Avusturya ile Türkiye arasinda Büyükelci krizi büyüyor

Avusturya ilE Türkiye arasinda Büyükelci krizi büyüyor

Avusturya ilE Türkiye arasinda Büyükelci krizi büyüyor - ecvet tezcan

Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Kadri Ecvet Tezcan, günlük Die Presse adlı gazeteye verdiği demeçte, Avusturya’nın yabancılara yönelik uyum politikasını eleştirerek, “madem bu kadar entegrasyon sorunu vardı neden 110 bin Türk’ü vatandaşlığa kabul ettiniz” sorusunu yöneltti. TÜRKİYE’nin Viyana Büyükelçisi Kadri Ecved Tezcan, ülkede günlük yayınlanan Die Presse gazetesinde “Türkler bir köşeye itilmiş virüs muamelesi görüyor. İçişleri Bakanı Fekter yanlış partide yer alıyor. Entegrasyon sorumluları Türkler’i aynı semtlerde oturmaya zorlayarak gettoler oluşturuyor. Yerliler, yabancı çocuklarının gittiği okullara çocuklarını göndermiyorlar” deyince Dışişleri Bakanlığı’na çağrıldı. Tezcan bugün yayınlanan gazetede, entegrasyonda eksiklik olması halinde sorumlu tarafın Avusturya olduğunu belirterek, “Siz Türkler’i, Viyana’daki belediye evlerinde hep aynı semtte yoğunlaştırıp getto yaratıyorsunuz. Avusturyalı aileler etnik azınlıkların çoğunlukta olduğu okullara çocuklarını göndermiyor. Yani, Türkler bir köşeye itiliyor. Türkler mutlu, onlar sizden bir şey istemiyor. Sadece bir virüs muamelesi görmek istemiyorlar” dedi. Büyükelçi Tezcan, türban konusundaki bir soru üzerine bunun Avusturya’da yasak olmadığını bildiğini anlatırken, “Türban burada yasak mı? Hayır. O halde neden soruyorsunuz? Havuzlarda çıplak dolaşanlara tanınan özgürlük, tölerans, türbanlılara da tanınmış. Bir şey söylemeye gerek var mı? Ben burada yaşayan vatandaşlarıma daima Almanca öğrenmelerini telkin eden bir insanım. Ayrıca burada doğup büyüyen Türk çocukları için de Türkiye’den Türkçe öğretmeni getirmek için uğraş veriyorum” diye devam etti.
Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Alexander Schallenberg, Büyükelçi Tezcan’ın yaptığı açıklamalar nedeniyle apar topar dışişleri bakanlığına çağrıldığını açıkladı. Avusturya Dışişleri Bakanı Michael Spindelegger (ÖVP) büyükelçinin bakanlığa çağrılması ardından Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nu telefonla arayarak görüştü. Ankara’da Avusturya Büyükelçisi aynı anda Türk Dışişleri Bakanlığı’ndan randevu istedi. Avusturya sag Partileri olan  FPÖ ve BZÖ yaptiklari basin aciklamalari Büyükelci istenmeyen adam ilan ettiler. Avusturya Iktidari  Hükümetinin Koalisyon ortagi ÖVP baskani Pröll ve ayni Partiden Dis Isleri Bakani Spindelegger dün cok sert aciklamalarda büyükelciyi kinayan aciklamalar yaptiklari görüldü.

Sayin Büyükelci Tezcan’ın, Die Presse adli gazetesinde bugün yayımlanan demeci, özetle şöyle:
TEZCAN: “Sorularınızı bir diplomat olarak mı cevaplamamı istersiniz, -ki
bu sıkıcı olacaktır- yoksa bir yıldan beri Viyana’da yaşayan ve buradaki 250 bin
Türk ile pek çok teması olan biri olarak mı?

DIE PRESSE: İkincisini tercih ederim. Avusturya’daki Türklerin
entegrasyonunda ters giden nedir?

TEZCAN: Bir hususu en baştan belirteyim; Yunanlılar veya İtalyanlardan
farklı olarak Türkler henüz 35-40 yıl önce yurt dışına göç etmeye başladılar.
Ayrıca Avusturya Türk vatandaşlarının geldiği son ülkedir. Almanya’da ücretler
daha yüksekti.

DIE PRESSE: Bu durum, Türklerin yurt dışındaki kurallara uyum sağlamakta
zorlanmaları sonucunu mu getirdi?

TEZCAN: Hayır. Bununla ABD’deki göçmenlerin de sorunları olduğunu
söylemek istedim sadece. Ama şimdi bu problemler unutuldu. Entegrasyon bir
süreçtir. 20 yıl kadar önce Hamburg’da başkonsolostum. Her yıl, liseye kabul
edilen erkek ve kız çocukları rezidansıma davet eder, hediyeler vererek onları
tebrik ederdim. O dönemde liseye giden çok az sayıda Türk öğrenci vardı. Bugün
bunu Avusturya’da yapamam, çünkü bu ülkede, burada doğmuş Türk kökenli yaklaşık 2
bin üniversite ve 20 bin lise öğrencisi var. Bu müthiş bir olay.

DIE PRESSE: Bu bir ilerleme sayılabilir. Ancak istatistiklere
bakıldığında, lise veya üniversitelerde Türk kökenli gençlerin belirgin derecede
az temsil edildikleri ortaya çıkıyor.

TEZCAN: Bizim hala yapmamız gereken ödevlerimiz var. Ama Avusturya tarafı
da bir şey yapmalı. Türk çocuklarının yüzde 60-70’le çoğunluğu teşkil ettiği
okullar var. Neden? Çünkü onlar gettolarda yaşıyorlar. Viyana’da Türkler konut
talebinde bulunduklarında, hep aynı semte gönderiliyorlar; bir taraftan da
gettolar oluşturmakla suçlanıyorlar. Ve Avusturyalı aileler de etnik azınlıkların
çoğunluğu teşkil ettiği okullara çocuklarını göndermiyor. Böylelikle Türkler
kenara itiliyorlar.

DIE PRESSE: Onlara başka konutları kim önerecek? Viyana Belediyesi mi?

TEZCAN: Burada söz konusu olan o değil, hoşgörü. Türklere kermes
yapmaları için her yıl halka açık bir alan, mesela bir park tahsis ediliyor.
Orada yemek pişiriyor, oynuyor, dans ediyor, kendi kültürlerini sunuyorlar. O
kermesi ziyaret eden yegane Avusturyalılar, seçmen oyu avındaki politikacılar
oluyor. Yine de Türklerin yalnızca yarısı sandığa gidiyor. Viyanalılar bu tür
şenliklerde pencereden bile bakmıyorlar. Tatil haricinde Avusturyalılar farklı
kültürlerle ilgilenmiyorlar. Avusturya farklı etnik gruplardan oluşan bir
imparatorluktu. Yabancılarla yaşamaya alışılmış olmalıydı. Burada neler oluyor?

DIE PRESSE: Belli ki pek çok Viyanalı bazı semtlerde azınlık durumuna
düşmekten ve Türk kültürünün hakim olmasından korkuyor.

TEZCAN: Dünya değişiyor. Artık mesele kimin hakim olduğu, kimin olmadığı
meselesi değil. Sınırlar kalktı. Ne kadar çok kültür varsa o kadar zenginiz
demektir.

DIE PRESSE: Sorun, Almanya veya Avusturya’da toplumun çoklukültür
anlayışına artık inanmaması. Konsept yürümedi.

TEZCAN: Neden yürümedi? Entegrasyon kültürel ve sosyal bir sorun. Halbuki
Avusturya’da entegrasyondan İçişleri Bakanlığı sorumlu. Bu inanılmaz bir şey.
İçişleri Bakanlığı iltica, vize ve güvenlikle ilgili pek çok konuda yetkili
olabilir. Ama İçişleri Bakanlığı entegrasyon sürecine müdahale etmeyi
bırakmalıdır. İçişleri Bakanlığına bir sorun verilirse oradan polisiye bir çözüm
çıkacaktır.

DIE PRESSE: Kimin yetkili olmasını tavsiye edersiniz?

TEZCAN: Sosyal İşler Bakanlığı, Aile Bakanlığı, ama İçişleri Bakanlığı
değil. Vatandaşlarım bana, ’Burada bir güvenlik sorunu mu oluşturuyoruz’ diye
soruyor. Bayan İçişleri Bakanıyla konuştum, sonuna kadar dinlemek istemedi. O
yanlış partide.

DIE PRESSE: Peki Bayan Maria Fekter hangi partide olmalı?

TEZCAN: Bayan Fekter, kendini liberal addeden halkçı bir partide. Yoksa
yanlış mı biliyorum? Savunduğu düşünce, liberal ve açık bir zihniyete uygun
düşmüyor. Esasen, aynısı (Almanya Başbakanı) Angela Merkel için de geçerli. İki
hafta önce çoklukültür anlayışının başarısızlığa uğradığını ve Almanya’nın bir
Hristiyan toplum olduğunu söylediğinde öyle şaşırdım ki! Bu nasıl bir mentalite?
Bunu 2010 yılında, sözde hoşgörünün ve insan haklarının merkezi olan Avrupa’da
işitmek zorunda kaldığıma inanamıyorum. Bu değerleri başkaları sizden öğrendi,
sizse şimdi bu değerlere sırtınızı dönüyorsunuz. Yine de göçmenlerin hiç hata
yapmadığını söyleyemem.

DIE PRESSE: (Avusturya Özgürlükçüler Partisi-FPÖ lideri) Heinz-Christian
Strache veya FPÖ’lü bir başka politikacıyla hiç görüştünüz mü?

TEZCAN: Elbette, Strache’yle bir araya geldim. Entegrasyonla ilgili
hiçbir konuda hemfikir olmadığımız noktasında fikir birliğine vardık. Strache’nin
dünyanın nasıl geliştiği konusunda bir fikri yok. Bir de bu ülkedeki gibi bir
sosyal demokrat parti hayatımda görmedim. Normalde sosyal demokrat partiler,
kökeni ne olursa olsun insanların haklarını savunurlar. Burada sosyal
demokratların bana ne dediğini biliyor musunuz? ’Bu konuda bir şey söylersek,
Strache daha fazla oy alır.’ Bu inanılmaz.

DIE PRESSE: Pek çok Avusturyalı farklı bakıyor. Türklerin beraberinde
getirdikleri, kendilerine has kültür manzaralarından rahatsız oluyor. Kadınlara
karşı muamelden, ortalıkta dolaşan başörtülü kadın görmekten hoşlanmıyor. Genç
maço Türklerin okul arkadaşları arasında terör estirmelerini istemiyor.

TEZCAN: Bu konuda bir şey duymadım. İçişleri ve Adalet Bakanlıklarından
gelen pek çok istatistik gördüm.

DIE PRESSE: Diğer gençlere sıkıntı vermek suç değil mi?

TEZCAN: Ama Türkler o listenin başında değil. Bir başka soru daha sormama
müsaade ediniz: Bir şey sizin kültürünüze ait değilse bu insanları istemediğinizi
söyleme hakkınız olabilir mi? Bu başka bir kültür, başka bir koku, başka bir
folklor. Bununla yaşamak zorundasınız. Neden 110 bin Türk’ü vatandaş yaptınız?
Eğer onlarla bu kadar büyük bir entegrasyon sorunu yaşıyorsanız, onları
vatandaşlığa nasıl kabul ettiniz? Onlarla konuşmaya mecbursunuz. Türkler mutlu,
sizden hiçbir şey istemiyorlar. İstedikleri sadece, kendilerine virüs muamelesi
yapılmaması. Toplum onları entegre etmeli ve onlardan yararlanmalıdır. Daha fazla
göçmen getirmenize gerek yok. Onlar burada. Ama onlar size inanmalı, siz de
onlara inanmalısınız.

DIE PRESSE: Fakat politikacıların zorla evlilik istemediklerini söyleme
hakkına sahip olmaları gerek.

TEZCAN: Tabii ki. Kızlarımızın zorla evlendirilmelerini biz de
istemiyoruz.

DIE PRESSE: Ayrıca Türklerden Almanca öğrenmeleri de istenebilmeli.

TEZCAN: Kesinlikle. Vatandaşlarıma hep ’Almanca öğrenin ve bu ülkenin
kurallarına uyun’ diyorum.

DIE PRESSE: Peki bu neden işe yaramıyor?

TEZCAN: Bunu kendiniz gayet dürüstçe söylediniz: İnsanlar burada
başörtülü kadın görmek istemiyor. Başörtüsü kanuna aykırı mı yoksa? Hayır, bu
noktada söyleyecek bir şeyiniz yok. Herkes, başına ne taktığı konusunda özgürdür.
Burada denize çıplak girme özgürlüğü varsa başörtüsü takma özgürlüğü de
olmalıdır. Eğer birisi insanları başörtüsü takmaya zorlarsa o zaman hukuk devleti
devreye girmelidir. Aynı şey, çocuklarını okula göndermemekte direnenler için de
geçerli. Bizim sorunumuz, 13 yaşına bastıktan sonra okula gönderilmeyen kız
çocukları.

DIE PRESSE: Çok az kadının çalışması da sizin için sorun.

TEZCAN: Yanlış biliyorsunuz, Türk kadınları çalışıyor.

DIE PRESSE: Evet ama evde. Türk kadınlarının istihdam oranı sadece yüzde
39.

TEZCAN: Ev kadınlığı da bir iştir.

DIE PRESSE: Evde oturan göçmenler de entegrasyon sorununun bir parçası.

TEZCAN: Evet ama eğer benimle arkadaş olmak istiyorsanız, bunun için
sizin de bir şeyler yapmanız gerek.

DIE PRESSE:
Yani Avusturyalıların Türklere burada sevildikleri hissini
vermediklerini mi söylemek istiyorsunuz?

TEZCAN: Yalnızca Avusturyalıları suçlamak istemiyorum. Başka insanlarla
temas kurmakta bizim de problemlerimiz var. Niye? New York’taki veya başka
yerdeki göçmenler de gettolar oluşturuyorlar. Yabancı ülkede yaptıkları ilk iş,
kendi ülkelerinden insanları aramak oluyor.

DIE PRESSE: Ama 30 yıl gettoda yaşanmaz. İnsan kendini geliştirmeye,
çocuklarının daha iyi bir okula gitmelerini sağlamaya çalışır. Burada dinamik bir
sosyal gelişme göremiyorum.

TEZCAN: Ben çok başarı görüyorum. Burada 3500’ü aşkın Türk girişimci var,
110 doktor, sanatçılar, balerinler var. Neden basın yayın organlarınız başarı
hikayelerini vermiyor?

DIE PRESSE: Mevcut eğitim düzeyini analiz edenler, karanlık bir gelecek
görüyor. Türk gençlerinin büyük bölümü ilkokula, hatta çoğu öğrenme güçlüğü
çekenlere mahsus okullara (Sonderschule) gidiyor. Bu durumun nasıl
değiştirilebileceği konusunda bir fikriniz var mı?

TEZCAN: Türk ebeveynlerin çoğu, çocuklarının mükemmel Almanca ve Türkçe
bildiğini sanıyor. Ben de onlara, 500 kelimeyle hiçbir dile hakim
olunamayacağını, çocuklarının ne Almanca’yı ne de Türkçe’yi iyi bildiğini
söylüyorum. Sorun şurada: Son 20 yılda Avusturya hükümetleri, çocukları Türk
dilinde eğitmek için Türkiye’den öğretmen getirmemize izin vermedi. Çocuklar
anadillerini doğru öğrenmezlerse bir başka dili de iyi kavrayamazlar. Viyana’da,
Almanca’yı da çok iyi bilen üniversite öğrencilerinin Türkçe öğrenebilecekleri
bir Doğu Bilimleri Araştırma Enstitüsü var. Eksik olan sadece pedagoji kürsüsü.
Olursa Avusturya kendi Türkçe öğretmenlerini de yetiştirebilir.

DIE PRESSE: Kaç öğretmen getirmek istiyorsunuz?

TEZCAN: Tahminen 100 öğretmen yeterli olacaktır. İlkokul öncesi yaşta
yaklaşık 5 bin ila 7 bin Türk çocuğu var. Eminim ki bu çocukların kreşte Türkçe
ve doğal olarak akıcı şekilde Almanca öğrenmeleri, entegrasyon sorunlarına
panzehir olacaktır.

DIE PRESSE: Türkler Türkçe’yi okulda yabancı dil olarak mı öğrenmeli?

TEZCAN: Hedefim, Türkçe’nin bakalorya dili olarak kabul edilmesi. O zaman
Türkçe öğretmenlerimiz de olacaktır. Türkçe’nin neden bakalorya dili olarak kabul
edilmediğini anlamıyorum.

DIE PRESSE: Viyana’da bir Türk okulu kurmayı hiç düşündünüz mü?

TEZCAN: Hayır, ama talep gelirse bu konu düşünülebilir.

DIE PRESSE: Türk ebeveynler çocuklarıyla Almanca mı konuşmalı, Türkçe
mi?

TEZCAN: Onlara bu konuda talimat veremem. Ama gerek ebeveynler gerekse
çocuklar ve gençler, herkes Almanca’yı iyi bilmeli.

DIE PRESSE: Ebeveynler çocuklarıyla Almanca konuşmuyorlarsa temel eksik
kalıyor. Daha da kötüsü, Türk ebeveynlerin çocuklarını kreşe göndermemeleri
olurdu.

TEZCAN: Bu mecbur tutulmalı. Avusturyalı ailelerde olduğu gibi, 3-4
yaşından itibaren her çocuk kreşe gitmeli.

DIE PRESSE: Mesela, neden Hırvat ailelerin çocukları okulda daha
başarılı?

TEZCAN: Çok basit: Hırvatlar Hristiyan oldukları için toplumda hoş
karşılanıyorlar, Türkler ise hoş karşılanmıyorlar.

DIE PRESSE: Belki sosyal açıdan yükselmeyi de daha fazla
arzuluyorlardır.

TEZCAN: Eğer insan hoş karşılanmıyorsa ve toplum tarafından kenara
itiliyorsa o zaman neden bu toplumun bir parçası olmayı istesin ki?

DIE PRESSE: Başkalarından daha iyi olmak ve bunu onlara göstermek için.

TEZCAN:
Bu Batı zihniyetidir. Bizim böyle merkantilist felsefemiz yoktur.
İslam’da bizim felsefemiz farklıdır: Sahip olduğun her şey Allah’tandır ve sana
yeter. Yapman gereken tek şey, ailene ve çevrendekilere iyilik etmektir.
Viyana’daki Türkler birbirlerine yardım eder. Onlar sevilmediklerinin
bilincindeler.

DIE PRESSE: Neden böyle düşünüyorsunuz?

TEZCAN: Avrupa’nın bir kültür merkezi olduğunu iddia eden bir şehirde,
aşırı sağcı bir parti neredeyse yüzde 30 oranında oy alıyor. Ben BM’nin, AGİT’in
veya OPEC’in genel sekreteri olsam, burada durmazdım. Burada yabancıları
istemiyorsanız, kovun onları gitsin. Yeryüzünde yabancıların hoş karşılandığı pek
çok ülke var. Başka insanlarla birlikte yaşamayı öğrenmelisiniz. Avusturya’nın
sorunu ne?

DIE PRESSE: Mesele gerçekten İslam mı? Burada İranlılarla ilgili bir
problem yok.

TEZCAN:
Burada kaç tane İranlı var ki? Onlar görünmüyor. İnsanlar onları
görselerdi, onların da aynı problemleri olacaktı. Bunun arkasında hep o dinsel
antipati yatıyor. 11 Eylül saldırılarından önce yoktu. Ama o günden beri kitle
iletişim araçları İslam’ı kötü ve terörist olarak gösteriyor. Kilise nerede?
Kardinalle (Viyana Kardinali Christoph Schönborn) buluştum; harika bir insan ve
bana, Türklerle iyi bir ilişkisi olduğunu söyledi. Ben de ona, ’Sayın Kardinal,
bu yeterli değil. Daha fazla söz almalı ve gazetedeki köşenizde İslam’ın da kendi
dininiz kadar değerli olduğunu söylemelisiniz’ dedim.

DIE PRESSE: Resmi mercilerden beklentiniz nedir?

TEZCAN: İyi niyetli çok insan var. Belediyeleri ziyaret ettim, her yerde
entegrasyon şubesi mevcut. Ama bürolarında, insanların kendilerine gelmesini
bekliyorlar. Vizyonları yok. Eşgüdüm ve işbirliği yok. Büyükelçi olarak dört
selefimden ve benden, entegrasyon sorunlarında hiçbir zaman işbirliği istenmedi.
İnsanlarımın ne istediğini ve onların nasıl ikna edilebileceğini ben biliyorum.

DIE PRESSE: Avusturyalıların konukseverliği konusundaki tecrübeleriniz
nedir?

TEZCAN: Bir yıldan beri buradayım. Yalnızca bir kez Avusturyalı bir
aileden davet aldım, geçen hafta sonu Krems’te. Viyana ile Avusturya’nın geri
kalanı arasında büyük fark var. Viyana dışında herkes daha misafirperver.

DIE PRESSE:
Sizi Dışişleri Bakanlığından kimse evine davet etmedi mi?

TEZCAN: Hayır, ama zararı yok, Türklerden o kadar çok davet alıyorum
ki.

DIE PRESSE: Entegrasyon problemini, tabir caizse oldukça üst düzeyden
yansıttınız.

TEZCAN: Bir büyükelçi, gelişini takip eden ilk aylarda nezaket
ziyaretlerinde bulunur. Dışişleri Bakanı’ndan randevu istediğimde, ’Dışişleri
Bakanı büyükelçileri kabul etmiyor’ dendi. İnanabiliyor musunuz? Ben bu ülkede
yaşayan 250 bin insanın büyükelçisiyim. Burada hangi diyalogdan bahsediyoruz?”

Türkiye’nin Viyana Büyükelçisi Kadri Ecvet Tezcan, günlük Die Presse adlı gazeteye verdiği demeçte,
Avusturya’nın yabancılara yönelik uyum politikasını eleştirerek, “madem bu kadar
entegrasyon sorunu vardı neden 110 bin Türk’ü vatandaşlığa kabul ettiniz”
sorusunu yöneltti.

Tezcan’ın, bugün yayımlanan demeci, özetle şöyle:

TEZCAN: “Sorularınızı bir diplomat olarak mı cevaplamamı istersiniz, -ki
bu sıkıcı olacaktır- yoksa bir yıldan beri Viyana’da yaşayan ve buradaki 250 bin
Türk ile pek çok teması olan biri olarak mı?

DIE PRESSE: İkincisini tercih ederim. Avusturya’daki Türklerin
entegrasyonunda ters giden nedir?

TEZCAN: Bir hususu en baştan belirteyim; Yunanlılar veya İtalyanlardan
farklı olarak Türkler henüz 35-40 yıl önce yurt dışına göç etmeye başladılar.
Ayrıca Avusturya Türk vatandaşlarının geldiği son ülkedir. Almanya’da ücretler
daha yüksekti.

DIE PRESSE: Bu durum, Türklerin yurt dışındaki kurallara uyum sağlamakta
zorlanmaları sonucunu mu getirdi?

TEZCAN: Hayır. Bununla ABD’deki göçmenlerin de sorunları olduğunu
söylemek istedim sadece. Ama şimdi bu problemler unutuldu. Entegrasyon bir
süreçtir. 20 yıl kadar önce Hamburg’da başkonsolostum. Her yıl, liseye kabul
edilen erkek ve kız çocukları rezidansıma davet eder, hediyeler vererek onları
tebrik ederdim. O dönemde liseye giden çok az sayıda Türk öğrenci vardı. Bugün
bunu Avusturya’da yapamam, çünkü bu ülkede, burada doğmuş Türk kökenli yaklaşık 2
bin üniversite ve 20 bin lise öğrencisi var. Bu müthiş bir olay.

DIE PRESSE: Bu bir ilerleme sayılabilir. Ancak istatistiklere
bakıldığında, lise veya üniversitelerde Türk kökenli gençlerin belirgin derecede
az temsil edildikleri ortaya çıkıyor.

TEZCAN: Bizim hala yapmamız gereken ödevlerimiz var. Ama Avusturya tarafı
da bir şey yapmalı. Türk çocuklarının yüzde 60-70’le çoğunluğu teşkil ettiği
okullar var. Neden? Çünkü onlar gettolarda yaşıyorlar. Viyana’da Türkler konut
talebinde bulunduklarında, hep aynı semte gönderiliyorlar; bir taraftan da
gettolar oluşturmakla suçlanıyorlar. Ve Avusturyalı aileler de etnik azınlıkların
çoğunluğu teşkil ettiği okullara çocuklarını göndermiyor. Böylelikle Türkler
kenara itiliyorlar.

DIE PRESSE: Onlara başka konutları kim önerecek? Viyana Belediyesi mi?

TEZCAN: Burada söz konusu olan o değil, hoşgörü. Türklere kermes
yapmaları için her yıl halka açık bir alan, mesela bir park tahsis ediliyor.
Orada yemek pişiriyor, oynuyor, dans ediyor, kendi kültürlerini sunuyorlar. O
kermesi ziyaret eden yegane Avusturyalılar, seçmen oyu avındaki politikacılar
oluyor. Yine de Türklerin yalnızca yarısı sandığa gidiyor. Viyanalılar bu tür
şenliklerde pencereden bile bakmıyorlar. Tatil haricinde Avusturyalılar farklı
kültürlerle ilgilenmiyorlar. Avusturya farklı etnik gruplardan oluşan bir
imparatorluktu. Yabancılarla yaşamaya alışılmış olmalıydı. Burada neler oluyor?

DIE PRESSE: Belli ki pek çok Viyanalı bazı semtlerde azınlık durumuna
düşmekten ve Türk kültürünün hakim olmasından korkuyor.

TEZCAN: Dünya değişiyor. Artık mesele kimin hakim olduğu, kimin olmadığı
meselesi değil. Sınırlar kalktı. Ne kadar çok kültür varsa o kadar zenginiz
demektir.

DIE PRESSE: Sorun, Almanya veya Avusturya’da toplumun çoklukültür
anlayışına artık inanmaması. Konsept yürümedi.

TEZCAN: Neden yürümedi? Entegrasyon kültürel ve sosyal bir sorun. Halbuki
Avusturya’da entegrasyondan İçişleri Bakanlığı sorumlu. Bu inanılmaz bir şey.
İçişleri Bakanlığı iltica, vize ve güvenlikle ilgili pek çok konuda yetkili
olabilir. Ama İçişleri Bakanlığı entegrasyon sürecine müdahale etmeyi
bırakmalıdır. İçişleri Bakanlığına bir sorun verilirse oradan polisiye bir çözüm
çıkacaktır.

DIE PRESSE: Kimin yetkili olmasını tavsiye edersiniz?

TEZCAN: Sosyal İşler Bakanlığı, Aile Bakanlığı, ama İçişleri Bakanlığı
değil. Vatandaşlarım bana, ’Burada bir güvenlik sorunu mu oluşturuyoruz’ diye
soruyor. Bayan İçişleri Bakanıyla konuştum, sonuna kadar dinlemek istemedi. O
yanlış partide.

DIE PRESSE: Peki Bayan Maria Fekter hangi partide olmalı?

TEZCAN: Bayan Fekter, kendini liberal addeden halkçı bir partide. Yoksa
yanlış mı biliyorum? Savunduğu düşünce, liberal ve açık bir zihniyete uygun
düşmüyor. Esasen, aynısı (Almanya Başbakanı) Angela Merkel için de geçerli. İki
hafta önce çoklukültür anlayışının başarısızlığa uğradığını ve Almanya’nın bir
Hristiyan toplum olduğunu söylediğinde öyle şaşırdım ki! Bu nasıl bir mentalite?
Bunu 2010 yılında, sözde hoşgörünün ve insan haklarının merkezi olan Avrupa’da
işitmek zorunda kaldığıma inanamıyorum. Bu değerleri başkaları sizden öğrendi,
sizse şimdi bu değerlere sırtınızı dönüyorsunuz. Yine de göçmenlerin hiç hata
yapmadığını söyleyemem.

DIE PRESSE: (Avusturya Özgürlükçüler Partisi-FPÖ lideri) Heinz-Christian
Strache veya FPÖ’lü bir başka politikacıyla hiç görüştünüz mü?

TEZCAN: Elbette, Strache’yle bir araya geldim. Entegrasyonla ilgili
hiçbir konuda hemfikir olmadığımız noktasında fikir birliğine vardık. Strache’nin
dünyanın nasıl geliştiği konusunda bir fikri yok. Bir de bu ülkedeki gibi bir
sosyal demokrat parti hayatımda görmedim. Normalde sosyal demokrat partiler,
kökeni ne olursa olsun insanların haklarını savunurlar. Burada sosyal
demokratların bana ne dediğini biliyor musunuz? ’Bu konuda bir şey söylersek,
Strache daha fazla oy alır.’ Bu inanılmaz.

DIE PRESSE: Pek çok Avusturyalı farklı bakıyor. Türklerin beraberinde
getirdikleri, kendilerine has kültür manzaralarından rahatsız oluyor. Kadınlara
karşı muamelden, ortalıkta dolaşan başörtülü kadın görmekten hoşlanmıyor. Genç
maço Türklerin okul arkadaşları arasında terör estirmelerini istemiyor.

TEZCAN: Bu konuda bir şey duymadım. İçişleri ve Adalet Bakanlıklarından
gelen pek çok istatistik gördüm.

DIE PRESSE: Diğer gençlere sıkıntı vermek suç değil mi?

TEZCAN: Ama Türkler o listenin başında değil. Bir başka soru daha sormama
müsaade ediniz: Bir şey sizin kültürünüze ait değilse bu insanları istemediğinizi
söyleme hakkınız olabilir mi? Bu başka bir kültür, başka bir koku, başka bir
folklor. Bununla yaşamak zorundasınız. Neden 110 bin Türk’ü vatandaş yaptınız?
Eğer onlarla bu kadar büyük bir entegrasyon sorunu yaşıyorsanız, onları
vatandaşlığa nasıl kabul ettiniz? Onlarla konuşmaya mecbursunuz. Türkler mutlu,
sizden hiçbir şey istemiyorlar. İstedikleri sadece, kendilerine virüs muamelesi
yapılmaması. Toplum onları entegre etmeli ve onlardan yararlanmalıdır. Daha fazla
göçmen getirmenize gerek yok. Onlar burada. Ama onlar size inanmalı, siz de
onlara inanmalısınız.

DIE PRESSE: Fakat politikacıların zorla evlilik istemediklerini söyleme
hakkına sahip olmaları gerek.

TEZCAN: Tabii ki. Kızlarımızın zorla evlendirilmelerini biz de
istemiyoruz.

DIE PRESSE: Ayrıca Türklerden Almanca öğrenmeleri de istenebilmeli.

TEZCAN: Kesinlikle. Vatandaşlarıma hep ’Almanca öğrenin ve bu ülkenin
kurallarına uyun’ diyorum.

DIE PRESSE: Peki bu neden işe yaramıyor?

TEZCAN: Bunu kendiniz gayet dürüstçe söylediniz: İnsanlar burada
başörtülü kadın görmek istemiyor. Başörtüsü kanuna aykırı mı yoksa? Hayır, bu
noktada söyleyecek bir şeyiniz yok. Herkes, başına ne taktığı konusunda özgürdür.
Burada denize çıplak girme özgürlüğü varsa başörtüsü takma özgürlüğü de
olmalıdır. Eğer birisi insanları başörtüsü takmaya zorlarsa o zaman hukuk devleti
devreye girmelidir. Aynı şey, çocuklarını okula göndermemekte direnenler için de
geçerli. Bizim sorunumuz, 13 yaşına bastıktan sonra okula gönderilmeyen kız
çocukları.

DIE PRESSE: Çok az kadının çalışması da sizin için sorun.

TEZCAN: Yanlış biliyorsunuz, Türk kadınları çalışıyor.

DIE PRESSE: Evet ama evde. Türk kadınlarının istihdam oranı sadece yüzde
39.

TEZCAN: Ev kadınlığı da bir iştir.

DIE PRESSE: Evde oturan göçmenler de entegrasyon sorununun bir parçası.

TEZCAN: Evet ama eğer benimle arkadaş olmak istiyorsanız, bunun için
sizin de bir şeyler yapmanız gerek.

DIE PRESSE:
Yani Avusturyalıların Türklere burada sevildikleri hissini
vermediklerini mi söylemek istiyorsunuz?

TEZCAN: Yalnızca Avusturyalıları suçlamak istemiyorum. Başka insanlarla
temas kurmakta bizim de problemlerimiz var. Niye? New York’taki veya başka
yerdeki göçmenler de gettolar oluşturuyorlar. Yabancı ülkede yaptıkları ilk iş,
kendi ülkelerinden insanları aramak oluyor.

DIE PRESSE: Ama 30 yıl gettoda yaşanmaz. İnsan kendini geliştirmeye,
çocuklarının daha iyi bir okula gitmelerini sağlamaya çalışır. Burada dinamik bir
sosyal gelişme göremiyorum.

TEZCAN: Ben çok başarı görüyorum. Burada 3500’ü aşkın Türk girişimci var,
110 doktor, sanatçılar, balerinler var. Neden basın yayın organlarınız başarı
hikayelerini vermiyor?

DIE PRESSE: Mevcut eğitim düzeyini analiz edenler, karanlık bir gelecek
görüyor. Türk gençlerinin büyük bölümü ilkokula, hatta çoğu öğrenme güçlüğü
çekenlere mahsus okullara (Sonderschule) gidiyor. Bu durumun nasıl
değiştirilebileceği konusunda bir fikriniz var mı?

TEZCAN: Türk ebeveynlerin çoğu, çocuklarının mükemmel Almanca ve Türkçe
bildiğini sanıyor. Ben de onlara, 500 kelimeyle hiçbir dile hakim
olunamayacağını, çocuklarının ne Almanca’yı ne de Türkçe’yi iyi bildiğini
söylüyorum. Sorun şurada: Son 20 yılda Avusturya hükümetleri, çocukları Türk
dilinde eğitmek için Türkiye’den öğretmen getirmemize izin vermedi. Çocuklar
anadillerini doğru öğrenmezlerse bir başka dili de iyi kavrayamazlar. Viyana’da,
Almanca’yı da çok iyi bilen üniversite öğrencilerinin Türkçe öğrenebilecekleri
bir Doğu Bilimleri Araştırma Enstitüsü var. Eksik olan sadece pedagoji kürsüsü.
Olursa Avusturya kendi Türkçe öğretmenlerini de yetiştirebilir.

DIE PRESSE: Kaç öğretmen getirmek istiyorsunuz?

TEZCAN: Tahminen 100 öğretmen yeterli olacaktır. İlkokul öncesi yaşta
yaklaşık 5 bin ila 7 bin Türk çocuğu var. Eminim ki bu çocukların kreşte Türkçe
ve doğal olarak akıcı şekilde Almanca öğrenmeleri, entegrasyon sorunlarına
panzehir olacaktır.

DIE PRESSE: Türkler Türkçe’yi okulda yabancı dil olarak mı öğrenmeli?

TEZCAN: Hedefim, Türkçe’nin bakalorya dili olarak kabul edilmesi. O zaman
Türkçe öğretmenlerimiz de olacaktır. Türkçe’nin neden bakalorya dili olarak kabul
edilmediğini anlamıyorum.

DIE PRESSE: Viyana’da bir Türk okulu kurmayı hiç düşündünüz mü?

TEZCAN: Hayır, ama talep gelirse bu konu düşünülebilir.

DIE PRESSE: Türk ebeveynler çocuklarıyla Almanca mı konuşmalı, Türkçe
mi?

TEZCAN: Onlara bu konuda talimat veremem. Ama gerek ebeveynler gerekse
çocuklar ve gençler, herkes Almanca’yı iyi bilmeli.

DIE PRESSE: Ebeveynler çocuklarıyla Almanca konuşmuyorlarsa temel eksik
kalıyor. Daha da kötüsü, Türk ebeveynlerin çocuklarını kreşe göndermemeleri
olurdu.

TEZCAN: Bu mecbur tutulmalı. Avusturyalı ailelerde olduğu gibi, 3-4
yaşından itibaren her çocuk kreşe gitmeli.

DIE PRESSE: Mesela, neden Hırvat ailelerin çocukları okulda daha
başarılı?

TEZCAN: Çok basit: Hırvatlar Hristiyan oldukları için toplumda hoş
karşılanıyorlar, Türkler ise hoş karşılanmıyorlar.

DIE PRESSE: Belki sosyal açıdan yükselmeyi de daha fazla
arzuluyorlardır.

TEZCAN: Eğer insan hoş karşılanmıyorsa ve toplum tarafından kenara
itiliyorsa o zaman neden bu toplumun bir parçası olmayı istesin ki?

DIE PRESSE: Başkalarından daha iyi olmak ve bunu onlara göstermek için.

TEZCAN:
Bu Batı zihniyetidir. Bizim böyle merkantilist felsefemiz yoktur.
İslam’da bizim felsefemiz farklıdır: Sahip olduğun her şey Allah’tandır ve sana
yeter. Yapman gereken tek şey, ailene ve çevrendekilere iyilik etmektir.
Viyana’daki Türkler birbirlerine yardım eder. Onlar sevilmediklerinin
bilincindeler.

DIE PRESSE: Neden böyle düşünüyorsunuz?

TEZCAN: Avrupa’nın bir kültür merkezi olduğunu iddia eden bir şehirde,
aşırı sağcı bir parti neredeyse yüzde 30 oranında oy alıyor. Ben BM’nin, AGİT’in
veya OPEC’in genel sekreteri olsam, burada durmazdım. Burada yabancıları
istemiyorsanız, kovun onları gitsin. Yeryüzünde yabancıların hoş karşılandığı pek
çok ülke var. Başka insanlarla birlikte yaşamayı öğrenmelisiniz. Avusturya’nın
sorunu ne?

DIE PRESSE: Mesele gerçekten İslam mı? Burada İranlılarla ilgili bir
problem yok.

TEZCAN:
Burada kaç tane İranlı var ki? Onlar görünmüyor. İnsanlar onları
görselerdi, onların da aynı problemleri olacaktı. Bunun arkasında hep o dinsel
antipati yatıyor. 11 Eylül saldırılarından önce yoktu. Ama o günden beri kitle
iletişim araçları İslam’ı kötü ve terörist olarak gösteriyor. Kilise nerede?
Kardinalle (Viyana Kardinali Christoph Schönborn) buluştum; harika bir insan ve
bana, Türklerle iyi bir ilişkisi olduğunu söyledi. Ben de ona, ’Sayın Kardinal,
bu yeterli değil. Daha fazla söz almalı ve gazetedeki köşenizde İslam’ın da kendi
dininiz kadar değerli olduğunu söylemelisiniz’ dedim.

DIE PRESSE: Resmi mercilerden beklentiniz nedir?

TEZCAN: İyi niyetli çok insan var. Belediyeleri ziyaret ettim, her yerde
entegrasyon şubesi mevcut. Ama bürolarında, insanların kendilerine gelmesini
bekliyorlar. Vizyonları yok. Eşgüdüm ve işbirliği yok. Büyükelçi olarak dört
selefimden ve benden, entegrasyon sorunlarında hiçbir zaman işbirliği istenmedi.
İnsanlarımın ne istediğini ve onların nasıl ikna edilebileceğini ben biliyorum.

DIE PRESSE: Avusturyalıların konukseverliği konusundaki tecrübeleriniz
nedir?

TEZCAN: Bir yıldan beri buradayım. Yalnızca bir kez Avusturyalı bir
aileden davet aldım, geçen hafta sonu Krems’te. Viyana ile Avusturya’nın geri
kalanı arasında büyük fark var. Viyana dışında herkes daha misafirperver.

DIE PRESSE:
Sizi Dışişleri Bakanlığından kimse evine davet etmedi mi?

TEZCAN: Hayır, ama zararı yok, Türklerden o kadar çok davet alıyorum
ki.

DIE PRESSE: Entegrasyon problemini, tabir caizse oldukça üst düzeyden
yansıttınız.

TEZCAN: Bir büyükelçi, gelişini takip eden ilk aylarda nezaket
ziyaretlerinde bulunur. Dışişleri Bakanı’ndan randevu istediğimde, ’Dışişleri
Bakanı büyükelçileri kabul etmiyor’ dendi. İnanabiliyor musunuz? Ben bu ülkede
yaşayan 250 bin insanın büyükelçisiyim. Burada hangi diyalogdan bahsediyoruz?”

Avusturya ilE Türkiye arasinda Büyükelci krizi büyüyor - ecvet tezcan

Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir