Ülkemizin ile Yunanistan arasında birçok anlaşmazlık bulunup bunların önemli bir kısmı Ege Denizi ile ilgilidir: Karasuları, Kıta Sahanlığı, FIR Hattı ve Gri Bölgeler başta gelenlerdir. Bunlarda uzlaşmaya varıldığı takdirde Münhasır Ekonomik Bölge ve çevre sorunları, bilimsel işbirliği gibi konularda sürtüşme ve uyuşmazlıklar gündeme gelebilecektir.
Yunanistan bağımsızlığını Türkiye’nin selefi olan Osmanlı’ya karşı isyan ederek elde etmiş ve yaklaşık iki asır boyunca sürekli aleyhimize topraklarını genişleterek bugünkü sınırlarına sahip olmuştur. Son olarak Anadolu’nun bir kısmını işgal etmiş, buna karşı yapılan savaş ve kazanılan zafer aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş zemini olmuştur. Yunanistan’ın topraklarını genişlettiği son evre olan Ege’de kıyılarımızın dibindeki 12 adayı ülkesine katması ilk bakışta Türkiye’ye karşı bir hareket olmasa bile bir önceki aşamada bizim olan adalara sahip olması, aslında Türkiye’ye karşı genişlemeden ibarettir.
İki komşu ülkenin yıllarca sorunlarını çözememiş olması pek de yadırganacak bir husus olmayıp, Türkiye ile Yunanistan bu yönüyle dünyadaki diğer devletlerden pek de farklı değildir. Komşu ülkelerin birbirlerine karşı topraklarını genişletmeleriyle, bir dönem biri diğerinin toprağına sahip olurken sonra tersine işgal ve ilhaklarla tarih sürüp gitmiştir. BM döneminde kuvvet kullanarak toprak elde etme dönemi kapandığı halde komşu ülkeler arasında başta sınır anlaşmazlıkları olmak üzere birçok sorunlar bulunmaktadır. Bunlar özelliğine göre her dönem başka bir vasıfla varlığını sürdürebilmektedir. Almanya ile Fransa arasındaki Alsace-Loren bölgesi üzerindeki anlaşmazlık AB döneminin getirdiği sorunlara rasyonel yaklaşım sürecinde rafa kalkmış, orta yol bulunmuş kabul edilmektedir.
Anlaşmazlıkların yıllar boyu sürüp gitmesi aslında milletlerarası arenanın anarşik özelliğinden kaynaklanmaktadır. Bir taraf barış taraftarı olsa bile diğer taraf çözüme yanaşmayıp daha fazla taviz ister. Veya taraflar diğerinin zayıf anını bekleyerek fırsat bulduğunda diğeri aleyhine istediğini elde eder. Bu durum genellikle fiili olup, kesin uzlaşmaya varılamaz. Zayıf kalan güçlenirken güçlünün zayıflaması beklenir.
Türk-Yunan anlaşmazlıklarını çözmek üzere her dönemde ülkemiz anlaşma iradesini ortaya koymuştur. Ancak Yunanistan iki asırlık Megalo İdea programının önemli bir kısmını gerçekleştirdiğini kabul ederek geri kalanları elde etmek için anlaşma yoluna gitmemekte, her fiili durumu hukuki hale getirmek için on yıllarca beklemeyi göze almaktadır. Hukuken elde ettiği kazanımları da genişletmek ve derinleştirmek için yeni manevralar ve politikalar geliştirmektedir.
Bu bağlamda Yunanistan’a karşı Türkiye’nin it dalaşına son verme çağrısını tahlil edelim. Anlaşmazlığın temelinde Yunanistan’ın hava ülkesini uluslararası teamüllere aykırı olarak 10 mile çıkarması bulunmaktadır. FIR hattı hava ülkesi kapsamında bir yetki olup bunun sınırları da kara ülkesi ve karasularının üzeridir. Karasuları altı mil olduğu halde FIR hattını 10 mile çıkarması, karasularını 12 mile çıkarma projesine üstten destek verme manevrasıdır. Türkiye’nin bunu tanımadığını, anlaşmazlık konusu 4 millik bölgede zaman zaman askeri uçuşlar yaparak göstermektedir. Yunanistan da buna karşı aynı bölgedeki Türk uçaklarını kendi uçaklarıyla taciz etmekte ve buna it dalaşı (dog fight) denmektedir.
Belirtmek gerekir ki bu uçuşları başlatan Türkiye olduğu halde, Türkiye’yi buna mecbur eden Yunanistan’ın dört millik hukuka aykırı iddialarıdır. Batı Ege adaları ve Yunanistan’ın ana kara sahillerindeki 12 millik kıta sahanlığı ve bunun üzerindeki hava sahasına Türkiye’nin itirazı olmadığı halde Yunanistan burnumuzun dibindeki yüzlerce adasından birkaçındaki iddialarını sürdürürken asırlık programdan geri adım atmadan Türk donanma ve hava kuvvetlerine Ege’yi kapatma stratejisi uygulamaktadır. Bu itibarla sorun Yunanistan’ın birkaç millik karasuları ve hava sahasındaki iddialarıyla sınırlı değildir.
Yunanistan’ın uluslararası hukuka aykırı ilave dört millik hava sahası iddiası ancak bu bölgede Türk uçuşları ile reddedilebilmektedir. Türkiye’nin bu uçuşları bırakalım demesi, Yunanistan’ın ilave dört millik alandaki iddiasını zımnen tanıması anlamına gelmektedir. Yunanistan ekonomik bakımdan zor günler geçirirken böyle bir talebi Türkiye’nin gündeme getirmesi, diplomatik hata olarak tarihe geçecektir. Yunan kamuoyu yıllarca süren bu anlaşmazlığın kendi ülkesine olan faturasını her fırsatta gündeme getirmektedir. Türkiye’nin uluslararası hava sahası kabul ettiği bölgedeki Yunan iddialarını reddetmesi, her gün veya her hafta bu bölgede uçuşlar yapmasını gerektirmeyebilir. Belki ayda veya birkaç ayda bir yapılacak uçuş bunun için yeterli olabilir. Öte yandan bu uçuşlar sadece Yunan iddialarına bir cevap değil aynı zamanda askeri hazırlık görevi ve eğitiminin bir parçasıdır.
Prof.Dr. Alaeddin Yalçınkaya
Öncevatan, 3.11.2010
Bir yanıt yazın