyla kıyametin kopmadığını gördü

Parti başkanlığı koltuğunda iki yılı doldurdunuz. Bu iki yıla baktığınızda Yeşillerin başarısında sizin katkınız ne oldu? - cem ozdemir1Almanya’nın Freiburg şehrinde bugün başlayan Yeşiller Partisinin büyük kongresinde partinin eş başkanlığı için Cem Özdemir Claudia Roth’la beraber tekrar aday olacak. Özdemir’in  ikinci defa seçilmesine kesin gözüyle bakılıyor.
Büyük kongreden önce Zaman’a konuşan Özdemir, Yeşiller Partisine seçmen ilgisinin her geçen gün arttığını belirterek, “Evet ortada bir başarı var ve elbette bu başarıda benim de katkım oldu. Yeşiller şu anda kamuoyu yoklamalarında yüzde 20’lerde görünüyor. Bazı eyaletlerde ise bu oran daha yüksek ve bizim bir eyalet başbakanı çıkarmamız bile söz konusu.” dedi. Yeşiller gelecek  yılın Eylül ayında yapılacak olan Berlin eyalet seçimlerinde partinin güçlü isimlerinden Renate Künast’ı eyalet başbakan adayı olarak yarışa sokacak. 2013 yılında yapılacak olan  federal seçimlerde başbakan adayı göstermeyi düşünmediklerini belirten Özdemir, “Önümüzde bir Liberal Parti (Hür Demokratlar Partisi) örneği var. Seçimlerden önce uçup seçimlerden sonra dibe vurdu Liberaller. Seçim öncesi ve sonrasının kendine has farklı şartları var. Dolayısı ile içinde bulunduğumuz durumu fazla abartmamak gerekiyor. Bütün bunlardan dolayı seçimlere kendi başbakan adayımız ile girmeyi düşünmüyoruz.” açıklamasını yaptı. Vermek istediği temel mesajın ‘Almanya hepimizin ortak ülkesi ve bu ülkenin geleceği için elbirliği içinde çalışmamız gerekiyor.”  olduğunu belirten Özdemir,  “Bu konuda başarılı olduğumu düşünüyorum.” dedi ve sözlerine şunları ekledi: “Alman toplumu bir göçmenin parti başkanı olmasıyla kıyametin kopmadığını gördü. Ben de bu iki yılda ülkem olan Almanya’nın daha ileri bir noktaya varması için var gücümle çalıştım. Bu olayı Almanlar doğru algıladı ve bu ülkede kökenleri Türk de olsa Almanya için çalışan çok sayıda sanatçı, sporcu, yazar ve siyasetçi olduğunu gördü.”

Parti başkanlığı koltuğunda iki yılı doldurdunuz. Bu iki yıla baktığınızda Yeşillerin başarısında sizin katkınız ne oldu?

Biliyorsunuz başarıdan herkes, başarısızlıktan ise sadece başkanlar sorumludur. Evet ortada bir başarı var ve elbette bu başarıda benim de katkım oldu. Yeşiller şu anda kamuoyu yoklamalarında yüzde 20’lerde görünüyor. Bazı eyaletlerde ise bu oran daha yüksek ve bizim bir eyalet başbakanı çıkarmamız bile söz konusu.

Bunlar anket verileri ve biraz da basının sizin lehinize yaptığı haberlerden oluşan bir fotoğraf. Bu fotoğraf ne kadar gerçekçi?

Biz bunun farkındayız ve bundan dolayı da kendimizi gökyüzünde uçar vaziyette görmüyoruz. Bütün bunlardan bizim çıkardığımız netice seçmen bize sorumluluk vermeye meyilli ve bizim de bunun için kolları sıvayarak daha fazla çalışmamız gerekmektedir.

Göçmen kökenli olmanız ve adınızın Cem Özdemir olmasının bir rolü oldu mu bu iki yılda?

Hakkımda fazla konuşmayı sevmiyorum. Ancak parti başkanının adının Cem Özdemir olması göçmenlerin siyaset yapmasını daha sıradan ve doğal hale getirdi. Yani Alman toplumu bir göçmenin parti başkanı olmasıyla kıyametin kopmadığını gördü. Ben de bu iki yılda ülkem olan Almanya’nın daha ileri bir noktaya varması için var gücümle çalıştım. Bu olayı Almanlar doğru algıladı ve bu ülkede kökenleri Türk de olsa Almanya için çalışan çok sayıda sanatçı, sporcu, yazar ve siyasetçi olduğunu gördü. Zaten benim vermek istediğim temel mesaj: Almanya hepimizin ortak ülkesi ve bu ülkenin geleceği için elbirliği içinde çalışmamız gerekiyor.  Bu konuda başarılı olduğumu düşünüyorum.

Diğer önemli bir konu ise rol model konusu. Gençlerde “Eğer Cem Özdemir bu noktaya kadar geldi ise biz de gelebiliriz” düşüncesinin oluşmasında katkımın olduğu kanaatindeyim.

Büyük kurultayda Claudia Roth ile beraber tekrar adaysınız. Seçimler dışında kurultayın önemi nedir?

Önümüzdeki yıl dört eyalette seçimler var. Bunlardan bizim açımızdan son derece önemli olanları Berlin ve Baden Württemberg seçimleri. 2013 yılında ise genel seçimler var. Bu delege toplantısında hem 2011 eyalet seçimlerine hazırlanacak, hem de 2013 seçimlerinin ön hazırlığını yapacağız. Hedefimiz 2013’de iktidar olmaktır.

Gündeminizde hangi konular var?

Gündemimizde sağlık politikaları, yerel yönetimlerin yaşadığı maddi sıkıntı ve elbette ki parti olarak kuruluş sebeplerimizden en önemlisi olan nükleer enerji politikaları yer alıyor. Eğitim ve tabii ki son haftaların en önemli tartışma konularından biri olan uyum ve entegrasyon politikaları da olağan kongrede ele alınacak konular arasında bulunuyor.

Federal seçimlere kendi başbakan adayı ile girmeyi düşünüyor musunuz?

Partimize ilgi her geçen gün artıyor ve biz bu ilgiden son derece memnunuz. Fakat önümüzde bir Liberal Parti (Hür Demokratlar Partisi) örneği var. Seçimlerden önce uçup seçimlerden sonra dibe vurdu Liberaller. Seçim öncesi ve sonrasının kendine has farklı şartları var. Dolayısı ile içinde bulunduğumuz durumu fazla abartmamak gerekiyor. Bütün bunlardan dolayı seçimlere kendi başbakan adayımız ile girmeyi düşünmüyoruz.

Federal hükümetin uyum politikalarına temel eleştirileriniz neler?

Madem ki entegrasyondan söz ediyoruz o zaman pratik ve somut adımlar atmak gerekiyor. Bunlardan en önemlisi uyum kurslarının sayısı ile ilgili. Kurslar yeterli değil. Bir taraftan federal içişleri bakanı uyuma direnenlerden söz ediyor. Diğer tarafta ise uyum kursuna gitmek isteyen herkese yer açılmıyor. Elimizdeki verilere göre sırada bekleyen 9 bin kişi var. Bu sorunu çözmekle işe başlayabilir federal hükümet. Diğer önemli bir konu ise eğitim sorunu. İktidar partileri her hangi bir şekilde bu soruna da eğilmiyor. Kaldı ki attığı son adımlarla federal hükümet bu alandaki yetkiyi tamamen eyalet yönetimlerine bıraktı. Bunu doğru bulmuyoruz.

Sizin federal hükümetten talebiniz neler peki?

Göçmenlerin siyasi katılımını ciddiye alan bir parti olarak hükümetten Alman vatandaşı olmayan göçmenlerin en azından yerel seçimlerde oy kullanabilmeleri için gerekli olan anayasa değişikliğinin yapılmasını talep ediyoruz. Gerçekçi olmak lazım. Biz iktidara gelsek bile bu sorunu tek başımıza çözemeyiz. Bu konuda muhafazakar partilerle işbirliğine ihtiyacımız var. Diğer bir talebimiz ise tam gün okul uygulamasının genişletilmesi ile ilgili. Bu konuda federal hükümetin yetki alanını birlikte genişletelim ve eyaletlerin altından kalkamadığı eğitim sorununu el birliği içinde çözelim.

Son uyum zirvesinde Başbakan Angela Merkel kamu sektöründe çalışan göçmen sayısının arttırılması ile yabancı diplomaların denkliğinin sağlanmasını hedef olarak belirledi. Bunları nasıl buluyorsunuz?

İkisi de çok yerinde ve gerekli olan adımlardır. Ancak biz bunları iktidarın ağzından ilk defa duymuyoruz. Keşke sözde kalmasa ve uygulamaya da geçilse. Berlin’de bir taksiye bindiğinizde şoförler arasında çok sayıda yabancı mühendis, doktor veya öğretmenle karşılaşmanız mümkün. Bu insanlar boşuna mı okudu ve diplomalar elde etti? Almanya’nın bu diplomaları halen kabul etmemesi çok yanlış.

Vatandaşlık konusundaki tutumunuz nedir?

Biz somut olarak şunu söylüyoruz: Burada dünyaya gelen çocuklar 18-23 yaş arasında iki vatandaşlıktan birini tercih etmek zorunda bırakılmamalı. Diğer önemli bir konu ise çifte vatandaşlık meselesi. Alman vatandaşı olanların yaklaşık yüzde ellisi çifte vatandaşlık imkanından yararlanıyor. Ancak bu oran Türklerde çok daha düşük. Çifte vatandaşlık uygulamasının kapsamını genişletmek gerekiyor. 30-40 yıldır bu ülkede yaşayan insanların istedikleri halde vatandaş olamamaları kötü bir durumdur.

Göç ve uyum tartışmaları zaman zaman İslam tartışmalarına indirgeniyor. Sizin  İslam politikanız var mı?

Almanya’da uzun yıllar misafir işçilerden söz edildi. Daha sonra bu insanlar yabancı, Türk ve göçmen oldu. Kafalarda oluşan fotoğraf şu: misafir işçi = yabancı = göçmen = Müslüman.

Siz de bu süreçten nasibini aldınız ve birden Müslüman Cem oldunuz.

Evet bu süreçten hepimiz bir şekilde etkilendik. Herkes Müslüman oldu. Türk kökenli bir anne okul aile birliği toplantısına gelmiyorsa bunun İslam dini ile ilişkisi arandı. Alman biri gelmiyorsa ise olaya sosyal sınıf üzerinden açıklama arandı. Bu yaklaşım hem ilkel hem de bilim dışı. Din elbette ki önemli bir unsur ancak kimlik çok karmaşık bir şey ve sadece din faktörüne indirgenemez. Dolayısıyla bütün şiddet olaylarını, işsizlik sorununu, insanları sosyal yardıma muhtaç olmaları gibi sorunların tümünü İslam üzerinden açıklamak yanlış. Bize göre sorunlara din eksenli değil anayasal vatandaşlık çerçevesinde yaklaşmak gerekiyor. Bir kişi Müslüman, ateist, Hıristiyan veya Musevi olabilir. Hepimiz ortak bir anayasayı paylaşıyoruz. Bir kişi Almanca öğrenmeye çaba gösteriyor, çocuklarının eğitimini önemsiyor, iş piyasasının bir parçası olmaya çalışıyorsa bu ülkenin bir parçasıdır. Bu iş bu kadar basit.

19.11.2010
SÜLEYMAN BAĞ BERLİN

Yazıları posta kutunda oku


Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir