Dönüşsüz Noktası (V) : Obama İrana saldırabilir mi?
GEÇEN YAZ BAŞLARINDA bir Pazartesi günü beyaz saray genel sekreteri Rahm Emanunel’in ofisinde Amerikan Milli Güvenlik Konseyi yetkililerinin İsrailin, neden Başkan Obamanın İranın nükleer amaçlarına ulaşmasını önleyeceğine güvenmesi gerektiğini anlatmalarını dinledim.
Toplantıdan önce Emanuel bana “Bütün seçeneklerimiz açık derken cidden bütün seçenekler açık demek istiyoruz” dedi. Bunu, birçok kişinin Başkan Obamada arayıp bulamadığı bir kararlılıkla söyledi. Toplantı İran üzerine yapılan yarı röportaj tipi bir seminerdi. Yarım düzine yetkili aynı mesajı verdiler: Başkan Obama yabancı liderlerle en çok İran konusunu konuşuyor.
Toplantıya katılan milli güvenlik danışman yardımcısı, aynı zamanda “ ABD nin milli güvenlik stratejisi kitabının” yazarı, Başkan Obamanın meşhur Kahire konuşmasının da yazarı Ben Rhodes İranın nükleer programının Amerikanın güvenliği için bariz bir tehdit olduğunu, ve Obama hükümetinin milli güvenlik tehditlerine aynı önceki hükümetler gibi tepki gösterdiğini söyledi: “ İran üzerine çok yönlü bir baskı stratejisi uyguluyoruz, ama tüm seçeneklerimiz açıktır. Başkanımız birçok kere Amerikanın milli çıkarlarını korumak için kuvvete başvurmak gerektiğinde bundan çekinmediğini göstermiştir. Kuvvet kullanır mıyız, hangi şartlarda kullanırız gibi varsayımlarla uğraşmıyacağız fakat milli gövenliğimiz söz konusu olduğunda askeri güç kullanma seçeneğini açık tuttuğumuzu tekrar belirtmek istiyorum.
Bu toplantıda sinirli bir hava vardı, ve bunun nedeni normal hali sinirli olan Emanuel’in düzenlediği bir toplantı olması değildi. Bir seneden fazla zamandır Beyaz Saray yetkilileri Başkan Obamanın nükleer İranın getireceği tehlikeleri görmemezliğe geldiği algısıyla mücadele ediyorlar ve genel algının başkanın düşüncelerine ters olduğundan şikayetçiler. Bush yönetiminde çalışmış birisi Bush’un tam ters probleminin olduğunu söyledi: İki savaşla uğraşan Bush İranın nükleer güç olmaktan uzak olduğunu ve askeri güç kullanmıyacağını söylerdi. Fakat buna kimseyi inandıramazdı.
Toplantı sırasında bariz sebeplerden dolayı Obama‘nın Ortadoğuda üçüncü bir cephe açamıyacağını ileri sürdüm. Yetkililerden biri kızgınca “Bizim nükleer bir İrana müsamaha edeceğimizi mi zannediyorsunuz? Hangi kararımız veya hareketimiz bunu gösteriyor?” dedi
İnkar edilemiyecek birşey varsa, bu hükümetin İran konusunda çok cesur davranmadığı. Fransa Başkanı Sarkozy Obamayı “temelsiz ümitlerin müteahhidi” diye tenkit etti.Eylül ayındaki BM Güvenlik Konseyi toplantısında “Amerikalıların iyi niyetli yaklaşımlarını destekliyorum. Fakat görüşme teklifleri şimdiye kadar ne sağladı? Daha fazla uranyum zenginleştirildi ve İran liderleri hala BM üyesi bir ülkeyi – İsraili yoketmekten bahsediyorlar” dedi.
Obama hükümetindekiler, ve bilhassa Pentagon, askeri bir müdahale fikrine çok sıcak bakmıyorlar. Geçtiğimiz Nisan ayında savunma bakanı yardımcısı Michele Flournoy gazetecilere İrana askeri müdahalenin yakın zamanda düşünülmediğini söyledi. Daha sonra bu sözlerini geri almak zorunda kaldı, fakatAmiral Michael Mullen de İrana askeri müdahale fikrini eleştirdi. “İranın nükleer güç olması Ortadoğuda dengeleri bozar. Fakat onlara saldırmak ta aynı sonucu doğurur. Muazzam istikrarsız bir bölgede buna ihtiyaç yok”
Emanuel’in ofisindeki toplantı Mullen’in verdiğinden çok daha sert bir mesajı vermek içindi: Başkan Obama, Nükleer silahların yayılmasını önlemek için askeri müdahale seçeneğini açık tutuyor. Toplantı aynı zamanda Obamanın İrana diyalog teklifinin saflıktan değil İranın niyetini anlamak için olduğu; Amerikan ve İsrailin İran üzerine yaptıkları değerlendirmelerin iki ülke arasında paylaşıldığı. Milli Güvenlik Konseyinden Gary Samore, İsrailin de Amerika gibi İranın uranyum zenginleştirme programında birçok problemleri olduğuna inandığını söyledi.
İranın nükleer güç olmasında ne kadar yakın olduğunu tek bir şekilde ölçebiliriz: Atom bombası için gereken kalitede malzemeyi ne zaman üretebilecekleri. Gördüğümüz kadarıyla İran ilerleyemiyor. Kullandıkları santrifüjler eski teknoloji. Yaptırımlar yüzünden yabancı sistem ve parçalar alamıyorlar. Kendi imalatlarında kalite kontrol problemleri var, ki bu da ilerlemelerini engelliyor (İsrailli yetkililerle bunu paylaştığım zaman cevapları “ Amerikanın bu değerlendirmesini kabul ediyoruz. Fakat Savunma bakanı Gates “İran bir sene içinde nükleer güç olacak” dediğinde ona da inanıyoruz” oldu).
Bir zamanlar Ortadoğu barış görüşmecisi, şimdi Amerikan Milli Güvenlik Konseyi üyesi Dennis Ross toplantıda İsrailin Amerikanın koyduğu yaptırımların İranın ilerlemesini yavaşlattığına inandıklarını, ve hükümetin İsrail – ve bölgede diğer devletleri – yaptırımların başarılı olacaklarına inandırmaya çalıştığını söyledi
“Başkan askeri müdahaleyi bir seçenek olarak görüyor, fakat yaptırım stratejisinin neden sonuç vereceğini görelim: Geçen sene İranın baskı yapacağımızı gördükleri zaman üzerlerindeki baskıyı azaltma için çalıştıklarını gördük. Demek ki herhangi bir eylemin maliyet ve çıkar hesaplarını yapabiliyorlar. Geçen Haziran ikili toplantıları reddetiklerinde durumu Eylülde tekrar değerlendireceğimizi söyledik. G-20 toplantısından iki hafta öndce İran konuşmaya hazır olduğunu söyledi. Birden bire fikir değiştirmediler. Üzerlerine tekrar bir baskı geleceğini gördüler. Kendileri için neyin daha önemli olduğunu düşünebiliyorlar.
Ross İrana karşı olan yaptırımların İran rejiminin düşünüş şeklini de etkileyebileceğini iddia etti.”Yaptırımlar her sektörde etkili olacak. Hükümetin kötü idaresini ortaya çıkaracak. İran gıda ve petrol sübvansyonlarını kaldırmak zorunda kalacak. Halkın bşr kısmı zaten onlara karşı. Seçkinler kendi aralarında, seçkinlerle halk arasında da bölünmeler var. Hoşnutsuz bir halkı kontrol altında tutmak istiyorlar. Yaptırımların bir problem olacağını biliyorlar. Bütün bu hesapları etkileme şansımız var ve bu yolda ilerliyoruz. Başka şeyler de düşünmüyor değiliz ama şimdilik bu yolda ilerliyoruz.
Hiçbir hükümet yetkilisinin cevap vermek istemediği soru ise şu: Yaptırımlar işe yaramazsa ne Amerika ne yapacak? Birçok Arap ülkesi yetkilisi Amerikanın, gayri resmi yollardan bile planlarının ne olduğunu onlara söylemediklerinde şikayetçi. Konuştuğum hiçbir Arap yetkili Amerikanın İranın ortadoğudaki hırsını anladığına inanmıyor. Bir Arap dışişleri bakanı İranın Obamanın “konuşulabilirliğini” kendi yararlarına kullandıklarını bile söyledi.
Aynı Arap dışişleri bakanı “Obamaya oy verenler hükümet İranla savaşmıyacağını gösterdiğinde memnun oluyorlar. Fakat bu iç bir mesele değil. Hükümet tehditle konuşmaya başlamadığı sürece İran bu pervasız maceraya devam edecek. İranı durdurmanın en iyi yolu Amerikanın İranı vurmaya hazırlandığına onları ikna etmektir. Biz Amerikanın müttefikleriyiz ve onun stratejisini bilmek hakkımız” (Hükümet kaynaklarında göre bu konu Obama ile geçenlerde görevinden alınan milli istihbarat müdürü Dennis Blair ile aralarının açılma sebebiydi. Blair Arap devletlere güvence verilmesi taraftarıydı ve Obama bu tavsiyeyi beğenmemiş)
Tabiatıyla İsrailde, Emanuel, Ross ve diğerlerinin verdikleri güvencelere rağmen Başkan Obamayı anlayabilmek için büyük gayretler sarfediliyor. Başbakanlık ve savunma bakanlığından düzenli bir şekilde Washingtona ziyaretler düzenleniyor.” Bir İsrailli yetkili “Çantamıza termometrelerimizi koyuyoruz ve herkesin ateşini ölçüyoruz” dedi.
İranın Nükleer güce yaklaşması devam ederken bu ziyaretlerin sıklaşması İsrail ile Amerikanın işbirliğinin daha sıkılaştığını gösteriyor. İsrail Genel Kurmay Başkanı Ashkenazinin Amiral Mullen ile devamlı temasta olduğu söyleniyor. Mullen geçenlerde İsraili ziyaret etti. İsrailli bir yetkiliye göre bu ziyaretin tek nedeni “Onlar bizim İrana saldıracağımızı tahmin etmeden İrana saldırmıyacağımızdan emin olmak”idi.
Kısa bir zaman önce İsrail askeri istihbarat şefi Amos Yadlin, Chicago da gizlice General Dynamics adlı askeri sanayi devi şirketinde büyük payı olan milyarder Lester Crown ile görüştü. Crown Amerikan Yahudileri arasında İsrailin en büyük destekçilerinden, ve aynı zamanda Obamanın en eski ve en sıkı destekçilerinden. Kaynaklara göre Yadlin ve Crown İsrailin varoluş endişelerini doğrudan Obamaya iletmişler. Crown Yadlinle görüştüğünü doğruluyor, fakat Yadlinin bu mesajı vermek için Chicagoya geldiğini yalanlıyor. “Belki Chicagoda bir akrabası var” diyor Crown. Yadlinle “İran kronometresini”- İranın nükleer güç olmasına kalan zamanı ölçen saati – görüştüğünü ve Amerikanın İranı durdurması gerektiği konusunda anlaştıklarını da söylüyor. “Ben de İsrailliler gibi askeri gücümüzün buna yeterli olduğunu ve bunu kullanacak iradeye sahip olmamız gerektiğine inanıyorum. İranın Nükleer güç olması Amerikanın çıkarlarına karşıdır”.
“Başkanı destekliyorum diyor Crown. Fakat hükümetin biraz daha sert konuşmasını beklerdim. Eğer, son çarenin cidden askeri bir seçenek olduğunu bilsem daha rahat olurdum. Birisini tehdid ederken blöf yapamazsınız. Tehdidi yerine getirecek irade de lazım.
İsraile son gidişimde Bana Obamanın İsrail hakkında ne düşündüğünü sordular. Birçok yetkili bana Obamanın antisemit mi diye sordular. Cevabımda, eski milletvekili ve federal hakim, Obamanın mentorlarından birinin sözlerine yer verdim: ”Gün gelecek, herkes Obamanın birinci Yahudi başkan olduğunu söyleyecek”. Onlara Obamanın hayatındaki Yahudi yazarlar, düşünürler, arkadaşları, destekleyenlerin de bir çoğunun Yahudi olduğunu hatırlattım. Ancak Yahudi taraftarı olmak Netanyahunun partisini desteklemek değildir. Nitekim Amerikan Yahudileri de büyük bir miktarda Obamayı desteklerken aynı zamanda iki devletli bir çözümü de destekliyorlar ve Batı Şeriyadaki yerleşimlerden pek memnun değiller.
Bunları söylediğimde bir yetkili bana “Problem de burada” dedi. “Eğer J street Yahudisiyse başımız dertte”. J street liberal ve İsrail taraftarı, Amerikadaki Yahudi lobisi AIPAC ve diğer grupların nüfuzunu dengelemek için kurulmuş bir örgüt. “Eğer o da liberal yahudiler gibi bazı yerleşimleri yıkarsak köktendincilerle ve İranla problemlerimizi halledeğimizi sanıyorsa çok kötü”.
Rahm Emanuel hükümetin politikasını şöyle anlattı: İsraile kesin destek; İranın nükleer tehdidine karşı koruma; fakat Filistinlilerle bir anlaşmaya varmaları için baskı yapmak. Emanuel’in iddiası, İran İsrailin varoluşunu tehdit ettiği sürece sürece İsrailin barış konusunda ilerleme gösteremiyeceği. Ve son altı İsrail başbakanını örnek vererek tezini savunuyor: “Rabin, Peres, Barak, Sharon,Netanyahu, Olmert – her biri İsrailin stratejik avantajı için barış için görüşmeleri yaptı ve bir ilerleme kaydedemedi. İsrail hükümetlerinin hepsi barış görüşmeleri yaparken İsraile karşı bir sürü tehdid unsuru vardı. İran ciddi bir tehdit ve herzaman vardı. Nükleer yarışa sadece bir sene önce başlamadılar.
Emanuelin bir mesajı daha vardı: Askeri bir saldırı gerçekleştirmeden İsrail bu saldırının getireceği sorunları iyice analiz etmeli. “Eminim ki bu saldırı herhangi bir nükleer programı tamamen durdurmıyacak, sadece erteleyecektir.
Emanuel’in bu söylediklerini duyunca İsraille Amerikanın birbirlerini anlamadıklarının farkına vardım. Amerika Nükleer programın erteleyecek herhangi bir hareketi değersiz görürken, İsrailliler başla türlü düşünüyorlar.”Menahem Begin Iraktaki Osirak reaktörünü bombalarken ona da bu saldırının Irakın nükleer programını sadece bir sene erteleyceğini söylemişlerdi. Buna rağmen saldırdı”
Yazının birinci ikinci üçüncü ve dördüncü bölümlerini burada bulabilirsiniz
NOT: Skyturk.net okurları için Hasturktv.com tarafından Türkçeleştirilmiştir
Bir yanıt yazın