Foreign Policy 6 Kasım 2010
Bütün gözler, her geçen gün biraz daha kötüye giden İsrail-Filistin müzakerelerine odaklansa da İsrail şimdilerde sonuçları Ortadoğu’nun geleceği üzerine karabulutlar getirebilecek yeni bir diplomatik çatışmanın içinde.
Bir zamanlar müttefik olan İsrail ve Türkiye arasındaki siyasi açmaz, bütün bölgenin güvenliği için bir tehdit oluşturmaya başladı. Ankara’nın İran’la olan bağları ve Avrupa Birliği’yle arasındaki gerilimden kaynaklanan çatışma, Türkiye’nin bölgedeki barış için üstleneceği arabuluculuk rolünün sorgulanmasına neden oluyor.
İki ülke arasındaki ilişkiler geçen yıl Gazze’ye giden yardım gemilerine karşı yapılan saldırıyla birlikte kötüleşse de aslında gerilim 2008’deki Gazze Savaşı’yla başlamıştı. Türkiye Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan, 2009’daki Davos zirvesinde İsrail Cumhurbaşkanı Şimon Peres’e karşı sert ithamlarda bulunmuş ve İsrail’i Ortadoğu’nun tek tehdidi olarak göstermişti.
Başbakan Erdoğan ve Ak Parti hükümetinin, Türkiye’nin İsrail’le yeniden ne kadar müttefik olmak istediği net değil.
Aslında Ak Parti’nin şu anki politikasını doğrudan popülizm tanımlaması altına yerleştirilebilir. Şu anda Ortadoğu’da İsrail’e yönelik açıklamalar yapmaktan daha çok ne ilgi çekebilir ki?
Ancak şu anda, ülkedeki gücünü nerdeyse yüzde yüz sağlamlaştırdığı için Ak Parti’nin gündemini ülke içi konular daha çok meşgul ediyor gibi görünüyor.
KAFA KARIŞTIRIYOR
Bu açıklamamın neden ve sonuç ilişkisi konusunda kafa karıştırıcı bir etkisi olabilir. Nihayetinde, Türkiye’de İsrail’le yakın ilişkilerin kurulmasını isteyenlerin sayısı da azımsanacak miktarda değil. Bununla birlikte, Türkiye’de bir önceki hükümet, iki ülke arasındaki ilişkide ülkelerinin çıkarlarının altını gayet net bir şekilde çizmişti.
Ancak şu anda, Ankara’nın İsrail’e karşı son dönemde geliştirdiği düşmanlık, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu tarafından popülerleştirilen “stratejik derinlik” arayışlarının bir sonucu
Stratejik derinlik, Türkiye’yi Batı’dan uzaklaştırıp, Ortadoğu’da İran ve Suriye gibi ülkelerle daha yakın ilişkiler içine sokmak anlamına geliyor.
TERS ETKİ
İsrail’le ilişkilerin kötüleşmesi, Türkiye’ye güç kazandırmaktan çok Ankara hükümetinin duruşunu zayıflatacaktır. Aralık 2008’de, Gazze’de İsrail’le Hamas arasındaki savaştan önce, Türkiye bölgedeki ülkeler arasında lider gösteriliyordu ve hem İsrail hem de Arap ülkelerine karşı herhangi bir güven sorunu yoktu.
Bu yüzden, 2007-2008 yılları arasında İsrail’le Suriye arasındaki barış görüşmelerinin arabulucu ülkesi konumundaydı.
Türkiye, Hamas ve İran’ı savunan açıklamalar yaparak, sadece İsrail’in güvenini kaybetmekle kalmadı aynı zamanda, kendini İsrail’den çok Tahranı kendilerine tehdit olarak gören Arap ülkeleriyle arasında mesafe de koymuş oldu.
Türkiye’nin İsrail ve Suriye’yle olan yakınlaşması her ne kadar Ortadoğu’da olumlu gelişmelere zemin hazırlasa da Türkiye gerçekten Doğu ile Batı arasında bir köprü olacak ve stratejik derinlik kazanacaksa, sonuç elde edemeyeceği düşüncelerden uzaklaşmalı ve İsrail’le olan ilişkisini iyileştirmesi gerekiyor.
Aynı şekilde, İsrail’in de filo saldırısındaki sorumluluğunu üstlenip, karşılıklı ilişkilerin bozulmasına neden olan benzer olayların bir daha yaşanmayacağına yönelik taahhütlerde bulunmalı.
Türkiye’nin seçimi, fırsatçılık ve sorumluluk arasındaki ince bir çizgide yatıyor. Fırsatçılığı seçmek, kısa vadede Ankara için çekici olabilir ancak uzun vadede hem Türkiye hem de bölgeye maliyeti yüksek olacak.
*Bu yazı Foreign Policy dergisinde “The real choice Turkey has to make when it comes to Israel” başlığıyla yayımlanan haberden derlenmiştir.
Bir yanıt yazın